Korona ve Yeni Devir-1
Bu seri programımızda koronavirüs salgınının yayılması ile sanat alanında yaşanan sorunlar ve gelecekte yapılacak değişiklikler ile ilgili konuşacağız.
İnsan toplulukları çağdaş tarihin en acı verici olaylarından birini yaşamaktalar. Bu çerçevede insanlığın temel bileşenlerinden sayılan toplumsal ilişkiler sosyal izolasyon ve mesafe durumlarından etkilenmişlerdir. Acaba kültür ve sanat bu koşullar altında nasıl bir durumda ve bu kadar şom gelişme ile nasıl baş etmektedir. Acaba sanat da yeni bir döneme mi ayak basmıştır.
Belki de hep beraber mevcutta yaşadıklarımız tarihin hiçbir döneminde tekrarlanmamıştır. Öyle bir tarih ki birçok savaş ve doğal afet görmüş ancak hiçbiri de bu kadar küreselleşmemiştir. Bu günlerde insanların karşılaştığı en büyük sınavlardan birinden geçmekteyiz. Kuraklıktan, selden, taşkından, depremden, savaştan ve hatta vebadan daha beter bir durum. Öyle bir sorun ki ne yağmurla, ne güneşle, ne barışla ne de merhem ile tedavi edilebilir. Öyle bir bela ki bilmediklerimizi bize tanıttı.

Mevcutta koronavirüsün neredeyse tüm faaliyetleri, toplantıları ve insani toplanmaları engellediği bir durumda sanat dalları da bu pandeminin zararlarından uzak kalmamış ve ciddi zararlar görmüştür. Sinema alanında çekimler ve üretimler tamamen durdurulmuş ve sırf online yayınlara odaklanılmıştır. Sinemanın ekonomik olarak buna umut bağladığı görülmektedir. Tiyatro alanında da aynı sorunlar yaşanmaktadır. Sinema ve tiyatro şimdi de tarihinin en büyük ekonomik sorunlarından birini yaşıyor.
Müzik alanında da ciddi sorunlar yaşanmaktadır. Canlı performanslardan çok çok uzakta duran bu sanat dalı kritik bir dönem yaşamaktadır. Kitap satıcıları ve kütüphaneler, sanat galerileri ve müzeler de karmaşık bir durum yaşamaktadırlar. Turizm bile bu durumdan etkilenmiş ve neredeyse iflasa doğru yol kat etmektedir.
Böyle bir ortamda bize sanatçılar ve kültürel işler ile uğraşanlar ve onların bu yeni devirdeki faaliyetleri ile ilgili konuşmak istiyoruz.
Dünyanın tamamında hüküm süren karantina sırasında " evde müze" hashteg'i son bir kaç ayda sanal alemde sık görülen trendlerden olmuştur. Bu hashteg aslında müzelerin, sanat galerileri, fuarları, sergileri ve diğer sanatsal merkezlerin kapatılmasına bir tepkidir. Tabii ki sanat da yeni koşullara ayak uydurmak istiyor ve gerçek muhataplarının yerini sanal muhataplar ile doldurmak istiyor.
Bu alanda arama motorları müzeler ve galerilerin yardımına koşmuş ve halihazırda New York'taki Guggenheim müzesi ünlü merdivenleri ile, Güney Kore çağdaş ve modern sanatlar milli müzesi, Güney Afrika milli galerisi, Saopaolo sanatlar müzesi ve yüz müze ve galeriye daha sanal olarak erişilmektedir.
