Mart 06, 2021 18:50 Europe/Istanbul

Bu bölümde Nisa suresinin 94'üncü suresinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Allah Resulü  tüm insanları İslam'a davet etti.  Hz. Muhammed saa  Mekke halkı ve putperestleri  hidayete erdirmek için büyük çabalar gösterdi.  Ehli Kitap'ın hidayeti için ise  Kuran-ı Kerim'in  tabiri ile  " insanların hidayeti için  ihtiraslı " idi.  Bu mesele ise   Allah Resulünün  tüm insanlara rahmetinin göstergesidir.  Allah Resulü  farklı dinler ile barış içerisinde beraber yaşama ve uzlaşmaya büyük önem verip  yeni kurulan İslami toplumda  birlik ve beraberlik oluşturmaya çalıştı.   

O dönemde Medine'nin etrafında Yahudi azınlıklar yaşıyordu.  Onlar da diğer gruplar ve kesimler gibi   İslam'ın hürleştirici görüşleri sayesinde  dini ritüellerini ve geleneklerini  uygulamakta hür iradeye sahiptiler.  

Tabii   Allah Resulü   Yahudileri de İslam'a çağırıp  İlahi mesajı onlara iletti. Ancak  İslam dini hiçbir zaman onlara bir dayatma yapmadı ve onları din ve inançlarını  bırakmaya mecbur bırakmadı.   

Allah Resulü azınlıkların gönüllerini  İslami maarif ile doldurup  ilahi vahiy sayesinde onları yumuşatmaya çalışıyordu. Yahudiler ise  şöyle dediler: "     Ey Muhammed!   İnsanları neye çağırıyorsun?    " Allah Resulü şöyle buyurdu: "   Allah'ın birliğine ve benim risaletime iman edin. Ben Tevrat'ta  onunla ilgili haber verilen kişiyim.  Alimler de Mekke'den  Medine'ye hicret edecek birinin zuhur edeceğini söylemişlerdir. "

Allah Resulü  İslam'ın büyük ülkülerinin gerçekleştirilmesi için  aşiret ve etnik  çatışmalardan ve zıtlıklardan uzak  huzurlu bir ortama ihtiyacı vardı.  Bu yüzdendi ki  dini azınlıklar ile anlaşmalar yaptı.  Bu anlaşmalar  aslında ilk İslami anayasa sayılmaktadır.  Bu anlaşmalar öyle düzenlenmişti ki  farklı dinlerin mensupları   barış içerisinde Müslümanlar ile yaşayabileceklerini sağlıyordu.    Bu çerçevede Yahudiler ile yapılan anlaşmaya bakılınca  bu tarihi belgenin  farklı yerlerinde Allah Resulünün  Yahudilerin ilkelerine ve yasalarına saygı duyduğu apaçık ortadadır.        

Yahudiler ile Müslümanlar arasında yapılan anlaşmaya göre  Yahudiler'e de Müslümanlar gibi  davranılacak ve Müslümanlar da Medine Yahudilerini  kendi milletinin bir parçası, anlaşma ortağı olarak sayacaktı.  Ayrıca bu anlaşmada   Yahudilere birçok avantaj tanınmış onların  saldırmazlık kurallarına uymaları ve gerektiğinde Medine'yi savunmalarından başka bir şey istenmemişti.       

Yahudiler bu anlaşmadaki çıkarlarının sağlandığını görünce hemen Müslümanlar ile barış içerisinde yaşama anlaşmasına katıldılar.  Yahudiler bu anlaşma gereği   düşüncelerinin özgürlüğüne kavuşup birçok toplumsal ve güvenlik hak elde ettiler.  Allah Resulü'nün bu anlaşmayı imzalayarak akıllıca girişimi ile   etraf bölgelerde barış ve huzurun sağlanacağı  ve sorunların azalacağı umut ediliyordu. Ancak anlaşmadan bir süre sonra  Yahudiler  ahitnamenin tek tek maddelerini  ihlal ettiler.  İlk başta   Allah Resulü   Yahudiler ile karşılaşmaktan kaçınıp  barış ve huzurun hüküm sürmesini istiyordu.   Bu yüzden  Medine anlaşmasını hatırlatarak  Yahudileri  anlaşmayı tam olarak uygulamaya çağırdı.  Ancak Yahudiler  İslam'ın hızlı bir şekilde yayılmasını görünce  düşmanlığını zirveye taşıdı ve  küstahça Allah Resulüne karşı medyan okuyup  İslam'ı savaşla tehdit etmeye başladı.       

Hayber bölgesi yemyeşil tarlaları ve  köyleri ile  Yahudilerin yerleştiği bölgelerden biri idi. Yahudiler ise İslam'a karşı harekete geçmişlerdi. Hayber Yahudileri   müşrikleri de Müslümanlar ile savaşmaya çağırıp  İslam düşmanlarına da ekonomik yardımlar veriyordu.  

Allah Resulü ise  bir şey yapmadan önce   onlara bir mektup yazıp öğüt verdi. Ancak  onların sağlam  kaleleri ve  büyük servetleri  Arabistan yarım adasında eşine rastlanmayan bir durumda idi.  Ayrıca  bu kesimin  Arap aşiretleri arasındaki nüfuzu ve etkinliği de Hayber Yahudilerini  öyle sarhoş ve özgüvenli yapmıştı ki   Allah Resulü ile bile  barış sağlamaya hazır olmadılar. 

