Ağustos 13, 2020 18:07 Europe/Istanbul

Bu bölümde Al-i İmran suresinin 139'uncu ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

 Allahu Teala Al-i İmran suresinin 139'uncu ayetinde şöyle buyurmaktadır:"  وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ کُنْتُمْ مُؤْمِنِینَ:"

"Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz."

İşte sohbetimizin devamında bu ayetin sebeb-i nüzulünü ele alacağız. 

 Bedir savaşındaki yenilgi, Mekke müşriklerine ağır psikolojik baskı yüklemişti.  Bu savaşa kadar müşriklerin işkence ve azarlamaları altında ezilen Müslümanlar  bu savaşı kazanarak Mekke'nin büyüklerinin çoğunu öldürdüler.  Bu yüzden  Kureyş yine Müslümanlar ile topyekun bir savaş başlatmak için  planlar yapmaya başladı. 

Kureyş kabilesinin büyüğü olarak Ebu Sufyan  ölenlerinin ailesinin matem tutamayacaklarını  ve göz yaşı dökemeyeceklerini söyledi.  Ona göre göz yaşları ve feryat figanlar  yürekteki düğümleri açıp ukdeleri giderip intikam ateşini söndürerdi.  Ebu Sufyan bir yandan da Bedir savaşına sebebiyet veren ve hissedarlarından bazılarının hayatlarını kaybettikleri mal varlıklarını Kureyş ordusunu donatmak için  adadı.  Böylece  5 bin silahlı ile  güçlü bir ordu kurdu.  Bunların 3 bin 200'ü piyadelerden oluşuyordu. Bu askeri gücün askeri teçhizat ve lojistik açısından bir eksiği de olmadığı söyleniyordu. 

 Kureyş ordusunun bir başka savaş için hazırlandığı haberi ise Allah Resulünün amcası Hz. Muhammed saa'e iletti.  Bu haberin gelmesi ile  Müslümanlar arasında acayip bir heyecan oluştu.  Çünkü geçen savaşlar ve gelişmelere kıyasla çok daha büyük bir durum ile karşı karşıya kalınmıştı. Allah Resulü  hızlı bir şekilde halkı toplayıp  onlara danıştı.  

 Allah Resulü kafirler ile  Medine şehrinin içinde savaşmayı tercih ediyordu. Bu çerçevede şöyle buyurmuştu:" Medine'de kalın, çocuklarınızı, kadınlarınızı da kale gibi büyük evlere bırakın.  Düşman saldırdığında sokaklarda onlar ile savaşırız.  Biz Medine'yi daha iyi tanıyoruz.  Buna ilaveten  hisarlar ve balkonların üzerinden de onlara ok yağdırırız. "  

Allah Resulünün bu sözlerinin ardından kimi genç Müslümanlar da şehrin dışarısında savaşmayı önerdiler ve şöyle dediler:"    Ey Allah Resulü düşman bizim ürktüğümüzü düşünebilir. Şehirden çıkmazsak bu düşünce onları küstahlaştırabilir. "   Bu sırada Medine'nin eski hakimi Abdullah bin Ubiy de şehirde kalmayı önerdi ve şöyle dedi:"   Ey Allah Resulü!   Medine'de kal ve düşman şehir içinde yenilgiye uğramadığı müddetçe tepki gösterme çünkü  Medine'nin dışında kalırlarsa yorulurlar şehrin içine girerlerse de erkeklerimizin onlar ile birebir savaşır ve çocuk ve kadınlarımız da onları taşlar. Mekke'ye dönerlerse  yenilgi ve umutsuzlukla dönecekler. "

Bir süre görüş teatisinden sonra nihayetinde Allah Resulü çoğunluğun fikrini kabul edip şehrin dışında düşmanlar ile karşı karşıya gelmeyi kabul etti. 

