Aralık 27, 2020 08:30 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle kısaca, zâtı şerefli, ef‘âli güzel olan, her türlü övgüye lâyık bulunan    اَلْمَج۪یدُ  el-Mecîd hakkında konuşacağız. El-Mecîd ism-i şerifi Kur'an-ı Kerim’de 4 kez geçmektedir, ikisi Esma-ül Hüsnâ olarak zât-ı ilâhiyyenin veya arşın sıfatı ve ikisi de “çok şerefli” anlamında Kur’an’ın sıfatı durumunda.

Sözlükte “asil, şerefli ve seçkin olmak” anlamındaki mecd (mecâde) kökünden türeyen mecîd “asil, şerefli, cömert olan” demektir; başka bir ifade ile hem kerem celali yaygın olan ve hem azamet ve büyüklük anlamındadır. Mecîd tüm işleri şerefli olandır, istenmeden ve hak ettiğinden daha fazlasını bahşeden Kerim’dir, öyle ki onun üstünde başka bir kerim yoktur. Mecîd diğer bası Esma-ül Hüsnâ’nın anlamını da kapsıyor. Mecîd olan Allah, Kadîr’dir ve hiçbir şeyde çaresiz kalmaz. Kaza ve kaderi belirleyen Muktedîr’dir. Rahmeti her şeyi kapsayan Rahîm’dir. Hikmeti ve tedbiri tam ve mükemmel olan Hakîm’dir ve azameti ve mecdi sonsuzdur.

Emir el-Mu'minin hz. Ali -as- Nehculbelaga’da yüce Allah’ın büyüklük ve mecdi hakkında şöyle buyuruyor:

"Yaratılanlara benzetmekten yüce, sıfatlarını anlatan­ların anlatımından üstün, bakanların O'nu inceden inceye tariflerinden zahir, izzetinin saygınlığıyla O'nu tasarlayanların fikirlerinden batın; artma, kazanma veya faydalanılan bir bilgi olmadan bilen, enine boyuna dü­şünmeksizin veya içten bir planlama yapmaksızın bütün işleri ayarlayan Allah'a hamd olsun.

O öyle Allah'tır ki; karanlıklar onu örtemez, ışıklar onu aydınlatamaz, geceler onu gizleyemez, gündüzler üzerinden geçemez. O'nun idraki gözlerle ve ilmi ve bilgi almakla değildir….”

Mecîd, zâtı şerefli ve ef‘âli güzel olandır, sahip olduğu tüm sıfatlar ve isimleri büyüklüğün ve yüceliğin doruğundadır ve içinde hiçbir eksiklik yoktur. Tüm varlıklar onun azamet ve ululuğu karşısında tevazu ve alçak gönüllülükte baş eğiyor. Nitekim Ra'd suresi 15. ayetinde şöyle okuyoruz:

وَ لِلّهِ یَسْجُدُ مَنْ فِی السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ طَوْعاً وَ کَرْهاً وَ ظِلالُهُمْ بِالْغُدُوِّ وَ الْاصَالِ

“Göklerde ve yerde kim varsa, ister istemez kendileri de gölgeleri de sabah akşam Allah'a boyun eğer.”

Allah Teâlâ Bürûc suresi 15. Ayetinde Mecîd ism-i şerifi şöyle anlatıyor:

ذوالعرش المجید

“Arş'ın sahibidir, şanı yüce olandır.”

 Mecîd olan Allah, tüm azameti ile tüm eşya ve canlıları kendi kontrolünde bulunduruyor ve müstebit olan her isyancı ise O’nun azamet ve kudreti karşısında alçak ve zelildir. Denizi Musa -as- ve kavmi için yaran, taşın ortasından onlara su çıkartan ve onlara kudret helvası ile bıldırcın gönderen O’dur. Zekerya’nın eşine ileri yaşı ve ihtiyarlık döneminde olmasına rağmen ona hz. Yahya -as- gibi temiz ve mutahhar bir evlat veren O’dur. Ve hz. İbrahim -as- ve eşine, her ikisinin ileri yaşlarına rağmen salih evlat müjdesi veren Mecîd Allah’tır.

Hz. İbrahim’in -as- eşi meleklerden bu müjdeyi duyunca hayretle içinde kaldı ve Hûd suresinin 72. ayeti uyarınca şöyle dedi:

قَالَتْ یَا وَیْلَتٰٓى ءَاَلِدُ وَاَنَا۬ عَجُوزٌ وَهَذَا بَعْلِى شَیْخاً إِنَّ هَذَا لَشَىْ‏ءٌ عَجِیبٌ

“Karısı, "Vay başıma gelenler! Ben bir kocakarı ve bu kocam da bir ihtiyar iken çocuk mu doğuracağım? Gerçekten bu, çok şaşılacak bir şey!" dedi.”

Melekle ise ona karşılık aynı suresinin bir sonraki ayetinde şöyle karşılık verdiler:

قالُوا أَ تَعْجَبینَ مِنْ أَمْرِ اللهِ‌ رَحْمَتُ اللهِ‌ وَ بَرَکاتُهُ عَلَیْکُمْ أَهْلَ الْبَیْتِ إِنَّهُ حَمیدٌ مَجیدٌ

“Melekler, "Allah'ın emrine mi şaşıyorsun? Allah'ın rahmeti ve bereketi size olsun ey (peygamber ocağının) ev halkı! Şüphesiz O, övülmeye lâyıktır, şanı yücedir." dediler.”

