Aralık 22, 2020 12:43 Europe/Istanbul
  • İslam'da Ahlak-20

Bu bölümde toplumsal ahlakın temellerinden sayılan adaleti ve adaletin sağlanması ile ilgili konuşacağız.

Değerli dinleyiciler geçen bölümlerde sosyal ahlak çerçevesinde iki temel unsur sayılan vahdet ve barışı ele aldık. Bu doğrultuda birlik ve yakınlaşma ruhunun oluşması halinde böyle bir toplumda dostluk ve barış içinde yaşama kültürünün derin bir şekilde gelişeceğini söyledik.  Vahdet ve barış ile yakından alakalı  bir başka sosyal ahlak kavramı da adalettir. 

Adaletin hüküm sürdüğü her düzende kuşkusuz barıştaleplik ve yakınlaşmak da tecelli edecektir.  Çünkü adalet  herkesin yerli yerinde olması, liyakati ve yeteneklerine göre  kendine has konuma yerleşmesi demektir. Böyle bir düzende  kifayetsizlik, ayrımcılık ve haksızlıklar görülmeyecek. Böylece tüm alanlarda vahdet ve huzurun sağlanması için zemin hazırlanacaktır.  

İslami kültürde adalet  öyle önemli ve yüce konuma sahiptir ki  hem yaratılış düzeninde hem de şeriat ve yasaların belirlenmesi düzeninde temel ve belirleyici role sahiptir. Adaletin tam örneğin Ali as ise  şöyle buyurmuşlardır:" Adalet, dünyanın onun temelinde kurulduğu ve varlığın sürdürdüğünü temel taştır. "

Bu yüzden  dünyada gördüğümüz hayret verici düzen ve koordinasyon  da  her olgunun veya yaratılmış şey ve canlının yerli yerinde olması ve özel görev üstlenmesinden  kaynaklanmaktadır. Bu da  yaratılış düzeninde adalet anlamına gelir. Yaratılış düzenindeki adalet   tüm yaratıklar arasında orantıya ve dengeye yol açmıştır. Bu dengenin sonuçlarından biri de  insanların  huzur içerisinde yerkürede yaşayabilmeleridir.   Dünyayı adalet temeli üzerine kuran Allah Teala  yaratılış düzeninde adaleti eksen olarak yerleştirmiştir. Yaratılış düzeninin yanı sıra şeriat kuralları ve düzeni de adalete dayalıdır. Nitekim Allahu Teala Nahl suresinin 90'ıncı ayetinde " Adalete ve ihsanı emrediniz" diye buyurmuşlardır. 

Hristiyan George Jordac tarafından insanlık dünyasının adaletinin sesi olarak tanıtılan Ali as   ilahi kelamdan esinlenerek adaletin felsefesi ve rolü hakkında şöyle diyor:" Suphan Allah, adaleti  insanların hayatının temel taşı olarak belirlemiştir.  Adalet, haksızlıkları, zulümleri, eziyetleri ve günahları uzaklaştırmak ve İslam'ın açılışıdır.  "  

Bu yüzden her düzeninin bekası ve devamı  adalete inkar edilemez bir şekilde  bağlıdır. Çünkü  böyle bir düzende  adaletin tam karşı noktası olan zulümden eser yok. Böyle bir ortamda  İslam'ın açılışı, gelişmesi ve dinamiklik göstermesi için zemin hazırdır.   Bu yüzden  adil İslami düzende  İslami toplum hiçbir şekilde  ve hiçbir etken etkisi altında kalmadan adalet yolundan sapmamalıdır.  

Allah Teala ise  adaletin uygulanmasını   İslam'a gerçekten inananların  asıl sorumluluğu sayıyor.   Bu yüzdendir ki  Maide suresinin 8'inci ayetinde bu hususta şöyle buyurmaktadır:"  "یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُوا کُونُوا قَوَّامِینَ لِلَّهِ شُهَدَاءَ بِالْقِسْطِ ۖ وَلَا یَجْرِمَنَّکُمْ شَنَآنُ قَوْمٍ عَلَىٰ أَلَّا تَعْدِلُوا ۚ اعْدِلُوا هُوَ أَقْرَبُ لِلتَّقْوَىٰ ۖ وَاتَّقُوا اللَّهَ ۚ إِنَّ اللَّهَ خَبِیرٌ بِمَا تَعْمَلُونَ":

"﴾8﴿ Ey iman edenler! Allah için hakkı ayakta tutun, adaletle şahitlik eden kimseler olun. Herhangi bir topluluğa duyduğunuz kin, sizi adaletsiz davranmaya itmesin. Adaletli olun; bu, takvâya daha uygundur. Allah’tan korkun. Şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır." 

