Feminizm ve ilkelerin tenkidi, öğretiler ve sonuçları -23
Feminizm ve ilkelerin tenkidi, öğretiler ve sonuçları adlı programımızın geçen bölümünde batılı düşünürlere göre feminizmin bir sürü yalan ve aldatmacadan ibaret olduğunu belirttiklerine değindik.
Bu görüşe de "Feminizmin 10 yalanı" veya "Feminizmin 6 hilesi" adlı bazı eserleri örnek gösterdik. Fakat maalesef feministler, kendi düşüncelerini yaymak için uluslar arası toplumlara başvurarak, ülkelerin değer ve kültürlerini göz ardı etmekle kendi düşünce ve görüşlerini, genelde konvansiyon ve misaklar çerçevesinde toplumlara dayattılar. Bu sohbette kadınlara karşı ayırımcılığı yasaklayan uluslararası konvansiyonlarda feminizmin konumuna değinmek istiyoruz. Birlikte dinleyelim.
Çağımızda düşünce akımlarının uluslar arası toplum ve çevrelere etkilerinin belki de en önemlisi, Feminizmin Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi-CEDAW'ni onaylatmasıdır.
Miladi 60'lı yıllara kadar kadınları eşitliği ve özgürlüğü konusu, özellikle tek bir konu olarak hiçbir uluslar arası anlaşmanın konusu olmamıştı. 1963 yılında BM genel kurulu, ekonomi ve sosyal konseyi ile BM Kadının Statüsü Komisyonu'ndan– CSW (Commission on the Status of Women), kadınlara karşı ayırımı kaldırma konusunda bir bildiri ön taslağını hazırlamasını istedi. Söz konusu bildiri 1967 yılında BM genel kurulda oy birliği ile onaylandı.
Genel kurul 1975 yılında CSW'dan, aynı yıl komisyonun çalışma programında yer alan Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi-CEDAW taslağını tamamlayarak sunmasını istedi. Bu yüzden 1975 yılı, kadın yılı ve 8 Mart günü uluslararası kadınlar günü, 1967-1985 yılları arasındaki 10 yıl ise "BM Kadın On Yılı" olarak belirlendi, ardından, etkili yöntemler ile "Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Tasfiye Edilmesine Dair Sözleşme" onaylandı. Söz konusu konvansiyon çeşitli ülkelerde kadınlar hakkındaki yasaların birleştirilmesi ve kadın erkek eşitliğin tamamen gerçekleştirilmesi hedefi ile 18 Aralık 1979 tarihinde onaylandı.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi- CEDAW bir önsöz ve 30 maddeden oluşuyor. Birinci maddede "Kadınlara karşı ayrım" deyiminden amaç, cinsiyete dayalı her türlü ayrım, dışlama veya kısıtlamanın yok edilmesidir.
2. maddeden 16. maddeye kadar olanlar da tüm alanlarda kadın ve erkeğin eşitliğinin altını çiziyor. Şimdiye kadar bir çok ülke söz konusu sözleşmeyi kabul etmiştir, fakat sözleşmenin bazı maddelerinin İslami ahkam, ve bazı ülkelerin ahlaki değer ve kurallarına aykırı olması nedeni ile bir çok Müslüman olan ve olmayan ülke, sözleşmeye katılmamış veya şartlı olarak kabul etmiştir. Örneğin BM üyesi İran, Somali, Sudan, G. Sudan ve Tonga sözleşmeye şimdiye kadar katılmazken, Amerika ve Palao da sözleşmeyi imzalamaya rağmen, ona halen katılmamışlardır.
Kadınlara Karşı Ayrımcılığın Önlenmesi Komitesi, konvansiyonun 17. maddesi uyarınca konvansiyon maddelerinin gerçekleşmesini denetlemek amacı ile kurulan komitedir. 23 üyesi olan komitenin asıl görevi, konvansiyon üyesi ülkelerden gelen raporları incelemek ve onlara binaen tavsiyelerde bulunmaktır. Raporlar üyeliğe başlamanın ilk yılı ve ardından her 4 yıl bir kez veya komitenin isteği üzerine hazırlanmalıdır.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi- CEDAW ruhu genelde feministlerin dünya görüşünden kaynaklanması nedeni ile bir çok sorunla karşı karşıya ve tartışılmakta. Bazılarına göre ailenin dağılması ve ahlaki değerlerin silikleşmesi, sözleşmenin işlevsizliğin belirtisidir. Zira sözleşmeye egemen modellerden biri, hukuki benzerlik ve eşitliktir. Bu model pratikte kadınlarda eşlik ve annelik rolün göz ardı etmesi ile aile yapısının sarsılması, evlilik yaşının yükselmesi, gayrı meşru ilişki yaşının düşmesi vb. olaylara sebep olmakta. Sözleşmenin bir diğer önemli özelliği ise hukuku eksen alarak, dini, ahlaki ve kültürel unsurlardan gafil olmasıdır. Örneğin bu sözleşme, hiçbir şekilde anormal cinsel ilişkiler ve fesadı önlemiyor.
