Haziran 09, 2020 06:52 Europe/Istanbul

Bugünkü programda da İslamofobinin ve Amerika polisinin Müslüman azınlığa karşı şiddetinin artmasını, çeşitli boyutları ile değerlendireceğiz.

Amerikan polisinin Amerika'daki Müslüman azınlığa karşı sergilediği günden güne artan şiddet, Birleşmiş Milletler İnsan Hakları İzleme Örgütü'nün bu konu ile ilgili 2014 yılında Amerikan polisinin Müslüman azınlığa karşı her türlü şiddetinin insan hakları ihlali olarak değerlendirmesi gerektiği açıklaması ile sonuçlandı. Böylece Amerika'nın bu alanda daha fazla caydırıcı kurallar koymasını öngören kararlar alınmıştır. Kuşkusuz 11 Ekim 2001 olayından ve G. W. Bush'un terörizme karşı savaşın başlatılmasını duyurmasından uzun yıllar geçmesine rağmen Washington yetkilileri İslamofobiyi destekleyerek Amerika toplumunda Müslümanlara karşı kötümserliği ve şüpheli önyargıyı da arttırmış oldu. 2008, 2012 ve 2016'teki Amerika Başkanlık Seçim Kampanyalarında da İslamofobi bazı adayların oy toplamak için  en önemli stratejilerinden biri haline gelmişti.

Amerika yetkililerinin İslamofobi'yi yaygınlaştırmaya çalışması Amerikan polisinin ve ırkçı ve radikal grupların bu ülkedeki Müslüman azınlığa karşı şiddetinin özellikle son yıllarda ciddi derecede artmasına neden olmuştur. Bu gidişat Amerika Müslümanlarının da gayrı Müslimlere karşı olumsuz yaklaşmasına neden olmuştur.

PEW Araştırma Merkezi'nin 2013'te yayımlanan bir anket sonuçlarına göre Amerika Müslümanları başka Amerikalılarla olan toplumsal ilişkilerine bakış açıları çeşitli ve karmaşıktır. Bu anketin sonuçlarına göre Amerika Müslümanlarının üçte biri, başka Amerikalıların Müslümanlara karşı saygılı davranmadıkları düşüncesine sahip. Diğer üçte birlik kesim ise başka Amerikalıların Müslümanlara karşı sabırlı ve saygılı yaklaştığı düşüncesindedirler. Ancak Amerika Müslümanlarının çoğu 11 Eylül olayından sonra arkadaşları veya akrabalarından en az bir kişinin polisin şiddetine veya başka ırkçı grupların ayrımcılığına maruz kaldıklarını gördüklerini söylüyorlar.

11 Eylül olayından sonra yapılan çoğu araştırmalara göre Amerika Müslümanları bu olaydan sonra çeşitli ayrımcılık şekilleri ile karşılaşmıştır. Bunu Amerika'nın gayri Müslimleri bile kabul etmektedir. Pew Araştırma Merkezinin 2014'te yaptığı anketlere göre Amerikalıların yüzde 58'i Müslümanların Amerika toplumunda çeşitli ayrımcılıklara maruz kaldıklarını düşünüyor. Yüzde 42'lik bir oran ise böyle bir ayrımcılığın yapılmadığını savunuyor.

Bütün bunlara rağmen Müslümanları kötü göstermeye yönelik akım 11 Eylül olayının hemen ardından oluşmadı, ancak net olan gerçek, bu olaydan sonra İslamofobinin ve Müslümanlara karşı olumsuz telkinlerin artmasıydı. Bu çerçevede bu olaydan sonraki dönemin tamamında, Müslüman memurlar ve tüccarlar, okullar, enstitüler ve hayır kurumları ve camiler hep itham edilerek zanlı konumuna düştüler ve defalarca hem Amerikan polisi hem de halk tarafından saldırıya uğradı ve tehdit edildi.

Amerika Müslümanları Hollywood'un ve Amerika medyasının da Müslümanlar ile ilgili adil davranmadıklarını düşünüyor. Amerika medyası genellikle İslam'ı olumsuz ve Müslümanları terörist ve aşırıcı olarak göstermeye çalışıyor. Böylece Amerika medyası polisin ve halkın Amerika Müslümanlarına karşı şiddetli davranmasında büyük bir rolü vardır.

Amerika polisi ve halkının Müslümanlara karşı şiddet dolu tavırlarının bir örneği de 2013 yılında Michigan eyaletinin Birmingham şehrinin sokaklarındaki tesettürlü bir Müslüman kadın olan Judy Pal'a karşı sergilenen şiddetti. Judy eşi ile beraber yürürken kimi İslam düşmanı Amerikalıların saldırısına ve aşağılamalarına maruz kaldı. Bu Müslüman kadının dediğine göre Michigan güvenlik güçleri yakında olduklarına ve olayı yakından izlemelerine rağmen hiçbir tepki göstermemişler. 

