Mart 10, 2021 18:31 Europe/Istanbul

Bu bölümde Nisa suresinin 140 ve 141'inci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele almaya çalışacağız.

İslam zuhur ettiği sırada Yahudiler Medine toplumunun önemli parçası sayılırlardı.  Onlar, bölgede zengin konumda olmalarından dolayı hep etkin bir kesim sayılırlardı.  Ancak İslam'ın zuhuru ve yayılması ile onların izzet ve görkemi de azalmaya başladı.  Irkçı ve kibirli Yahudiler ise böyle bir şeye tahammül edemiyorlardı.  Bu yüzden  kutsal İslam'ı yok etmek için  kollarını sıvayıp azimlerini topladılar.  Onlar İslam'ı yok etmek için  ellerinden geleni yapıp  farklı yollar, hileler ve komplolara baş vurarak  İslam dinini yolun başında devirmek istediler. 

 Yahudiler hiçbir zaman  akıl ve argüman yolu ile  İslam'ın hakkaniyetini sorgulayamıyorlardı.  Bu yüzden   ilk baştan itibaren   karmaşık ve muğlak sorular öne sürerek  Allah Resulünün seçkin karakterinin halk arasında değerini düşürmeye çalışıyorlardı.  Ancak bu girişimler ters tepti ve Allah Resulünün bilimsel makamı ve ilahi azameti sayesinde kimi Yahudiler bile İslam'a yöneldiler.   Diğer Yahudiler ise  Abdullah bin Selam, Sa'labe bin Saiyye ve Esid bin Saiyye ayrıca Esed bin Ubeyd Hadli gibi  Müslüman  olan Yahudileri psikolojik işkenceye tabi tutup şöyle diyorlardı:"  Bunlar bizim eşkiyarlardan olan az sayıda kesimdir.  Onlar Muhammed'e iman edip Müslüman oldular.  Eğer asaletli ve şerefli bir Yahudi olsalardı hiçbir zaman babalarının dininden ayrılmaz başka bir dine bağlanmazlardı. "

Yahudilerin Medine kentinde baş vurduğu bir başka komplo da  Müslümanların Beytül Mukaddes'e doğru namazını alay konusu etmeleri idi.  Onlar  Müslümanlar ve Allah Resulüne iğneli sözler sarf edip  İslam'ın bağımsız bir din olarak  Yahudilerin ve daha önceki dinlerin kıblesi olan Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmalarını sorguluyorlardı.   Az bir süre sonra ise Allah'ın emri ile  Müslümanların kıblesi  Beytül Mukaddes'ten  Mescid-i Haram'a doğru değişti.  Kıblenin Hicri Kameri  ikinci yılda değişmesi ile Yahudiler çok öfkelendiler.  Daha önce Müslümanları Beytül Mukaddes'e doğru namaz kılmaktan dolayı azarlayan Yahudiler büyüklerini  Allah Resulü nezdine gönderip   onların eski kıbleye geri dönmelerini istediler. 

Böylece Müslümanların inançları ve imanlarında kuşku ve tereddüt  uyandırmak  Yahudilerin komplolarından biri  idi.  Yahudiler şöyle diyorlardı:"   Kur'an da  çarpıtılan Tevrat gibidir. "  

Biset öncesi Yahudiler ile dost ve arkadaş olan kimi Müslümanlar ise  şaşkın bir şekilde şöyle dediler: "  Siz Biset öncesi  peygamber ve zuhurunun belirtilerini bize anlatmıştınız. Şimdi neden bunu söylüyorsunuz?  "

Yahudiler ise  daha önce konuştuklarını gözardı ederek şöyle diyorlardı:"   Musa'dan sonra hiçbir peygamber gönderilmemiş ve hiçbir kitap da indirilmemiştir. "

 Yahudilerin  Müslümanları Uhud savaşında yenmesinin ardından  Yahudilerin  şüphe uyandırma girişimleri de yoğunlaştı.   Yahudiler  iğneli sözler ile şöyle diyorlardı:"  Hak peygamberi ve tanrının elçisi nasıl olur da yenilir. "Onlar alaycı ve iğneli sözleri ile  Kur'an ve Allah Resulünün konumunu ve değerini düşürmeye çalıştılar.  Onlar bir araya geldiklerinde hep Allah Resulü ve İslam'dan söz ediyorlardı.  Onu sihir yapmak ve cinnet geçirmekle suçluyorlardı. Aklı sıra  İslam'la alay ediyorlardı.   Bu arada kimi bilgisiz ve kayıtsız Müslümanlar  bilerek veya bilmeyerek bu sözleri dinliyor ve hatta onlar ile gülüşüyorlardı.   

 Alay eden Yahudilerle gülüşen  kimi sözde Müslümanlar ise   Yahudiler ile oturup kalkması onları daha da küstahlaştırıyordu.  Bu sırada ise  Nisa suresinin  140'ıncı ayeti  indirildi. Allahu Teala  Müslümanları Yahudi ortamlarda oturmaktan  ve ilahi ayetlerle dalga geçenlerle  oturmaktan sakındırdı. Bu hususta Nisa Suresinin  140'ıncı ayetinde şöyle buyrulmuştur:" « قَدْ نَزَّلَ عَلَیْکُمْ فِی الْکِتابِ أَنْ إِذا سَمِعْتُمْ آیاتِ اللَّهِ یُکْفَرُ بِها وَ یُسْتَهْزَأُ بِها فَلا تَقْعُدُوا مَعَهُمْ حَتَّى یَخُوضُوا فی‏ حَدیثٍ غَیْرِهِ إِنَّکُمْ إِذاً مِثْلُهُم»؛

" ﴾140﴿ O size kitapta şunu indirmiştir: Allah’ın âyetlerinin inkâr edildiğini yahut onların alaya alındığını işittiğiniz zaman, onlar başka bir söze geçmedikçe kendileriyle beraber oturmayın; aksi takdirde şüphesiz siz de onlar gibi olursunuz. Allah elbette münafıkların ve kâfirlerin tamamını cehennemde bir araya getirecektir."

