Ağustos 03, 2020 21:01 Europe/Istanbul

Bu bölümde koronavirüs pandemisinin devam ettiği bir sırada kültürel çalışmaların iyi bir düzeyde devam etmesi ve böylece sosyal baskıları ve stresleri azaltmayı ele alacağız.

Küresel Koronavirüs krizinin belirsiz koşullarından dolayı    kültürel çalışmaları iyi düzeyde korumak ve toplumsal stres ve baskı düzeyini azaltmak  için   yeni fikirler ve yöntemlerin tanıtılması bir zarurettir.  Mevcutta   genel bir çağrı yaparak   kültür ve sanat alanında en iyi fikirleri bir araya getirip  denenmeyenleri denemeliyiz.  Böylece koronavirüs krizinden kaynakları sorunları belki de yönetebiliriz. 

Online piyes okuma, sosyal ağlar üzerinden resimlerin satılması, sanal ortamda  verilen konserler, sanatkarların sanal sergilerde sergilenmesi, güncel sinema filmlerinin  bedava sunulması, canlı tiyatroların sahnelenmesi, sanal canlı etkinlikler ve müzelerin üç boyutlu olarak gezilmesi  bu yaratıcı girişimlerden sayılır. 

İşte bu günlerde ve aylarda, koronavirüsün devam ettiği sırada bu yeni kavramlar ile daha sık karşı karşıyayız.   Buradan yola çıkarak hemen sohbetimizin başında önemli bir hususa değinmek istiyoruz.  Kabul etmemiz gerekir ki  sırf sinema gitmek film izlemek anlamına gelmiyor ve sırf film izlemek de sinemayı canlandırmıyor.   Nitekim vantilatör karşısında durmanın da  ovalardaki meltemlerin ve esen yumuşak rüzgarların karşısında durmak ile pek farkı vardır.    

En iyi cihazlar aracılığı ile bile müzik dinlemek  tüm gerçeklere yakınlıkları ile  çalgıcının önünde oturup veya konserde müzisyeni dinlemekle aynı olmadığı  kesindir.  Koşu bandı üzerinde koşmanın yemyeşil bir alanda spor ve egzersiz yapmanın yerini dolduramayacağı gibi.   Film izlemek ve müzik dinlemek kişisel bir deneyimdir. Sinema ve konsere gitmek de  medeni ve toplumsal faaliyetler olsalar da  tüm ortak yanlarına  rağmen   tamamen farklı deneyimlerin elde edilmesine yol açan kültürel ve sanatsal etkinliklerdir. 

Görsel sanatlar eserleri hususunda ise görme sorunları ve  eseri anlamaktaki farklılıklar  , sanat eserlerinin fuarlarda ve galerilerde izlenmesi ve sanal ziyaretler üzerinden izlenmesi arasındaki farklılıklar  farklı deneyimlere yol açıyor.  Toplumsal ve kentsel  işlevlerine ilaveten kimi eserler ve görüntülerin  detayları ve aktardıkları duygular  sanal alem ziyaretlerinde  gözden  kaçabilir.    

Kimileri    bu günlerde sanatsal online etkinlikler ve sanal alemdeki kapasiteler alanında abartmaların söz konusu olduğunu savunuyorlar.  Doğal olarak mevcut koşullarda kültürel yapıların korunması her toplumun önceliklerinden sayılır. Ancak bu husus, vatandaşlar arasındaki çatlakların süreklilik kazanmasına ve  beğenilen kültürel özelliklerin kaybına yol açmamalı. Bu doğrultuda sırf muhatapları cezbetme, sanatkarları motive etme veya onların ekonomik ihtiyaçlarına odaklanma yetmiyor.  Er ya da geç  koronavirüs krizinden de geçilecek ve kentsel faaliyetler de normale dönecektir.  Bunun ardından ise  mevcut dönemin eserleri ve etkileri ile karşı karşıya kalınacaktır. 

Mevcut duruma aşırı derecede odaklanmak  ve sanatkarlar, eserleri ve muhatapları arasında alelacele yeni bir düzen kurmaya çalışmak    belki de sanat ve kültürü gelecekte yeni toplumsal ve ekonomik krizler ile karşı karşıya koyabilir.    Bu doğrultuda muhataplarda oluşacak yeni alışkanlıkları yeniden değiştirmek pek de mümkün olmayacaktır.  Özellikle de rahatını arayanlar için bu çok daha geçerlidir.  Nitekim sanatkarlar ve sanat eserleri üreticilerinin alışkanlıklarını da değiştirmek pek mümkün değildir.   

