Eylül 18, 2020 11:59 Europe/Istanbul

Hatırlanacağı üzere geçen iki bölümde İslam Peygamberi’nin -s- sevgili kızı ve dünya kadınlarının efendisi Hz. Fatıma’nın yaşamında biz bölümleri sizlerle paylaştık.

Yüce Allah Hasan, Hüseyin, Zeyneb ve Ümmü Gülsüm adında dört evlat Hz. Fatıma -s- ve Hz. Ali’ye -s- verdi. Böylece Hz. Fatıma -s- ev işlerinin yanı sıra evlatlarını yetiştirmek gibi büyük bir sorumluluğu dah üstlendi. Bu ailenin içinde yetişecek çocuklar ismet ve taharet hanedanının incileri olmalıydı. Bu evlatlar Hz. Fatıma -s- ve Hz. Ali -s- gibi tüm insani ve ahlaki kerametlerin mazharı ve simgesi olmalıydı. Özellikle tüm insanların gözü bu ailenin üzerindeydi ve insanları İslamî toplumda onların her türlü amelini ve davranışını örnek alıyordu ve bu yüzden onların siyeri başkalarına en güzel ilham kaynağı olmalıydı.

Kendisi nübüvvet ve velayet ocağında yetişen Hz. Fatıma -s- bu ağır sorumluluğun üstesinden en iyi şekilde geldi ve İslam tarihinin en kritik anlarında İslam’ın ve ümmetin varlığını ve maslahatını en iyi şekilde koruyacak evlatlar yetiştirdi. Nitekim İmam Hasan -s- ve İmam Hüseyin -s- de imamet mevkii ve toplumun önderliği konumunda en seçkin rolü ifa ettiler.

Hz. Fatıma’nın -s- aile fertlerinin bir başka özelliği yüce ilahi irade sayesinde gerçekleşen paklığıydı.

İbni Abbas şöyle anlatıyor: Bir gün Ali, Fatıma, Hasan ve Hüseyin Resulullah’ın -s- huzurundaydı. Allah Resulü -s- şöyle buyurdu: ey yüce Rabbim, sen bilirsin. Bunlar benim ehli beytim ve en saygın insanlardır. Onların dostunu dost bil ve düşmanlarına düşmanlık et ve onlara yardım edenlere yardım et ve onları tüm kötülüklerden arındır ve her türlü günahtan koru ve ruhul kudüsle, yani cebrail ile onları onayla.

Ve böylece yüce Allah’ın has inayeti sayesinde Hz. Fatıma -s- hanedanının yaşamı baştan başa ilahi bir havaya büründü ve yaşamlarının tüm engebeli ve inişli çıkışlı anları, feryatları ve sessizlikleri, barış ve savaşları, kıyam ve oturmaları ve özetle tüm bireysel ve sosyal tavır ve tepkileri yüzde yüz ilahi ihlasla beraber oldu. Bu insanlar ancak içinde ilahi rıza ve hoşnutluk olan yola atım atıyordu. Bu yüzden Allah Resulü -s- kızı Hz. Fatıma’ya -s- şöyle buyurdu: yüce Allah aleme ilgi gösterdi ve bana tüm insanlara göre üstünlük verdi ve ardından senin eşin Ali’ye -s- üstünlük verdi ve ardından seni alemin tüm kadınlarına tercih etti ve sonunda Hasan ve Hüseyin’i cennet gençlerinin efendisi olma imtiyazı verdi.

Hz. Fatıma -s- bizzat ilahi nurun bir cilvesiydi. Bu yüzden İmam Bakır’dan -s- neden Hz. Fatıma’ya -s- Zehra denir? diye sorulduğunda şöyle buyurur: Zira Allah onu kendi azametinin nurundan yarattı. O büyük kadının nuru ile gök ve yeryüzü aydınlandı, öyle ki melekler o nurdan etkilendiler ve Allah huzurunda secdeye kapılarak sordular: ey yüce Rabbimiz, bu nur nedir? Allah şöyle buyurdu: bu kendi azametimin nurundan yarattığım bir hüzmedir ve göklere yerleştirdim. Onu en iyi peygamberin soyundan yarattım ve bu nurdan dinin önderlerini ve liderlerini yaratacağız ki insanları hakka hidayete erdirsin. Onlar benim seçkin peygamberimin halefleri olacaktır.

Karı koca ve özellikle annelerin üzerinde olan en önemli sorumluluklardan biri aile ocağı için manevi bir ortam yaratmaktır. Yani anne ve baba evlatların cisminin beslenmesine paralel olarak manevi ihtiyaçlarına da özel göstermelidir. Bu alanda belirleyici rol ifa eden en önemli yöntemlerden biri, yüce Allah katına ibadet etmektir.  Bu yüzden gece yarısında İslam Peygamberi -s- ve Hz. Ali’nin -s- aşk ve irfan dolu namazlarına şahit olan Hz. Fatıma -s- ibadete her şeyden daha çok önem verirdi. Allah Resulü -s- bu konuda ve sevgili kızının bu özelliği hakkında şöyle diyordu:  Allah’a iman kızım Zehra’nın -s- kalbine öylesine nüfuz etmişti ki Allah’a ibadet için  kendisini her şeyden bağımsız hale getirmişti.

İslam Peygamberi -s- kızı Hz. Fatıma’nın ne kadar ilahi mukaddes zata aşk beslediğini bildiği için şöyle diyordu: kızım Fatıma dünyanın en iyi kadını, benim tenimin bir parçası kalbimin ve ruhumun meyvesidir. Fatıma insan kılığında bir melektir. Ne zaman ibadet mihrabında duracak olursa nurunu göklerdeki meleklerin gözümü kamaştırır. Allah teala meleklerine şöyle buyurur: benim kuluma bakın, nasıl benim karşımda duruyor ve vücudu benim azametimden tir tir titriyor ve ibadete boğulmuş. Siz şahit olun, Fatıma’nın hakiki izleyenlerini cehennem azabından korudum.

