Eylül 18, 2020 20:33 Europe/Istanbul

Geçen bölümde İslam tarihinin en önemli ve seçkin hadiselerinden birini anlattık ve Allah Resulü –s– Gadir-i Hum’da Hz. Ali’yi –s– yüce Allah’ın emri üzerine velayet ve hilafet makamına atadığını beyan ettik.

Gerçekte Gadir-i Hum hadisesine genel bir açıdan bakıldığında, bu gelişmenin sadece basit bir hadise olmadığı, bilakis beşeriyet tarihi boyunca süregelen bir hareket olduğu, zira insanların nihai kaderi imamet meselesi ve beşeri camianın liderliği ile düğümlendiği anlaşılmaktadır. Kuşkusuz eğer Hz. Ali –s– yüce Allah’ın o hazret için belirlediği yüksek mevkide yer alsaydı ve eğer İslam Peygamberi’nin –s– rihletinden sonra toplumun hidayetini ve önderliğini üstlenmiş olsaydı, sadece İslam ümmeti değil, aynı zamanda beşeri camia ilahi doğru yolda hareket ederek her geçen gün biraz daha saadet ve kemale doğru yol katederdi.

İmam Ali –s– yüce Allah ve Resulullah efendimizin –s– nezdinde çok yüce bir konuma sahiptir, öyle ki Allah Resulü –s– geçen hafta bazı bölümlerini sizlerle paylaştığımız Gadir hutbesinin bir başka bölümünde şöyle buyurur:

Ey insanlar, kuşkusuz Allah teala Ali bin Ebutalib’i tüm insanlardan üstün yaptı ve Hak teala rızık nazil ettiği ve alemde bir tek kişi kaldığı ana kadar Ali benden sonra her kadına ve her erkeğe nazaran en fadıl ve en üstün insandır. Ey insanlar, onun yolundan sapmayın ve ona yüz çevirmeyin ve onun velayetinden kaçınmayın, zira o haklı olarak sizin rehberiniz ve hakka yönelten ve Batılı yok eden ve önüne geçen insandır. Ali Allah yolunda hatakar insanları serzeniş etmekten asla çekinmez. Ali Allah’a ve peygamberine iman eden ilk kişidir ve hiç kimse bana iman etmekten onu geçemedi. Ali kendi canı ile Resulullah’ı kurtarmak için fedakarlık etti ve tüm inişli çıkışlı günlerde Resulullah’ın yanında yer aldı ve hiç bir erkek ondan başka ilahi elçi ile beraber Allah’a ibadet etmedi. O zaman ey insanlar onu herkesten üstün bilin, zira Allah teala ona fazilet bağışlamıştır ve onun velayetini kabul edin, zira Allah onu bu makama atamıştır.

İslam Peygamberi’nin –s– Hz. Ali –s– için saydığı tüm özelliklerin yanında o hazret Ali –s– için çok önemli ve anahtar bir noktayı da gündeme getirerek şöyle buyurmakta: Tüm bu faziletleri ve üstünlükleri Allah teala ona inayet etmiştir ve Allah onu imamet ve velayet makamına atamıştır.

Resulullah’ın –s– bu sözlerinin anlamı, başkalarının bu seçkin ve eşsiz faziletlerden yoksun olduğudur. Bundan başka imamet gibi yüce bir mevkiye kimin geleceğini yüce Allah belirler ve başkaları bu konuda hiç bir rolü olamaz ve başka her türlü uygulama ilahi iradeye ve takdire aykırı sayılır.

Allah Resulü –s– hutbesinin devamında toplumun hidayeti ve önderliğini üstlenecek kişinin sahip olması gerektiği iki seçkin özelliğe, yani ilim ve takvaya işaret ederek şöyle devam etmekte:

Ey insanlar, yüce Allah’ın bana verdiği ve benim de hepsini Ali’ye ve onun takvalı evlatlarına öğretmediğim hiç bir ilim ve bilim yoktur ve o, yüce Allah Yasin suresinde hatırlattığı mubin imamdır. Ayet şöyle buyurmakta:

Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

Allah Resulü’nün –s– bu beyanatında dikkat çeken bir başka önemli nokta da şu ki imamet ilmi elde edilecek bir ilim değildir, bilakis bu ilmin çıkış noktası, ilahi ilimdir ve bundan da peygamberler ve masum imamlardan başkaları mahrumdur ve Allah teala bunu söz konusu ayette açıkça buyurmuştur: Biz, her şeyi apaçık bir kitapta (levh-i mahfuz'da) sayıp yazmışızdır.

