Ayetlerin Hikayesi-41
Bu bölümde Nisa suresinin 140 ve 141'inci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele almaya çalışacağız.
İslam zuhur ettiği sırada Yahudiler Medine toplumunun önemli parçası sayılırlardı. Onlar, bölgede zengin konumda olmalarından dolayı hep etkin bir kesim sayılırlardı. Ancak İslam'ın zuhuru ve yayılması ile onların izzet ve görkemi de azalmaya başladı. Irkçı ve kibirli Yahudiler ise böyle bir şeye tahammül edemiyorlardı. Bu yüzden kutsal İslam'ı yok etmek için kollarını sıvayıp azimlerini topladılar. Onlar İslam'ı yok etmek için ellerinden geleni yapıp farklı yollar, hileler ve komplolara baş vurarak İslam dinini yolun başında devirmek istediler.
Yahudiler hiçbir zaman akıl ve argüman yolu ile İslam'ın hakkaniyetini sorgulayamıyorlardı. Bu yüzden ilk baştan itibaren karmaşık ve muğlak sorular öne sürerek Allah Resulünün seçkin karakterinin halk arasında değerini düşürmeye çalışıyorlardı. Ancak bu girişimler ters tepti ve Allah Resulünün bilimsel makamı ve ilahi azameti sayesinde kimi Yahudiler bile İslam'a yöneldiler. Diğer Yahudiler ise Abdullah bin Selam, Sa'labe bin Saiyye ve Esid bin Saiyye ayrıca Esed bin Ubeyd Hadli gibi Müslüman olan Yahudileri psikolojik işkenceye tabi tutup şöyle diyorlardı:" Bunlar bizim eşkiyarlardan olan az sayıda kesimdir. Onlar Muhammed'e iman edip Müslüman oldular. Eğer asaletli ve şerefli bir Yahudi olsalardı hiçbir zaman babalarının dininden ayrılmaz başka bir dine bağlanmazlardı. "
Yahudilerin Medine kentinde baş vurduğu bir başka komplo da Müslümanların Beytül Mukaddes'e doğru namazını alay konusu etmeleri idi. Onlar Müslümanlar ve Allah Resulüne iğneli sözler sarf edip İslam'ın bağımsız bir din olarak Yahudilerin ve daha önceki dinlerin kıblesi olan Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmalarını sorguluyorlardı. Az bir süre sonra ise Allah'ın emri ile Müslümanların kıblesi Beytül Mukaddes'ten Mescid-i Haram'a doğru değişti. Kıblenin Hicri Kameri ikinci yılda değişmesi ile Yahudiler çok öfkelendiler. Daha önce Müslümanları Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmaktan dolayı azarlayan Yahudiler büyüklerini Allah Resulü nezdine gönderip onların eski kıbleye geri dönmelerini istediler.
Böylece Müslümanların inançları ve imanlarında kuşku ve tereddüt uyandırmak Yahudilerin komplolarından biri idi. Yahudiler şöyle diyorlardı:" Kur'an da çarpıtılan Tevrat gibidir. "
Biset öncesi Yahudiler ile dost ve arkadaş olan kimi Müslümanlar ise şaşkın bir şekilde şöyle dediler: " Siz Biset öncesi peygamber ve zuhurunun belirtilerini bize anlatmıştınız. Şimdi neden bunu söylüyorsunuz? "
Yahudiler ise daha önce konuştuklarını gözardı ederek şöyle diyorlardı:" Musa'dan sonra hiçbir peygamber gönderilmemiş ve hiçbir kitap da indirilmemiştir. "
Yahudilerin Müslümanları Uhud savaşında yenmesinin ardından Yahudilerin şüphe uyandırma girişimleri de yoğunlaştı. Yahudiler iğneli sözler ile şöyle diyorlardı:" Hak peygamberi ve tanrının elçisi nasıl olur da yenilir. "Onlar alaycı ve iğneli sözleri ile Kur'an ve Allah Resulünün konumunu ve değerini düşürmeye çalıştılar. Onlar bir araya geldiklerinde hep Allah Resulü ve İslam'dan söz ediyorlardı. Onu sihir yapmak ve cinnet geçirmekle suçluyorlardı. Aklı sıra İslam'la alay ediyorlardı. Bu arada kimi bilgisiz ve kayıtsız Müslümanlar bilerek veya bilmeyerek bu sözleri dinliyor ve hatta onlar ile gülüşüyorlardı.
Alay eden Yahudilerle gülüşen kimi sözde Müslümanlar ise Yahudiler ile oturup kalkması onları daha da küstahlaştırıyordu. Bu sırada ise Nisa suresinin 140'ıncı ayeti indirildi. Allahu Teala Müslümanları Yahudi ortamlarda oturmaktan ve ilahi ayetlerle dalga geçenlerle oturmaktan sakındırdı. Bu hususta Nisa Suresinin 140'ıncı ayetinde şöyle buyrulmuştur:" « قَدْ نَزَّلَ عَلَیْکُمْ فِی الْکِتابِ أَنْ إِذا سَمِعْتُمْ آیاتِ اللَّهِ یُکْفَرُ بِها وَ یُسْتَهْزَأُ بِها فَلا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّى یَخُوضُوا فی حَدیثٍ غَیْرِهِ إِنَّکُمْ إِذاً مِثْلُهُم»؛
" ﴾140﴿ O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir."
