Mayıs 08, 2016 07:42 Europe/Istanbul

Batılı devletler sürekli dünyada insan hakları ihlallerinden kaygı duyduklarını iddia ediyor ve bu doğrultuda BM insan hakları konseyi üzerindeki etkilerini kullanarak insan hakları gerçekleri göz ardı edilerek konseyin hazırladığı siyasi amaçlı raporlarından sulta düzenine muhalefet eden bağımsız ülkelere baskı aracı olarak yararlanıyor.

Ancak burada esas soru, neden insan hakları meselesinin Batı’nın siyasi hedefleri uğruna feda edilmesi ve bu alandaki gerçeklerin gözardı edilmesi sorusudur.

Kuşkusuz insan hakları konusundan kaygı duymak önemli bir konudur. Eğer bu kaygı gerçekçi ve yapıcı konumunda yer alır ve doğru yörüngeye yerleştirilerek gündeme gelecek olursa, beşeri camia için de büyük etkileri olur.

İran İslam Cumhuriyeti de defalarca insan haklarıyla ilgili gerçek kaygıları gidermek için dini ve insani değerlerin gözetilmesi büyük önem arz ettiğini vurgulamıştır. İran aynı zamanda Batı’nın insan hakları meselesini başta İran olmak üzere bağımsız devletlere karşı baskı aracı olarak kullanmasından ve konuyu siyasileştirmesinden duyulan kaygıyı da dile getirmiştir.

Batı’nın bağımsız ülkelere karşı insan hakları ihlalleriyle ilgili iddialarını gündeme getirdiği ve bu yönde telkinde bulunduğu durumlardan biri, Amerika ve İngiltere Dışişleri Bakanlıklarının her yıl yayımladığı insan hakları raporudur. Bu raporlarda dünyada insan haklarını savunduklarını iddia edenler, İran’ın insan haklarını ihlal eden ülke olarak tanıtıyor ve BM insan hakları konseyi de aynı doğrultuda mesnetsiz ve sırf iddialara dayalı raporlarıyla bu zümrenin değirmenine su döküyor.

Amerika ve Batı’nın son yıllarda İran İslam Cumhuriyeti’ne karşı izlediği hasmane politikaları üç temel iddiaya dayanıyor. Bunlar İran’ın barışçıl nükleer faaliyetlerinin askeri amaçlı olduğu, İran’ın terörü desteklediği ve insan haklarını ihlal ettiği iddialarıdır. Ve tüm bunlar İranofobi projesi çerçevesinde gündeme geliyor. Nitekim başta Amerika olmak üzere Batı da bu iddialardan İran’a yönelik baskılarında yararlanıyor.

Amerika Dışişleri Bakanlığı çeşitli dönemlerde ve özellikle başka ülkelerde insan hakları durumu ile ilgili yayımladığı uydurma raporlarında İslamî nizamı sorgulamaya çalışıyor.

Batı’nın İran’ı suçlamak için istinat ettiği bazı raporlar BM insan hakları konseyinin sözde İran özel raportörü Ahmet Şehid tarafından hazırlanıyor. Ahmet Şehid bu raporları İslamî nizamın düşmanları ile görüşmelerine ve hiç bir belgeye veya kanıta dayanmaksızın hazırlıyor ve İran’ı sistematik bir şekilde insan haklarını ihlal etmekle suçluyor. Raporlarda Ahmet Şehid yine sistematik bir şekilde İran toplumundan çok kaygı verici karanlık bir tablo sergilemeye çalışıyor. Genellikle Amerika, İngiltere ve Kanada gibi malum ülkelerin lobileri ve tavsiyeleri üzerine hazırlanan bu raporlarda İran’da insan hakları durumu irdeleniyor gibi gözüküyor, fakat esas amacının İran’a siyasi baskıları arttırmak ve uluslararası arenadan dışlamak olduğu anlaşılıyor.

İran’da insan hakları ihlalleri ve medeni özgürlüklerin kısıtlanması iddialarına dayanan bu bayat raporlar gerçekte Batı’nın insan hakları meselesini de şom hedefleri uğruna malzeme yaptığını gösteriyor.

Batı’nın İran aleyhinde hazırladığı insan hakları raporlarında İran’da insan haklarını güvence altına alan ilkeler ve yasalar gözardı edildiği iddia ediliyor. Bu tür raporları hazırlayan ister ABD Dışişleri Bakanlığı veya ister BM insan hakları konseyi özel raportörü Ahmet Şehid, sürekli İran’da insan hakları durumunu kritik göstermeye çalışıyor. Raporlarda İslam ahkamına göre hazırlanan ve uygulanan yasalar ve hükümler ise İran’da insan hakları sorunu şeklinde gösteriliyor.

ABD Dışişleri Bakanlığının bu yılki raporunda eski raporları gibi kısas cezası, uyuşturucu madde kaçakçıları, ifade özgürlüğü kısıtlanması ve dini azınlıklara baskı uygulamak gibi iddialarla İran’a baskı uygulanmaya çalışıldı.

Gerçekte ABD’nin İran aleyhinde hazırladığı insan hakları ihlal iddialarıyla ilgili raporu Amerika ve Batı’nın İran’ın barışçıl nükleer faaliyetleri ve teröre destek iddialarına yönelik sinsi hareketlerinin devamıdır ve hepsi de İranofobi projesi çerçevesinde yürütülmektedir. Nitekim İngiltere Dışişleri Bakanlığının da dünyanın çeşitli ülkelerinde insan hakları durumu ile ilgili raporunda İran’da insan hakları ihlalleri hakkında yayımlanan mesnetsiz raporların doğrulanması tesadüfi bir konu sayılamaz.