Guggenheim müzesi sanat uzmanı Alexander Monroe ise bu dönemi pilot aşama olarak değerlendirip şöyle diyor:" Kritik dönemlerde kültürel ve sanatsal ürünler ve nesneler, kolektif deneyimlerimizi tekrar gözler önüne sererek, insanlık toplumlarının kenetlenmesine ve birleşmesine yardımcı olur. "
Sanat yönetimi ve kültürel politik bölümü hocalarından Patricia M. Lambert ise bu hususta şöyle düşünüyor:" Bu kritik günler, bize sanatkarların ne kadar dirençli ve yaratıcı olduklarını ve halihazırda girişimcilik ve kreatiflik için nasıl uygun bir fırsat olduğunu hatırlatıyor. Örneğin karantina günlerinde hızlı bir şekilde yeni meslekler edinen birçok sanatkara rastlamak mümkün. Onlar online olarak görsel ve müziğe dayalı dersler ve kurslar sunuyorlar. "
Gerçekte sanallaşma süreci kurum ve kuruluşlar için bile yararlıdır ve onların muhataplarına erişmelerine yol açar. Bu açıdan bu erişim muhataplar için de önemlidir. Bu günlerde ve tabii tarih boyunca birçok araştırma yapılmıştır. Bu araştırmaların temel noktası ise sanat eserlerinin insanlardaki stresi azaltması ve görenler arasında kenetlenmeye yol açmasıdır.
Bu sürecin ümit dolu yanı ise sanat grupları ve kurumlarının mevcut duruma ayak durmalarıdır. Bu çerçevede farklı sanatsal dernekler ve topluluklar sanatkarlara krediler ve mali yardımlarda bulunuyorlar. Ayrıca kimi ülkelerde de sanat ve kültür kurum ve kuruluşları ayrıca şirketlerine sübvansiyonlar verilmektedir. Bu da mevcut kritik dönemde bu kurumların çökmesini engelleyebilir. Belki de bu yüzdendir ki Patricia Lambert de " Uzun vadeli olarak sanat dalında ekonomik ortaklıklar şansı doğurup toplumların sanata nasıl katkıda bulunacaklarına yönelik düşünce tarzlarını değiştirebilir. "diyor.
Lambert sözlerine şunları da ekliyor:" Amerika'da ve tüm dünyada sanat ve kültürün durumu facia boyutundadır. Karantinanın başlamasından bir aydan daha az bir süre geçtiği sırada kâr amacı gütmeyen sanat dallarına 3 milyar 600 milyon dolar kadar mali zarar gelmiştir. Halbuki daha üretken ekonomiye sahip sanat dalları ve birimleri bu denkleme dahil edilirse durumun daha da kötü olduğu görülür. Bunu inkar etmek mümkün değildir. Koronavirüsün ekonomik zararları, eğlence ve tabii ki turizm sektörünü de düşünülmeyecek boyutlara ulaşmıştır. "
Bu uzmanın söylediğine göre " Mevcut durumda, sanatkarların hayat koşulları ve geçinme vaziyetleri kaygı verici düzeydedir. Sanatkarların çoğu toplumların ortak kesimindendirler. Ancak bu kesim sanat dalları dışında başka mesleklerde de çalışıyorlar. Bu da onların sanat faaliyetlerinin yanı sıra başka gelir kaynaklarının da olduğunu gösteriyor. Onlar bir yandan da kurslarda öğretmenlik yapabilirler. Halihazırda koronavirüsün tüm mesleki dalları etkilediği sırada bu sanatkarların gelecekteki hayat koşulları da tam bir muğlaklık yaşayacaktır. "
İran'da ise koronavirüsün salgın haline gelmesi üzerinden beş ay kadar süre geçmektedir. Çoğu kültürel, sanat alanları kapalı ve faaliyetleri de durdurulmuş vaziyettedir. Bu yüzden bu alanda da büyük bir zarar söz konusudur. Müzik alanında 4 bin kadar müzik grubu, 80 tiyatro salonu sırf başkent Tahran'da kapatılmış, 300 görsel sanatlar galerisi, moda ve giysi evi, 26 sanat öğretim merkezi ve benzeri alanlar faaliyetleri durdurulmuştur. Bu kapatmalar yüzünden bu sektör büyük bir zarar görmüştür.
Koronavirüs dünyanın birçok ülkesinde de kültürel mekanlar, sanat galerileri, konser alanları , müzeler, sinemaların kapanmasına yol açmıştır. Günümüze dek ülkelerin yüzde 90'ı kadarı UNESCO dünya mirası listesinde yer alan mekanları kısmen bile olsa kapatmış ve 128 ülke de kültürel kurumlarını tamamen kapatmıştır.
