Aralık 21, 2020 12:24 Europe/Istanbul

Bu bölümde Nisa suresinin 69'uncu ve 70'inci ayetlerinin sebeb-i nüzulü hakkında konuşacağız.

Allahu Teala  Nisa suresinin 69'uncu ve 70'inci ayetlerinde şöyle buyurmuştur:" 

﴾69﴿ Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!

﴾70﴿ Bu lutuf Allah’tandır; bilen olarak Allah yeter." 

Rebia odanın köşesine çekilip düşünceye dalmıştı.  " Ne diyeyim? Ne isteyeyim? " 

Yerinden kalktı ve kapıya doğru ilerledi.  Kapıyı açmak istediği sırada   tekrar düşünceye daldı. "Peygamber dua ederse muhakkak isteğim gerçekleşecektir. Rızkım artarsa artık çocuklarımın geleceği hakkında kaygı duymayacağım. "

Tekrar düşünceye daldı ve mırıldanmaya başladı.  "Doğru mu yapıyorum? Peygamberimizden daha iyi şeyler talep edebilir miyim?  Ama neden mali isteklerimi ona söyleyeyim?  Peygamberimizden  sağlığım için dua etmesini hiçbir zaman hastalığa yakalanmamam için dua etmesini isteyebilirim.  Nasıl da olsa Peygamberimiz bizzatihi  günlerin ve gecelerin en iyisi olan, duaların kabul gördüğü en uygun gece olan Kadir gecesinde sağlık ve afiyet dileğinde bulunmuştur.   Bu yüzden  Allah'tan bana sağlık dilemesini talep edebilirim. " 

Rebia bin Kâab  Allah Resulününün yakın yarenlerinden biriydi.  Hayatının uzun yıllarını Allah Resulü ile beraber geçirmişti.   Mekke müşrikleri  bu dostluk yüzünden onu defalarca işkence etmişlerdi. Rebia  birçok savaşta ve zor durumda Allah Resulünün yanında idi. Kimse ise onun Hz. Muhammed saa'den bir talepte bulunduğuna şahit olmamıştı.   Şimdi de Allah Resulü ondan bir talepte bulunmasını istemişti.  

Allah Resulü Rebia bin Kâab'e  şöyle demişti:"  Ey Rebia!  Yedi yıldır benimlesin.   Ancak hiçbir talepte bulunmadın. Benden bir şey istiyor musun? " 

Rebia bu sözleri duyunca utandığını ve başını aşağıya doğru eğdiğini hatırlatıyor. 

Ne diyebilirdi ki? Bu yüzden sakin sakin şöyle dedi:"  Ey Allah'ın Resulü!  Bu hususta daha fazla düşünmem için fırsat ver. "     

Rebia talebini arzetmek için  evinden çıkıp sokakta yürüyordu.  Aniden Kur'an sesini duydu.  Yaşlı biri olan komşusu  Kur'an okumaktaydı.  Orada duvara yaslanıp tekrar düşünceye daldı.  Belki de kendini azarlamak istiyordu. Neden  gönlündeki arzularının  sırf bu dünya ile ilgili olduğu yüzünden.  Bunu düşünüp gözlerinden yaş akmaya başladı.   Bir gün defnedileceği yer olan ayağının altındaki toprağa ardından da ruhunun uçacağı semaya gözlerini dikti.   

Bu kez Rebia  kararlı bir şekilde yoluna devam dedi ve Mescid-i Nebi'ye doğru gitmeye başladı.  Giderken en iyi kararı verdiğini düşündü. Allah Resulünü görünce selam verdi ve yanına oturdu.  Allah Resulü elini onun omzuna  vurdu ve şöyle dedi:" Ey Rebia!  İsteğini söyle. Söz vermiştim. Şimdi de yerine getireceğim. "

Rebia ise şöyle dedi:"  Ey Allah'ın Resulü!  Benim hiçbir maddi talebim yok.  Sadece Allah'tan beni cennette senin yanında tutmayı iste ." 

Allah Resulü gülümsedi ve şöyle buyurdu:"  Kim böyle bir talebi sana öğretti? " Rebia ise " kimse bana bir şey öğretmedi sadece düşündüm taşındım  dünya malı kalıcı değildir ve sonu gelecektir. Uzun ömür veya çoluk çocuk isteseydim de sonu ölümdü. Bu yüzden kıyamette sizinle olmak, dünya ahiretimi sizinle yaşamak istiyorum. " dedi. 

Allah Resulü biraz sessiz kaldıktan sonra  onu övdü ve şöyle buyurdu:" Ben Allah'tan seni benimle cennete göndermesini isterim. Ancak sen de uzun süren namazın ve secdelerinle bana yardımcı ol. "

Bunu duyan Rebia  Allah Resulünün kararını kabul etti ve mutlu bir şekilde verdiği söz çerçevesinde uzun süren namaz ve secdeleri ile bu isteğin gerçekleşmesine yardımcı olmaya çalıştı.    

Allah Resulüne özel ilgi duyan sahabelerden biri de Ebu Abdullah Savban idi.  Aslen Yemenli olan köle olarak Medine'ye getirtilen bu sahabe Allah Resulü tarafından satın alınıp serbest bırakılmıştı.    Savban camiye gidip namaz kılardı. Dua ederdi. Ancak hiçbir zaman Allah Resulünden gözünü ayırmazdı.  Savban  dağa, çöle gitse bile  Allah Resulü'nü unutmaz ve gönlünü hep onun şefkati ile dolu hissederdi.     

