Haziran 25, 2020 15:56 Europe/Istanbul

Bu bölümde Amerika'nın doları kendi yayılmacı ve hasmane siyasetlerini uygulamak için nasıl bir araç olarak kullandığını ele alacağız.

Amerika, muhaliflerine, rakiplerine ve kimi durumlarda da ortaklarına baskı uygulamak için farklı araçlara ve yöntemlere baş vurmaktadır. Belki de Amerika'nın sultacılığında en büyük baskı aracının da bu ülkenin ulusal para birimi dolar olduğu söylenebilir.  Dolar, mermi sıkmayan, uçamayan ve hatta patlamayan bir silah olsa da ancak halihazırda ekonomik hasar ve darbe indirebilecek bir araçtır. Bu vesile ile Amerika istediği ülkeye ulusal para birimi aracılığı ile ekonomik baskı uygulamaktadır. Bu etkili konum ise küresel ekonomi yapısının Amerika'nın İkinci Dünya Savaşının ardından tanımladığı süreçlere güvenmekten kaynaklanmaktadır. Bu çerçevede Washington, küresel güven duygusunu kötüye kullanmaya başladı. 

Amerika, doları düşmanlarını cezalandırmak ve ortaklarını mükafatlandırmak için bir araç olarak görmektedir. Dolar aşırı enflasyona yol açarak farklı ülkelerde bankaların iflas etmesine ve iç ihtilafların oluşmasına ve sonunda da Amerika karşıtı siyasi düzenlerin ve yönetimlerin devrilmesine ve düşmesine yol açabilir. Bu da Washington'un Doları kullanarak rakipleri ve düşmanlarıyla bir kurşun bile atmadan mücadele edebileceği anlamına gelir. 

Tek taraflı yaptırımlar her zaman Amerika tarafından en önemli kaba diplomasi ve mali terörizm aracı olarak uluslararası siyaset alanında kullanılmıştır. Amerika kasten bu aracı Washington'un siyasetlerine boyun eğmeyen bağımsız aktörler ve ülkelere karşı kullanmaktadır. Bu yüzden bu tür yaptırımlar daha çok küresel ekonominin gidişatına paralel hareket eden ülkelere yönelik kullanılmaktadır. 

Amerika ekonomik yaptırımları ile kendi siyasi ve güvenlik emellerini hayata geçirmek istiyor. Washington ekonomik kısıtlamalar ve yaptırımlar ile genelde de normlara dayalı kavramları kötüye kullanır.  Kuralsız gibi ifadeler ve kelimelerin Amerika siyaset arenasında kullanılması ise sırf küresel siyasette bu ülkenin rakipleri ve düşmanlarına yöneliktir. Halbuki uluslararası kuralların incelenmesi bu ülkenin bizzat kendisinin en fazla uluslararası kuralları ihlal ettiğini gösteriyor.   

Dünya döviz rezervlerinin yüzde 60'ı, uluslararası ödemelerin yüzde 80'i ve de  dünyanın petrol alışverişlerinin büyük bir bölümü de Amerikan doları  aracılığı ile yapılmaktadır. Kimi Avrupalı bankalar bile müşterilerine kredileri dolar halinde verirler. Bu çerçevede bu bankalar da Amerika'nın mali siyasetleri ile aynı yönde hareket etme zorundadırlar. Amerika, dolar kurunu kontrol etmesinin yanı sıra tüm dolara dayalı ödeme sistemlerini de yönetip denetlemektedir. Böyle bir durumda Amerika'nın doları dünya ticaretinin bir oksijen tüpü gibi kullandığı söylenebilir. Amerika istediği zaman insanları bu kaynaktan mahrum bırakır ve istediği zaman da bu oksijen tüpünü açarak  dünya ticaretini tehlike ile karşı karşıya bırakıyor. Amerika farklı yollara baş vurarak doları bir silah olarak kullanmaya çalışmıştır. 