İnsanı cahillikten korumak ve bilgi ve marifete yönlendirmek için indirilen ilahi kelam olan Kur'an-i Kerim, bir çok dünyevi yararları nedeni ile Mecîd olarak tanıtılıyor. Küren kerim, içine batıl, eksiklik veya abartılı konular girmemiş, tüm zamanlar ve şartlar için tüm gerçekler için son ve nihai mercidir. Bu yüzden Allah Teâla, Kur'an-i Kerim'den söz eden her ayette semavi kitaptan azametle söz ediyor. Nitekim Kâf suresinin birinci ayetinde şöyle buyuruyor:

ق وَالقرآنِ المَجید

Kâf. Şerefli Kur'ân'a andolsun

 Kâf "Hurûf-i mukattaa" ile başlayan bu ayet, Kur'an-i Kerim'in azamet ve büyüklüğüne işaret ediyor; “asil, şerefli ve seçkin olmak” anlamındaki "mecd" kökünden türeyen mecîd'de olduğu gibi sonsuz azamet ve şerefe sahip olan Kur'an-i Kerim de Mecîd olarak bilmeyi kesinlikle hak ediyor.

Kur'an-i Kerim'in azamet ve mecid olması da, tüm hocalar ve belagat ilminin önde gelenlerinin birbirine sağlayacakları tüm desteklerine rağmen böyle bir kelam getirmekten aciz kalmalarındadır. Kur'an-ı Kerim'in azamet ve mecid olması ayrıca daha önceki peygamberlerin semavi kitaplarında geçen, gayb haberlerin gerçekleşmesi ve değerli ahkamındadır. Kur'an-ı Kerim ayrıca yolunu izleyenlerin ebedi saadetini ve yüceliğini garanti etmektedir.

Rivayetlerde Kur'an-ı Kerim’in diğer semavi kitaplara üstünlüğü nedeninin, yüce Allah’ın kullarına olan üstünlüğü gibi olduğu belirtiliyor.

Kur'an-ı Kerim’in insanlığa sunan ve insanı içindeki ahkama davet eden Resul Ekrem’den -saa- bir rivayete göre hz. Muhammed -saa- şöyle buyuruyor:

Ben sizin aranızda iki ağır-paha biçilmez emanet bırakıyorum. Bunlara sımsıkı sarıldığınız sürece asla sapıtmazsınız: Allah’ın Kitabı ve benim Ehl-i Beytim. Bunlar havuz başında benimle buluşuncaya kadar, birbirlerinden asla ayrılmazlar

Bir kul ancak gerçek şerefe ulaştığı zaman yüce Allah’ın Mecîd ism-i şerifi ondan tecelli edebilir ve şeref ve büyüklüğe ulaşabilir. Tabi bir kul ancak nefsini zahiri ve batını şehvetlerin kötülüklerinden arındırdığı ve kendi nefsini günahlardan uzak tutarak ilahi emirlere uymaya zorladığında yüce Allah’ın sıfatlarına bürünebilir. Böyle bir insan ilahi büyüklüğün ancak bir köşesini tıpkı ayna gibi yansıtabilir. Bir insan farizalara ilaveten müstahapları da yerine getirebildiğinde yüce Allah’a yakınlık ve hidayet nuruna ulaşmayı hak ediyor. Böyle bir insanın kalbinde hikmet çeşmeleri kaynamaya başlar.

Bir insan böyle bir makam ve mevkiye ulaştığında insanları Hakk’a doğru hidayete erdirmesi vacip olur, böylece ondan büyüklükle söz edilir. Rivayetlerde anlatıldığına göre hz. Davut -as- yalnız başına çöle giderdi. Yüce Allah’tan vahiy geldi: Ey Davut! Neden seni yalnız görüyorum? Şöyle arz etti: Ey mabudum! Seni görme şevki içimde yoğunlaştı ve ben ile senin halkın arasında bir engel oldu.

Yüce Allah’tan vahiy geldi: Onların arasına dön, zira eğer sen, kaçan bir kulu benim nezdime getirirsen, senin adını seçkin sıfatlarla sayfalara yazdıracağım.

Değerli dinleyiciler bugün de süremizin sonuna geldik. Sohbetimizin yararlı olmasını dileyerek Cevşen-i kebir duasından 35. Bölümü ile bugün sizlerle vedalaşıyoruz:

یَا مَنْ هُوَ فِی عَهْدِهِ وَفِیٌّ یَا مَنْ هُوَ فِی وَفَائِهِ قَوِیٌّ یَا مَنْ هُوَ فِی قُوَّتِهِ عَلِیٌّ یَا مَنْ هُوَ فِی عُلُوِّهِ قَرِیبٌ یَا مَنْ هُوَ فِی قُرْبِهِ لَطِیفٌ یَا مَنْ هُوَ فِی لُطْفِهِ شَرِیفٌ یَا مَنْ هُوَ فِی شَرَفِهِ عَزِیزٌ یَا مَنْ هُوَ فِی عِزِّهِ عَظِیمٌ یَا مَنْ هُوَ فِی عَظَمَتِهِ مَجِیدٌ یَا مَنْ هُوَ فِی مَجْدِهِ حَمِیدٌ

Ey ahdinde vefalı, ey vefakârlığı güçlü, ey kuvvetinde yüce, ey yüce olduğu halde yakın, ey yakın olduğu halde lâtif, ey lütfuyla birlikte şerif, ey şerefiyle birlikte aziz, ey izzetinde azim, ey azametinde yüce, ey yüceliğinde övgüye layık!

Münezzehsin sen, ey kendisinden başka ilâh olmayan! İmdat! İmdat! Kurtar bizi ateşten ey Rabbim!012