Ayetlerin Hikayesi-65
Bu bölümde Yunus suresinin 15 ila 17'inci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Velid bin Mugîre, Kureyşlilerin güçlü tüccarları ve kadılarındandı. Büyük bir servete sahipti öyle ki tek başına Kabe'nin örtünmesi ile ilgili bir yıllık masraflarını karşılıyordu. Halbuki tüm Kureyşliler bunu yapmak için var yoklarını toplayıp bu iş için ayırmaları gerekiyordu. Bu yüzden, ona `idl" lakabı verilmişti. Yani Velid bin Mugire Kureyşlilerin idolü sayılırdı.
Bir diğer yandan Velid, fesahat ve belagat hususunda öyle tanınan bir isimdi ki ona " Kureyş'in Rehanesi" lakabı verilmişti. Bu yüzden şairler şiir söyledikleri zaman şiirlerini ona da sunup onun onayını alıyorlardı. Ancak Velid sahip olduğu tüm zekavet ve dehasına rağmen Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in peygamberliğini çekemiyordu. Bu yüzden Allah Resulüne yönelik sözlü saldırıların ve onunla tartışmaların liderliğini üstlendi ve Kureyşli müşriklerin liderliğine soyundu.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa Kabe'yi tavaf ettikten sonra Mescid-i Haram'ın bir köşesinde Mümin veya Ğâfîr suresinden ayetler okumaya başladı. O sırada, Velid bin Mugire oradan geçiyordu. Kuran-ı Kerim cazibesi onu etkilese de ancak dik kafalılığı ve bencilliği Allah'ın kelamını kabul etmesine izin vermedi. Bu yüzden kayıtsız bir şekilde, hiçbir şey olmamış gibi oradan geçti.
Bir sonraki gün, Velid, Kabe'nin karşısında durup, Hicr-i İsmail üzerinde oturduğu sırada Allah Resulü Fussilet suresinin 13'üncü ayetini okumaya başladı ve şöyle buyurdu: "13﴿ Eğer onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: “Sizi, Âd ve Semûd’un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum.”
Velid bu ayeti duyar duymaz sert bir şekilde titredi. Dayanamadı. Hemen yerinden kalkıp eve gitti ve evin kapısını kapattı.
Uzak mesafeden Velid'i görenler Velid'in bu hareketinden çok kaygılandılar. Ebu Cehil'e şöyle dediler: " Amcan Velid! Muhammed'in dinini kabullendi gibi!"
Ertesi gün Ebu Cehil amcası Velid'in yanına gitti ve şöyle dedi: " Amca! Bizi rezil rüsva ettin." Velid " nasıl olur " deyince Ebu Cehil somurtarak şöyle dedi: " Çünkü Muhammed'in dinine katılmışsın. "
Velid bin Mugire acı acı gülümseyerek şöyle dedi: " Hayır, haşa! Ben Muhammed'in dinine katılmadım. Hala kendi kavmimin dininde ve babalarımın yolundayım. Ancak ondan sarsıcı sözler duydum ve titremeye başladım. "
Ardından Velid, Kur'an hakkında öyle bir söz söyledi ki edebiyatçılar açısından da fesahat ve belagatın doruk noktası oldu. Velid şöyle dedi: "Sözlerinin özel bir tadı var. Özel güzelliği ve zindeliği var. Dalları meyva dolu, kökleri sağlam ve güçlüdür. Her sözden daha üstün sözdür. Bundan üstün söz bulunamaz. "
Hacc günleri yakındı. Kureyşliler daha çok gergin ve kaygılı görünüyorlardı. Onlar Mescid-i Haram'da toplanmışlardı. Onlardan biri Velid bin Mugire'ye şöyle dedi:" Yakında insanlar her taraftan Mekke'ye doğru harekete geçerler. Muhammed'in sözlerine hayran kalabilirler. İnsanları ona iman getirmekten nasıl alıkoyabiliriz? "
Velid ise şöyle dedi: "Tek çaremiz var. Hepimiz birleşip Muhammed'in karşısında tek bir söz etmemiz gerekir. Herkes kendi bildiğini okumasın. "
Kureyşli kafirlerden biri şöyle dedi: " Tamam o zaman hep beraber tek ağızdan Muhammed'in yalancı olduğunu söyleyelim. "
Diğerleri ise " hayır, böyle bir şeyin mümkünatı yok çünkü kırk yıldır sadakati ve emanettarlığı ile insanlar arasında yaşamıştır. Nasıl onu yalancı adlandırabiliriz ki? " dediler.
Bir başkası şöyle dedi: " Delidir deriz. " Diğerleri buna da karşı çıktılar. Akıllılığı, zekası ve dehası ile tanınan birini nasıl delilikle suçlayacaklarını sorgulamaya başladılar.
Üçüncü bir şahıs " Muhammed kahindir deriz" dedi. Velid ise şöyle dedi: " Hayır, yeminler olsun ki o kahin değildir. Kahinleri gördük, onları biliriz. Ancak Muhammed'in sözleri kahinler veya onların büyülü sözlerine benzemiyor!."