Sözleşmenin İslami ahkam, ahlaki değerler ve bazı ülkelerin yasalarına aykırı olduğunu belirttik. Bu yüzden bir çok Müslüman olan ve olmayan ülke bu konvansiyona katılmadılar veya şartlı olarak onu kabul ettiler. İran İslam Cumhuriyeti de konvansiyonun bazı maddeleri ve özelikle 1 ila 16. maddeleri kabul etmedi, zira bu maddeler, Kur'an Kerim, fıkıh ve İran anayasasına aykırıdır. Bilindiği üzere İran İslam Cumhuriyeti anayasası, kadının İslami düzen ve düşüncede sahip olduğu Yüce konum itibarı ile kadınlara özel önem vermekte. Bu yasalarda ve İslami kural çerçevesinde, kadınların yönetimde ortaklığı, sosyal, siyasi, kültürel ve ekonomi faaliyetlerdeki haklarına dikkat edilmiştir. İran İslam Cumhuriyeti anayasası uyarınca kadın bir araç değildir, üstelik annelik gibi önemli ve değerli görevi itibarı ile özel değer ve erdemliğe sahiptir.
Bu yüzden Müslüman ülkelerin konvansiyona karşı muhalefeti, daha çok sözleşme maddelerinin söz konusu ülkelerin dünya görüşü, ulusal ve dini çıkarlarına aykırı olmasından kaynaklanıyor. Sözleşmeye katılmak isteyen ülkeler, sözleşmenin yararlarına olup olmadığı, onların değer yargıları ile uyup uymadığını incelemek zorunda. Hiç şüphesiz konvansiyon maddelerinin bazıları, Müslüman ülkelerde egemen düşünce düzeni ile çelişmekte. Fakat batı ülkeleri ve bazı uluslar arası kuruşlarda hakim olan düşünce ilkelerinin liberalizme dayalı olması nedeni ile konvansiyonun temel maddeleri, söz konusu ülke ve kuruluşlarca kabul edilmekte.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi- CEDAW'nin eksiklilerinden biri, aile yapısını yoğun bir şekilde zorlamasıdır. Hiç şüphesiz aile, toplumun en temel yapısı olarak önemli konum ve değeri bulunuyor. Fakat sözleşme kadın ve erkeğin, birbirine ihtiyacı olmayan birer bağımsız varlık olarak tanımlıyor. Bu bakış açısı, kadın ve erkeğin karşılıklı sorumluluklarını azaltarak, aile yapısını zayıflatıyor.
Kadınlara Karşı Her Türlü Ayrımcılığın Önlenmesi Sözleşmesi, sürekli ve görünüşte kadın ve erkek arasındaki eşitsizliğin yok edilmesinden söz ediyor. Sözleşmeye göre kadınlara karşı her türlü ayırım yok edilmeli ve kadınların da hukuki açıdan erkeklere eşit olması gerekir. ayrıca sözleşmenin bazı maddeleri uyarınca cinsiyete göre kadın ve erkek arasında düşünülen her türlü farklılık, ayırım sayılarak yok edilmelidir.
Fakat burada unutulan bir konuya değinmek gerekiyor, kadın ve erkekler arasında farklılıklar dikkate alınmadan onların eşit olduğunu düşünme fikri, batının hümanizm ve sekülarizm kültürün temellerinden kaynaklanıyor. Bu yüzden batıda kadın ve erkek eşitliği teorisyenleri, bu iki varlık ve yaratılış düzendeki gerçek rolleri hakkında hataya düşerek, iki cinsiyet arasındaki adaleti sağlayamamışlardır.
Aslında batı dünyasında kadınlar, eşitlik sloganından en çok zarar gören kesim olmuştur. Kadın erkek eşitliği bahanesi ile onların ruhsal ve fiziki özellikleri dikkate alınmadan aile sorumluluğu eşit olarak aralarında bölüştürülmüştür. Bu konu kadınların kendi sosyal konumlarını kazanmak için çalışma alanı ve piyasasına girmelerine sebep olmuştur; bu süreç bizzat kadınların fiziksel ve ruhsal açından erkeklerden daha fazla hasar görmelerine ve örselenmelerine sebep olmakta. 009 015