Ayetlerin Hikayesi-15
Bu bölümde Ali İmran suresinin 1'inci ila 4'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulüne değinmek istiyoruz.
Allahu Teala Ali İmran suresinin 1'inci ila 4'üncü ayetlerinde şöyle buyurmaktadır: "Elif-lâm-mîm.,Allah; O’ndan başka asla ilâh yoktur; hay ve kayyûmdur.O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti; furkanı da indirdi. Bilinmeli ki Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir."
İşte bugünkü sohbetimizde bu ayetlerin sebeb-i nüzulünü ve olayları sizlere anlatmaya çalışacağız.
Necran Hristiyanlarından 60'ı İslam konusunda araştırma yapmak üzere Medine'ye Peygamber Efendimiz'in yanına geldiler. İslam'ın ilk zuhur ettiği günlerde Necran bölgesinde Hicaz Hristiyanları yaşıyorlardı. Peygamber Efendimiz Hz. Muhammed saa ise risaletinin ilk yıllarında dünya liderleri ile yazışarak onları mübarek İslam dinine çağırdı.
Allah Resulünün mektuplarından biri de Necran başpiskoposu Ebu Harise'ye gönderildi ve onlar İslam'a çağrıldı. Bu mektupta şöyle yazılmıştı: " İbrahim'in, İshak'ın ve Yakub'un tanrısının adı ile. Bu mektup Allah Resulü Muhammed'den Necran başpiskoposuna yazılan bir mektuptur. İbrahim, İshak ve Yakup'un tanrısına hamd olsun, Sizleri bu vesile ile Allah'a tapmaya davet ediyorum. Sizleri Allah'ın kullarının velayetinden çıkmanızı ve Allah'ın velayetine girmenizi istiyorum. "
Allah Resulünün temsilcileri bu mektubu Necran Hristiyanlarının başpiskoposuna ulaştırdı. Başpiskopos ise karar almak için konsey oluşturdu. Dirayeti, zekası ve başarıları ile bilinen Şercil ise şöyle dedi: " Dini önderlerimizden nübüvvetin bir gün İshak'ın soyundan İsmailoğullarına taşındığını duydum. Belki de Muhammed İsmailoğullarından vaat edilen o peygamberdir. "
Bunun ardından Necran'dan 60 kişinin Medine'ye gitmesi ve Hz. Muhammed saa ile görüşmeleri ve onun nübüvvet delillerini incelemeleri kararlaştırıldı.
Bu gruptan 14 kişi zenginler ve belirgin şahsiyetlerdendi. Üçü ise bu heyetin başkanlığını yapıyordu. Necran Hristiyanları kendi halkı arasında belli siyasi ve dini hiyerarşiye sahiplerdi ve siyasi, dini ve toplumsal işlerini üç şahsın başkanlığı gözetiminde yönetiyorlardı. Bunların her birinin özel bir görevleri vardı. Bu üç kişiden biri de Âkıb lakaplı Abdülmesih'ti. Dirayetli ve zeki biri olarak tanınan bu şahıs her işte danışıyordu. Akıb bu üç kişi arasında son sözü söylerdi ve hiç kimse de ona karşı çıkmazdı.
Seyyid lakabı ile bilinen Ehtem bin Numan ise bu üç kişilik grubun diğer üyelerinden sayılırdı. Seyyid, yaşlı bir insan olup her açıdan Necran Hristiyanlarının güvenli ismli sayılırdı. Üçüncü kişi de Rum kilisesinin resmi temsilcisi ve Hicaz bölgesinin başpiskoposu ve nüfuz sahibi biri idi. Ebu Harise tüm Hristiyan dini kitaplarını ezberdi ve o kadar seviliyordu ki Roma padişahları bile onun adına kiliseler yaptırmışlardı.
