Eylül 24, 2021 23:19 Europe/Istanbul

Bu bölümde Yunus suresinin 15 ila 17'inci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Velid bin Mugîre, Kureyşlilerin güçlü tüccarları ve kadılarındandı. Büyük bir servete sahipti öyle ki  tek başına  Kabe'nin örtünmesi ile ilgili bir yıllık masraflarını karşılıyordu.  Halbuki   tüm Kureyşliler bunu yapmak için  var yoklarını toplayıp bu iş için ayırmaları gerekiyordu.    Bu yüzden,  ona `idl"  lakabı verilmişti. Yani Velid bin Mugire Kureyşlilerin idolü sayılırdı.  

 Bir diğer yandan  Velid, fesahat ve belagat hususunda öyle tanınan bir isimdi ki ona " Kureyş'in Rehanesi" lakabı verilmişti.   Bu yüzden  şairler şiir söyledikleri zaman  şiirlerini ona da sunup onun onayını alıyorlardı.  Ancak  Velid sahip olduğu tüm zekavet ve dehasına rağmen  Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in peygamberliğini çekemiyordu. Bu yüzden  Allah Resulüne yönelik  sözlü saldırıların ve onunla tartışmaların liderliğini üstlendi ve Kureyşli müşriklerin liderliğine soyundu. 

 Allah Resulü Hz. Muhammed saa  Kabe'yi tavaf ettikten sonra  Mescid-i Haram'ın bir köşesinde  Mümin veya Ğâfîr suresinden ayetler okumaya başladı.  O sırada,  Velid bin Mugire  oradan geçiyordu.  Kuran-ı Kerim cazibesi onu etkilese de ancak  dik kafalılığı ve  bencilliği  Allah'ın kelamını kabul etmesine izin vermedi.  Bu yüzden  kayıtsız bir şekilde, hiçbir şey olmamış gibi oradan geçti. 

 Bir sonraki gün,  Velid,  Kabe'nin karşısında durup, Hicr-i İsmail üzerinde oturduğu sırada  Allah Resulü  Fussilet suresinin  13'üncü ayetini okumaya başladı ve şöyle buyurdu:  "13﴿  Eğer onlar yine de yüz çevirirlerse de ki: “Sizi, Âd ve Semûd’un başına düşen yıldırım gibi bir yıldırıma karşı uyarıyorum.”

Velid bu ayeti duyar duymaz sert bir şekilde titredi.  Dayanamadı. Hemen yerinden kalkıp eve gitti ve evin kapısını kapattı.  

Uzak mesafeden  Velid'i görenler  Velid'in bu hareketinden çok kaygılandılar. Ebu Cehil'e şöyle dediler: " Amcan Velid!  Muhammed'in dinini kabullendi gibi!"

Ertesi gün Ebu Cehil amcası Velid'in yanına gitti ve şöyle dedi: " Amca!  Bizi rezil rüsva ettin."  Velid " nasıl olur " deyince  Ebu Cehil  somurtarak  şöyle dedi: " Çünkü  Muhammed'in dinine katılmışsın. " 

Velid bin Mugire  acı acı gülümseyerek şöyle dedi: " Hayır, haşa! Ben Muhammed'in dinine katılmadım. Hala kendi kavmimin dininde ve babalarımın yolundayım. Ancak  ondan sarsıcı sözler duydum ve titremeye başladım. "

Ardından Velid, Kur'an hakkında öyle bir söz söyledi ki  edebiyatçılar açısından da fesahat ve belagatın doruk noktası oldu. Velid şöyle dedi: "Sözlerinin özel bir tadı var.  Özel güzelliği ve zindeliği var.  Dalları  meyva dolu, kökleri sağlam ve güçlüdür.  Her sözden daha üstün sözdür. Bundan üstün söz bulunamaz. "

Hacc günleri yakındı. Kureyşliler daha çok gergin ve kaygılı görünüyorlardı.   Onlar Mescid-i Haram'da toplanmışlardı.  Onlardan biri Velid bin Mugire'ye şöyle dedi:" Yakında  insanlar her taraftan Mekke'ye doğru harekete geçerler.  Muhammed'in sözlerine hayran kalabilirler.  İnsanları ona iman getirmekten nasıl alıkoyabiliriz?  " 

Velid ise şöyle dedi: "Tek çaremiz var.  Hepimiz birleşip  Muhammed'in karşısında tek bir söz etmemiz gerekir.  Herkes kendi bildiğini okumasın.  "

Kureyşli kafirlerden biri şöyle dedi: "  Tamam o zaman hep beraber tek ağızdan  Muhammed'in yalancı olduğunu söyleyelim.  "

Diğerleri ise " hayır, böyle bir şeyin mümkünatı yok çünkü kırk yıldır sadakati ve emanettarlığı ile insanlar arasında yaşamıştır. Nasıl onu yalancı adlandırabiliriz ki? " dediler. 

Bir başkası şöyle dedi: "  Delidir deriz. " Diğerleri buna da karşı çıktılar.  Akıllılığı, zekası ve dehası ile tanınan birini nasıl delilikle suçlayacaklarını sorgulamaya başladılar.  

Üçüncü bir şahıs " Muhammed kahindir deriz" dedi. Velid ise  şöyle dedi: "  Hayır, yeminler olsun ki o kahin değildir. Kahinleri gördük, onları biliriz. Ancak Muhammed'in sözleri  kahinler veya onların büyülü sözlerine benzemiyor!." 

Bu tartışmanın devamında başka birisi şöyle dedi: " Muhammed şairdir, deriz. " dedi.  Yine Velid karşı çıktı ve şöyle dedi: " Şair de değil ki.   Türlü türlü şiirler gördük, duyduk söyledik. Ancak onunkiler şiire benzemez.  "

Son kişi ise  " o zaman büyücüdür deriz. " Velid bu kez de başını salladı ve şöyle dedi: "  Hepimiz, büyücüleri ve  büyülerini görmüşüz.   Muhammed'in sözleri ipleri düğümleyip sonra üfleyen büyücülerin işlerine benzemez. Ancak yine de bu en iyi öneriydi.  Evet hep beraber Muhammed büyücüdür deriz.  Çünkü sözleri babalar ve oğullar, karı kocalar, akrabalar ve aşiretler arasında ihtilaflara ve ayrılıklara yol açmıştır deriz. " dedi. 

Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in en tanınan sert düşmanlarından  Abdullah Beni Umeyye, elindeki bastonla dışarıya çıkmış ve ziyafete çağırmak üzere  Mekke liderlerinin dördünün yanına gitti.   Herkes,  Abdullah'ın Allah Resulü ile savaşmak için yeni planlar yapmakta olduğunu  anlamıştı. Mekkeli liderler ise onun davetini kabul etmiş ve onun evinde toplanmışlardı. 

Misafirlerden biri de Velid bin Mugire idi.   Allah Resulünü sihirbaz ve büyücü olarak adlandırma planı tutmadığı için,   şimdi de  daha kararlı bir şekilde yeni planlar peşinde idi.   Bu ziyafete katılan dört kişinin pek de putlara tapmadığı ve onlara inanmadığı aşikardı. Ancak putperestlik onların gelir kaynağı olduğu için, onlara yağmalama ve talan etme fırsatı verdiği için hepsi insanları putperestlik ile uğraştırmak isteyip Allah Resulünün de hakkaniyetini açık ifade etmekten çekiniyorlardı.  

Söz hakkı alan ilk kişi Velid'di.  Velid şöyle dedi: "  Şimdiye dek Muhammed'i yenmek için giriştiğimiz her plan yenilgiye uğradı.  Alay ettik, deli ve sihirbaz olduğunu söyledik, kendisi ve yarenlerini en ağır şekilde işkence ettik, ancak yine de  yenilmez motivasyonları ile direndiler.    Şimdi de Ey Abdullah!  Bizi alelacele buraya çağırdığına göre söyle bakalım  nedir yeni fikrin?  " 

Mukriz bin Hafes, Amr bin Abdullah ve As bin Amr da aynı soruları sordular.   Abdullah  kısa bir süre sessizliğin ardından  her birine bir kadeh şarap ısmarladı ve ardından şöyle dedi:"  Bildiğiniz gibi, buraya toplanmamızın nedeni Muhammed'e karşı koymaktır.  Ancak yeni ve farklı bir yöntem ile bunu yapacağız.   Biz tartışma ve münazara yolu ile ona diz çöktürebiliriz. "

Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in  münazara ve tartışma gücünden ve becerisinden haberdar olan Âs ise "en iyisi başka bir yol bulalım" dedi. 

Abdullah soğukkanlı bir şekilde    şöyle dedi: " Hayır. Bu kez onu  herkesin karşısında  karşımıza alıp onun gafil avlayacağız.  Böylece  bu talebimizi kabul etmekte tereddüde zorlanacaktır.  Böyle olunca,  çevresindekiler  dağılır ve rezil rüsva olur. Biz de amacımıza ulaşırız. "

 Ertesi gün hepsi Allah Resulünün yanına gitti.  Allah Resulünün yarenleri  müşriklerin bu gelişinden kaygılanıp  onların eziyet etme amaçlarının olduğunu düşündüler. Bu yüzden de  onların gelişini önlemek istediler. Ancak Allah Resulü  onları kabul etti. 

Velid bin Mugire  Allah Resulüne hitaben şöyle dedi: "    Bilirsin, ilahlarımıza çok saygı gösteririz. Onlara hiçbir türlü saygısızlığa dayanamıyoruz.  Şimdiye dek senin dinine iman etmememizin nedeni   senin kitabında  bizim ilahlarımız olan Lat,Uzza, Menat ve Hubel'e saygısızlık yapılmasıdır.   Bizim kutsal saydıklarımıza ihanet ettiğin halde  sana güvenip, senin dinine uymamızı nasıl beklersin? Biz sadece Kuran yerine  bizi Lat, Uzza, Menat ve Huel ilahlarına tapmaktan sakındırmayan kitap getirmen halinde veya en azından  Kuran'daki saygısızlık ifadelerini çıkarman halinde sana iman edeceğiz. Böyle olursa seninle beraber yürüyeceğiz. "

Bu sırada  Yunus suresinin  15 ile 17'inci ayetleri indirildi.  Müşrikler bu ayetleri duyunca hayal kırıklığına uğrayarak   Allah Resulünün yanından gittiler.  Bu ayetlerde Allahu Teala şöyle buyurdu: " « وَ إِذا تُتْلى عَلَیْهِمْ آیاتُنا بَیِّنات قالَ الَّذینَ لایَرْجُونَ لِقاءَنَا ائْتِ بِقُرْآن غَیْرِ هذا أَوْ بَدِّلْهُ قُلْ ما یَکُونُ لی أَنْ أُبَدِّلَهُ مِنْ تِلْقاءِ نَفْسی إِنْ أَتَّبِعُ إِلاّ ما یُوحى إِلَیَّ إِنِّی أَخافُ إِنْ عَصَیْتُ رَبِّی عَذابَ یَوْم عَظیم / قُلْ لَوْ شاءَ اللّهُ ما تَلَوْتُهُ عَلَیْکُمْ وَ لاأَدْراکُمْ بِهِ فَقَدْ لَبِثْتُ فیکُمْ عُمُراً مِنْ قَبْلِهِ أَ فَلا تَعْقِلُونَ/ فَمَنْ أَظْلَمُ مِمَّنِ افْتَرى عَلَى اللّهِ کَذِباً أَوْ کَذَّبَ بِآیاتِهِ إِنَّهُ لایُفْلِحُ الْمُجْرِمُونَ:

 

"﴾15﴿ Kendilerine âyetlerimiz açıkça okunup anlatılınca bize geleceklerine inanmayanlar, “Bundan başka bir Kur’an getir veya bunu değiştir” dediler. Onlara şöyle de: “Onu kendiliğimden değiştirmeye hak ve yetkim yoktur, ben ancak bana vahyedilene uyuyorum. Eğer rabbime itaatsizlik edersem şüphesiz dehşetli bir günün azabından korkarım.”﴾16﴿ Yine de ki: “Allah (öyle) dileseydi ne ben onu size okuyabilirdim ne de siz onu anlayabilirdiniz; o gelmeden aranızda uzun bir süre yaşadım, siz aklınızı kullanıp düşünmez misiniz? ﴾17﴿ Allah hakkında yalan uyduran veya O’nun âyetlerini yalanlayandan daha zalim kimse var mıdır? Günah yoluna sapanların kurtuluşu yoktur."