Birçok ülkede evden çıkma yasakları ve karantina kuralları kültüre erişimi kısıtlamış ve kültürel ekosistemin zayıflamasına yol açmıştır. Kültürel mirasların sergilendiği ve kültürel mekanların kapatılması, kültürel etkinlikler ve olayların ertelenmesi, kültürel ürünlerin üretimindeki ertelenmeler ve haleller, kültür ve sanata büyük ekonomik ve toplumsal darbeler indirmiştir. Koronavirüs krizi sanatkarların ve kültürel uzmanlar ve medya organlarının profesyonel, toplumsal ve ekonomik olarak zayıflamasına yol açmış ve dünyanın birçok noktasında teknolojiye eşitsiz erişim kültürel mahrumiyetleri de şiddetlendirmiştir.

Buna esasen bu küresel sorunun yeni boyutlarını ve koronavirüsün yeni sonuçlarını beklemek lazım. Çünkü zaman geçtikçe bu krizin sonuçları ve yan etkileri de artmaktadır. Uzmanlar ise bu krizin toplumsal, kültürel, ekonomik ve siyasal düzene yaptığı etkilerden daha fazla söz etmeliler ve bunun için bir çare bulmalılar. Nitekim ekonomik etkilerin yanı sıra, sanat içerik açısından da bu krizden etkilenecektir.
İranlı heykeltıraş sanatkar Kambiz Sabri ise karantina günleri ve koronavirüsü salgınının yayılması ve de yapıtlarının bu durumdan aldığı etkiler ile ilgili şöyle diyor:" Korona pratikte benim işlerimi etkilemedi. Bu da karantina döneminde işlerim durdurulmadı anlamına gelir. Ancak bu yeni durum içerik ve kavram açısından işlerimi etkileyecektir. Bence bu durum insanların gelişmesine de yol açabilir. Mevcut durum acı olsa da aynı zamanda eşsiz ve özel bir deneyimdir. Yıllar boyunca insanlar doğar ve sonsuza giderler. Ancak böyle bir tecrübe elde etmeleri nadiren görülmüştür. Aynı zamanda bu tür olaylar geleceğe yönelik tehlike çanı da sayılır. Çünkü insanlar yerkürenin ısınması gibi çevresel meseleleri de ciddiye almıyorlar. Ancak aynı meseleler gelecek yıllarda insanların hayatına mal olabilir.
Söz konusu İranlı heykeltıraş, bu koşulların bir sanatçı için yeni durumlar yaratabileceğine de değinerek şöyle diyor:" Bu zor koşulların tecrübesi daha önce çok zor koşullar altında yaşayan ve çalışan sanatkarları anlamamıza yardımcı olur. Örneğin Dünya Savaşlarında zor toplumsal ve ekonomik şartlarda yaşamış sanatkarları düşünelim. Milyonlarca insanın hayatının kaybolmasına ve zor koşulların yaşanmasına rağmen sanatkarlar hep işlerini yapıp bu süreci hiç durdurmadılar. Bence sanatkarlık sırf iyi ve hoş günler için değil hayatın tüm dönemleri içindir. İnsanlar bu tecrübelerini durdurmamaları gerekir. "
Mevcut tüm sorunlara ve sıkıntılara rağmen kültür aracılığı ile kolektif ve toplumsal direnci arttırabileceğimizi unutmamamız gerekir. Kültürün tehdit edilmesi insanlığın geleceğinin tehdit edilmesi demektir. Kültür ise temel bir kavram olarak insani direnç ve gelişim, toplumsal ve ekonomik gelişimi kapsamaktadır.
Sanat an be an yapılan ve gösterilen çabaları kayıt altına alıp kültür ışıklarının sönmesini önleyebilir. O zaman sosyal mesafeye, maske takmaya ve ellerin yıkanmasına vurgu yapıldığı sırada en iyisi biz insanlık ruhunun güzel ve estetik yanını, ruhsal ve düşünsel direncin artması yönünü yeteri kadar göz önünde bulunduralım.