Ekim 02, 2020 20:35 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- kerametleri hakkındaki bazı anıları paylaşmak istiyoruz.

Hatırlanacağı üzere geçen bir kaç bölümde İmam Humeyni’nin -ks- ahlaki bazı faziletlerinden söz ettik; sadakat, dürüstlük, ihlas, tevekkül ve izzeti nefis gibi faziletler. Bu ahlaki ve insani faziletler İmam’ın bireysel ve sosyal yaşamında büyük ölçüde gündeme gelerek İmam’ın ahlaki faziletleri ve sosyal ve siyasi faaliyetleri alanında seçkin bir örnek ortaya koymuştur.

Şimdi yine sizi İmam Humeyni’nin -ks- kökleri derin ve köklü inancına uzanan ve bireysel, sosyal ve siyasi yaşamında göze çarpan seçkin sıfatlarından biri ile tanışmak istiyoruz.

Bilindiği üzere arif insanların bariz özelliklerinden biri, sıradan insanların sahip olmadıkları ve yüce Allah tarafından ancak has kullarına verilen bazı kerametlere sahiptir. Buna göre bugünkü sohbetimizde İslami kültürde kerametlerin yerini beyan ettikten sonra İmam Humeyni’nin -ks- bazı arkadaşları ve yakınlarının İmam’ın bireysel ve sosyal yaşamında bazı keramet örneklerini paylaşmak istiyoruz.

İlahi evliyaların kerametleri, İslam’ın ilk yüzyıllarından beri Müslüman düşünürlerin dini tartışmalarında üzerinde durulan en önemli konulardan biri olmuştur.

Keramet kelimenin genel anlamında, nebi dışındaki insanlarca normalde gerçekleşmesi mümkün olmayan olayların gerçekleşmesidir. Bu açıdan bakıldığında keramet ve mucize harikulade olma özelliğinde müşterektir; ancak mucize ancak peygamberlerce gerçekleşen olağan dışı olaylardır; keramet ise evliyalarca gerçekleşir.

Bugün bütün Müslüman milletler çeşitli dini ve etnik gruplara mensup olan insanlar kerametlerin mümkün olduğunu onaylamakta ve hatta sofiler gibi gruplar da bu konuyu vurgulamaktadır. Gerçi İslami kaynaklarda kerametlerin evliyalarca gerçekleşip gerçekleşmeyeceği konusunda açık bir vurgu olmadığı da belirtilmelidir.

Sofilerden başka Eş’eriler, Muhaddisler, İmamiye ve diğer bazı tarikatların filozofları ve tarihçileri de evliyaların kerametini doğrulayan açıklamaları olmuş, ancak İslam dini izleyenleri arasında bir tek Mutezele, nebi ve peygamberlerin dışında her türlü olağan dışı olayın vuku bulmasını bütünüyle inkar etmiştir.

İslami düşünce tarihinde sofiler diğer tarikatlara nazaran daha çok evliyanın keramet meselesi üzerinde durmuş ve bu konuyu ispat ederek evliyaların keramet sahibi olabileceğini benimseyerek üzerinde ısrarla durmuştur. Kameri altıncı yüzyılın ünlü ariflerinden Ahmet Namıki, olağan dışı olayları faillerine göre üç gruba ayırmıştır. Bunlardan birincisi, peygamberlerin gerçekleştirdiği mucizedir. İkincisi evliyalarca gerçekleşen keramet ve üçüncüsü da nebi ve evliya olmayanlardan başka insanlarca gerçekleşen uyduruk ve yalan kerametler ya da Arapça adı ile Mahraka’dır. Namıki kerametle Mahraka’yı birbirinden ayırması sebebi hakkında şöyle diyor: Mahraka, hırka sözcüğünden alıntıdır; yani delik olan ve yalan ve büyü ile başa örtülen ve şerrin vesilesi olan kumaştır. Buna göre Mahraka, iman ve salih amele dayanmayan olağan dışı bir olaydır.

Namıki  kerametle mucize arasındaki farklılık konusunda da üç noktaya temas ediyor. ilkin mucizeyi yapan nebidir. İkincisi mucize aşikar ancak keramet gizlidir. Üçüncüsü peygamberden başka bütün insanlar mucize yapmaktan acizdir, fakat keramet konusunda durum böyle değildir ve bazı insanlar keramet sahibi olabilir.