Yahudiler  İslam'ın gelişmesini ve yayılmasını görünce  Medine'deki  nifakı arttırmak ve Müslümanların birliğini bozmak istedi.   İslam'ın  Medine'deki gücü  birlik ve beraberliğe yol açıp kabileler ve aşiretler arasındaki ihtilafların çözülmesini sağladı.   Bu çerçevede Allah Resulü ve İslam'ın öğretileri sayesinde  bu durum iyileşti.   Yahudiler ise hiçbir zaman   çölde yaşayan ve bir yudum su için bile bir birleri ile savaşan  Arapların   İslam bayrağı altında  siyasi, ekonomik ve toplumsal vahdete varmasına inanamıyordu.  Buna esasen  Yahudiler   her daim  geçmişteki olayları hatırlatıp  ihtilafları körükleyerek Müslümanlar arasında kapanmış yaraları tekrar açmak istiyorlardı.  Bu arda  münafıklar ve başta da  İslam'ın yok etmek için  her şeyini feda etmek isteyen Abdullah bin Ubay Sallul Avfi de Yahudiler ile yakın işbirliği içerisinde idi. 

  Allah Resulü'nün Medine'ye hicretinden önce Avs ve Hazraç aşiretleri  her daim  savaş ve çatışma içerisinde idi.  Bu iki  büyük aşiret bir araya gelip  birleşerek aralarında akıllı, bilgin bir lider seçmek istediler. Böylece aralarındaki savaş ve çatışmaları da noktalamak istediler.  Abdullah bin Ubay ise liderlik için en iyi seçenekti.   Kimi rivayetlere göre onun yakınları  lider için hazırladıkları 50 bin dinar değerindeki inciden yapılan taçla onu kral yapmak istediler.  Bu sıralarda İslam zuhur etti ve Allah Resulü de  kısa bir sürede Medine'ye hicret etti. Allah Resulünün şehre gelmesi ile çoğu insanlar ona yoğun ilgi duymaya başladı ve Abdullah bin Ubay'ı bıraktı.  Bu mesele ise  Abdullah'ı o kadar öfkelendirdi ki  hicretin ilk anından itibaren  Allah Resulüne  küstahça ifadeler sarf etmeye başladı. Abdullah şöyle diyordu:"  Falanca Adam! Seni aldatanlara doğru git. Seni kandıran ve buraya getirenlere doğru dön. Git ve bizi kendi topraklarımızda aldatma." 

 Abdullah bin Ubay  Bedir savaşının ardından   Allah Resulüne duyduğu derin kine rağmen görünüştü aldatma amaçlı Müslüman olduğunu belirtti.  Ancak  hem Abdullah hem de diğer  Medine münafıkları   İslam'a darbe indirmek için her fırsattan  yararlandı.   Abdullah bin Ubay  Uhud savaşında  yolun ortasına kadar Müslümanlar ile beraber gelip ardından mazeret uydurarak  beraberindeki 300 kişi ile  İslam ordusundan ayrıldı ve Medine'ye döndü.  

Müslümanların Bedir savaşında zaferini gören münafıklar  Uhud savaşında da böyle bir ihtimal üzerinde duruyorlardı.  Bu yüzden  İslam ordusuna şöyle söylemek hazırlığında idiler: "  Biz savaşta sizinle beraberdik ve sizi destekledik.  Bu yüzden  savaştaki ganimetlerden bizim payımızı da verin.  " 

Bu kesim bir yandan da kafirlerin zafer  ihtimali üzerinde durup onlara da şöyle söylemek istiyorlardı:"  Biz sizinleyiz. Sizi de kendimizden biliriz.  Biz sizi  Müslümanların askeri sırlarından haberdar ettik ve size haber ulaştırdık. Sonuçta sizin zaferinize zemin hazırladık.  "

İşte bu sırada  Nisa suresinin 141'inci ayeti indirildi.Bu ayette  münafıkların özellikleri sıralandı. 

Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurdu:" 

:« الَّذِینَ یَتَرَبَّصُونَ بِکُمْ فَإِن کَانَ لَکُمْ فَتْحٌ مِّنَ اللّهِ قَالُواْ أَلَمْ نَکُن مَّعَکُمْ وَإِن کَانَ لِلْکَافِرِینَ نَصِیبٌ قَالُواْ أَلَمْ نَسْتَحْوِذْ عَلَیْکُمْ وَنَمْنَعْکُم مِّنَ الْمُؤْمِنِینَ فَاللّهُ یَحْکُمُ بَیْنَکُمْ یَوْمَ الْقِیَامَةِ وَلَن یَجْعَلَ اللّهُ لِلْکَافِرِینَ عَلَى الْمُؤْمِنِینَ سَبِیلاً:

"﴾141﴿ Sizi gözetleyip duranlar; eğer size Allah’tan bir zafer nasip olursa, "Sizinle bereber değil miydik?" derler. Kâfirler kazançlı çıkarsa (bu defa onlara) "Üzerinize kol kanat gerip müminlerden sizi korumadık mı?" derler. Artık kıyamet gününde Allah aranızda hükmedecek ve kâfirlere, müminler aleyhinde asla yol vermeyecektir."