Bu ayetten de yola çıkarak adaletin  hiç kimsenin avantajları ve üstünlükleri yüzünden değişecek bir yol olmadığı  herkesin, hangi siyasi, ekonomik ve sosyal durumda olursa olsun  bu yola ters harekete edemeyecek bir kavram olduğu söylenebilir.   Özellikle de adil İslami bir düzende  herkesin pratikte ilahi takvaya bağlı kalması, Allah'ın onun amellerini gördüğünü unutmaması ve kıyamet gününde  ilahi adalet karşısında sorumlu olduğunu bilmesi gerektiği zaman bu durum daha da anlam kazanmaktadır. İşte insanlar bir yandan da en ufak iyi ve kötü amellerinin  kıyamet gününde  sorgulanacağını unutmamalı ve adalete tam uymalılar.     

Adalet yolundan sapma anlamına gelen, insanların kendilerine reva görmediği, beğenmediği zulme karşı adalet, insanların zatında ve fıtratındaki köklerinden dolayı barış ve birlik gibi  insani topluluğun sevdiği bir kavramdır.  İmam Sadık as ise  insanların bu temel ihtiyacını net olarak şöyle tanımlamıştır:"  Adalet, baldan tatlı, dağdan yumuşak ve ıtırdan daha hoş kokuludur. "   

Tabii adalet sırf slogana dönüşmemesi gerekir. Adalet bir araca dönüşmemesi gerek.  Çünkü  adalet, tüm insanların bu adaleti tam olarak hissedebildiği zaman, somut örneklerini sosyal hayatlarında gördükleri zaman  toplumun ortamını yumuşatabilir ve insanları  sevindirebilir.  Bu gerçeklerden dolayıdır ki  Allahu Teala da adaletin sağlanmasına vurgu yapıp Nisa suresinin 58'inci ayetinde şöyle buyurmaktadır:"" إِنَّ اللَّهَ یَأْمُرُکُمْ أَنْ تُؤَدُّوا الْأَمَانَاتِ إِلَىٰ أَهْلِهَا وَإِذَا حَکَمْتُمْ بَیْنَ النَّاسِ أَنْ تَحْکُمُوا بِالْعَدْلِ ۚ إِنَّ اللَّهَ نِعِمَّا یَعِظُکُمْ بِهِ ۗ إِنَّ اللَّهَ کَانَ سَمِیعًا بَصِیرًا"

"﴾58﴿ Allah size, emanetleri mutlaka ehline vermenizi ve insanlar arasında hükmettiğiniz zaman adaletle hükmetmenizi emreder. Allah size ne güzel öğütler veriyor. Şüphesiz Allah her şeyi işitmekte, her şeyi görmektedir."   

Adalet, tek boyutlu bir kavram değil. Adalet, kültürel, siyasi, bilimsel ve eğitimsel, ekonomik ve adli boyutlara sahip olup insani topluluğun hayatının tüm yönlerinde görülmesi gereken bir kavramdır. 

Burada temel olan bir başka nokta ise  adaletin, sorumlular ve hükümranların ön saflarda yer alarak  adaleti hayata geçirmeleri halinde  gerçek anlamı ile tecelli edebileceğidir.  Böyle bir adalet, büyük kitleler tarafından hissedilecek ve kabul görecektir.  Sırf böyle olursa adalet tam konumuna yerleşecektir.   

Hz. Ali as acı ve zorluk çekerek geride bıraktığı günlerin ardından   halkın  ısrarı ile Müslümanların hakimi seçildiğinde  kimi fırsatçılar  kendi konumlarını ve makamlarını pekiştirmek için adaleti uygulamaktan kaçınsalar da Hz. Ali as tam açık sözlülükle şöyle buyurdu:" Siz benden  ayrımcılık ve zulüm yapmakla zafer elde etmemi mi istiyorsunuz? Adaleti  siyaset ve efendiliğin kurbanı yapmamı  mı istiyorsunuz? Allah'a ant olsun ki  dünya bitene kadar bunu yapmayacağım."