Temmuz 18, 2020 13:20 Europe/Istanbul

SAD suresinin 20 ila 25. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

SAD suresinin 20. ayeti:

 

وَشَدَدْنَا مُلْکَهُ وَآَتَیْنَاهُ الْحِکْمَةَ وَفَصْلَ الْخِطَابِ (38:20)

 

Yani:

Onun hükümranlığını kuvvetlendirmiş; ona hikmet ve güzel konuşma vermiştik.

 

Geçen bölümde Hz. Davud -s- hakkında söz ettik. Hz. Davud -s- yüce Allah’a çok ibadet ve münacat eden bir peygamberdi ve dağlar ve gökte uçan kuşlar onun tesbihlerinde ve münacatlarında kendisine eşlik ederdi. Bu ayet şöyle buyurmakta:

Allah teala Davud’a tüm peygamberlere verdiği hikmetten başka iktidar ve yargı mevkii de verdi. Bir başka ifade ile, Hz. Davud hem nübüvveti ve hem hükümeti bir arada yürüten peygamberlerden biriydi. Bu durum başlı başına din ve siyasetin bir arada olması ve yürütülmesi mümkün olduğunu ve peygamberler sadece ilahi mesajı iletmekle görevli olmadıklarını ve nerede gerekli olduysa, bizzat ilahi emirleri ve ahkamı uygulamayı üstlendiklerini gösteriyor. Yani peygamberler sadece mabette veya camide oturup başka insanlara nasihat çekmekle yetinmezdi ve gerektiği yerlerde bir hükümran konumunda hüküm sürer ve yargıç konumunda yargıda bulunurdu.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Hükümet hikmet ve adalet temellerine dayanmalıdır ve ancak bu durumda hem ilahi ve hem insani haklar yerine getirilebilir.

2 – Hükümet ve iktidar, ancak salih ve ilahi insanların elinde bulunduğu zaman meşruiyet kazanır.

 

SAD suresinin 21 ila 25. ayetleri:

 

وَهَلْ أَتَاکَ نَبَأُ الْخَصْمِ إِذْ تَسَوَّرُوا الْمِحْرَابَ (38:21)

إِذْ دَخَلُوا عَلَى دَاوُودَ فَفَزِعَ مِنْهُمْ قَالُوا لَا تَخَفْ خَصْمَانِ بَغَى بَعْضُنَا عَلَى بَعْضٍ فَاحْکُمْ بَیْنَنَا بِالْحَقِّ وَلَا تُشْطِطْ وَاهْدِنَا إِلَى سَوَاءِ الصِّرَاطِ (38:22)

إِنَّ هَذَا أَخِی لَهُ تِسْعٌ وَتِسْعُونَ نَعْجَةً وَلِیَ نَعْجَةٌ وَاحِدَةٌ فَقَالَ أَکْفِلْنِیهَا وَعَزَّنِی فِی الْخِطَابِ (38:23)

قَالَ لَقَدْ ظَلَمَکَ بِسُؤَالِ نَعْجَتِکَ إِلَى نِعَاجِهِ وَإِنَّ کَثِیرًا مِنَ الْخُلَطَاءِ لَیَبْغِی بَعْضُهُمْ عَلَى بَعْضٍ إِلَّا الَّذِینَ آَمَنُوا وَعَمِلُوا الصَّالِحَاتِ وَقَلِیلٌ مَا هُمْ وَظَنَّ دَاوُودُ أَنَّمَا فَتَنَّاهُ فَاسْتَغْفَرَ رَبَّهُ وَخَرَّ رَاکِعًا وَأَنَابَ (38:24)

فَغَفَرْنَا لَهُ ذَلِکَ وَإِنَّ لَهُ عِنْدَنَا لَزُلْفَى وَحُسْنَ مَآَبٍ (38:25)

 

Yani:

(Ey Muhammed!), Sana davacıların haberi ulaştı mı? Mâbedin duvarına tırmanmışlardı.

 

Davud'un yanına girmişlerdi de Dâvud onlardan korkmuştu. "Korkma! Biz birbirine hasım iki davacıyız, aramızda adaletle hükmet, haksızlık etme; bize doğru yolu göster" dediler.

 

(Onlardan biri şöyle dedi:) Bu, kardeşimdir. Onun doksan dokuz koyunu var. Benimse bir tek koyunum var. Böyle iken "Onu da bana ver" dedi ve tartışmada beni yendi.

 

Davud: Andolsun ki, senin koyununu kendi koyunlarına katmak istemekle sana haksızlıkta bulunmuştur. Doğrusu ortakçıların çoğu, birbirlerinin haklarına tecâvüz ederler. Yalnız iman edip de iyi işler yapanlar müstesna. Bunlar da ne kadar az! dedi. Davud, kendisini denediğimizi sandı ve Rabbinden mağfiret dileyerek eğilip secdeye kapandı, tevbe edip Allah'a yöneldi.

 

Sonra bu tutumundan dolayı onu bağışladık. Kuşkusuz yanımızda onun yüksek bir makamı ve güzel bir geleceği vardır.

 

Bundan önceki ayette belirtildiği üzer, Allah teala Hz. Davud’a yargı makamını da vermişti. Bu ayetler iki davacının Hz. Davud’un yanına gelerek o hazretten aralarında adalet temelinde yargıda bulunmasını istedikleri macerayı anlatıyor.

Ancak bu davacının Hz. Davud’un yanına geliş tarzları normal değildi. İki davacı kardeş Hz. Davud’un korumaları onlara istedikleri zaman o hazretin huzuruna çıkmalarına izin vermeyeceklerini biliyordu. Bu yüzden Hz. Davud mihrapta ibadet ve namazla meşgulken mihrabın arka duvarından tırmanarak aniden Hz. Davud’un karşısına çıktılar. Bu durum Hz. Davud’un paniklemesine yol açtı. Hz. Davud gelen iki adamın onun canına kıymak istediklerini düşündü, ancak iki adam şöyle dediler: Ey Davut, bizden korkma, biz iki davacıyız ve senden aramızda adalet temelinde yargıda bulunmanı istemek için geldik.

Öte yandan iki davacı kardeşin aniden ortaya çıkmaları ve Hz. Davud’da heyecan yaratmaları o hazretin davacının davasını duyar duymaz ve suçlanan tarafın savunmasını dinlemeden alelacele kargıda bulunmasına ve suçlanan kimseyi zulmetmek ve hakkı olmayan bir şeyi talep etmekle suçlamasına yol açtı. Ve yine ilginçtir ki suçlanan kimse de hiç bir itirazda bulunmadı ve her ikisi birlikte Hz. Davud’un yanından ayrıldılar.

Ancak iki kişi Hz. Davud’un yanından ayrıldıktan sonra o hazret yargı adabını olması gerektiği gibi yerine getirmediğini ve suçlanan tarafın sözünü dinlemeden hakkında karar verdiğini farketti ve bu yüzden hemen Allah tealanın huzurunda tevbe etti, Allah da peygamberinin tevbesini kabul etti.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Dava tarafları yargıçtan hak ve adalet temelinde yargıda bulunmasını talep etmelidir. Herhangi bir tarafın yargıca baskı yaparak onun lehine karar vermesini sağlamak doğru olmaz.

2 – Toplumda adaleti uygulamak insanları doğru yola hidayete erdirmek ve onları ifrat ve tefritten ve sapmalardan korumaya yarar.

3 – İnsanoğlu hırslı ve aşırı istekleri olan ve dünya malından ve servetinden doymayan bir mahluktur. Bu yüzden genellikle zengin insanlar yoksul insanlara nazaran daha fazla mal biriktirme hırsına sahiptir.

4 – Yargıda bulunmak için sakin ve huzurlu bir ortam gereklidir. İnsan heyecan veya korku anında yargıda bulunmamalı, zira bu durum yargıda hataya ve hatta pişmanlığa yol açabilir.

5 – Sağlıklı ekonomi salih amel ve iman sayesinde mümkün olur. Dolaysıyla Allah’a iman etmeyen bir toplumda insanlar daha fazla çıkar için birbirinin haklarını  çiğneyebilir.