İslam'ın bin kişilik ordusu  Medine'den yola çıktıktan sonra az bir süre sonra Medine'de kalmayı öneren Abdullah bin Ubiy  300 kadar taraftarları ile Medine'ye dönmeye karar verdi.  Böylece Allah Resulü  700 kişilik bir ordu ile Uhud bölgesinde vardı ve dağın kenarında konuşlandı.   Allah Resulü orduyu öyle konuşlandırdı ki  Uhud dağı  arkada ve Ayneyn dağı da sol tarafta Medine'de karşı tarafta kaldı.  

 Ayneyn dağında düşmanın kullanma ihtimali bulunan bir çatlak ve gedik vardı.  Buradan İslam ordusu gafil avlanabilirdi.   Bu yüzden  Allah Resulü   bu muhtemel tehlikeyi  etkisiz hale getirmek için Abdullah bin Cubeyr'e   50 tecrübeli okçusu ile oraya konuşlanmasını ve mevzi tutmasını emretti ve savaşın sonuna kadar oradan kıpırdamamalarını istedi. 

Allahu Resulü bu hatırlatmanın ardından Müslümanlar'a dönüp özeti şöyle anlatılabilecek bir hutbe gerçekleştirdi:"   Ey insanlar!   Allahu Teala  bana onun talimatlarından yararlanmamı ve haramlardan uzak durmamı istemiştir.  Her zaman takvalı ve iffetli olmamı istemiştir. Bugün siz Allah'ın mükafatından yararlanıp gelecek nesillerin örnekleri olabilirsiniz.  Siz, sabır, çalışkanlık ve özveriye özen göstermelisiniz.  Düşman ile savaşmak ve yararlara dayanmak zordur. Ancak cihat meydanına ayak basın, mertçe, yiğitçe savaşın ve Allahu Teala'dan  sizi şerefli ve onurlu kılmanızı talep edin.  Ben de sizin gelişmenizi ve başarılı olmanızı istiyorum.  Sizin aranızda tefrika ve dağınıklık durumlarından kaygılıyım.   Biliniz ki hangi canlı bu dünyada rızkını almadığı müddetçe ölmeyecek ve rızkı da azalmayacaktır....  Ey Müslüman insanlar!   Bir müminin diğer mümine göre konumu  başın vücuda göre yeri gibidir.   O zaman  bir mümin  zor durum yaşarsa diğer müminler tıpkı diğer vücut organları gibi onun acısı ve azabından etkilenir ve acıya kapılır. "

 İki ordu karşı karşıya geldiklerinde, savaş başladığında  Ebu Sufyan'ın eşi Hind liderliğindeki Kureyşli kadınlar  davul vurup ağıtlar yakarak  Bedir savaşı   ölenlerini hatırlatmaya çalıştılar. Kureyş ordusundan ilk meydana inen ve bire bir mücadele etmek isteyen ilk bayraktar Talha bin Ebu Talha idi.   Bu talebe Ali as karşılık verdi. Hemen meydana girip onu öldürdü.  Allah Resulü tekbir söyledi ve Müslümanlar da hep beraber tek sesten haykırdılar. Talha bin Ebi Talha'nın ardından müşriklerin bayrağı elden ele dolaşsa da Ali as bu kişilerin hepsini yendi ve öldürdü.  Mekke ordusu büyük bir paniğe kapıldı.  Bu sırada  Müslümanlar büyük bir saldırı başlatıp düşmanın saflarını darmadağın ettiler.  Müslümanların saldırısın ardından  düşman ordusundaki bazı gruplar kaçmayı tercih etti ve böylece kafirler ordusu dağıldı.   Bu sırada ise Kureyşli kadınlardan Alkame Harisiye'nin kızı Amre Kureyş bayrağını eline aldı ve kaldırdı. Böylece Kureyş ordusu bir kez daha bayrağa doğru gitti. Bu sırada Kureyş komutanlarından Halit bin Velid bir kaç kez Kureyşli gruplardan Ayneyn dağına saldırmalarını istedi. Ancak bu saldırıların hepsi İslam ordusunun okçu birlikleri tarafından karşılandı ve sonuçsuz kaldı. 

Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in talimatı ile  Ayneyn dağı gediğinde bulunan güçler  uzaktan savaş meydanını ve olup bitenleri izliyorlardı.   Onlar Kureyşli müşrikler kaçmaya başladıklarında ve Müslümanların savaş ganimetlerini topladıklarında  mevzilerini terk edip etmemekte tereddütlü davrandılar.  Kimileri mevzilerini terk edip   ganimet toplamak için savaş meydanına indi. Okçuların ileri gelen isimi Abdullah bin Cubeyr  onları bu karardan vaz geçirmek için çabaladıysa bu ısrarlar bir sonuç vermedi. Ancak bir kaç kişiyi mevzilerinde tutabildi. 

Kureyş komutanlarından Halit bin Velid ise gediğin boş olduğunu, okçuların az olduğunu ve arkalarında da destek gücünün olmadığını görünce  güçleri ile  bu gediğe hücum edip  10 kişiden daha az olan Abdullah bin Cubeyr ve yarenlerini şehit etti.  Ardından arkadan Müslümanlara saldırdı.    Kafirlerin bayrağı bir kez daha dalgalandı ve kaçan askerleri de bir kez daha bayrak etrafında toplanıp Müslümanların düzensiz ve dağınık ordusunu kuşattı.   

Bu sırada   Kureyşli müşriklerin biri  Musab bin Umayr'ı Allah Resulü zannedip ona saldırıp onu şehit etti. Sonra Muhammed'i öldürdüm diye bağırdı.  Bu yalan haykırış  müşrikleri tekrar cesaretlendirdi ve dağınık Müslümanların  kaçmasına yol açtı.  Bu arada sadece Hz. Ali as  bir kalkan misali Hz. Muhammed saa çevresini koruyordu.  

 Hz. Muhammed saa etrafında düşmanları tek tek öldüren Ali as o günde tam 90 yara aldı ve kılıcı da sonunda kırıldı.  Allahu Teala bu sırada Zülfikar kılıcını Ali as'a verdi. Böylece Ali as cihadını bu mübarek kılıç ile devam ettirdi. 

Bu sırada savaş meydanına  şöyle bir haykırış duyuldu:" "Zülfikar'dan başka kılıç, Ali'den başka da yiğit yoktur."" 

 Kureyşli komutan Halit bin Velid ise stratejik Uhud dağının zirvesini ele geçirip Müslümanlara nihai darbeyi indirmek için komutasındaki güçlere emir verdi. Halit bu zirveyi ele geçirseydi Müslümanların işi bitmiş sayılırdı ve hiçbir Müslüman hayatta kalmayacaktı.  

Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise yüzü başı kana bulaşmış bir şekilde  düşman ordusunun bu stratejik noktaya akın ettiğini görünce şöyle söyledi:"  Allah'ım onların dağa tırmanmasına izin verme, senden başka yar ve yaverim yoktur.   Allah'ım bu küçük şehirde bu az sayıda insandan başka sana tapan yok. O zaman bana destek ol. "   

Allahu Teala bu duada bulunduğu sırada  Al-i İmran suresinin 139'uncu ayeti indirildi ve Allahu Teala Müslümanları acılardan avutmak ve umutlandırmak adına şöyle buyurdu:" وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ کُنْتُمْ مُؤْمِنِینَ: 

""Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz."

Bu ümit verici  ayetin indirilmesinin ardından  Müslümanların motivasyonu ve morali arttı. Bu sırada bir kaç okçu hızlı bir şekilde dağa tırmanıp  müşriklerin ordusunu hedef almaya başladı.  Ellerinde silah bulunmayan kişiler de taşlar ile müşrikleri kaçmaya zorladılar. Sonuçta tüm Müslümanların hayatını kurtarılmış oldu. 

Etiketler