IŞİD’in Afrika’da yeniden türemesi - 1
Ortadoğu bölgesinde huzursuzlukların başlaması üzerinden nerdeyse beş yıl geçiyor.
Çıkan çatışmalarda şimdiye kadar yüz binlerce insan hayatını kaybetti veya yaralandı ve milyonlarca insan da mülteci durumuna düştü. Bu kriz tekfirci IŞİD terör örgütünün ortaya çıkmasıyla beraber daha da tırmandı ve bölge milletlerinde daha fazla yıkım, daha fazla şiddet ve daha fazla ölüm dayattı. Bu huzursuzluklar aslında bir nevi teröristleri destekleyen ülkelerin hedeflerine hizmet ediyordu.
Aslında IŞİD terör örgütü varlığını ilan edip Asya ve Afrika kıtası ve hatta Avrupa’nın güneyinde geniş bir bölgeyi kapsayan hilafet haritasını yayımladığı zaman, seyrek sayıda insan bu örgütün hedef ve stratejilerinin gerçekçi olduğuna inandı. Ancak şimdi son dönemde yaşanan gelişmelere ve bu örgütün faaliyet alanının nasıl yayıldığına bakıldığında, IŞİD’in ilan ettiği hedeflerinde ciddi göründüğü ve bu eğilimini bir nevi sürdürdüğü anlaşılır. Bu hedeften örgütün şimdiki elebaşı Ebu Bekir Bağdadi defalarca söz etti ve birinci dünya savaşından önceki coğrafi sınırlara, yani İslam ülkelerini Batılı güçlerin arasında paylaştıran Sykes–Picot anlaşmasından önceki haritaya geri dönmek istediklerini ilan etti.
Tekfirci IŞİD terör örgütünün bölgede nasıl türediği ve hangi etkenlerin bu süreçte etkili olduğu bir yana, son haftalarda ve aylarda IŞİD’in faaliyet alanının Asya ve Afrika kıtasında başka bölgelere yayılması ve diğer bazı terör örgütleri de bu örgüte katılması, dünyanın bir çok bölgesini ciddi güvenlik sorunu ile karşı karşıya getirdi. Bu süreçte ise IŞİD’in bölge içi ve bölge dışı hamilerinin ayak izleri uygulanan yeni senaryolarda açıkça göze çarpıyor.
Suud hanedanından IŞİD terör örgütünün en önemli hamisi şeklinde söz edebiliriz. Nitekim Newyork Times gazetesinin ünlü yazarı Thomas Feridman Arabistan’ı IŞİD’in babası ve ideolojik sanayi kompleksi olarak adlandırıyor.
Tekfirci IŞİD terör örgütün başta Afrika olmak üzere diğer bölgelerde faaliyet alanını genişletmesi ve yeni üyeleri toplamasının sebepleri hakkında bazı noktalara değinmek mümkün.
İlkin, son haftalarda ve Irak ve Suriye’de Rusya’nın bölgede teröre karşı savaş arenasında doğrudan katılması ve İran, Rusya, Irak ve Suriye arasında ittifak kurulması sonucu yaşanan gelişmeler ve terör örgütü IŞİD’e ağır darbeler inmesi ve art arda hezimete uğraması ve hamilerinin telaşa düşmesi, örgütün başta Kuzey Afrika olmak üzere başka bölgelerde harekete geçmesi ve kendine şubeler açmasında etkili oldu. Bu durum IŞİD ve hamileri için, örgüte yöneltilen baskıları hafifletme açısından büyük önem arz ediyor. Öte yandan bu durum örgüt için Rusya’nın da katıldığı ittifakın ulaşabileceği bölgelerde destek ve operasyon derinliği oluşturma açısından önemli sayılıyor. Bundan başka IŞİD komutanlarını Kuzey Afrika bölgesine göndererek, daha fazla Rusya ittifakının onları öldürmesini de önlemiş oluyor.
Gerçekte son dönemde bölgede bir çok IŞİD elebaşıları ve yine Ceyşül İslam terör örgütü elebaşı Zahran Alluş’un yeni yılın başlarında ve IŞİD’in iki numaralı adamı Abdurrahman Mustafa Kaduli’nin geçtiğimiz günlerde Suriye’de helak edilmeleri, IŞİD ve başta Arabistan olmak üzere hamileri için tehlike çanlarını çalmaya başladı ve bu zümre yeni şartların bölgede terörün kökünü daha çabuk kurutacağını anladı.
Bu yüzde örğüt Ortadoğu bölgesinde kendisine destek veren ülkelerin himayeleri ile Afrika kıtasında yeni üye toplamaya ve yeni yapılanmaya gitmeye başladı. Bu politika IŞİD’e bir yandan yeni kanatlar kurmaya ve Irak ve Suriye’ye daha fazla terörist ve askeri teçhizat göndermeye imkan sağlarken, öbür yandan dan da Ortadoğu bölgesinde savaş ve krizi uzatma ve yıpratıcı hale getirme şansını doğuruyor.
Öte yandan IŞİD terör örgütünün Afrika kıtasında faaliyeti, bu kıtada bir çok ülke siyasi ve güvenlik açılarından uygun yapılardan yoksun oldukları ve komşu ülkelerini güvenlik bakımından etkileyebildiği için örgüte bu bölgede hedeflerine ve isteklerine ulaşması için daha fazla manevra yapma kabiliyeti veriyor. Yine IŞİD’in Kuzey Afrika’da varlığı örgütün Avrupa kıtasının Güney sınırlarına yaklaştığı alamına geliyor. Bu durum özellikle son haftalarda Fransa ve Belçika’da düzenlenen terör saldırılarına bakıldığında, Avrupalıların IŞİD tehditlerinden duydukları kaygıyı arttıracağı anlaşılıyor. Bu durum aynı zamanda Avrupalı ülkelerin Irak ve Suriye’de örgüte karşı askeri operasyon yapma riskini, sırf örgütün Avrupa’nın yakınlığında bulunduğu ve intikam saldırı ihtimali yüksek olduğu gerekçesiyle azaltabilir.