Kuşku uyandıran 11 Eylül olayının ardından Oğul G. W. Bush  13224 sayılı talimatı ile Amerika açısından terör örgütlerine bağlı olanların malvarlıklarına el konulmasını kararlaştırdı. Halbuki uluslararası hukukta bile  terörizm ile ilgili belli bir tanım bile mevcut değildir. Bu tür malvarlıkları ve hesapların kapatılması yetkileri ise G. W. Bush tarafından  Amerika hazine bakanlığına devredildi. 2001 yılında Patriot yasasının onaylanması ile, Amerika hazine bakanlığı dış sermayeler denetimi bürosu  kanıtsız ve delilsiz bir şekilde istediği kişilerin ve kurumların hesaplarını kapatıp sermayelerine el koyabilirdi. Bu süreçte, hesapları kapatılan kişiler haklarını geri almak için mahkemelere bile delillerini ve ifadelerini sunma hakkını kaybettiler. 

Patriot yasasının uygulanması  Amerika içinde bile birçok hayır kuruluşu için de belli başlı sorunlar yarattı. Çünkü bazılarını özel kaynaklara bağlanmaktan mahrum bıraktı. Barack Obama başkanlığı döneminde ise  Kırım yarımadasının Rusya'ya ilhakından sonra Moskova'ya yönelik yaptırımların büyük bir bölümü  de  Amerika'nın  Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası (IEEPA)  çerçevesinde gerçekleştirildi. Bu yasa, Amerika başkanının doları bir araç olarak kullanmasına imkan verip bu alanda özel yetkileri başkana devrediyor. 

30 Mayıs 2019'da Beyaz Saray Donald Trump'ın ilk olarak 1977'de onaylanan  Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası (IEEPA)'ndaki yetkilerden yararlanarak Meksika'ya ihracat tarifelerini belirlemek için yararlanacağı açıklandı. Bu yetkilerin kullanılmasının mazereti ise Meksika'da Amerika'ya yasa dışı göçün ulusal güvenliği tehdit etmesi idi. Amerika'nın Çin aleyhindeki ticari savaşı çerçevesinde ise 24 Ağustos 2019'da  Trump Amerikalı şirketlere  Uluslararası Acil Ekonomik Güç Yasası'na göre Çin yerine başka alternatifler arayışına girmeleri talimatını verdi. 

Amerika'nın hegemonik yaklaşımının en temel ihtiyaçlarından biri de küresel ekonomi düzeninde mali ve ekonomik üstünlüğünü korumasıdır. Buna esasen Amerika her daim doları uluslararası bir referans kaynağı olarak göstermeye çalışıp destek toplamaya ve aktörleri bu para birimi ile alışveriş yapmaya zorlamak istiyor. Tüm bunlara rağmen 70'li yılların başında yaşanan ekonomik kriz, Amerikan dolarına güveni azalttı. Halihazırda da Trump'ın siyasetlerinin doğurduğu krizler de bu güven kaybı gidişatını güçlendirdi. Öyle ki birçok ülke iki veya çok taraflı parasal anlaşmalar imzalayarak doların alternatifinin arayışına girdiler. 

Amerika'nın küresel ekonomideki hegemonyası aslında bu ülkenin İkinci Dünya Savaşı ardından uyguladığı siyasetlere dayanmaktadır. İkinci Dünya Savaşının ardından Amerika, dünya ülkelerine özellikle de savaşzede Avrupalı ülkelere yeniden imar çalışmaları ve yapılanmaları için yardım edip krediler ve kolaylıklar sağladı. Washington Marshall ve de kredi ve kiralama projeleri ve siyasetleri aracılığı ile İngiltere ve Fransa hükümetlerini destekledi. Bu çerçevede Amerika hem kendi ekonomisindeki çatlakları onarmaya hem de dolar kurunu sabitlemeye çalıştı. Bu siyaset işlevsiz olunca bu kez da Amerika daha fazla sermayeyi Avrupa ekonomisinin iyileşmesi için piyasalara sürdü. 

