Ayetlerin Hikayesi-22
Bu bölümde Al-i İmran suresinin 139'uncu ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Allahu Teala Al-i İmran suresinin 139'uncu ayetinde şöyle buyurmaktadır:" وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ کُنْتُمْ مُؤْمِنِینَ:"
"Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz."
İşte sohbetimizin devamında bu ayetin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Bedir savaşındaki yenilgi, Mekke müşriklerine ağır psikolojik baskı yüklemişti. Bu savaşa kadar müşriklerin işkence ve azarlamaları altında ezilen Müslümanlar bu savaşı kazanarak Mekke'nin büyüklerinin çoğunu öldürdüler. Bu yüzden Kureyş yine Müslümanlar ile topyekun bir savaş başlatmak için planlar yapmaya başladı.
Kureyş kabilesinin büyüğü olarak Ebu Sufyan ölenlerinin ailesinin matem tutamayacaklarını ve göz yaşı dökemeyeceklerini söyledi. Ona göre göz yaşları ve feryat figanlar yürekteki düğümleri açıp ukdeleri giderip intikam ateşini söndürerdi. Ebu Sufyan bir yandan da Bedir savaşına sebebiyet veren ve hissedarlarından bazılarının hayatlarını kaybettikleri mal varlıklarını Kureyş ordusunu donatmak için adadı. Böylece 5 bin silahlı ile güçlü bir ordu kurdu. Bunların 3 bin 200'ü piyadelerden oluşuyordu. Bu askeri gücün askeri teçhizat ve lojistik açısından bir eksiği de olmadığı söyleniyordu.
Kureyş ordusunun bir başka savaş için hazırlandığı haberi ise Allah Resulünün amcası Hz. Muhammed saa'e iletti. Bu haberin gelmesi ile Müslümanlar arasında acayip bir heyecan oluştu. Çünkü geçen savaşlar ve gelişmelere kıyasla çok daha büyük bir durum ile karşı karşıya kalınmıştı. Allah Resulü hızlı bir şekilde halkı toplayıp onlara danıştı.
Allah Resulü kafirler ile Medine şehrinin içinde savaşmayı tercih ediyordu. Bu çerçevede şöyle buyurmuştu:" Medine'de kalın, çocuklarınızı, kadınlarınızı da kale gibi büyük evlere bırakın. Düşman saldırdığında sokaklarda onlar ile savaşırız. Biz Medine'yi daha iyi tanıyoruz. Buna ilaveten hisarlar ve balkonların üzerinden de onlara ok yağdırırız. "
Allah Resulünün bu sözlerinin ardından kimi genç Müslümanlar da şehrin dışarısında savaşmayı önerdiler ve şöyle dediler:" Ey Allah Resulü düşman bizim ürktüğümüzü düşünebilir. Şehirden çıkmazsak bu düşünce onları küstahlaştırabilir. " Bu sırada Medine'nin eski hakimi Abdullah bin Ubiy de şehirde kalmayı önerdi ve şöyle dedi:" Ey Allah Resulü! Medine'de kal ve düşman şehir içinde yenilgiye uğramadığı müddetçe tepki gösterme çünkü Medine'nin dışında kalırlarsa yorulurlar şehrin içine girerlerse de erkeklerimizin onlar ile birebir savaşır ve çocuk ve kadınlarımız da onları taşlar. Mekke'ye dönerlerse yenilgi ve umutsuzlukla dönecekler. "
Bir süre görüş teatisinden sonra nihayetinde Allah Resulü çoğunluğun fikrini kabul edip şehrin dışında düşmanlar ile karşı karşıya gelmeyi kabul etti.
İslam'ın bin kişilik ordusu Medine'den yola çıktıktan sonra az bir süre sonra Medine'de kalmayı öneren Abdullah bin Ubiy 300 kadar taraftarları ile Medine'ye dönmeye karar verdi. Böylece Allah Resulü 700 kişilik bir ordu ile Uhud bölgesinde vardı ve dağın kenarında konuşlandı. Allah Resulü orduyu öyle konuşlandırdı ki Uhud dağı arkada ve Ayneyn dağı da sol tarafta Medine'de karşı tarafta kaldı.
Ayneyn dağında düşmanın kullanma ihtimali bulunan bir çatlak ve gedik vardı. Buradan İslam ordusu gafil avlanabilirdi. Bu yüzden Allah Resulü bu muhtemel tehlikeyi etkisiz hale getirmek için Abdullah bin Cubeyr'e 50 tecrübeli okçusu ile oraya konuşlanmasını ve mevzi tutmasını emretti ve savaşın sonuna kadar oradan kıpırdamamalarını istedi.