Hz. Fatıma’nın eteğinde yetiştiği Öz Muhammedi İslam kültüründe gerçi varlık alemini yaratan allih ile irtibat özel önem ve büyük değer arz etmesine rağmen ancak buna paralel olarak mahluklara özen göstermek de unutulmadığı takdirde kemal noktasına ulaşabilir ve önemi artar. Belki bu yüzden Kur'an'ı Kerim’de namaz ve zekat veya namaz ve infak genellikle yan yanı gelir. Hz. Fatıma -s- böyle bir düşüncenin etkisi altında yetişmişti ve yaşamı gayet sade olmasına karşın ve hatta bazen en zor iktisadi şartların etkisi altında kalmasına rağmen hiç bir zaman aç insanları ve yoksulları unutmaz ve her zaman onlara yardım eli uzatırdı.

Cabir Abdullah Ensari şöyle anlatıyor: günlerden bir gün ve  ikindi namazından sonra güçsüz yaşlı bir insan üzerinde eski elbisesi ile camiye girdi. Allah Resulü -s- adama döndü ve hal hatır sordu. Adam aç olduğunu arz etti ve Resulullah’tan onu duyurmasını, muhtaç olduğunu, ona bir şey bağışlamasını ve uygun bir elbise de vermesini istedi. Allah Resulü -s- Bilal’a şöyle buyurdu: onu kızım Fatıma’nın evine götür ki ihtiyaçlarını karşılasın. Yaşlı adam Bilal ile birlikte Hz. Fatıma’nın -s- evine gittiler. Yaşlı adam bir kez daha tüm ihtiyaçlarını anlattı. Hz. Fatıma -s- amcasının kızı kendisine hediye ettiği bir kolyeyi yaşlı adama verdi ve onu satmasını ve ihtiyaçlarını karşılamasını buyurdu. Bu macerayı duyan Ammar hemen kolyeyi uygun bir fiyata satın aldı ve yaşlı adamın tüm ihtiyaçlarını karşıladı. Ardından yaşlı adam tekrar camiye geldi ve Resulullah’ın -s- huzuruna çıktı. Allah Resulü -s- adamdan ihtiyaçları karşılanıp karşılanmadığını sordu. Adam da Hz. Fatıma’nın sunduğu şeyin bereketi sayesinde artık hiç bir şeye ihtiyacı kalmadığını söyledi ve Allah’tan Hz. Fatıma’ya hiç bir gözün görmediği ve hiç bir kulağın duymadığı bir şey vermesini istediğini arz etti. Allah Resulü -s- sahabeye şöyle buyurdu: Allah bu dünyada Fatıma’ya böyle bir şeyi vermiştir, zira benim gibi bir babası ve Ali gibi bir eşi ve Hasan ve Hüseyin gibi evlatları ona vermiştir.

Hz. Fatıma -s-, eşi Hz. Ali -s- ve evlatları sadece yaşamın normal şartlarında değil, hatta en zorlu şartlarında başkalarını kendilerinden öncelikli görürdü ve bu uğurda kendilerinin temel ihtiyacına bile göz yumardı. İbni Abbas şöyle anlatıyor:

Hasan -s- ve Hüseyin -s- hastalanmıştı. Allah Resulü -s- bazı sahabenin eşliğinde onları ziyaret gitti ve Ali’ye -s- şöyle buyurdu: Ey Ebulhasan, evlatlarının şifa bulması için bir adakta bulun. Ali -s- ve Fatıma -s- ve bazı rivayetlere göre Hasan -s- ve Hüseyin -s- oruç tutma adağında bulundu. Kısa bir süre sonra onlar iyileşti. Fatıma -s- biraz arpa unu ile iftar için ekmek yaptı. İftar saati yaklaştığında bir dilenci onların kapısını çaldı ve şöyle dedi: selam olsun size ey peygamberin hanedanı. Ben açım, bana yiyecek verin. Onların hepsi yoksul dilenciyi tercih ederek ekmekten paylarını ona verdi ve sadece su ile iftar etti. İkinci gün yine adakları gereği oruç tuttular ve yine iftar için ekmek hazırladılar, fakat yine o sırada bir yetim kapılarını çalarak yardım istedi ve onlar yine fedakarlık yaparak ekmeklerini yetime verdi.

İbni Abbas şöyle devam ediyor: üçüncü gün yine oruç tuttular ve tam iftar vakti evlerinin önünden geçen bir esir kapılarını çaldı ve onlar yine açlığın doruğunda ekmeklerini ona verdiler ve böylece tam üç gün boyunca hiç bir şey yemeden başkalarını kendilerinden öncelikli görerek yiyeceklerini onlara verdiler. O sıra Hz. Cebrail -s- Allah Resulü’ne -s- nazil oldu ve bir rivayete göre İnsan suresinin ilk sekiz ayetini o hazrete okudu ve şöyle dedi: Rabbim böyle bir hanedan için seni kutluyor. Bu maceranın şahidi surenin 7 ila 9. Ayetleridir ve şöyle buyurur:

O kullar, şiddeti her yere yayılmış olan bir günden korkarak verdikleri sözü yerine getirirler. Onlar, kendi canları çekmesine rağmen yemeği yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz; sizden ne bir karşılık ne de bir teşekkür bekliyoruz."