Necran heyeti bu üç kişinin başkanlığında Medine'ye doğru hareket ettiğinde Ebu Harise yanına kardeşi Kerez bin Alkama'yı da bindirmişti. Yol ortasında aniden bineklerinin toynağı taşa takıldı ve onlar bineğin üzerinden yere yığıldılar. Ebu Harise'nin kardeşi sert bir şekilde yere çarptı ve üzüntülü bir şekilde şöyle dedi: " Hayırsız saadetsiz bu kişiye ölümler dilerim. " Tabii o Peygamber Efendimiz'i kastetti. Abisi Ebu Harise ise bunu duyunca üzüldü ve şöyle dedi: " Neden kardeşim? " Ebu Harise şöyle dedi: " Bu makamı Hristiyanlar bize vermiş. Bu da benim ona mensup olmamı engelliyor. Zaten ben onun dinini kabul edersem o zaman Hristiyanlar da bana uymayacaklar. "
Akşam namazı kılınmıştı ve Necran heyeti de ipeksi lüks elbiseleri ve altın yüzükleri ile ellindeki haçları ile camiye girdiler. Müslümanlar o zamana kadar Peygamber Efendimiz'in yanına gelen bu kadar güzel süslenmiş bir grubu görmemişlerdi. Bundan önce ise namaz kılınırken Hristiyanlar çanlarını seslendirip Doğu'ya doğru namaz kılmaya başlamışlardı. Sahabelerden bazıları onların ibadetini engellemek istediklerinde Allah Resulü onlara müsaade edilmesini söylemişti. Böylece Hristiyanlar da tam bir huzur içerisinde ibadi amellerini Mescid-i Nebi'de yerine getirdiler. Artık Hristiyanlardan Akıb ve Seyyid Peygamber Efendimiz'in yanına geldiler. Allah Resulü onlara aldırmadı. Onlar bu aldırmazlığın nedenini anlamak için Osman ve Abdürrahman bin Avf yanına gidip tanıdık isimler olarak onlara Muhammed tarafından mektup aldıklarını ve davet aldıklarını ancak şimdi de Allah Resulü tarafından kabul edilmediklerini söylediler.
Osman ve Abdürrahman bin Avf bunları duyunca şöyle dediler: " İşin çözümü için Ali bin Ebi Talib'e gidin. " Hristiyanlar Ali as'ın yanına gidip sebebini sordular. Ali as ise şöyle buyurdu: "Siz süslü ve lüks elbiseler ile boynunuzda ve ellerinizde haçlar ile Peygamber Efendimiz'in huzuruna gittiniz. Elbiselerinizi değiştirin ve sade ve süssüz bir şekilde takısız ve haçsız olarak onun yanına gidin. Peygamber sizi hoş karşılayacaktır. "
Necran Hristiyanları İmam Ali as'ın söylediklerini yapıp ipek giysileri ve altın süslerini çıkarıp sade bir şekilde Peygamber Efendimiz'in yanına gittiler. Allah Resulü ise bu kez onları hoş karşıladı.
Hristiyanlar Allah Peygamberi'ne şöyle sordular: " Bizi neye çağırıyorsun ki? Acaba biz seni Hz. İsa gibi mi bilmeliyiz, sana tapmalı mıyız? " Peygamber Efendimiz ise bu soruya cevaben şöyle buyurdu: "Haşa! Ben yegane Allah'tan başkasına tapmam. Sizi de sadece ona tapmaya çağırıyorum. " Necranlılar " Senden önce İslam'ı benimsemişiz o zaman." dediler. Peygamber Efendimiz ise " hayır siz teslimiyet göstermiyorsunuz. Sizi bundan alıkoyan üç şey vardır. Siz Allah'ın çocuğu olduğunu öne sürüyorsunuz. Haçlara tapıyorsunuz ve domuz eti yiyorsunuz. Bunlar hak dinine aykırıdır. " Bunu duyunca Akıb ve Seyyid şöyle sordular: " İsa tanrının oğlu değilse o zaman babası kimdir? " Peygamber Efendimiz " Her çocuğun babasına benzediğini kabul ediyor musunuz? " Hristiyanlar evet deyince Allah Resulü bu kez şöyle buyurdu: " Allahımızın her zaman diri ve ölümsüz olduğunu kabul ediyor musunuz? İsa'nın Öldüğünü kabul ediyor musunuz? "
Onlar "Evet dediler.
