Şarkiyatçılar Açısından İslam Peygamberi-13
Bu bölümde ünlü Batılı sosyolog ve tarihçi Arnold Toynbee'nin İslam ve İslam Peygamberi hakkındaki görüşlerini sizlerle paylaşmak istiyoruz.
Allahu Teala insanı yüce hedeflere ve yaratılışın asıl hedefine ulaştırmak için ona iki kılavuz mahiyeti taşıyan imkan sunmuştur. Bu imkanların ilki akıldır. Allahu Teala insanı aklı ile süslemiştir. İnsan bu kılavuzdan yararlanırsa bir yere kadar yol katedebilir ancak bu tek başına insanın yüce hedeflere varmasına yol açamaz çünkü insanın akıl gücü kısıtlı bir kılavuzdur. Bu yüzden Allahu Teala her açıdan liyakatli olan ve kendisine yakın olan insanları farklı çağlarda resul ve nebi sıfatı ile insanların hidayeti için gönderip bu kılavuzluk eksikliği ve kısıtlamasını ortadan kaldırmıştır.
Bu ilahi gelenek ve tedbir ise insanın yaratılışından beri var olmuş, toplumların durumu ve hallerine göre uyarlanmış ve insanın akli gelişimine göre İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa'in zuhuruna dek devam etmiştir.
Bu çerçevede İslam Peygamberi döneminden sonra ise insanın aklı öyle yetişmiş ve gelişmiş ki artık yeni bir peygambere gerek kalmamıştır. Bu yüzden insanlar İslam Peygamberi'nin sunduğu talimatlar ve öğretilerden yararlanarak hayatını sürdürmeye odaklanmıştır.
İslam dini kıyamete dek insanlığın ihtiyaçlarını karşılamaya yeterdir. Allahu Teala risalet ve nübüvvet dosyasını hatemlik mührü olarak Hz. Muhmmed saa ile kapatıp onun son peygamber olduğunu ondan sonra bir peygamberin gelmeyeceğini belirtir. Bu yüzden insanların da İslam Peygamberi'nin saa sözlerini ve öğretilerini uygulamaları ve ona uymaları gerekiyor.
Hz. Muhammed saa'in evrensel çağrısı birçok zorluklarla karşılaştı. Peygamber Efendimiz'in kılavuzluğunu yapması ile görevlendirildiği kavimler ve toplumlar, kültür, ahlak ve dünya görüşü açısından farklı seviyelerde olduklarından dolayı İslam'ın yayılma faaliyetleri de belli zorluklar ile karşılaştı. Ancak bu değerli ilahi önder, bir an bile yorulmadan bıkmadan kendi iyi ahlakı ile insanları İslam'a ve imana davet etti.
Hz. Ali as Peygamber Efendimiz'in insanlara yol göstermesi yönündeki çabaları ile ilgili şöyle buyurdu: "Allah'ım! Bisetin son halkası sayılan Hz. Muhammed'e en kıymetli selam ve salavatlarını ve bereketlerini bağışla. Putları kıran, çığır açan peygamberine selamlar olsun. Hakkı, hak nağmesiyle eda eden ve açıklayan, batıl ordusunu geri püskürten ve onların yalan dolan, hilekarlık çığırtkanlığını susturana selam olsun. Muhammed saa, öylesine risalet yükünü en güzel şekilde taşıdı ki, senin emirlerini yerine getirmek ve seni sevindirmek yolunda aktifti ki, hiç bıkmadan üşenmeden sağlam adımlar attı ki demir misali iradesinde zerre kadar kuşku oluşmadı. Senin vahyini canı gönülden duymaya çalıştı. Senin ahit ve sözünün koruyucusu bekçisi oldu. Emirlerinin uygulanması yönünde çaba gösterdi. Öyle ki sonunda hak nurunu gözler önüne serip yolu cahiller için aydınlattı. "
Şarkiyatçılar ve Batılıların büyük İslam Peygamberi'ne yönelik bakışlarını incelememizin devamında ünlü Batılı tarihçi ve sosyolog Arnold Toynbee'nin görüşlerini ele alacağız.
1889 doğumlu İngiltereli Arnold Toynbee, Oxford Üniversitesine bağlı Winchester ve Balliol kolejlerinde eğitim gördü. Bu tarihçinin önemli kitapları ve eserleri bulunmaktadır. Bunlar arasından telifi 10 sene süren " Tarihin İncelenmesi " adlı 12 ciltlik esere değinebiliriz. Toynbee tarih alanında " Yunanistan'ın tarihi düşüncesi", " Yunan'ın medeniyeti ve vasıfları", " Medeniyetin sınanması", " Dine tarihsel bir bakış ", "Doğu ve Batı" ve "Medeniyet Tarihi " isimli eserleri de bulunmaktadır.
Toynbee, din olgusunun medeniyetlerin temeli olduğunu belirterek şöyle diyor: "Bence her tür medeniyet aslında dinin tecellisidir. Dinin hayat gücü kaynağı olduğu, medeniyetleri oluşturduğu ve onları ayakta tuttuğu görüşüne katılıyorum. Dinden kastettiğim, zorluklar karşısında insanları dirençli hale getiren yani onların insanın rolü ve bilimin sırları ile ilgili sorunlarına anlamlı ve ikna edici cevaplar bulmasına yardımcı olan dünya görüşüdür. İnsan böyle bir dünya görüşü sayesinde pratik ilkeler hazırlayarak bu alemde yaşamak için hazır hale gelirler. Ne zaman insani bir kitle, dinlerine olan imanlarını kaybetmişlerse medeniyetleri de, içten, toplumsal bir çöküş ve dağılmaya yüz tutmuş ve dış taarruzlar ve saldırılar karşısında boyun eğmiştir. Ardından imanını kaybetmesi yüzünden düşen ve çöken bir medeniyet, yerini başka bir dinden esinlenen farklı bir medeniyete bırakmıştır. "
İslam Peygamberi Hz. Muhammed saa İslami medeniyet modeli ile kısa bir zaman içerisinde Arabistan yarımadası toplumları arasında temelden gelişmeler ve değişimlere yol açarak, cahil topluluğu medeni ve uygar, merkezi devlete sahip organize bir topluma dönüştürdü. Böylesi bir toplumda siyasi kurumlar ve örgütler, hukuki ve adli süreçler en iyi şekilde işlemeye başlayıp açık ve yol gösterici kurallar da uygulanmaya başladı. İslam Peygabmeri'nin bu yöndeki girişimleri cahiliye yapısını büsbütün değiştirip yeni ve asil bir medeniyetin, yaratıcı ve kapsayıcı bir uygarlığın temellerinin atılmasına yol açtı öyle ki insani ve İslami topluluklar bile bu medeniyetin ortaya çıkardığı maddi manevi kazanımlardan yararlanmaya başladı.
İngiliz şarkiyatçı Toynbee, " Medeniyet Tarihi " kitabının " Dünyanın başından Günümüze dek dönemin analizi " başlıklı bölümünde " Peygamber ve Siyasetçi Muhammed "kısmında İslam'la ilgili konuşmuştur. Toynbee İslam ve İslami medeniyeti, bir din ve bir uygarlık olarak övse de ancak kimi zamanlar da İslam ve Müslümanlar ile ilgili çelişkili görüşlerini de belirtmiştir. Kesin olarak çıkarılan sonuç çerçevesinde Toynbee'nin Hz. Muhammed saa'in İslami medeniyetin ortaya çıkışının kaynağı ve örneği olduğuna inandığı söylenebilir.
Toynbee bu hususta şöyle yazmıştır: "İslam dini, Allah Peygamberi Hz. Muhammed'in Saa ilahi dehası ile Arabistan tarihinde doğdu ve filizlendi. "
Toynbee daha sonra Arabistan yarımadasının toplumsal ve siyasal koşullarını anlatarak İslam ve Hz. Muhammed saa'in görevini dini bir görev ve tecrübe nitelendirip şöyle yazıyor: " Allah tarafından Muhammed'e gönderilen ilk vahyin tarihi, 610 yılı civarındadır. Bu dönemde O, Hatice ile evlenmiş ve Mekke'de aile kurmuştu. Hz. Muhammed'in dini tecrübesi Allah'ın meleği Cebrail'in ona inmesi ile başladı. Muhammed Cebrail'in ona mensuplarına iletmek için kelimeler söylediğini duydu. İlk başta bu dini tecrübelerin gerçekliği ve itibarı konusunda kuşkulanıp şaibeye kapılsa da ancak bu ilhamlar ve vahiyler tekrarlanınca herşey kesinleşti ve Hz. Muhammmed de görevi ve mesajının sağlamlığı ve itibarına tam güvendi ve ilahi güce sahip İsa gibi konuşmaya başladı. "
Toynbee Yesreb adı ile bilinen Medine'nin zor koşullarını göz önünde bulundurarak İslam Peygamberinin bu şehre hicretinin büyük gelişme ve değişime yol açtığına değinerek şöyle yazar: "Hz. Muhammed saa Yesreb'in dini lideri olarak kendi teşkilatının gelişmesinde, farklı Yesrebli grupları, Yesreb'de ona katılan yeni İslam'ı kabul eden Mekkeliler ile barıştırıp aralarında bağ kurdu. Böylece Yahudi olmayanların çoğu da canı gönülden İslam'a bağlanmışlar ve böylece İslam dini yerliler ve göçmenler arasında etkin bir bağ kurmuştur. "
Toynbee eserinin bir başka bölümünde de Allah Resulü Hz. Muhammed saa ve Hz. İsa'yı siyasi liderlik açısından kıyaslayarak şöyle yazar: "Hz. Muhammed'in siyasi durumu, Hz. İsa'nın yakalandığı döneme göre farklı idi. İsa, Roma İmparatorluğu hakimiyeti altında olan topraklardaydı. Bu yüzden imparatorluğa karşı baş kaldırmak birçok insanın canına mal olacaktı. Halbuki hiçbir askeri zafer de elde edilemeyecekti. Hz. Muhammed ise hiçbir zafer şansı olmamasına rağmen kazandı. Onun lider olarak elde ettiği bu zafer İslam'ı siyasetle bağdaştırdı. "
Toynbee Hristiyanlığın gelecekte yayılacağını da iddia ediyor. Aynı zamanda " Medeniyetin Sınanması" adlı kitabında da medeniyetleri ele adlığı bölümde İslam dininin dünyada hüküm süreceğine değinerek şöyle yazar: "Pan-İslamcılık uyumuş vaziyettedir. Ancak dünya mustazafları Batı'nın sultasına karşı baş kaldırırsa, ortak bir lider elinin altında toplanırsa bu uyuyan da uyanacaktır ve bu ayaklanmanın haykırışı İslami ruhun canlanmasında da etkili olup, İslam bir kez daha kendi tarihi ve etkin rolünü ifa etmek için ayağa kalkmış olur. "