Aslında Amerika'nın Marshall projesi, ortaya çıkan dengesizliğin giderilmesi için gereken mali kredileri sağladı. Bu arada dolar da dünya ekonomi düzeninin asıl aktörü haline geldi. Gerçekte Marshall projesinin en önemli hedefi de küresel ekonomi düzeninin sözde sabit dolar kuruna dayalı liberal ve çok taraflı bir sitemin oluşturulması idi. 

Washington ayrıca  kendi nüfuzu ve tam etkisi altında olan Uluslararası Para Fonu-İMF gibi küresel mali kurumlar aracılığı ile krediler vererek bu kredileri alan ülkelere ve taraflara da istediklerini yaptırmaya başladı. Bu doğrultuda bu ülkelere baskılar da uygulamaya başladı. Bu baskıların çoğu ise hedef ülkelerde ekonomik düzenlerin Washington'un istediği şekilde değiştirilmesi idi. Bu değişimler ise çoğu zaman yerli ekonomik özellikler ve durumlar göz önünde bulundurulmadan yapıldığından dolayı hedef ülkelerde ekonomi dağılma noktasına varır. Üçüncü dünya ülkelerinin ekonomik gelişmeleri de İMF'nin reçete ettiği dayattığı değişimlerin ve siyasetlerin sadece ekonomik yıpranmaya yol açtığını gösteriyor. 

Karşılıksız doların basılması Amerika tarafından baş vurulan bir mekanizma olmuştur. Bu çerçevede Amerika doların değerinin azalmasını önlemek için bu girişime baş vurur. Amerika doların değerinin düşmesini önlemek için borçlanmaya da baş vurur. Gerçekte Amerika bir taraftan doları basıp diğer ülkelere satıyor ve diğer taraftan da doları onlardan borç alıyor. Böylece Amerika hükümetleri şimdi de dünya genelinde en çok dolar talep eden hükümetler haline gelmişlerdir. Böylece dolara olan talebin değerinin düşmesine yol açacak derecede azalmasına da müsaade etmiyorlar. 

İranlı ekonomik meseleler uzmanı Ali Rezayi ise  Amerika'nın borçları hususunda  Washington'un doları bir araç olarak kullanmasına değinerek şöyle diyor: " Amerika git gide daha fazla borçlanıyor. Ancak bu borçlardan 15.9 trilyon doları kamu borçlanması ve gerisi de yabancı ülkelere olan borcudur. Sizce Amerika'nın tüm devlet varlığı ne kadardır? Amerika hazine bakanlığının raporuna göre bu ülke devleti 2019'un son iki ayında sadece 5.8 trilyon dolar kadar malvarlığı vardı. Bu da Amerika ekonomisinin çökmesi durumunda  bu devletin 15.9 trilyon dolar borcunu kapatamayacağı anlamına gelir. Gerçekte Amerikan halkı servetlerine ve malvarlıklarına erişim için hiçbir yol bulamayacaklardır. " 

Amerika 1971 yılından itibaren  doların altın karşısında kurunun sabit tutulmasına bağlılığını hiçe sayacağını bildirerek  pratikte gerçek ekonomisini kademli olarak kapattı ve sanal ve siyasi bir ekonomiye doğru hareket etti. Karşılıksız olarak dolar basmak ve dünya ekonomisine ağır yüklerin yüklenmesi ve de doların araç olarak kullanılması Amerika'nın yeni yaklaşımının ana hattını oluşturuyor. Öyle ki Amerika dolar ile işlemlerin yapılması bahanesi ile dolar ile gerçekleştirilen tüm işlemleri denetliyor ve dolara dayalı küresel mali mekanizmalara musallat olmuştur. Amerika bu konumundan bağımsız ve Washington karşıtı ülkelere baskı uygulamak için yararlanmaktadır.