Günlerden bir gün  Savban çok telaşlı görünüyordu.  Her zamandan daha fazla ahireti düşünmeye başlamıştı:"  Cehennem ehlinden olursam o zaman ne olacak? Hiçbir zaman Allah Resulünü göremeyeceğim.  Ancak cennet ehlinden olursam onu göreceğim. Çünkü Allah Resulü büyük peygamberdir ve konumu da ulaşılmazdır. " Savban bunu söyleyip ağlamaya başladı.    

Savban o günün ardından  beti benzi atmış bir şekilde  Allah Resulü nezdine gitti.  Allah Resulü onun bu halini görünce sordu:"   Savban sana ne olmuş? Neden betin benzin atmış ki? Neler seni bu hale düşürmüştür?  " Savaban ise " Ey Allah'ın Resulü! Ben sizi çok seviyorum ancak kaygı verici bir nokta kafamı iyice karıştırmıştır.  " deyince Allah Resulü şöyle buyurdu:"  Konu nedir Savban? " 

Savban  şöyle dedi:"  Siz dünya sınırlıdır diye buyurdunuz.  İnsanoğlu elli altmış yıl yaşarmış.  " Savban bunu söyleyip derin nefes aldıktan sonra  " Ey Allah'ın Resulü!   Şimdi hep sizin yanınıza gelip gidiyoruz. Özlediğimiz zaman sizi görürüz.  Şimdi benim kafamı kurcalayan husus cennetin farklı derecelendirmelere sahip olmasıdır.  Cennette farklı katlarda olursak o zaman sizi nasıl göreceğiz? Dün bunu düşünüyordum.  Kıyametin ardından  cennet ehlinden olmasam durumum belli ancak cennet ehlinden olduğum halde sizin konumda ve katta olmayacağım da kesin diye düşünüyordum. Böylece  sizi artık göremeyeceğim.  Böyle olduğu halde neden üzüntülü olmayayım ki ? " dedi. " 

İşte bu olayın yaşanması dolayısı ile  Nisa suresinin 69'uncu ve 70'inci ayetleri indirildi ve Savban ve onun gibilere  Allah'a uyanların  cennette  Peygamber Efendimiz ve ilahi evliya ile oturup kalkacaklarını müjdeledi. 

İşte bu ayetlerde Allahu Teala şöyle buyurmaktadır:" « وَمَنْ یطِعِ اللَّهَ وَالرَّسُولَ فَأُولَئِکَ مَعَ الَّذِینَ أَنْعَمَ اللَّهُ عَلَیهِمْ مِنَ النَّبِیینَ وَالصِّدِّیقِینَ وَالشُّهَدَاءِ وَالصَّالِحِینَ وَحَسُنَ أُولَئِکَ رَفِیقًا/  ذلِکَ الْفَضْلُ مِنَ اللّهِ وَ کَفى بِاللّهِ عَلیماً 

"﴾69﴿   Kim Allah’a ve peygambere itaat ederse işte onlar, Allah’ın kendilerine lutuflarda bulunduğu peygamberler, sıddıklar, şehidler ve sâlih kişilerle beraberdirler; bunlar ne güzel arkadaşlardır!

﴾70﴿ Bu lutuf Allah’tandır; bilen olarak Allah yeter."

Bu ayet indirildikten sonra Allah Resulü ise şöyle buyurdu:"  Allah'a ant olsun ki  Müslümanların imanı ancak beni  kendilerinden, anne babalarından ve yakınlarından daha fazla sevdikleri  ve benim söylediklerime karşı teslimiyet duydukları zaman tamamlanır.   "

Aslında indirilen bu ayetler,   Allah'ın ve Peygamberinin tavsiyelerine göre dünyada hareket edenler için büyük bir müjdedir.  İlahi talimatlara bağlı kalıp  hayatları boyunca Allah ve Peygamberi'nin çizdiği ve belirlediği yoldan yürüyen insanlar  üstün insanlar ile beraber cennete gireceklerdir.    

Kuran-ı Kerim'in büyük müfessirlerinden Allame Muhammed Hüseyin Tabatabai  ise  Nisa suresinin 69'uncu ayeti hakkında şöyle buyurmaktadır:"  Peygamberler,  gayıp haberleri bilen, vahi sahipleridirler. Biz onların eserlerinden daha fazlasını bilmiyoruz.    Burada şehitlerden kastedilen husus  savaş meydanında şehit düşenler değil  amellere  şahitlik yapanlardır.  Salihlerden kastedilen ise   Allah'ın nimetlerine layık olan insanlardırlar.  Ancak sıddıklar kavramı  kelime anlamı olarak aşırı sadık ve doğru olanlardır.  Ancak sıdkın   tam anlamı  amel ve sözün örtüşmesidir.   Çünkü amel dediğiniz inancın göstergesidir... "       

Allah'ın emrine ve Resulünün tavsiyelerine uyanların bu dört grup ilahi evliya ile  oturup kalkması bu kesimin seçilmiş kesim ile konumunun aynı olduğu anlamına gelmediğine dikkat edilmelidir.  Bu oturup kalkmakta herkes ilahi lutüf ve nimetlerden payını alır.