Yahudiler İslam'ın gelişmesini ve yayılmasını görünce Medine'deki nifakı arttırmak ve Müslümanların birliğini bozmak istedi. İslam'ın Medine'deki gücü birlik ve beraberliğe yol açıp kabileler ve aşiretler arasındaki ihtilafların çözülmesini sağladı. Bu çerçevede Allah Resulü ve İslam'ın öğretileri sayesinde bu durum iyileşti. Yahudiler ise hiçbir zaman çölde yaşayan ve bir yudum su için bile bir birleri ile savaşan Arapların İslam bayrağı altında siyasi, ekonomik ve toplumsal vahdete varmasına inanamıyordu. Buna esasen Yahudiler her daim geçmişteki olayları hatırlatıp ihtilafları körükleyerek Müslümanlar arasında kapanmış yaraları tekrar açmak istiyorlardı. Bu arda münafıklar ve başta da İslam'ın yok etmek için her şeyini feda etmek isteyen Abdullah bin Ubay Sallul Avfi de Yahudiler ile yakın işbirliği içerisinde idi.
Allah Resulü'nün Medine'ye hicretinden önce Avs ve Hazraç aşiretleri her daim savaş ve çatışma içerisinde idi. Bu iki büyük aşiret bir araya gelip birleşerek aralarında akıllı, bilgin bir lider seçmek istediler. Böylece aralarındaki savaş ve çatışmaları da noktalamak istediler. Abdullah bin Ubay ise liderlik için en iyi seçenekti. Kimi rivayetlere göre onun yakınları lider için hazırladıkları 50 bin dinar değerindeki inciden yapılan taçla onu kral yapmak istediler. Bu sıralarda İslam zuhur etti ve Allah Resulü de kısa bir sürede Medine'ye hicret etti. Allah Resulünün şehre gelmesi ile çoğu insanlar ona yoğun ilgi duymaya başladı ve Abdullah bin Ubay'ı bıraktı. Bu mesele ise Abdullah'ı o kadar öfkelendirdi ki hicretin ilk anından itibaren Allah Resulüne küstahça ifadeler sarf etmeye başladı. Abdullah şöyle diyordu:" Falanca Adam! Seni aldatanlara doğru git. Seni kandıran ve buraya getirenlere doğru dön. Git ve bizi kendi topraklarımızda aldatma."
Abdullah bin Ubay Bedir savaşının ardından Allah Resulüne duyduğu derin kine rağmen görünüştü aldatma amaçlı Müslüman olduğunu belirtti. Ancak hem Abdullah hem de diğer Medine münafıkları İslam'a darbe indirmek için her fırsattan yararlandı. Abdullah bin Ubay Uhud savaşında yolun ortasına kadar Müslümanlar ile beraber gelip ardından mazeret uydurarak beraberindeki 300 kişi ile İslam ordusundan ayrıldı ve Medine'ye döndü.
Müslümanların Bedir savaşında zaferini gören münafıklar Uhud savaşında da böyle bir ihtimal üzerinde duruyorlardı. Bu yüzden İslam ordusuna şöyle söylemek hazırlığında idiler: " Biz savaşta sizinle beraberdik ve sizi destekledik. Bu yüzden savaştaki ganimetlerden bizim payımızı da verin. "
Bu kesim bir yandan da kafirlerin zafer ihtimali üzerinde durup onlara da şöyle söylemek istiyorlardı:" Biz sizinleyiz. Sizi de kendimizden biliriz. Biz sizi Müslümanların askeri sırlarından haberdar ettik ve size haber ulaştırdık. Sonuçta sizin zaferinize zemin hazırladık. "
İşte bu sırada Nisa suresinin 141'inci ayeti indirildi.Bu ayette münafıkların özellikleri sıralandı.
Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurdu:"
:« الَّذِینَ یَتَرَبَّصُونَ بِکُمْ فَإِن کَانَ لَکُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَکُن مَّعَکُمْ وَإِن کَانَ لِلْکَافِرِینَ نَصِیبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَیْکُمْ وَنَمْنَعْکُم مِّنَ الْمُؤْمِنِینَ فَاللّهُ یَحْکُمُ بَیْنَکُمْ یَوْمَ الْقِیَامَةِ وَلَن یَجْعَلَ اللّهُ لِلْکَافِرِینَ عَلَى الْمُؤْمِنِینَ سَبِیلاً:
"﴾141﴿ Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah’tan bir zafer nasip olursa, "Sizinle bereber değil miydik?" derler. Kâfirler kazançlı çıkarsa (bu defa onlara) "Üzerinize kol kanat gerip müminlerden sizi korumadık mı?" derler. Artık kıyamet gününde Allah aranızda hükmedecek ve kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir."