Temmuz 29, 2020 12:29 Europe/Istanbul

Bu seri programımızda koronavirüs salgınının yayılması ile sanat alanında yaşanan sorunlar ve gelecekte yapılacak değişiklikler ile ilgili konuşacağız.

İnsan toplulukları  çağdaş tarihin en acı verici olaylarından birini yaşamaktalar.  Bu çerçevede insanlığın temel bileşenlerinden sayılan  toplumsal ilişkiler sosyal  izolasyon ve mesafe durumlarından etkilenmişlerdir.  Acaba kültür ve sanat bu koşullar altında nasıl bir durumda  ve bu kadar şom gelişme ile nasıl baş etmektedir.  Acaba   sanat da yeni bir  döneme mi ayak basmıştır. 

Belki de hep beraber mevcutta yaşadıklarımız  tarihin hiçbir döneminde tekrarlanmamıştır. Öyle bir tarih ki  birçok savaş ve doğal afet görmüş ancak  hiçbiri de bu kadar küreselleşmemiştir.  Bu günlerde   insanların karşılaştığı en büyük sınavlardan birinden geçmekteyiz.  Kuraklıktan, selden, taşkından, depremden, savaştan ve hatta vebadan  daha beter bir durum. Öyle bir sorun ki  ne yağmurla, ne güneşle, ne barışla ne de merhem ile  tedavi edilebilir. Öyle bir bela ki  bilmediklerimizi bize tanıttı. 

Mevcutta koronavirüsün neredeyse tüm faaliyetleri, toplantıları ve insani toplanmaları engellediği bir durumda  sanat dalları da bu pandeminin zararlarından uzak kalmamış ve ciddi zararlar görmüştür.  Sinema alanında çekimler ve üretimler tamamen durdurulmuş ve sırf online yayınlara odaklanılmıştır. Sinemanın ekonomik olarak buna umut bağladığı görülmektedir. Tiyatro alanında  da aynı sorunlar yaşanmaktadır.  Sinema ve tiyatro şimdi de tarihinin en büyük ekonomik sorunlarından birini yaşıyor.  

Müzik alanında da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Canlı performanslardan çok çok uzakta duran bu sanat dalı  kritik bir dönem yaşamaktadır. Kitap satıcıları ve kütüphaneler, sanat galerileri ve müzeler de karmaşık bir durum yaşamaktadırlar.  Turizm bile bu durumdan etkilenmiş ve neredeyse iflasa doğru yol kat etmektedir. 

Böyle bir ortamda bize  sanatçılar ve kültürel işler ile uğraşanlar ve onların bu yeni devirdeki  faaliyetleri ile ilgili  konuşmak istiyoruz. 

Dünyanın tamamında hüküm süren karantina sırasında   " evde müze" hashteg'i  son bir kaç ayda  sanal alemde sık görülen  trendlerden olmuştur.  Bu hashteg aslında  müzelerin, sanat galerileri, fuarları, sergileri ve diğer sanatsal merkezlerin kapatılmasına bir tepkidir. Tabii ki sanat da yeni koşullara ayak uydurmak istiyor ve gerçek muhataplarının yerini sanal muhataplar ile doldurmak istiyor. 

Bu alanda arama motorları müzeler ve galerilerin yardımına koşmuş ve halihazırda  New York'taki Guggenheim müzesi ünlü merdivenleri ile, Güney Kore çağdaş ve modern sanatlar milli müzesi, Güney Afrika milli galerisi, Saopaolo sanatlar müzesi ve yüz müze ve galeriye daha  sanal olarak erişilmektedir.  

Guggenheim müzesi sanat uzmanı Alexander Monroe  ise bu dönemi pilot aşama olarak değerlendirip şöyle diyor:" Kritik dönemlerde   kültürel ve sanatsal ürünler ve nesneler,  kolektif deneyimlerimizi tekrar gözler önüne sererek, insanlık toplumlarının  kenetlenmesine ve birleşmesine yardımcı olur. "  

Sanat yönetimi ve kültürel politik bölümü hocalarından Patricia M. Lambert  ise bu hususta şöyle düşünüyor:"   Bu kritik günler, bize  sanatkarların ne kadar dirençli ve yaratıcı olduklarını  ve halihazırda girişimcilik ve kreatiflik için nasıl uygun bir fırsat olduğunu hatırlatıyor.  Örneğin  karantina günlerinde   hızlı bir şekilde yeni meslekler edinen birçok sanatkara rastlamak mümkün. Onlar online olarak görsel ve müziğe dayalı dersler ve kurslar sunuyorlar. "

Gerçekte sanallaşma süreci kurum ve kuruluşlar için bile  yararlıdır ve onların muhataplarına erişmelerine yol açar.  Bu açıdan bu erişim muhataplar için de  önemlidir.  Bu günlerde ve tabii tarih boyunca   birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların temel noktası ise sanat eserlerinin insanlardaki stresi azaltması ve görenler arasında kenetlenmeye yol açmasıdır. 

Bu sürecin ümit dolu yanı ise  sanat grupları ve kurumlarının mevcut duruma ayak durmalarıdır. Bu çerçevede farklı sanatsal dernekler ve topluluklar  sanatkarlara krediler ve mali yardımlarda bulunuyorlar.  Ayrıca kimi ülkelerde de  sanat ve kültür kurum ve kuruluşları ayrıca şirketlerine sübvansiyonlar verilmektedir.  Bu da  mevcut kritik dönemde bu kurumların çökmesini engelleyebilir.  Belki de bu yüzdendir ki  Patricia Lambert de  " Uzun vadeli olarak  sanat dalında ekonomik ortaklıklar şansı doğurup  toplumların sanata nasıl katkıda bulunacaklarına yönelik düşünce tarzlarını değiştirebilir. "diyor. 

Lambert sözlerine şunları da ekliyor:"  Amerika'da ve tüm dünyada sanat ve kültürün durumu  facia boyutundadır.  Karantinanın başlamasından bir aydan daha az bir süre geçtiği sırada  kâr amacı gütmeyen sanat dallarına 3 milyar 600 milyon dolar kadar mali zarar gelmiştir.  Halbuki daha üretken ekonomiye sahip sanat dalları ve birimleri bu denkleme dahil edilirse  durumun daha da kötü olduğu görülür.  Bunu inkar etmek mümkün değildir.  Koronavirüsün ekonomik zararları, eğlence ve tabii ki turizm sektörünü de  düşünülmeyecek boyutlara ulaşmıştır. "

Bu uzmanın söylediğine göre "  Mevcut durumda, sanatkarların hayat koşulları ve geçinme vaziyetleri kaygı verici düzeydedir.  Sanatkarların çoğu toplumların ortak kesimindendirler. Ancak bu kesim sanat dalları dışında başka mesleklerde de çalışıyorlar.  Bu da onların sanat faaliyetlerinin yanı sıra başka gelir kaynaklarının da olduğunu gösteriyor.  Onlar bir yandan da kurslarda öğretmenlik yapabilirler.  Halihazırda koronavirüsün tüm mesleki dalları etkilediği sırada bu sanatkarların gelecekteki hayat koşulları da tam bir muğlaklık yaşayacaktır. "

İran'da ise koronavirüsün salgın haline gelmesi üzerinden beş ay kadar süre geçmektedir. Çoğu kültürel, sanat alanları  kapalı ve  faaliyetleri de durdurulmuş vaziyettedir.   Bu yüzden bu alanda da büyük bir zarar söz konusudur.  Müzik alanında 4 bin kadar müzik grubu, 80 tiyatro salonu sırf başkent Tahran'da   kapatılmış, 300 görsel sanatlar galerisi, moda ve giysi evi, 26 sanat öğretim merkezi ve benzeri alanlar faaliyetleri durdurulmuştur. Bu kapatmalar yüzünden bu sektör büyük bir zarar görmüştür.  

Koronavirüs  dünyanın birçok ülkesinde de  kültürel mekanlar, sanat galerileri, konser alanları , müzeler, sinemaların kapanmasına yol açmıştır.  Günümüze dek  ülkelerin yüzde 90'ı kadarı   UNESCO dünya mirası listesinde yer alan mekanları kısmen bile olsa kapatmış ve 128 ülke de kültürel kurumlarını tamamen kapatmıştır. 

