Esma-ül Hüsna – 12
Bugün sizlerle her şeyden büyüklüğünü gösteren anlamında olan El-Mütekebbir adını, özelliklerini ve faziletlerini ele alacağız. Birlikte dinleyelim.
Mübarek Mütekebbir adı Haşr suresinin 23. Ayetinde şöyle geçiyor:
“O, kendisinden başka tanrı olmayan Allah’tır; egemenliğin mutlak sahibidir, her türlü eksiklikten uzaktır, esenlik verendir, güven sağlayan ve kendisine güvenilendir, görüp gözeten ve yönetendir, üstündür, iradesine sınır yoktur, büyüklükte eşi olmayandır. Allah onların yakıştırdıkları ortaklardan tamamıyla münezzehtir.”
Aslında Mütekebbir; büyüklükte eşi benzeri olmayan, her zaman ve her yerde büyüklüğünü gösteren; zât ve sıfatlarının mâhiyeti bilinemeyecek kadar ulu, yaratılmışların sıfatlarından yüce olan; azgın ve zâlim insanları mutlak gücüne boyun eğmek zorunda bırakan demektir. fakat günümüzde Mütekebbir , kendini beğenmiş, bencil olan ve üstünlük taslayan insanlara denir.
Mütekebbir kelimenin öz itibarı ile kökü büyüklük, yüce makamlı anlamında olan “kibr” kelimesinden geliyor, nitekim tekbir getirerek Allah-u Ekber demenin anlamı “O, her şeyden üstün, yüce ve uludur” demektir. O, öyle büyük ve sonsuz ki istemedikçe hiçbir şey var olamaz veya yok olmaz.
Yüce Allah kendine mütekebbir diyor, zira O, kibriyâ makamındadır. Kibriyâ demek, her yönü ile büyük, kudretli ve azamet sahibi demektir. kibriyâ her zaman iktidar ve güç sahibi olan hükümran demek ve bu da sadece yüce Allah’ın zevalsiz zatıdır ve sadece O, bu sıfata layıktır. O’nun büyüklüğü, azameti ve celali ise sonsuzdur ve kimse onun karşısında büyüklük taslayamaz ve her kes O’nun kutsal zatı karşısında zelil ve hordur. Bu yüzden “Kibr” sıfatı, yüce Allah’ın zati ve gerçek sıfatı olarak O’nun tüm kemalat ve kabiliyetlerini barındırmaktadır. Bu özellikler O’nun zati sıfatıdır, kimse O’na vermemiştir ve kimse de O’ndan alacak güce sahip değildir.
Ehlibeyt İmamlarından hz. Muhammed Bakır -as- bu konuda şöyle buyuruyor:
الکِبرُ رِداءُ اللّه و المُتَکبِّرُ یُنازِعُ اللّه رِداءَهُ
“Kibir Allah’ın ridasıdır (örtüsüdür) ve (dolayısıyla) mütekebbir insan bu ilahi ridayı elde etmek için Allah ile savaşa kalkışmıştır.
Bu hadis-i şerif uyarınca kimsenin yüce Allah karşısında büyüklük ve azamet taslayamayacağı, insanın kibirlenmesinin büyük bir iddia olarak tamamen yalan olduğu anlaşılıyor.
Dünyada ne varsa Allah’a aittir. Kimse kendinden hiçbir şeye sahip değildir ve ne varsa O’nun inayetidir. Tüm nebiler, ilahi evliyalar ve seçkin yüce insanlar kendilerini Allah dergahının zayıf ve muhtaç kulları olduğunu açıkça belirtiyorlar. Onlar hiçbir zaman kendilerini büyük göstermez ve tekebbüre kapılmaz. Zira en yüce makamlara ulaşmış olsalar bile hala yüce Allah’a muhtaç ve yoksul olduklarının farkındalar. Nitekim Fâtır suresinin 15. Ayetinde şöyle okuyoruz:
یَٓا اَیُّهَا النَّاسُ اَنْتُمُ الْفُقَـرَٓاءُ اِلَى اللّٰهِۚ
Ey insanlar! Allah’a muhtaç olan sizlersiniz …
Bu da “ey insan! Sen kendinden bir şeye sahip değilsin” demektir.
