Haziran 11, 2016 07:01 Europe/Istanbul

1917 ila 1919 yılları arasında İran birinci dünya savaşında tarafsızlığını ilan etmesine karşın bu yıkıcı savaştan en çok zarar gören ülke oldu ve ülke nüfusunun yarısından fazlası o yıllarda sömürücü devletlerin çıkarları uğruna feda edildi.

Yaklaşık 10 milyon insanı kapsayan bu korkunç katliam ve soykırımın belgeleri hâla İngiltere’de gizli belgelerin arasında korunuyor ve Londra yönetimi hâla bu belgeleri yayımlamaya yanaşmıyor.

Bugünkü sohbetimizde beşeriyete karşı işlenen bu korkunç cinayeti ve bugün insan hakları savunuculuğu iddiasında bulunan Amerika ve İngiltere’nin sırf maddi çıkarları ve sultacı emelleri uğruna İran’a karşı yaptıkları müdahalelerin İran milletine dayattığı zor günleri gözden geçirmek istiyoruz.

Birinci dünya savaşı başladığında, İran’ın iç durumu oldukça sarsılmış ve kırılgan bir konumdaydı. Siyasi ve iktisadi perişan durum ve ecnebi güçlerin sayısız ve sınırsız müdahaleleri İran’ı iflas eden bir devlet eşiğine kadar sürüklemişti. Öte yandan İran bu savaşta tarafsızlığını ilan etmesine karşın saldırgan İngiliz ve Rus orduları ülkenin çeşitli bölgelerinden girerek İran topraklarını işgal etmeye başladı.

Savaşın devamı için bir zaruret sayılan İran’ın jeo politik konumu ve hayati kaynaklarından başka, İran’a saldırılmasının bir sebebi de, sarayda bir yetkilinin Almanya ile eşgüdümlü bir tavır takınmasıydı. Britanya da İran’da Almanların darbe yaptırmasından korktukları için askerlerini başkentin kapılarına kadar getirdi. Bu süreçte İran’ın güneyinde Buşehr ve Lenge limanları İngiliz ordusu tarafından işgale uğradı. İngiliz birlikler, komutaları altında bulunan ve Bahreyn’den getirdikleri Hindistanlı askerlerle beraber Abadan kentine girerek bu kenti de işgal etti. İngilizlerin bu işgali haklı göstermek için ileri sürdükleri en önemli mazeret ise, Huzistan eyaletinde petrol tesislerini korumaktı.

Öte yandan Rusya’da Ekim 1917 devriminin ardından Rus askerler İran’dan çekildi ve İngiltere bu kez Almanların ve Osmanlı’nın tehlikesini abartarak Rus birliklerin yerine doldurma planını hayata geçirdi ve böylece İngiltere 1917’de İran’ı tamamen işgal etmiş oldu.

Öte yandan İran’ın dönem merkezi hükümeti siyasi sorunların yanı sıra, iktisadi açıdan da bir çok krizle karşı karşıya idi. Ecnebilerin müdahaleleri, iktidarda yer alan kanatların sisayi sürtüşmeleri, bazı devlet adamlarının fesat ve kifayetsizliği, toplumda hızla yayılan yoksulluk ve mağduriyet durumu, İran’da mevcut şartları daha da karmaşık hale getiren gelişmelerdi.

O günlerde ayrıca İran’da kıtlık vakası her tarafı sarmıştı. Her gün çok sayıda çocuk, kadın ve yaşlı insan kıtlık yüzünden can veriyordu. Ancak İran’ı saran kıtlığın önemli bir sebebi, işgalci İngiliz güçlerin tuhaf ve anormal uygulamalarıydı. İngilizler o günlerde savaş halinde olan askerlerinin ihtiyacını karşılamak bahanesiyle tüm tarım ürünlerine el koyarak stok yapmıştı. İşin daha da tuhaf yanı, İngiliz ordusunun Mezopotamya, Hindistan ve hatta Amerika’dan İran’a gıda maddelerinin ithalatını engellemesiydi. Öte yandan İngiliz askerler sağlık koşullarına uymadıkları için İran’da çeşitli epidemik hastalıkların yayılmasına yol açtı ve halk, açlık ve kıtlık yüzünden gücünü kaybederek bu hastalıklarına yenik düşüyor ve hayatını kaybediyordu.