Hayber  bölgesi, İslam karşıtı en sağlam üslerden biri haline gelmişti. Bu yüzden Allah Resulü   Hudeybiye yolculuğunun ve Kureyş müşrikleri ile  barış anlaşmasının ardından  Hicretin 7'inci yılında  Hayber'e doğru yola çıktı.  Müslümanlar ise geceleyin gizlice  harekete geçti ve Hayber ahalisini gafil avladı. Öyle ki  Yahudiler de   kendi kalelerine girmeye ve orada  kalmaya mecbur kaldılar.   Allah Resulü ise Hayber kalelerine yaklaşınca  semaya doğru baktı ve şöyle buyurdu:  "  Allah'ım!  Sen semaların, yer yüzünde bulunanların Allah'ısın. Ben senden  bunların iyi durumda olmasını, ehlinin iyi olmasını istiyorum. Allah'ım kötülüklerden sana sığınıyorum. "

Müslümanlar Allah'ın yardımı ile   Hayber kalelerini bir biri ardı sıra ele geçirdiler.  Bu büyük fetih ise  Yahudilerin İslam'a yönelmelerine zemin hazırladı.  Allah Resulü  Beşir bin Saad ile beraber, 30 kişiyi  Hayber'e yakın bölge olan  Fedek bölgesinde bulunan Beni Merre aşiretine doğru gönderdi.  Bundan güdülen amaç ise  Yahudilerin  İslam'a çağrılmaları idi.  İslam'ın gücünden haberdar olan Yahudiler ise   din kardeşlerinin  Hayber savaşındaki yenilgilerini duyunca    İslam'ı kabul edeceklerini buna hazır olduklarını açıkladılar.   Kimileri Müslümanları karşılamaya gidip   kan dökülmeden Müslümanlar ile savaş başlamadan  her şeyi yoluna sokmak istediler.      

Yahudilerden biri de  Merdas bin Nehik Fedeki idi.  Merdas,   eşi, çocukları ve mallarını  savaştan uzak tutmak amacıyla aman verilmesi için  dağa götürdü ve  ardından  Allah'ın birliğine ve Peygamberin resaletine kelime-i şehadet getirdi ve dağdan aşağıya indi.   Merdas   "La ilahe illellah Muhammed'ün Resulullah " kelime-i şehadeti tekrarlarken   Müslümanların yanına gidip selam verdi.  Ancak  genç Müslüman Usama, bu Yahudi'nin canının korkusu ve malının korunması için  Müslüman olduğunu düşündü ve kılıcını çekip  onu öldürdü ve koyunlarını  ganimet olarak aldı.    

Usama yaptığından duyduğu sevinç ile  Medine'ye döndü.    Merdas'ın öldürülmesi haberini  duyan Allah Resulü  Usama'yı görünce  rahatsızlığını gösterdi ve şöyle buyurdu: "  Allah'ın birliğine ve benim nübüvvetime imam eden birini nasıl öldürürsün ki?   " Usama şöyle dedi: " O adam, canının korkusu malının korunması için İslam'ı seçtiğini söyledi!"

Allah Resulü şöyle buyurdu: "  Sen onun içini dışını bilen biri misin? Onun kalbini açıp yararak onun yalancı olduğunu mu öğrendin? Belki de gerçekten Müslüman olmuştu. " 

İşte bu olay sırasında  Nisa suresinin  94'üncü ayeti indirildi.  Bu ayette Müslümanların  savaş ganimetleri yüzünden İslam'ı benimsedikleri yönündeki açıklamalarını reddetmemeleri ve onların sözlü Müslüman olma ifadelerini kabul etmeleri hususunda uyarıda bulunuldu. 

Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "« یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا إِذا ضَرَبْتُمْ فی سَبیلِ اللّهِ فَتَبَیَّنُوا وَ لا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقى إِلَیْکُمُ السَّلامَ لَسْتَ مُؤْمِناً تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَیاةِ الدُّنْیا فَعِنْدَ اللّهِ مَغانِمُ کَثیرَةٌ کَذلِکَ کُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّهُ عَلَیْکُمْ فَتَبَیَّنُوا إِنَّ اللّهَ کانَ بِما تَعْمَلُونَ خَبیراً:

"﴾94﴿ Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin; çünkü Allah katında sayısız ganimetler vardır. Daha önceleri siz de böyleydiniz. Derken Allah size lutufta bulundu. Bu sebeple iyi anlayıp dinleyin. Hiç şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."

Nisa suresinin 94'üncü ayeti  hiçbir Müslümanın  maddi hedefler için savaş sahasına inmemesi gerektiğine vurgu yapıyor.  Ayrıca  bu ayette insanların barış ve dostluk sözlerine de uyulması isteniyor.   Çünkü   ilk başta birileri yüzeysel bir şekilde iman ettiklerini açıklasalar da zaman içerisinde bu inançları sağlamlaşır ve derinleşir.