Şimdi eğer bir insan Allah’ın ona vermiş olduğu nimetlerle Allah’a kibirli olursa, bu aptallığın ve cehaletin ta kendisidir. Ve İmam Bakır’ın -as- mütekebbir insanın Allah ile savaşta olduğunu söylemesi de böyle bir insanın kendi kulluğunu unuttuğu ve sahip olduğu her şeyin Allah tarafından kendisine verildiğini unutarak her şeyden bağımsız olarak gördüğü anlamındadır.
Nitekim yüce Allah Naziât suresinin 24. Ayetinde firavunu kastederek şöyle dediğini aktarıyor
“أناَ رَبُّکُمْ الأعْلی”
"Ben sizin en yüce rabbinizim!" dedi.
Firavun kendini yüce Allah’la eşdeğer tutarak büyüklük ve üstünlük iddiasında bulundu ve tabi ki Allah ile mücadelenin sonu çok açıktır. İmam Cafer Sadık -as- da şöyle buyuruyor:
الکبر رداء الله فمن نازع الله شیئا من ذلک اکبه الله فى النار
“Kibir Allah’ın ridasıdır, öyle ise Allah ile bu konuda keşmekeşe giren kimseyi Allah ateşe atacaktır.
Allah’ın tekebbürü ve mütekebbir olması O’nun vücudunun kemalindendir. O, azametinin karşısında her şeyin küçük olduğu padişahtır. O her kesten müstağnidir ve tüm dünyalılar O’na ihtiyaçları vardır.
Câsiye suresinin 37. Ayeti uyarınca و له الکبریاء فی السموات و الارض و هو العزیز الحکیم Göklerde ve yerde ululuk O’na aittir. O sonsuz güç, sınırsız hikmet sahibidir.
Buna karşı, muhtaç olan insan, tekebbüre layık değildir, onun büyüklüğü gerçek değildir ve kibriyaya layık olmadığı için mütekebbir olamaz.
İnsanın tekebbürü ise onun aşağılık kompleksi ve iç zaafının sonucudur. Nitekim İmam Cafer Sadık -as- şöyle buyuruyor:
Hiçbir insan tekebbür ve cebbarlığa yönelmez ancak içinde hissettiği aşağılık ve zillet sebebi dışında.
Şimdi sorulması gereken soru şu ki, acaba insanlar da bu Esma-ül Hüsnâ’ya layık olabilirler mi?
Acaba biz Esma-ül Hüsnâ ile tanışmakla, yüce Allah’ın özellikleri ve sıfatlarını daha iyi tanıyarak o ahlak ve özelliklere daha yakın olmayı hedeflemiyor muyuz?
Bunun cevabında insanda tekebbürün iki çeşit olduğu söylenmelidir. Biri tenkit edilen (mezmum) diğeri ise övülen (memduh) tekebbürdür. Tenkit edilen tekebbür aslında insanın kendini diğerlerinden üstü görmesi ve üstünlük taslamasıdır.
İblis’in melekuttan sürülmesinin nedeni ise Subhan Allah’ın emrine başkaldırarak hz. Adem’e -as- secde etmemesi, Adem’e üstünlük taslayarak “tekebbüre” bürünmesidir. Bu tekebbür, hem de yüce Allah’ın katında ise onun secde etmemesine sebep oldu.
Kur'an-ı Kerim’in Sâd suresinin 75. Ayeti, iblisi’in tekebbürünün onun Allah’a kulluk etmesinin göstergesi olan secde etmemesine sebep olduğuna işaretle Allah’ın iblise hitap ederek şöyle buyurduğunu belirtiyor:
قَالَ یَٓا اِبْل۪یسُ مَا مَنَعَکَ اَنْ تَسْجُدَ لِمَا خَلَقْتُ بِیَدَیَّۜ اَسْتَکْـبَرْتَ اَمْ کُنْتَ مِنَ الْعَال۪ینَ
Allah, "Ey İblîs" dedi, "Kendi ellerimle yarattığım şu varlığın önünde secde etmekten seni alıkoyan nedir? Büyüklük mü taslıyorsun yoksa ululardan mısın?"