Asya ve Afrika katılarında bir çok terör örgütü, El-kaide lideri Usame Bin Ladin öldürüldükten sonra IŞİD’i El-kaide’den daha önemli ve daha itibarlı görmeye başladı ve bu yüzden son haftalarda ve son aylarda bir bir IŞİD elebaşı Ebu Bekir Bağdadi ile ittifak kurarak bu örgüte katılmaya başladı. Söz konusu terör örgütleri IŞİD’in şii karşıtlığı ve bölge genelinde İslamî hilafet kurma ideolojisini benimsiyor, oysa El-kaide terör örgütü uzun yıllar Amerika ve Batı ile mücadele etme üzerinde odaklandı. Buna göre IŞİD ve bölgesel ve Batılı hamilerinin neden birbirine yakın durduğu ve hangi amaçları güttükleri daha kolay anlaşılır. Dolaysıyla IŞİD’e destek veren hamilerinin hangi bölgede varlığını ilan ederse etsin hemen onu takviye etmeye başladıkları da açıkça görünür.
Bu yüzden şimdi IŞİD’in yeniden yapılandığını ve bundan önce El-kaide’ye bağlı olan radikal selefi cihatçı terör örgütleri ve diğer tekfirci örgütlerin Ebu Bekir Bağdadi ile ittifak kurmaları ve IŞİD terör örgütüne katılmaları en çok Afrika kıtasında göze çarpıyor, gerçi bu politika için Asya ve Afrika kıtalarında belli bir sınır çizmek de mümkün gözükmüyor.
IŞİD’in Mısır’da hareketliliği, Sina çölünün Ariş kenti başta olmak üzere bazı kentlerde terör eylemleri yapmak ve güvenlik güçlerine saldırmak ve doğalgaz boru hatlarında art arda sabotaj yapmakla başladı.
Sina çölünde ilkin siyonist İsrail ile mücadele için kurulan selefi cihatçı Ensar-i Beytulmukaddes terör örgütü, Mısır inkılabından sonra başta Suud vahabiler olmak üzere bazı bölge liderlerini destekleri ile bir yandan IŞİD elebaşı ebu Bekir Bağdadi ile ittifaka giderken, öbür yandan da Mısırlı şii müslümanları tehdit etmeye ve sina velayetini de IŞİD’in Mısır’da hilafet merkezi ilan etti.
Ancak IŞİD en çok Libya’da varlı sergiliyor. Libya Arap inkılapları ve Muammer Kaddafi’nin devrilmesinin ardından siyasi ve güvenlik kaosa sürüklendi ve şimdi de bu ülke kuzeydoğuda Tabrak meclisi ve kuzeybatıda Trablus meclisi tarafından yönetiliyor ve bu da Libya’da iktidar boşluğuna yol açıyor. Gerçi geçenlerde Libya’da milli barış hükümeti Trablus’ta ve BM’nin işbirliği ile kurularak yeni bir aşamaya geçildi ve siyaset ufkunda yeni bir ışık görünmeye başladı, fakat bu hükümet bir çok siyasi ve güvenlik sıkıntısı ile karşı karşıya bulunuyor ve bu hükümete paralel olarak faaliyet eden hükümetin ülkenin bazı bölgelerinde bu hükemete karşı çıkması yüzünden büyük bir ihtimalle ülkede güvenliğin sağlanamayacağı anlaşılıyor. Bu şartların gelecekte de devam etmesi, tabi ki IŞİD gibi terör örgütlerinin bu ülkede daha rahat faaliyet yürütmesine zemin oluşturuyor.
Tekfirci IŞİD terör örgütü Libya’nın kuzeyini ve Akdeniz’in Güney kıyılarında yer alan Serte kentini Libya’da faaliyetlerinin merkezi olarak ilan etti ve böylece deniz ve Türkiye’nin üzerinden Irak ve Suriye’de yürüttüğü savaşı sürdürmek için gerekli imkanları temin etmeye çalıştı.
Bundan başka bu durum IŞİD’in Avrupa sınırlarına daha da yaklaşmasına yol açtı. Bu durum ise Avrupa ülkelerini IŞİD’in terör saldırılarından kaygılarını arttırdı. Nitekim IŞİD’in Paris ve Brüksel’de düzenlediği terör saldırıları örgütün deniz üzerinden Avrupa’ya yakınlaşmasının sonucu olduğu düşünülüyor.
Aslında görünen o ki IŞİD’in tehditleri ve Fransa ve Belçika gibi Avrupa ülkelerine terör saldırıları ideolojik boyutundan ziyade Batı’nın Suriye ve Irak’ta IŞİD’e karşı kurulan ittifaka katılmasına bir tepkidir. Nitekim söz konusu terör saldırıları ve 160 kadar Fransız ve Belçikalı vatandaşın IŞİD tarafından katledilmeleri bölgede bazı Arap rejimleri ve korsan İsrail’i mutlu etmiştir. Oysa bu cinayetlerde Vahabi elebaşıları ve IŞİD’in diğer bölgesel hamilerinin eli bulunduğu da bir gerçektir. Bu saldırılar Batı dünyasında panik ve dehşet yaratmak ve bölgede IŞİD’i daha da zayıflatacak saldırıları önlemek için yapılmıştır. 015