Huffington Post dergisinin yayımladığı rapora göre Müslümanlara karşı sergilenen şiddetin bir başka örneği de Müslüman bir Amerikan kadınının Kasım 2016 tarihinde San Diego Üniversitesinden çıktığı sırada iki adamın saldırısına uğraması olmuştur. Ancak daha da üzücü bir olay 2017'nin yaz aylarında yaşanmıştır. Bu olayda Virginia eyaleti Herndon şehrinde yaşayan 17 yaşında Müslüman bir kız olan Nabra Hasanen kutsal Ramazan ayında sabah namazını camide kıldıktan sonra arkadaşları ile dışarı çıktığı bir sırada bir motosikletçi tarafından saldırıya uğrar ve kaçırılır. Nabra Hasan'ın cesedi bir gün sonra bölgeye yakın bir gölde polis tarafından bulunur. Amerikan polisi bu olayı İslamofobi ile alakalı olmadığını savunmasına rağmen  Nabra ailesi ve diğer Müslüman aileler bu faciayı İslamofobi propagandasının sonucu olarak değerlendirdiler. Nabra'nın annesi Huffington Post'a verdiği söyleşide şöyle söyledi:" Ben katilin kızımı Müslüman ve tesettürlü olmasından dolayı öldürdüğünden eminim. Ben artık burayı güvenli hissetmiyorum. Başka çocuklarımı da dışarı gönderip sonra cenazelerini teslim almaktan korkuyorum. "

Müslümanların medeni hukuklarının göz ardı edilmesi ve son yıllardaki dini kutsallıklarının aşağılanması gibi kimi girişimler, Amerika'daki Müslüman azınlığa karşı sergilenen şiddetin bir başka örneği olup Amerika'daki İslam düşmanlığını da gözler önüne sermektedir. Florida eyaletindeki Amerikan papazı Terry Jones'un 2013 yılında Kuran-ı Kerim'i yakmakla tehdit etmesi gibi provokatif girişimler ve Müslümanların kutsallıklarına karşı saygısızlık edilmesi ve Amerikan polisinin bu konuya karşı ilgisiz ve kayıtsız davranması Amerika'daki İslam düşmanlığı ve Müslümanlara karşı şiddetin en bariz örnekleri sayılır. Bu, sözde Amerikan papazının 11 Eylül olayının 12'inci yıldönümünde yaptığı tehdidinin gerçekleşmemesine rağmen dünyadaki Müslümanların geniş çaplı protestoları ve nefretine ve hatta başka dinler ve mezheplerin de protestosuna neden oldu. Bu İslam karşıtı tehdit, o kadar çirkin bir girişim idi ki dönemin Dışişleri Bakanı Hilary Clinton gibi kimi Amerikan siyasetçileri bile bu tehdidi kınamak zorunda kaldılar.

Amerika Adalet Bakanlığının 2016 yılında İllinois ve Ohio eyaletlerindeki  polis şiddeti ile ilgili yaptığı araştırmaların sonuçlarına göre Amerika polisi azınlıklara ve özellikle de Müslümanlara karşı çoğu kez şiddete başvuruyor. Amrikan bir yayın organı olan The İntercept'in 2017'de yaptığı bir başka araştırmaya göre de Amerika mahkemelerinde de Müslümanlara karşı gayri Müslimlere göre daha fazla ayrımcılık yapılıyor. Amerika mahkemelerinde Müslümanlar daha ağır cezalara çarptırılır. Bunların yanı sıra Fox News ve CNN gibi Amerika'nın ünlü medya organları garazkar ve ayrımcı bir yaklaşım sergileyerek Müslümanların gayri Müslimlere karşı sergiledikleri şiddeti 7.5 kat daha fazla yayınlamaktadırlar.

Washington'daki Toplumsal Politikalar ve Uzlaşma Enstitüsü 2016'da yayımlanan Amerika medyasının Amerika'daki ideolojik şiddetlere karşı sergiledikleri tepkilerini değerlendirdiği raporda şöyle bir açıklama yapılmıştır:" Amerika medyası Müslümanların şiddet içeren girişimlerini büyüterek propaganda aleti olarak kullanmaktadırlar.  " Bu raporda ayrıca Illinois eyaletindeki polislerin yüzde 25'i ve Ohio eyaletindeki polislerin yüzde 15'inin meslektaş beyaz arkadaşlarının Müslüman azınlığa karşı daha şiddetli davrandıklarına itiraf ettikleri yazılmıştır.

Kuşkusuz Amerika mahkemelerinde, polis teşkilatında ve toplumda türlü türlü bahaneler ile İslamofobi, İslam düşmanlığı ve Müslümanlara karşı ayrımcılığın yaygınlaştırılması yönünde çaba gösteren odakların ve grupların asıl hedefi, İslam'ın büyümesini ve yaygınlaşmasını önlemek ve Müslümanları bu ülkede inzivaya sürüklemektir. Ancak bu odakların girişimleri ve provokasyonları beklentilerin aksine, İslam'ın daha çok tanınmasına ve gayri Müslimlerin daha çok İslam'a yönelmelerine ve böylece Amerika Müslümanlarının siyasi, toplumsal ve kültürel alanlarda varlığının artmasına neden olmuştur.

Amerika Müslümanlarının kendi ve çocuklarının daha iyi geleceği için direnip mücadele etmek zorunda olduklarını bildikleri gerçeği göz önünde bulundurulduğunda, onların İslam dinini aydınlatmaya çalışması ve dini değerlerine bağlı kalıp vahdet oluşturmalarından dolayı çoğu İslam düşmanı grupları ve odaklarının entrikaları etkisiz hale gelmiştir.