Öte yandan, ancak her türlü hatadan ve günahtan arınmış ve Allah vergisi ilahi ilimleri taşımaya şayesteliği vardır, ki Allah Resulü –s– de bu manaya işaret ederek şöyle buyurmuştur: Allah tealanın bana öğrettiği tüm ilim ve bilimleri ben Ali’ye ve takvalı evlatlarına öğrettim.

Bu sözlerin ardından İslam Peygamberi –s– aydınlatıcı beyanatına devam ederek şöyle buyuruyor: Ey insanlar, bana herkesten daha çok yardımda bulunan ve aranızda benim gözünde en aziz, en sevilen ve en yakın olan insan Ali’dir. Allah ve ben ondan razıyız, hoşnuduz. Kur'an'ı Kerim’de hiç bir ayet Ali’nin şanı dışında Hak tealanın razı olduğu ile ilgili olarak nazil olmamıştır ve yüce Allah Kur'an'ı Kerim’in neresinde iman edenlerden söz etmişse hepsinin en başta amacı Ali’dir ve Allah teala’nın İnsan suresinde cennete şahadeti ve vaadi de Ali’nin şanı ile ilgilidir ve bu sureyi Ali dışında herhangi bir hakkında nazil etmemiş ve Ali’den başkasını medhetmemiştir.

İslam Peygamberi’nin –s– Hz. Ali –s– hakkında Gadir hutbesinde dile getirdiği seçkin özelliklerinden biri de Allah tealanın ve peygamberinin Hz. Ali’den hoşnutluğudur, öyle ki Resulullah –s– şöyle buyurur: Kur'an'ı Kerim’de hiç bir ayet Ali’nin şanında olmaksızın rıza ile ilgili nazil olmamıştır.

Yine Allah Resulü’nün –s– Hz. Ali’nin –s– seçkin özelliklerinden birine işaret ederken üzerinde durduğu özelliği, iman derecesinin yüksek olmasıdır. İslam Peygamberi –s– şöyle buyurur: Kur'an'ı Kerim’de nerede müminlerden söz edilmişse en başta Ali’nin yüzü parlamaktadır.

İslam Peygamberi’nin –s– tüm bu net ve açık sözleri başkalarının her türlü yanlış ve bencil yorumunun yolunu kapatmakta ve imamet mevkiinin ancak Hz. Ali’nin –s– soyunda gerçekleştiğini ortaya koymaktadır.

Allah Resulü –s– tarihi Gadir hutbesinin bir başka yerinde de şöyle buyurur: Ey insanlar, Ali benim dinimle ilgilenen ve benim hakkımı saunandır. Ali pak ve hideyete ermiş önderdir, Peygamberi en iyi peygamber ve kendisi de benim en iyi vasi ve halefimdir. Her peygamberin soyu ve zürriyesi kendi kanındandır, ama benim soyum Ali’nin kanındadır.

İslam Peygamberi –s– daha sonra da Hz. Ali’nin seçkin ve eşsiz faziletleri sadece burada beyan ettiği özellikleri ile sınırlı olmadığını göstermek için Gadir hutbesinde şöyle devam ediyor: Ey insanlar, kuşkusuz Ali’nin faziletleri ve Allah tealanın Kur'an'ı Kerim’da ona tahsis ettiği şeyler, hepsini bir tek celsede beyan edemeyecek kadar fazladır, o zaman kim size Ali’nin diğer faziletlerinden haberdar edecek olursa, onu tasdik edin.

O tarihi ve hassas anlarda vahiy meleği bir kez daha nazil oldu ve Maide suresinin üçüncü ayetinin bir bölümünü okudu:

Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.