Kuşkusuz bu tür raporları hazırlayanların amacı BM insan hakları konseyinin konumunu gayri meşru siyasi çıkarları yönünde İslam Cumhuriyeti’nin imajını karalamak ve İranofobi projesini ilerletmek ve kamuoyunu İran’a karşı kışkırtmaktır. Oysa BM insan hakları konseyinin görevi insan hakları konusuna siyasi amaçlı yaklaşılmasını ve bu alanda haksız tutumların sergilenmesini önlemektir.

Gerçekte Amerika Dışişleri Bakanlığının insan hakları raporu Amerika ve Batılı müttefiklerinin İran’a yönelik hasmane politikalarının yansımasıdır. Amerika İran’ın barışçıl nükleer faaliyetleri meselesinde sonunda eski uydurma iddialarından ve tutumundan geri adım atmak zorunda kaldı ve şimdi İran’da insan hakları durumundan duyduğu kaygıları ileri sürerek İran’a karşı hasmane politikalarını sürdürmesini haklı göstermeye çalışıyor. Burada esas soru şu ki neden Amerika ve insan haklarını savunduklarını iddia eden diğer Batılı devletler İran’ı insan haklarını ihlal eden ülke olarak tanıtmak istemesidir. Oysa hem Amerika ve hem müttefikleri bu tür raporların mesnetsiz olduğunu ve siyasi amaçlı olduğunu herkesten daha iyi bilmektedir.

Bu süreçte akla gelen bir başka soru şu ki, insan haklarını savunduklarını iddia eden bu ülkelerin kendileri ne denli insan haklarına uymaktadır? Acaba bu ülkelerin tümü insan haklarına eşit bir şekilde mi bakıyor, yoksa terörle mücadele iddialarında olduğu gibi burada da ülkeleri terörizm gibi iyi ve kötü olmak üzere ikiye ayırıyor.

Bu soruların ve diğer bir çok sorunun daha titiz bir şekilde irdelenmesi ve cevaplandırılması gerekiyor. Gerçekte İran İslam Cumhuriyeti sulta düzenine karşı dik duran bir devlettir ve bu da çok büyük bir iştir. Eğer İran bunca baskılara karşı direniş göstermeseydi hiç kuşkusuz bu kadar insan hakları ihlal iddiaları ile karşılaşmazdı ve küresel istikbarın uydularından biri olarak özel konuma da kavuşurdu.

Aslında bu konuyu irdelemeden önce şu noktayı unutmamak gerekir ki küresel istikbar ta baştan beri İslamî İran’ın imajını tahrip etmeye çalışmıştır. Ancak İran dik duruşu ve hakiki değerleri savunması ile asla sultacı güçlerin gayri meşru isteklerine boyun eğmeyeceğini göstermiş ve kendi haklarını savunmak için de bedelini ödemeye hazır olduğunu ortaya koydu.

Deneyimler dünyanın zorba güçleri hiç bir yerde hiç bir millete bağımsız olmasına izin vermediğini ve ancak sulta düzenine boyun eğdikleri takdirde buna izin verdiklerini gösteriyor.

İran’da İslam inkılabı zafere kavuştuktan sonra da Amerika elebaşılığındaki küresel istikbar İran’ı şom hedefleri doğrultusunda teslim olmaya zorlamak için her türlü yola baş vurdular. Kuşkusuz bu güçler İran’a nüfuz etmek için en ufak bahane bulmuş olsaydı veya insan hakları konusunda en ufak gerçek ihlal durumu ile karşılaşmış olsaydı, bu durumdan İran’a darbe indirmek için fırsatı kaybetmez ve sadece rapor yayımlamakla yetinmezdi.

Gerçekte Batı’nın İran’a yönelik insan hakları ihlal iddiaları hattı Batılı toplumlarda bile gerçekliği sorgulanan bir durumdur. Bu yüzden Batılı devletler İran’ı zayıflatmak için başta sanal ortam olmak üzere her türlü aracı kullanarak İran’a içten darbe indirmeye çalışıyor, fakat İslam Cumhuriyeti nizamı tüm kararlılığı ile sulta düzenine karşı direnişini sürdürüyor ve küresel sultacılara hayır diyor.

Batı’nın İran’da insan hakları durumunu sorgulama çabası gerçekte Amerika ve müttefiklerinin İran’a karşı izledikleri hasmane stratejinin bir parçasıdır. Hali hazırda Batı’nın İran’a karşı geliştirdiği nükleer silah iddiaları devre dışı kaldı, fakat Batı ve Amerika insan hakları ve İran’ın savunma gücü ve füze gücünün tehdit oluşturduğu iddiaları ile İranofobi projesini uygulamayı sürdürüyor.

Tüm bu iddialar ise Amerika’nın İran milletine yönelik insan hakları savunuculuğu iddiasında bulunan Amerika ve Batılı ülkelerin doğrudan veya dolaylı destekleriyle insanlık dışı uygulamaları uzun bir listeyi oluşturduğu bir sırada gündeme geliyor. 015


Etiketler