İngiltere askeri istihbaratının ünlü subayı ve İngilizlerin İran’da 1918 ve 1919 yıllarında siyasi temsilcisi albay Danaho, İran’ın batısını etkileyen kıtlık hakkında şöyle yazıyor:

Kıtlık döneminde insanların şekli değişmişti ve burada yaşayan insanlar artık insana benzemiyordu. Herkesin gözü oyulmuş gibiydi ve dört eli ve ayağı üstünde adeta sürünüyor ve otlardan ve ağaçların kökünden besleniyordu. Burada canlı cansız, bulunan her şey insanların yiyeceğine dönüşmüştü.

İngiltere’nin İran’daki tam yetkili veziri John Laurans Kaldol da 4 Ekim 1917 tarihinde “İran’da yoksulluk ve acı” başlığı altında hazırladığı raporda, İran’da artan kıtlık olayını anlatarak şöyle diyor:

Başta buğday ve ekmek çeşitleri olmak üzere, gıda maddesi kıtlığı İran’ın Kuzey ve sınır bölgeleri ve Tahran başta olmak üzere tüm bölgelerini öylesine etkiledi ki kış gelmeden önce büyük bir yoksulluk ve acıya yol açtığı gözleniyor. Kuşkusuz bu yıl kış İran’da açlık ve ölüm bir kaç kat artacaktır. Hatta şimdi bile erzak fiyatları son yılların en yüksek seviyesine ulaştı ve tahıl ve sebze ve meyve kıtlığı gerçekten korkunç boyutlara ulaşmıştır.

14 Şubat 1918 tarihinde Amerikan koleji Başkanı Dr. Samuel Gordan da hazırladığı raporunda sadece Tahran’da 40 milyon aç insan yaşadıını, insanlar ölü hayvanların etinden beslendiğini, kadınlar bebeklerini yol kenarına bıraktığını belirtti.

1918 ilkbaharında İran’da kıtlık daha da şiddetlendi. Başta Tahran, Meşhed ve Hemedan olmak üzere İran’ın ir çok kentinde binlerce insan açlık ve hastalık yüzünden hayatını kaybetti.

Albay Danaho anılarını yazdığı kitabında şu ifadelere yer veriyor:

Britanyalılar Hemedan halkının erzakını karşılamakta çok pasif davrandı. Bu dönemde ölüm oranı açlık yüzünden çok yükseldi ve yoksul insanların tek besin kaynağı olan ekmek fiyatları korkunç derecede artmaya başladı.

İran’ın 1914 ve 1919 yıllarında nüfusu karşılaştırıldığında, bu yılların arasında kalan yıllarda yaklaşık 10 milyon insan kıtlık ve açlık veh hastalık yüzünden hayatını kaybettiği anlaşılıyor. İran nüfusunu sadece 10 milyon ilan eden birinci dünya savaşından önceki bazı yazarların aksine İran’ın gerçek nüfusu o dönemde en az 20 milyon kadardı ve bu sayı 1919 yılında 11 milyona geriledi. Daha sonra İran nüfusu 1956 yılına kadar eski nüfus sayısını yakalayamadı. Gerçekte 1917 – 1919 yılları arasında yaşanan kıtlık İran tarihinin en büyük faciası ve belki de 20. Yüzyılın en feci soykırımıydı. Bazı tarih yazarları ise İngilizlerin kıtlık ve soykırımdan İran üzerinde musallat olma yolunda yararlandığını belirtiyor.