Bu ayet bir kaç temel noktayı içeriyor. Yüce Allah bu ayetin başında şöyle buyuruyor: Bugün kâfirler, sizin dininizden (onu yok etmekten) ümit kesmişlerdir. İkinci nokta, yüce Allah şöyle buyuruyor:Bugün size dininizi ikmal ettim, üzerinize nimetimi tamamladım. Ve son olarak yüce Allah şöyle buyuruyor: ve sizin için din olarak İslâm'ı beğendim.

Bir çok Müslüman araştırmacı ve düşünür Gadir-i Hum olayında yer alan bu önemli ve anahtar noktalardan hareketle şöyle diyor: eğer Gadir-i Hum’da ilahi ferman üzerine Hz. Ali –s– enbiyanın hareketini sürdürmek ve İslam ve Kur'an'ı Kerim’i korumak için imamet ve velayet ve hilafet makamına atanmamış olsaydı İslam dini eksik kalır ve nihai kemale eremezdi, fakat ilahi ferman ve İslam Peygamberi’nin –s– kader belirleyici hareketi ile yüce Allah büyük nimetini sadece İslam ümmetine değil, tüm beşeri camiaya tamamladı ve yüce Allah bu durumdan hoşnut olduğunu belirtince pusuda yatan kafirler ve nübüvvetin son bulması ile İslam’ın da son bulmasını umanlar hüsrana uğradı. Özellikle yüce Allah Resulullah efendimizin –s– risaleti başladığı ilk günlerde şu müjdeyi vermişti:

O (Allah), müşrikler hoşlanmasalar da (kendi) dinini bütün dinlere üstün kılmak için Resûlünü hidayet ve Hak Din ile gönderendir.

Gadir-i Hum’da düzenlenen muhteşem tören sona erince, İslam Peygamberi’nin –s– emri üzerine Müslümanlar bir bir ve Resulullah efendimizin –s– huzurunda ve büyük bir sevinçle Hz. Ali’ye –s– biat etti. Ömer bin Hattab Gadir-i Hum’da hazır bulunan Müslümanlarla birlikte Resulullah’ın –s– huzuruna çıktı ve Hz. Ali’nin –s– imamet makamına atanmasını ve Allah Resulü’nün –s– halefi olmasını kutladı.

Böylece müslümanların her biri aydın bir geleceğe yönelik umut dolu bir kalple kendi yurdunun yolunu tuttu ve Gadir-i Hum’un kader belirleyici mesajını İslam beldelerinin dört bir yanına ulaştırdı.

Ancak bu güzel ve unutulmaz olayın üzerinden henüz pek fazla zaman geçmeden Allah Resulü’nün –s– hastalığı ile ilgili acı haber Medine kentinde dolaşmaya başladı. Aslında Allah Resulü –s– bazı fırsatçıların ve makam hırsı olanların ilahi fermana rağmen Hz. Ali’yi toplumun rehberliği ve imametinden uzaklaştıracaklarını bildiği için bir tedbir düşündü ve Roma ile savaşmak üzere bir ordu tedarik gördükten sonra ordunun komutasını genç bir sahabe olan Usame’ye verdi. Fakat güç ve iktidar hırsı olanlar Kur'an'ı Kerim’in net emri olan Allah’a ve peygamberine itaat edin, ayetini hiçe sayarak Resulullah’ın –s– emrine karşı çıktı ve o hazretin hastalığını bahane ederek Usame’nin başında bulunduğu ordunun hareket etmesini engelledi ve pratikte Allah Resulü’ne –s– karşı isyan etti.

İslam Peygamberi’nin –s– hastalığı günden güne daha vahim hale geliyordu. Allah Resulü –s– Gadir-i Hum hamasetine rağmen Hz. Ali’nin –s– muhaliflerinin komplolarını etkisiz hale getirmek için kağıt kalem getirmelerini emretti ve son kez o hazretin imametini ve hilafetini belgelendirmek ve kayda geçirmek istedi. Ancak o sırada da yine fitneciler ortalığı karıştırarak kağıt kalem getirilmesini engelledi.

Böylece, İslam ümmetinin geleceğini muğlak ve belirsiz hale getiren İslam Peygamberi’ne –s– itaatsizlik tohumu ekilmiş oldu ve bundan sonra İslam ümmetini Hz. Ali’nin –s– sahip olduğu faziletlerden ve kerametlerden yoksun olanlar yönetmeye başladı.