Allahu Resulü bu hatırlatmanın ardından Müslümanlar'a dönüp özeti şöyle anlatılabilecek bir hutbe gerçekleştirdi:" Ey insanlar! Allahu Teala bana onun talimatlarından yararlanmamı ve haramlardan uzak durmamı istemiştir. Her zaman takvalı ve iffetli olmamı istemiştir. Bugün siz Allah'ın mükafatından yararlanıp gelecek nesillerin örnekleri olabilirsiniz. Siz, sabır, çalışkanlık ve özveriye özen göstermelisiniz. Düşman ile savaşmak ve yararlara dayanmak zordur. Ancak cihat meydanına ayak basın, mertçe, yiğitçe savaşın ve Allahu Teala'dan sizi şerefli ve onurlu kılmanızı talep edin. Ben de sizin gelişmenizi ve başarılı olmanızı istiyorum. Sizin aranızda tefrika ve dağınıklık durumlarından kaygılıyım. Biliniz ki hangi canlı bu dünyada rızkını almadığı müddetçe ölmeyecek ve rızkı da azalmayacaktır.... Ey Müslüman insanlar! Bir müminin diğer mümine göre konumu başın vücuda göre yeri gibidir. O zaman bir mümin zor durum yaşarsa diğer müminler tıpkı diğer vücut organları gibi onun acısı ve azabından etkilenir ve acıya kapılır. "
İki ordu karşı karşıya geldiklerinde, savaş başladığında Ebu Sufyan'ın eşi Hind liderliğindeki Kureyşli kadınlar davul vurup ağıtlar yakarak Bedir savaşı ölenlerini hatırlatmaya çalıştılar. Kureyş ordusundan ilk meydana inen ve bire bir mücadele etmek isteyen ilk bayraktar Talha bin Ebu Talha idi. Bu talebe Ali as karşılık verdi. Hemen meydana girip onu öldürdü. Allah Resulü tekbir söyledi ve Müslümanlar da hep beraber tek sesten haykırdılar. Talha bin Ebi Talha'nın ardından müşriklerin bayrağı elden ele dolaşsa da Ali as bu kişilerin hepsini yendi ve öldürdü. Mekke ordusu büyük bir paniğe kapıldı. Bu sırada Müslümanlar büyük bir saldırı başlatıp düşmanın saflarını darmadağın ettiler. Müslümanların saldırısın ardından düşman ordusundaki bazı gruplar kaçmayı tercih etti ve böylece kafirler ordusu dağıldı. Bu sırada ise Kureyşli kadınlardan Alkame Harisiye'nin kızı Amre Kureyş bayrağını eline aldı ve kaldırdı. Böylece Kureyş ordusu bir kez daha bayrağa doğru gitti. Bu sırada Kureyş komutanlarından Halit bin Velid bir kaç kez Kureyşli gruplardan Ayneyn dağına saldırmalarını istedi. Ancak bu saldırıların hepsi İslam ordusunun okçu birlikleri tarafından karşılandı ve sonuçsuz kaldı.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in talimatı ile Ayneyn dağı gediğinde bulunan güçler uzaktan savaş meydanını ve olup bitenleri izliyorlardı. Onlar Kureyşli müşrikler kaçmaya başladıklarında ve Müslümanların savaş ganimetlerini topladıklarında mevzilerini terk edip etmemekte tereddütlü davrandılar. Kimileri mevzilerini terk edip ganimet toplamak için savaş meydanına indi. Okçuların ileri gelen isimi Abdullah bin Cubeyr onları bu karardan vaz geçirmek için çabaladıysa bu ısrarlar bir sonuç vermedi. Ancak bir kaç kişiyi mevzilerinde tutabildi.
Kureyş komutanlarından Halit bin Velid ise gediğin boş olduğunu, okçuların az olduğunu ve arkalarında da destek gücünün olmadığını görünce güçleri ile bu gediğe hücum edip 10 kişiden daha az olan Abdullah bin Cubeyr ve yarenlerini şehit etti. Ardından arkadan Müslümanlara saldırdı. Kafirlerin bayrağı bir kez daha dalgalandı ve kaçan askerleri de bir kez daha bayrak etrafında toplanıp Müslümanların düzensiz ve dağınık ordusunu kuşattı.
Bu sırada Kureyşli müşriklerin biri Musab bin Umayr'ı Allah Resulü zannedip ona saldırıp onu şehit etti. Sonra Muhammed'i öldürdüm diye bağırdı. Bu yalan haykırış müşrikleri tekrar cesaretlendirdi ve dağınık Müslümanların kaçmasına yol açtı. Bu arada sadece Hz. Ali as bir kalkan misali Hz. Muhammed saa çevresini koruyordu.
Hz. Muhammed saa etrafında düşmanları tek tek öldüren Ali as o günde tam 90 yara aldı ve kılıcı da sonunda kırıldı. Allahu Teala bu sırada Zülfikar kılıcını Ali as'a verdi. Böylece Ali as cihadını bu mübarek kılıç ile devam ettirdi.
Bu sırada savaş meydanına şöyle bir haykırış duyuldu:" "Zülfikar'dan başka kılıç, Ali'den başka da yiğit yoktur.""
Kureyşli komutan Halit bin Velid ise stratejik Uhud dağının zirvesini ele geçirip Müslümanlara nihai darbeyi indirmek için komutasındaki güçlere emir verdi. Halit bu zirveyi ele geçirseydi Müslümanların işi bitmiş sayılırdı ve hiçbir Müslüman hayatta kalmayacaktı.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise yüzü başı kana bulaşmış bir şekilde düşman ordusunun bu stratejik noktaya akın ettiğini görünce şöyle söyledi:" Allah'ım onların dağa tırmanmasına izin verme, senden başka yar ve yaverim yoktur. Allah'ım bu küçük şehirde bu az sayıda insandan başka sana tapan yok. O zaman bana destek ol. "
Allahu Teala bu duada bulunduğu sırada Al-i İmran suresinin 139'uncu ayeti indirildi ve Allahu Teala Müslümanları acılardan avutmak ve umutlandırmak adına şöyle buyurdu:" وَلَا تَهِنُوا وَلَا تَحْزَنُوا وَأَنْتُمُ الْأَعْلَوْنَ إِنْ کُنْتُمْ مُؤْمِنِینَ:
""Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz."
Bu ümit verici ayetin indirilmesinin ardından Müslümanların motivasyonu ve morali arttı. Bu sırada bir kaç okçu hızlı bir şekilde dağa tırmanıp müşriklerin ordusunu hedef almaya başladı. Ellerinde silah bulunmayan kişiler de taşlar ile müşrikleri kaçmaya zorladılar. Sonuçta tüm Müslümanların hayatını kurtarılmış oldu.