Geçen bölümlerde  dünyanın birçok  noktasında    sanatsal faaliyetlerin geçmişe göre farklı şekillerden  gerçekleştirildiğini söyledik. Sohbetimizin devamında ise   mevcut kültür ve sanat durumu etrafında kimi görüşleri kısaca gözden geçireceğiz.    

İranlı sanat hocası  ve İran Sanat Akademisi üyesi Hasan Balhari  insanların koronavirüs salgınına ayak uydurmakta olduğunu söylüyor. Bu İranlı sanat hocası şöyle diyor:"  Koronavirüs insanların hayatının farklı boyutlarını etkilediği gibi sanat alanında da değişikliklere neden oldu.   Biz de zaten  koronavirüs pandemisinin   insanlığın düşünme tarzını, varlık alemi, Allah'a ve türdeşlerine bakışını değiştireceğini ve insanları daha fazla hakikate yaklaştıracağını düşünüyorduk.  Ancak  maalesef şimdi de  bu salgının başlamasından bir kaç ay geçmesine rağmen  insanların bu duruma da alışık hale geldiğini ve kendilerini koronavirüs kritik dönemi ile de uyumlu hale getirdiğini  görüyoruz. Bu yüzden koronavirüs sonrası dönemin farklı bir dünya olacağını düşünmüyorum. " 

Bu felsefe ve sanat hocası sözlerine şunları da ekliyor:"   Kimi sanat dallarının koronavirüsle uyum sağlamasına ve bu dalların sanal alemde gelişmesine rağmen kimi sanat dalları da hiçbir şekilde bu salgına uyum sağlayamamış ve sanal alemde rol oynayamamıştır.  Örneğin  tiyatro.  Tiyatro canlı olma özelliğinden dolayı tiyatrodur.  Müzik konserleri de aynı türdendir.   Tabii bu dönemde de  online konserlerin düzenlenmesine şahitlik ediyoruz. Ancak canlı performansın başka bir ruha sahip olduğu izleyenleri ve katılanları farklı havalara soktuğu söylenmelidir. 

İranlı uzman Belhari şöyle bir hatırlatmada da bulunuyor:"    Sanatın  canlı olma özelliği zatında olan bir şey.  Bu alanda ise büyük değişikliklerin yapılması beklenmiyor.  Tabii sanatın sanal alemde görücüye çıkarılması süreci devam edecek nitekim daha önce de olan bir durumdu.  Bu durum ise pek istikrarlı olmayacak.  "

İranlı sanat hocası Belhari   sanatın  koronavirüse uygun tepki gösterip göstermediği hususunda ise şöyle diyor: "  Maalesef şimdiye dek böyle olmadı.   Sanat insanlığın duygularının tercümanı olduğundan dolayı  hep ilgi odağında yer almalı. Sanatın derinliklerini insanlara tanıtmalıyız.   Böylece   koronavirüs sonrası dönemde dünya düşünürlerini  bekleyen  epistemolojik  yeni tanımları çerçevesinde yeni ve etkili adımlar atılmalıdır. "

Sanat ve kültürün zor koşulları için çare bulmaya çalışan  düşünürler ve bilim insanlarının çabalarına ilaveten koronavirüsün görülmemiş bir kriz olmasından dolayı  farklı ülkelerin  çalışmaları ve tecrübeleri de bir araya getirilmeye ve kültür alanında bir kenetlenmenin oluşturulmasına odaklanılmıştır.   Bu amaçla UNESCO    üye ülkelerin  kültür alanındaki  bilgilerini  toplayıp bu bilgileri analiz ederek  kültür alanındaki sağlık krizinin etkilerini ve zararlarını tahmin etmeye çalışmıştır.  

UNESCO organizasyonu farklı ülkelerin kültür bakanlarından   sanal diyaloglar aracılığı ile    sağlık krizinin kültür alanına yaptığı  etkileri  konuşmaya davet etti.   Bu müzakerelerden amaç,  kültür bakanlıkları arasında sürekli bir kanal oluşturma, sağlık krizinin kültüre yaptığı toplumsal ve ekonomik etkilerin bulunması, ülkeler arasında  kültürel tecrübelerin takası ve  olumsuz etkilerin azaltılması için kuralların hazırlanmasıdır. 