Ebunasr Sarac da şöyle diyor: Evvela peygamber mucizelerini aşikar etmeleri ve bunu davetlerinin delili yapmaları gerekir; ancak evliya kerametlerini gizlemelidir. Peygamberler müşrikleri hidayete erdirmek için mucizelerini aşikar etmeleri gerekir, ancak evliya sadece kendi kalbi güveni için kerametini gösterir. Gerçi sofilerin ifadelerinde de olağan dışı uygulamaların hakkında bazı kötümserlikler göze çarpmaktadır.

İslami kültürde keramet ve olağan dışı ameller ilahi büyük evliyaların işidir ve ancak takva ve ihlasla bu yetenek kazanılabilir. Ancak İslam dininde evliyaların kerametlerini gizli tutmalarına da vurgu yapılmıştır; zira İslam dininde bu semavi dini tebliğ etmenin temeli akılcılıktır ve kerametleri göstermek İslam’ı tebliğ etmenin yolu değildir. Bu yüzden evliyalar Allah’ın dinini savunmak için keramete değil, akıl ve burhana dayanır. Evliyalar kerametlerini gizli tutar, zira bu konu ile takva ve ihlas arasında sıkı ve yakın ilişki vardır ve sırları gizli tutmak ve ifşa etmemek, insanın manevi kemale ermesinin aşamalarından biridir. Bu yüzden evliyaların kerametleri genellikle bu insanlar vefat ettikten sonra yakınları tarafından kayda alınır ve beyan edilir.

Eğer evliyalar irfani yüksek mertebelere ulaşmak ve keramet sahibi olmak üzere halka gösteriş için ibadet ederse, bencillik ve nefsinin heva ve heveslerinin tutsağı ve gerçekte müşrik olur. İşte bu nokta evliyaları Hint fakirinden ayıran özelliktir. Hint fakiri riyazet çekmek ve insanların ilgisini kazanmak ve doğaya müdahalede bulunmakla bazı yeteneklere kavuşur; ancak evliyalar ilahi rıza uğruna zorluklara katlanır ve vacipleri yerine getirerek haramdan ve mekruhtan uzak durur ve böylece ilahi rızayı kazanmaya çalışır. Bu arada ilahi evliyaların arasında da kemale erme alanında farklı dereceler söz konusu olduğu ve hepsi aydı düzeyde etkileme gücünden yararlanmadığı da belirtilmelidir.

İmam Humeyni -ks- yaşamının çeşitli evrelerinde kendisinden bazı kerametlerin görüldüğü büyük evliyalardan biriydi. İmam kerametleri kendisi veya başkaları tarafından beyan edilmesinden şiddetle kaçınırdı. Ancak İmam’ın arkadaşları ve yakınları İmam vefat ettikten sonra kerametleri hakkında ilginç anıları paylaşmaya başladı. Bu anılar İmam’ın yüce Allah ile güçlü manevi irtibatı yüzünden birçok keramete sahip olduğunu gösteriyor.

Hüccetülislam Nasrallah Şahabadi İslam inkılabından yıllar önce Necef’te rüyasında gördüğü ve bir nevi İmam Humeyni’nin -ks- kerametini ortaya koyan macerayı şöyle anlatıyor:

İmam Necef’e gelmeden önce bir gece rüyamda İran’da isyan ve savaş olduğunu ve özellikle Huzistan eyaletinde tüm hurma ağaçlarının başı kesildiğini veya yandığını ve bir yakınım da bu savaşta şehit düştüğünü gördüm. İmam Necef’e geldiğinde bu rüyayı kendisine anlattım. İmam tebessüm ederek bu gördüklerin yaşanacaktır, diye buyurdu. İmam’ın bu cevabı İslam inkılabı ve ardından İran Irak savaşına kadar aklımda kalmamıştı, yani tamamen unutmuştum, ta ki savaş başladı. Savaş yolunca ben bir kaç kez cephelere gittim ve bir keresinde birden başları kesilen hurma ağaçlarını gördüm. İşte o zaman gördüğüm rüyayı ve İmam’ın bu rüya hakkında sözlerini hatırladım. Olaylar rüyamda gördüğüm gibi ilerliyordu, ta ki kardeşin Hac Mehdi savaşta şehit düştü ve ben tekrar İmam rüyamda gördüklerim tüm olayların gerçekleşeceğini buyurduğunu hatırladım.

Hüccetülislam Seyyid Muhammed Rıza Seccadi İsfahani de İmam’ın -ks- kerametleri hakkında ilginç bir anıyı şöyle paylaşıyor:

İmam Necef’te ikamet ettiği günlerde Irak’a para sokmak çok zor bir işti. İsfahanlı bir alim kendisi ile birlikte bir miktar parayı Şam’a getirdiğini ve Şam’dan Bağdat’a geçtiğini, Bağdat havaalanında herkesi didim didim aradıklarını fark ettiğini ve çok muzdarip olduğunu ve Hz. Musa bin Cafer’e -s- tevessül ettiğini ve şöyle dediğini anlattı: Ben bu parayı sizin evladınıza ulaştırmak istiyorum, bana yardımcı olun. O sırada Irak rejiminden bir adam geldi, beni çağırdı ve geçmeme izin verdi. Daha sonra Necef’e vardığımda İmam’ı ziyaret ettim ve selam verdim. İmam tebessüm ederek şöyle buyurdu: Sizin havaalanında bir sıkıntınız vardı ve İmam Musa bin Cafer’e -s- tevessül ettiniz. Baktım ki İmam bu olaydan tamamen haberdardı.

İnkılap umudu adlı dergide de İmam Humeyni’nin -ks- kendisine suikast düzenlemek isteyen teröriste karşı davranışı hakkında ilginç bir olay şöyle anlatılıyor:

İmam Paris’teyken düşmanlar bir din adamına başındaki sarığın içine bir silah gizleyerek İmam’a suikast düzenlemesi önerdi. Söz konusu Şeyh geldiğinde İmam’a bir din adamı kendisi ile görüşmek istediği arz ediliyor. İmam şöyle diyor: ona başındaki sarığı çıkardıktan sonra içeri girmesini söyleyin. Böylece İmam’a yönelik bir suikast boşa çıkarılıyor.

Bilindiği üzere hş. 1366 yılında Hac sırasında bazı İranlı hacılar Suud rejimi tarafından katledilerek şehit düştüler. Bu maceradan hiç kimsenin haberi yoktu ve ilahi güvenli haremde işlenen bu cinayet Suud hanedanının gerçek yüzünü ortaya koydu. Ancak ilginçtir ki o yıl İmam Humeyni’nin Hac dolayısıyla hacılara gönderdiği mesaj önceki mesajlarından farklıydı. İmam’ın o yılki mesajında hacılar şehadete davet edildiği Kur'an'ı Kerim’den bir ayet yer alıyordu. İmam oğlu ve diğer yetkililerin ısrarına rağmen mesajını değiştirmedi. Bir başka ifade ile İmam bir nevi o yıl Hac sırasında bazı hacıların şehit düşeceğini öngörmüştü, oysa hiç kimse böyle bir facianın yaşanacağına ihtimal bile vermiyordu.

Hüccetülislam İmam Cemarani bu konuda şöyle diyor:

İmam her yıl olduğu gibi Hac arifesinde hacılara mesaj gönderdiği gibi o yılda da mesaj gönderdi. Biz de Hac’ca gitmiştik ve Cidde’ye gittikten sonra Medine’ye doğru yürüyüşe kadar Suud rejimi ve güvenlik güçlerinin davranışından çok memnunduk. İmam’ın oğlu mesajda o ayeti görünce şaşırmıştı ve neden İmam hacıları şehadete ve Hüseyni hicrete çağırdığına hayret etmişti. İmam’ın oğlu Ensari beyle istişare ettikten sonra İmam’ın huzuruna çıktıklarını ve bu ayetin Hac merasimi ile asla bağdaşmadığını söylediklerini, fakat İmam mesajı medyaya ve Medine’de İranlı hacılara iletilmesini buyurduğunu anlattı. Bu mesaj Zilhicce ayının ilk günü gönderildi ve Mekke faciası aynı ayın altıncı gününde yaşandı. Bu olay bir kez daha İmam’ın kerametini ortaya koydu.