Peygamber Efendimiz tekrar sordular: " Allah'ın her şeye kâdir olduğunu herkese rızık verdiğine katılıyor musunuz? " Necranlılar evet deyince bu kez Allah Resulü şöyle buyurdu: " Göklerde ve yeryüzünde hiçbir şeyin Allah'tan gizli olmadığını biliyor musunuz? " Evet biliyoruz " dediler. İslam Peygamberimiz bu kez " Acaba İsa da Allah gibi her şeyi biliyor muydu? " Hayır İsa her şeyi bilmiyordu. "dediler.
Allah Resulü sözlerini bir başka soru ile devam ettirdi. "Allah'ın İsa'yı ana rahminde istediği şekilde canlandırdığı ve hayat verdiğini kabul ediyor musunuz? " Necranlılar kabul ediyoruz dediler.
Allah Resulü Hz. İsa'nın da diğer çocuklar gibi anne karnında olduğunu annesinin de diğer kadınlar gibi onu doğurduğunu kabul ediyor musunuz? Acaba İsa da doğduktan sonra diğerleri gibi yemek ve su almadı mı? " Necranlılar evet doğru dediler.
Peygamber Efendimiz gülümsedi ve şöyle buyurdu: "O zaman İsa'nın sizin düşündüğünüz gibi olduğunu neden doğru sayıyorsunuz? "
Ardından Allah Resulü şöyle eklediler: " Acaba İsa as da babası olma hususunda Hz. Adem as gibi değil midir? Acaba Adem, babası ve anası olmadığı yüzünden sizin iddianıza göre İsa'dan daha önemli değil midir?"
Peygamber Efendimiz bu sözlerin ardından Necranlı Hristiyanlar sustular. Bu sırada Ali İmran Suresinin 1'inci ila 4'üncü ayetleri İslami maariflerin açıklanması için indirildi. Bu ayetlerde şöyle buyurulmaktadır: "/ الم / اللَّهُ لَا إِلَهَ إِلَّا هُوَ الْحَیُّ الْقَیُّومُ /نَزَّلَ عَلَیْکَ الْکِتَابَ بِالْحَقِّ مُصَدِّقًا لِمَا بَیْنَ یَدَیْهِ وَأَنْزَلَ التَّوْرَاةَ وَالْإِنْجِیلَ / مِنْ قَبْلُ هُدًى لِلنَّاسِ وَأَنْزَلَ الْفُرْقَانَ إِنَّ الَّذِینَ کَفَرُوا بِآیَاتِ اللَّهِ لَهُمْ عَذَابٌ شَدِیدٌ وَاللَّهُ عَزِیزٌ ذُو انْتِقَامٍ
"Elif-lâm-mîm.,Allah; O’ndan başka asla ilâh yoktur; hay ve kayyûmdur.O sana kitabı, gerçeğin ta kendisi ve öncekileri doğrulayıcı olarak indirmiştir; daha önce insanlara doğru yolu göstermek üzere Tevrat ve İncil’i indirmişti; furkanı da indirdi. Bilinmeli ki Allah’ın âyetlerini inkâr edenler için şiddetli bir azap vardır. Allah suçlunun hakkından gelen mutlak güç sahibidir."
Değerli dinleyiciler programımızın sonuna yaklaşırken bu Necranlı Hristiyan heyetin hak çağrısından kaçınmak için Peygamber Efendimiz'e mübahale önerisinde bulunduklarını yani belli bir zamanda dua edilmesini ve herkesin karşı tarafa yönelik bedduada bulunması Allahu Teala'nın yalancıya ve batıl söyleyene bela yağdırması ile onu yok etmesi önerisini yaptıklarını söyleyelim. Ancak Hristiyanlar Peygamber Efendimiz ve Ehlibeyti'nin kararlı yüzünü görünce bu öneriden vaz geçip cizye ödeyip Müslümanlara savaşlarda yardım etmeye rıza gösterdiler. Tabii tarihte söylenenlere göre Akıb ve Seyyid Peygamber Efendimiz'in yanına giderek Müslüman olup Ebu Eyyüb Ensari evinde konakladılar.