Birçok ülke ise halihazırda   tüm ulusal ve küresel kültür ve sanat organizasyonları, kurum ve kuruluşlarının   koronavirüsün kültür alanında bıraktığı etkilere odaklanması gerektiğini düşünüyor. Bu çerçevede " dijital kültürel işbirliklere " odaklanılması isteniyor.   Bu sanal oturumlar ve  diyaloglarda  kültür ve sanat potansiyellerinin  yeniden kazandırılması için  doğru tedbirlerin alınmasına vurgu yapılmaktadır.   Koronavirüsün ortaya çıkardığı  sorunlar karşısında toplumsal direncin arttırılması için gereken  kültürel aşılar   ve koronanın  kültür alanındaki ekonomik etkilerine karşı koymak  bu diyaloglarda vurgulanan hususlardı. 

Koronavirüs ile mücadele için  gereken temel stratejilere ilaveten   ülkelerin kültür ve sanat çalışmalarını  desteklemesi de  bu diyaloglarda vurgu yapılan hususlar oldu.   Bu çerçevede  radyo ve televizyonun kültür ve sanat eserlerinin sunulma platformu olarak kullanılması,  teknoloji temelli  ev çalışmalarının   desteklenmesi,  sanatkarlar ve kültürel organizasyonların idari olarak desteklenmeleri, sanat ve kültür alanında faaliyet gösterenlere yönelik vergilerin azaltılması ve manevi mülkiyete önemin arttırılması stratejilerine de vurgu yapıldı.   

Ayrıca  özel sanal turların düzenlenmesi, dünyanın farklı noktalarından olan sanatkarların eserlerinin sunulması için platformların oluşturulması, güçlü sanatkarlar tarafından sanal tiyatro ve konserlerin düzenlenmesi,  bölgesel ve ulusal büyük müzelerin   sanal alem üzerinden görücüye çıkarılması ve  bilgilerin paylaşımı  bu diyaloglarda ele alınan yaratıcı öneriler ve girişimlerdendi.  

Burada kesin olan husus kültür meselesinin  koronavirüs salgını sırasında marjinalleşmemesidir.   Birçok hükümet için bu doğrultuda dijital teknolojilerin geliştirilmesi asıl ve genel strateji olacaktır.   Bu yüzden devlet kurum ve kuruluşları, sanat ve kültür alanındaki  aktivistler   de bu hususa dikkat etmeliler.  Bu hususta ise İran İslam Cumhuriyeti belli başlı önerilerde bulunmuştur. 

İran'ın bu yöndeki önerileri  şöyle sıralanabilir:"  İlk olarak  sanat alanında faaliyet gösterenlerin   dijital zeminde kültürel tüketimin gelişme fırsatını değerli sayması ve  bu ortamda varlıklarını arttırması, ardından  da  uluslararası alanda faaliyet gösteren  organlar ve enstitüler bilgi paylaşımı için fırsattan yararlanmalı ve   dünyanın farklı noktalarındaki kültür ve sanat dalında faaliyet gösterenlerin tecrübelerinden faydalanmalılar.  Buna paralel olarak kültür bakanlıkları ve devlete bağlı kurumlar ve de turistik acentelikler ve enstitüler de  sanal turizm hizmetleri alanında   yeni yöntemler uygulamalılar. "

Tabii ki  sanal turizm kavramını kavramak için  yeterli zamana da ihtiyaç duyulmaktadır. 

Mevcut dönemdeki en önemli ve öncelikli konu ise   sanat eğitim merkezlerinin görevleridir.  Bu merkezler  farklı yaşlarda ve becerilerdeki insanların bilişsel ve mesleki eğitimlerini  gündeme alıp   sanal alemde  değerli muhtevaların yayılması ve üretimini hızlandırabilirler. 

 Bu arada   dini kurumlar ve organlar ve maneviyata dayalı kültür sanat işlerine ilgisiz kalmak mümkün değildir.  Şimdi de  dini değerler ve maarifin yayılması için de faaliyetlerin  planlanması gerekir.   Bu çerçevede halkın maneviyatı da güçlendirilmeye çalışılmalıdır.   

Bu gibi kritik durumlarda  dinin yapıcı rolü bilimin başarısında da etkili olacaktır.  Çoğu büyük bilim insanları ise  din ve imanın  bilimsel hedeflere ulaşılmakta da etkili olduğunu ve bu doğrultudaki rolünün inkar edilemez olduğunu düşünüyorlar.  Alman fizikçi Max Planck ise  bu hususta şöyle düşünüyor:"  Bilim tapınağının giriş kapısının üstüne inancı olmayan girmesin diye yazmışlar.  Din ve bilim  beraberce şirk ve ilhada karşı savaşıyorlar. İkisinin de  kaynağı ve motive edicisi ise  varlık aleminin yaratıcısıdır ve olacaktır da. "

Etiketler