Ayetlerin Hikayesi-39
Bu bölümde Nisa suresinin 94'üncü suresinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Allah Resulü tüm insanları İslam'a davet etti. Hz. Muhammed saa Mekke halkı ve putperestleri hidayete erdirmek için büyük çabalar gösterdi. Ehli Kitap'ın hidayeti için ise Kuran-ı Kerim'in tabiri ile " insanların hidayeti için ihtiraslı " idi. Bu mesele ise Allah Resulünün tüm insanlara rahmetinin göstergesidir. Allah Resulü farklı dinler ile barış içerisinde beraber yaşama ve uzlaşmaya büyük önem verip yeni kurulan İslami toplumda birlik ve beraberlik oluşturmaya çalıştı.
O dönemde Medine'nin etrafında Yahudi azınlıklar yaşıyordu. Onlar da diğer gruplar ve kesimler gibi İslam'ın hürleştirici görüşleri sayesinde dini ritüellerini ve geleneklerini uygulamakta hür iradeye sahiptiler.
Tabii Allah Resulü Yahudileri de İslam'a çağırıp İlahi mesajı onlara iletti. Ancak İslam dini hiçbir zaman onlara bir dayatma yapmadı ve onları din ve inançlarını bırakmaya mecbur bırakmadı.
Allah Resulü azınlıkların gönüllerini İslami maarif ile doldurup ilahi vahiy sayesinde onları yumuşatmaya çalışıyordu. Yahudiler ise şöyle dediler: " Ey Muhammed! İnsanları neye çağırıyorsun? " Allah Resulü şöyle buyurdu: " Allah'ın birliğine ve benim risaletime iman edin. Ben Tevrat'ta onunla ilgili haber verilen kişiyim. Alimler de Mekke'den Medine'ye hicret edecek birinin zuhur edeceğini söylemişlerdir. "
Allah Resulü İslam'ın büyük ülkülerinin gerçekleştirilmesi için aşiret ve etnik çatışmalardan ve zıtlıklardan uzak huzurlu bir ortama ihtiyacı vardı. Bu yüzdendi ki dini azınlıklar ile anlaşmalar yaptı. Bu anlaşmalar aslında ilk İslami anayasa sayılmaktadır. Bu anlaşmalar öyle düzenlenmişti ki farklı dinlerin mensupları barış içerisinde Müslümanlar ile yaşayabileceklerini sağlıyordu. Bu çerçevede Yahudiler ile yapılan anlaşmaya bakılınca bu tarihi belgenin farklı yerlerinde Allah Resulünün Yahudilerin ilkelerine ve yasalarına saygı duyduğu apaçık ortadadır.
Yahudiler ile Müslümanlar arasında yapılan anlaşmaya göre Yahudiler'e de Müslümanlar gibi davranılacak ve Müslümanlar da Medine Yahudilerini kendi milletinin bir parçası, anlaşma ortağı olarak sayacaktı. Ayrıca bu anlaşmada Yahudilere birçok avantaj tanınmış onların saldırmazlık kurallarına uymaları ve gerektiğinde Medine'yi savunmalarından başka bir şey istenmemişti.
Yahudiler bu anlaşmadaki çıkarlarının sağlandığını görünce hemen Müslümanlar ile barış içerisinde yaşama anlaşmasına katıldılar. Yahudiler bu anlaşma gereği düşüncelerinin özgürlüğüne kavuşup birçok toplumsal ve güvenlik hak elde ettiler. Allah Resulü'nün bu anlaşmayı imzalayarak akıllıca girişimi ile etraf bölgelerde barış ve huzurun sağlanacağı ve sorunların azalacağı umut ediliyordu. Ancak anlaşmadan bir süre sonra Yahudiler ahitnamenin tek tek maddelerini ihlal ettiler. İlk başta Allah Resulü Yahudiler ile karşılaşmaktan kaçınıp barış ve huzurun hüküm sürmesini istiyordu. Bu yüzden Medine anlaşmasını hatırlatarak Yahudileri anlaşmayı tam olarak uygulamaya çağırdı. Ancak Yahudiler İslam'ın hızlı bir şekilde yayılmasını görünce düşmanlığını zirveye taşıdı ve küstahça Allah Resulüne karşı medyan okuyup İslam'ı savaşla tehdit etmeye başladı.
Hayber bölgesi yemyeşil tarlaları ve köyleri ile Yahudilerin yerleştiği bölgelerden biri idi. Yahudiler ise İslam'a karşı harekete geçmişlerdi. Hayber Yahudileri müşrikleri de Müslümanlar ile savaşmaya çağırıp İslam düşmanlarına da ekonomik yardımlar veriyordu.
Allah Resulü ise bir şey yapmadan önce onlara bir mektup yazıp öğüt verdi. Ancak onların sağlam kaleleri ve büyük servetleri Arabistan yarım adasında eşine rastlanmayan bir durumda idi. Ayrıca bu kesimin Arap aşiretleri arasındaki nüfuzu ve etkinliği de Hayber Yahudilerini öyle sarhoş ve özgüvenli yapmıştı ki Allah Resulü ile bile barış sağlamaya hazır olmadılar.
Hayber bölgesi, İslam karşıtı en sağlam üslerden biri haline gelmişti. Bu yüzden Allah Resulü Hudeybiye yolculuğunun ve Kureyş müşrikleri ile barış anlaşmasının ardından Hicretin 7'inci yılında Hayber'e doğru yola çıktı. Müslümanlar ise geceleyin gizlice harekete geçti ve Hayber ahalisini gafil avladı. Öyle ki Yahudiler de kendi kalelerine girmeye ve orada kalmaya mecbur kaldılar. Allah Resulü ise Hayber kalelerine yaklaşınca semaya doğru baktı ve şöyle buyurdu: " Allah'ım! Sen semaların, yer yüzünde bulunanların Allah'ısın. Ben senden bunların iyi durumda olmasını, ehlinin iyi olmasını istiyorum. Allah'ım kötülüklerden sana sığınıyorum. "
Müslümanlar Allah'ın yardımı ile Hayber kalelerini bir biri ardı sıra ele geçirdiler. Bu büyük fetih ise Yahudilerin İslam'a yönelmelerine zemin hazırladı. Allah Resulü Beşir bin Saad ile beraber, 30 kişiyi Hayber'e yakın bölge olan Fedek bölgesinde bulunan Beni Merre aşiretine doğru gönderdi. Bundan güdülen amaç ise Yahudilerin İslam'a çağrılmaları idi. İslam'ın gücünden haberdar olan Yahudiler ise din kardeşlerinin Hayber savaşındaki yenilgilerini duyunca İslam'ı kabul edeceklerini buna hazır olduklarını açıkladılar. Kimileri Müslümanları karşılamaya gidip kan dökülmeden Müslümanlar ile savaş başlamadan her şeyi yoluna sokmak istediler.
Yahudilerden biri de Merdas bin Nehik Fedeki idi. Merdas, eşi, çocukları ve mallarını savaştan uzak tutmak amacıyla aman verilmesi için dağa götürdü ve ardından Allah'ın birliğine ve Peygamberin resaletine kelime-i şehadet getirdi ve dağdan aşağıya indi. Merdas "La ilahe illellah Muhammed'ün Resulullah " kelime-i şehadeti tekrarlarken Müslümanların yanına gidip selam verdi. Ancak genç Müslüman Usama, bu Yahudi'nin canının korkusu ve malının korunması için Müslüman olduğunu düşündü ve kılıcını çekip onu öldürdü ve koyunlarını ganimet olarak aldı.
Usama yaptığından duyduğu sevinç ile Medine'ye döndü. Merdas'ın öldürülmesi haberini duyan Allah Resulü Usama'yı görünce rahatsızlığını gösterdi ve şöyle buyurdu: " Allah'ın birliğine ve benim nübüvvetime imam eden birini nasıl öldürürsün ki? " Usama şöyle dedi: " O adam, canının korkusu malının korunması için İslam'ı seçtiğini söyledi!"
Allah Resulü şöyle buyurdu: " Sen onun içini dışını bilen biri misin? Onun kalbini açıp yararak onun yalancı olduğunu mu öğrendin? Belki de gerçekten Müslüman olmuştu. "
İşte bu olay sırasında Nisa suresinin 94'üncü ayeti indirildi. Bu ayette Müslümanların savaş ganimetleri yüzünden İslam'ı benimsedikleri yönündeki açıklamalarını reddetmemeleri ve onların sözlü Müslüman olma ifadelerini kabul etmeleri hususunda uyarıda bulunuldu.
Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "« یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا إِذا ضَرَبْتُمْ فی سَبیلِ اللّهِ فَتَبَیَّنُوا وَ لا تَقُولُوا لِمَنْ أَلْقى إِلَیْکُمُ السَّلامَ لَسْتَ مُؤْمِناً تَبْتَغُونَ عَرَضَ الْحَیاةِ الدُّنْیا فَعِنْدَ اللّهِ مَغانِمُ کَثیرَةٌ کَذلِکَ کُنْتُمْ مِنْ قَبْلُ فَمَنَّ اللّهُ عَلَیْکُمْ فَتَبَیَّنُوا إِنَّ اللّهَ کانَ بِما تَعْمَلُونَ خَبیراً:
"﴾94﴿ Ey iman edenler! Allah yolunda savaşa çıktığınız zaman iyi anlayıp dinleyin. Size selâm verene, dünya hayatının geçici menfaatine göz dikerek "Sen mümin değilsin" demeyin; çünkü Allah katında sayısız ganimetler vardır. Daha önceleri siz de böyleydiniz. Derken Allah size lutufta bulundu. Bu sebeple iyi anlayıp dinleyin. Hiç şüphe yok ki Allah bütün yaptıklarınızdan haberdardır."
Nisa suresinin 94'üncü ayeti hiçbir Müslümanın maddi hedefler için savaş sahasına inmemesi gerektiğine vurgu yapıyor. Ayrıca bu ayette insanların barış ve dostluk sözlerine de uyulması isteniyor. Çünkü ilk başta birileri yüzeysel bir şekilde iman ettiklerini açıklasalar da zaman içerisinde bu inançları sağlamlaşır ve derinleşir.