Bu tartışmanın devamında başka birisi şöyle dedi: " Muhammed şairdir, deriz. " dedi. Yine Velid karşı çıktı ve şöyle dedi: " Şair de değil ki. Türlü türlü şiirler gördük, duyduk söyledik. Ancak onunkiler şiire benzemez. "
Son kişi ise " o zaman büyücüdür deriz. " Velid bu kez de başını salladı ve şöyle dedi: " Hepimiz, büyücüleri ve büyülerini görmüşüz. Muhammed'in sözleri ipleri düğümleyip sonra üfleyen büyücülerin işlerine benzemez. Ancak yine de bu en iyi öneriydi. Evet hep beraber Muhammed büyücüdür deriz. Çünkü sözleri babalar ve oğullar, karı kocalar, akrabalar ve aşiretler arasında ihtilaflara ve ayrılıklara yol açmıştır deriz. " dedi.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in en tanınan sert düşmanlarından Abdullah Beni Umeyye, elindeki bastonla dışarıya çıkmış ve ziyafete çağırmak üzere Mekke liderlerinin dördünün yanına gitti. Herkes, Abdullah'ın Allah Resulü ile savaşmak için yeni planlar yapmakta olduğunu anlamıştı. Mekkeli liderler ise onun davetini kabul etmiş ve onun evinde toplanmışlardı.
Misafirlerden biri de Velid bin Mugire idi. Allah Resulünü sihirbaz ve büyücü olarak adlandırma planı tutmadığı için, şimdi de daha kararlı bir şekilde yeni planlar peşinde idi. Bu ziyafete katılan dört kişinin pek de putlara tapmadığı ve onlara inanmadığı aşikardı. Ancak putperestlik onların gelir kaynağı olduğu için, onlara yağmalama ve talan etme fırsatı verdiği için hepsi insanları putperestlik ile uğraştırmak isteyip Allah Resulünün de hakkaniyetini açık ifade etmekten çekiniyorlardı.
Söz hakkı alan ilk kişi Velid'di. Velid şöyle dedi: " Şimdiye dek Muhammed'i yenmek için giriştiğimiz her plan yenilgiye uğradı. Alay ettik, deli ve sihirbaz olduğunu söyledik, kendisi ve yarenlerini en ağır şekilde işkence ettik, ancak yine de yenilmez motivasyonları ile direndiler. Şimdi de Ey Abdullah! Bizi alelacele buraya çağırdığına göre söyle bakalım nedir yeni fikrin? "
Mukriz bin Hafes, Amr bin Abdullah ve As bin Amr da aynı soruları sordular. Abdullah kısa bir süre sessizliğin ardından her birine bir kadeh şarap ısmarladı ve ardından şöyle dedi:" Bildiğiniz gibi, buraya toplanmamızın nedeni Muhammed'e karşı koymaktır. Ancak yeni ve farklı bir yöntem ile bunu yapacağız. Biz tartışma ve münazara yolu ile ona diz çöktürebiliriz. "
Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in münazara ve tartışma gücünden ve becerisinden haberdar olan Âs ise "en iyisi başka bir yol bulalım" dedi.
Abdullah soğukkanlı bir şekilde şöyle dedi: " Hayır. Bu kez onu herkesin karşısında karşımıza alıp onun gafil avlayacağız. Böylece bu talebimizi kabul etmekte tereddüde zorlanacaktır. Böyle olunca, çevresindekiler dağılır ve rezil rüsva olur. Biz de amacımıza ulaşırız. "
Ertesi gün hepsi Allah Resulünün yanına gitti. Allah Resulünün yarenleri müşriklerin bu gelişinden kaygılanıp onların eziyet etme amaçlarının olduğunu düşündüler. Bu yüzden de onların gelişini önlemek istediler. Ancak Allah Resulü onları kabul etti.
Velid bin Mugire Allah Resulüne hitaben şöyle dedi: " Bilirsin, ilahlarımıza çok saygı gösteririz. Onlara hiçbir türlü saygısızlığa dayanamıyoruz. Şimdiye dek senin dinine iman etmememizin nedeni senin kitabında bizim ilahlarımız olan Lat,Uzza, Menat ve Hubel'e saygısızlık yapılmasıdır. Bizim kutsal saydıklarımıza ihanet ettiğin halde sana güvenip, senin dinine uymamızı nasıl beklersin? Biz sadece Kuran yerine bizi Lat, Uzza, Menat ve Huel ilahlarına tapmaktan sakındırmayan kitap getirmen halinde veya en azından Kuran'daki saygısızlık ifadelerini çıkarman halinde sana iman edeceğiz. Böyle olursa seninle beraber yürüyeceğiz. "
Bu sırada Yunus suresinin 15 ile 17'inci ayetleri indirildi. Müşrikler bu ayetleri duyunca hayal kırıklığına uğrayarak Allah Resulünün yanından gittiler. Bu ayetlerde Allahu Teala şöyle buyurdu: " « وَ إِذا تُتْلى عَلَیْهِمْ آیاتُنا بَیِّنات قالَ الَّذینَ لایَرْجُونَ لِقاءَنَا ائْتِ بِقُرْآن غَیْرِ هذا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ ما یَکُونُ لی أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقاءِ نَفْسی إِنْ أَتَّبِعُ إِلاّ ما یُوحى إِلَیَّ إِنِّی أَخافُ إِنْ عَصَیْتُ رَبِّی عَذابَ یَوْم عَظیم / قُلْ لَوْ شاءَ اللّهُ ما تَلَوْتُهُ عَلَیْکُمْ وَ لاأَدْراکُمْ بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فیکُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِهِ أَ فَلا تَعْقِلُونَ/ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرى عَلَى اللّهِ کَذِباً أَوْ کَذَّبَ بِآیاتِهِ إِنَّهُ لایُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ:
"﴾15﴿ Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bize geleceklerine inanmayanlar, “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” dediler. Onlara şöyle de: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.”﴾16﴿ Yine de ki: “Allah (öyle) dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz? ﴾17﴿ Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimse var mıdır? Günah yoluna sapanların kurtuluşu yoktur."