İran’da 1917 ila 1919 yılları arasında yaşanan kıtlık dünya tarihinin en korkunç kıtlıklarından biriydi ve hiç kuşkusuz İran’ın da yaşadığı en korkunç facia sayılırdı. Bu korkunç faciada ortadan duran gerçek ise, İran’ın birinci dünya savaşında tarafsızlık ilanının kurbanı olmasıydı. Nitekim bu savaşa doğrudan katılan hiç bir devlet ne nisbi ne de mutlak olarak bu denli geniş çaplı bir kayıp yaşamadı. Bu facia İran toplumunun çökmesine ve Britanya sömürüsünün İran’a musallat olmasına ve ardından Britanya kuklası hükümetlerin işbaşına gelmesine ve halkın seçtiği hükümetlere karşı darbelere yol açtı.

İngiltere ve Amerika siyasi şom hedefleri yolunda defalarca İran milletine karşı beşeriyete karşı işlenen suçları işledi. Amerika başkanlarından Richard Nicson “1999; savaşsız zafer” adlı kitabında Amerika’nın İran’da 1953 yılında gerçekleşen darbeye doğrudan müdahale ettiğini itiraf ederek şöyle diyor: Aizenhaver’in gizli operasyonu İran’da çeyrek asır boyunca sadece Amerika’nın çıkarlarına değil, aynı zamanda İran milletinin çıkarlarına (!) ve bizim bölgedeki dostlarımıza ve müttefiklerimize de hizmet eden bir rejimi işbaşına getirdi.

İran’da Amerika’nın çıkarlarını korumak amacıyla şah rejimi döneminde SAVAK adında korkunç istihbarat örgütünü kurmak, Nicson’un Tahran ziyaretini protesto eden öğrencileri Tahran üniversitesi bahçesinde katletmek, Kasım 1978’de öğrencileri yaylım ateşine tutmak, insan hakları savunuculuğu iddiasında bulunan Amerika’nın İran’daki kara karnesinde yer alan bazı olaylardır.

İran’ın Amerika’daki tüm mal varlığına el konması, iktisadi yaptırım ve kuşatma, İran ile ticareti men etmek, Saddam’ı İran’a saldırmak için kışkırtmak ve savaş boyunca da her türlü kitle imha silahları ile donatmak, İran yolcu uçağını Fars körfezi üzerinde düşürmek, Amerika’nın İslam inkılabından sonraki yıllarda İran milletine karşı işlediği cinayetlerin bazı örnekleridir. Amerika’nın bu ülkenin aşırı taleplerine ve dayatmalarına karşı çıkan ülkelere karşı kullandığı silahlardan biri ise, yaptırımdır.

Amerika, zorbalıklarına karşı çıkan ülkeleri teslim olmaya zorlamak için bu ülkeleri terörü desteklemek, insan haklarını ihlal etmek gib yaftalarla suçlamanın yanında iktisadi yaptırımlara maruz bırakıyor. Amerika bu yöntemden İran’a karşı geniş bir şekilde yararlanmıştır. Amerika İran’a dayattığı tek yanlı haksız yaptırımlarla İran milletine büyük acıları dayatmıştır.

Amerikalı yazar Michael Colins, “barış için katliam; ABD ve AB yaptırımların İran’ın sağlık hizmetlerini etkilediğini inkar ediyor” başlıklı makalesinde Batılı zorba devletlerin dayattığı yaptırımların İranlı hastaları nasıl olumsuz etkilediğini masaya yatırıyor ve bunun açıkça Batı’nın insan hakları sloganlarına aykırı olduğunu vurguluyor.

Gerçekte bu anlatılanlar, küresel istikbarın nasıl sırf siyasi çıkarları uğruna dünyada milyonlarca insanı feda ettiğini açıkça ortaya koyuyor. Bu belgeler Amerika ve Batılı insan hakları havarileri düşünmedikleri tek şeyin insan hakları olduğunu ve sadece kendi gayri meşru çıkarlarını gözetlediğini gösteriyor.015

Etiketler