Birçok ülkede evden çıkma yasakları ve karantina kuralları   kültüre erişimi kısıtlamış ve kültürel ekosistemin zayıflamasına yol açmıştır.   Kültürel mirasların sergilendiği ve kültürel mekanların  kapatılması, kültürel etkinlikler ve olayların  ertelenmesi, kültürel ürünlerin üretimindeki  ertelenmeler ve haleller, kültür ve sanata büyük ekonomik ve toplumsal darbeler indirmiştir. Koronavirüs krizi  sanatkarların ve kültürel uzmanlar ve medya organlarının profesyonel, toplumsal ve ekonomik olarak  zayıflamasına yol açmış ve dünyanın birçok noktasında  teknolojiye eşitsiz erişim  kültürel mahrumiyetleri de şiddetlendirmiştir. 

Buna esasen  bu küresel  sorunun yeni boyutlarını ve koronavirüsün yeni sonuçlarını beklemek lazım.  Çünkü zaman geçtikçe  bu krizin sonuçları ve yan etkileri de artmaktadır.  Uzmanlar ise   bu krizin  toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal düzene yaptığı etkilerden  daha fazla söz etmeliler ve bunun için bir çare bulmalılar.  Nitekim ekonomik etkilerin yanı sıra, sanat içerik açısından da  bu krizden etkilenecektir. 

İranlı heykeltıraş sanatkar Kambiz Sabri ise karantina günleri ve koronavirüsü salgınının yayılması ve de yapıtlarının bu durumdan aldığı etkiler ile ilgili şöyle diyor:"  Korona pratikte benim işlerimi etkilemedi. Bu da  karantina döneminde işlerim durdurulmadı anlamına gelir. Ancak  bu yeni durum içerik ve kavram açısından işlerimi etkileyecektir.  Bence  bu durum insanların gelişmesine de yol açabilir.  Mevcut durum acı olsa da  aynı zamanda  eşsiz ve özel bir deneyimdir.  Yıllar boyunca insanlar doğar ve sonsuza giderler. Ancak  böyle bir tecrübe elde etmeleri nadiren görülmüştür.  Aynı zamanda bu tür olaylar  geleceğe yönelik tehlike çanı da sayılır. Çünkü insanlar  yerkürenin ısınması gibi  çevresel meseleleri de ciddiye almıyorlar.  Ancak  aynı meseleler gelecek yıllarda insanların hayatına mal olabilir. 

Söz konusu İranlı heykeltıraş, bu koşulların  bir sanatçı için yeni  durumlar yaratabileceğine de değinerek şöyle diyor:"  Bu zor koşulların tecrübesi  daha önce çok zor koşullar altında yaşayan ve çalışan sanatkarları anlamamıza yardımcı olur.  Örneğin Dünya Savaşlarında  zor toplumsal ve ekonomik şartlarda yaşamış sanatkarları düşünelim.  Milyonlarca insanın hayatının kaybolmasına ve zor koşulların yaşanmasına rağmen sanatkarlar hep işlerini yapıp  bu süreci hiç durdurmadılar.  Bence sanatkarlık sırf iyi ve hoş günler için değil hayatın tüm dönemleri içindir. İnsanlar bu tecrübelerini durdurmamaları gerekir. "

Mevcut tüm sorunlara ve sıkıntılara rağmen  kültür aracılığı ile kolektif ve toplumsal direnci arttırabileceğimizi unutmamamız gerekir. Kültürün tehdit edilmesi insanlığın geleceğinin  tehdit edilmesi demektir. Kültür ise temel bir  kavram olarak insani direnç ve gelişim, toplumsal ve ekonomik gelişimi kapsamaktadır. 

Sanat  an be an  yapılan ve gösterilen çabaları  kayıt altına alıp  kültür ışıklarının sönmesini önleyebilir.  O zaman  sosyal mesafeye, maske takmaya ve ellerin yıkanmasına vurgu yapıldığı sırada   en iyisi biz  insanlık ruhunun güzel ve estetik yanını, ruhsal ve düşünsel direncin artması yönünü yeteri kadar göz önünde bulunduralım.

Etiketler