Bu üstünlük taslama İblis’in aklını öyle başından almıştı ki kendini mutlak hakim olarak görüyordu.
Emir-el Müminin hz. Ali -as- Nehсü'l Belâga kitabında gerçek saadet ve erdemliğe ulaşmak isteyenlere hitaben geçmiştekilerden ibret almalarını tavsiye ederek şöyle buyuruyor:
Öyle ise Allah’ın iblis’e yaptığından ibret alın; zira onun sürekli ve çokça yaptıklarını tekebbürle yok etti. O 6 bin yıl ibadet etmişti ki dünya yoksa ahret yıllarındandır, fakat bir saatlik tekebbürle hepsini yok etti. Öyle ise iblis’ten sonra başka biri nasıl aynı hatayı tekrarlayarak sağlam kalabilir ki?
Memduh- övülen tekebbür ise sadece Allah’a layıktır ve O’na yakışır; başkası için nehy edilmiştir. Fakat bazı tekebbürler Allah kullarına ysaklanmazken üstelik farz bile kılınmıştır. Bunlardan biri kafirlere karşı tekebbürdür. Bir Müslüman İslam düşmanları önünde mütevazi olmamalı, ayrıca başkalarını hor gören ve aşağılayanlara karşı da mütevazi olmamalı. Zira onlara karşı tevazu bir nevi aşağılık ve zillettir. Ayrıca mütekebbirlere karşı tevazu ise onun bu çirkin harekette cesaret kazanmasına sebep olur. Bu yüzden zorbalar, zalimler ve bidat yapanlara karşı tekebbür tamamen övülmüştür.
Övülen ve Memduh olan tekebbürlerden bir başkası da kadınların mahrem olmayan erkeklere karşı tekebbürüdür. Yine hz. Ali -as- kadınların mütekebbir olmalarını yerinde bir hareket bulurken, kadınların na-mahrem erkeklere karşı mütekebbir olmaları gerektiğini belirtiyor. Başka bir ifade ile davranış ve konuşmada hiçbir tevazu göstermemeli ve böylece yabancıların kötü düşünmelerini sağlamamalıdır. Fakat normal zamanda ve mahrem olmayanların bulunmadığı yerde her kes mütevazi olmaldır. Zira yine hz. Ali’nin buyurduğu gibi اقبح الخلق التکبر “en çirkin ahlak, tekebbürdür.”
Övülen tekebbürlerden bir başkası ise insanın Allah’tan başka her şeyi umursamamasıdır. Yani hiçbir varlığı Allah yerine tanımıyor ve Allah’tan başka birini hedef, kıble ve maksat olarak seçecek kadar alçalmıyor.
Böylece Allah’ın kendini, kendi şanında olmayan bir harekette bulunmaktan daha üstün gördüğü gibi, aklını Allah’ın bu sıfatına yaklaştıran biri de her türlü çirkin ve akılsızca bir harekette bulunmayacak kadar büyük ve üstün görüyor.
Kişilik sahibi akıllı insanlar onları utandıracak, başlarını eğecek işlere daha az bulaşır ve bu da Allah’ın sevdiği tekebbürdür.
Değerli dinleyiciler Esma-ül Hüsnâ adlı sohbetimizin bugünkü süresinin de sonuna geldik. Sizleri yüce Allah’a emanet ederken ellerimizi açarak şöyle diyoruz:
Allah’ım! Gurumuzu azalt ve fakat tekebbürümüzü arttır, o tekebbür ki Sen de sahibisin…. هُوَ اللَّهُ الَّذِی لَا إِلَٰهَ إِلَّا هُوَ الْمَلِکُ الْقُدُّوسُ… الْجَبَّارُ الْمُتَکَبِّرُ