Haziran 30, 2016 15:24 Europe/Istanbul

Batılı ülkeler dünyada insan hakları durumundan kaygı olarak niteledikleri konuyu göstermek için her gün yeni bir rapor yayımlıyor.

Peki ama, acaba bu raporlar ne kadar gerçeği yansıtıyor? Acaba bu tür raporlar, raporları yayımlayan ülklerin insan haklarına uyduklarının kanıtı olabilir mi?

Batılı devletler başka ülkelerin insan hakları konusuna sürekli çifte standart kriterlerle yaklaşıyor. Bu yüzden bu ülkelerin insan hakları konunusunda çifte standart kriterlere dayanarak hazırladıkları raporlar gerçekçi bir değerlendirmeden yoksun olduğu gözleniyor.

Kanada, Amerika ve İngiltere başta olmak üzere diğer bazı ülkelerle birlikte 2003 yılından beri İran’da insan hakları durumu ile ilgili bazı haksız kararnamelerin onaylanması ve sözde insan hakları ihlalleri raporlarının yayımlanmasında önemli rol ifa eden ülkelerden biridir. İngiltere Dışişleri Bakanlığı da benzer bir şekilde yayımladığı yıllık raporunda İran aleyhinde bir dizi muğlak iddiaları dile getirerek İran’ı insan haklarını ihlal eden bir devlet gibi tanıtmaya çalışmıştır.

İran insan hakları konseyinin sözde İran raportörü Ahmet Şehid de son yıllarda İran’da insan hakları durumu ile ilgili bir kaç garez-kar rapor hazırlayarak BM insan hakları konseyine sunmuştur.

Aslınta bu siyasi hareketlerin amacı, dünya kamuoyunu İran’da insan hakları durumu konusunda yönlendirmektir. İran’a karşı çıkarılan kararnamelerde Tahran yönetiminden insan hakları alanında bazı reformları yerine getirilmesi talep ediliyor.

Gerçekte Amerika ve Kanada gibi ülkeler, uzun yıllardan beri bu ülkelerde yaşayan azınlıkların haklarını çiğnediği halde İran’ı insan haklarını ihlal etmekle suçluyor.

Batılı ülkeler dünyada insan haklarından duyduklarını iddia ettikleri kaygıyı göstermek için genellikle kendilerince hazırlanan ve tamamen çifte standart kriterlere dayanan garez-kar raporlarına istinat ediyor. Bu yüzden bu tür raporlar, insan hakları meselesinin iyileşmesine hizmet etmekten ziyade, Batı’nın sinsi siyasi emellerine hizmet ettiği anlaşılıyor.

Son bir kaç yılda BM insan hakları konseyinin sözde İran raportörü bir dizi uydurma iddiaya ve bazı garezli kişilerin sözlerine danarak ve İslamî İran toplumuna hakim olan dini kuralları ve kültürü ve değerleri gözetmeksizin BM insan hakları konseyine bir kaç rapor sundu. Ahmet Şehid, İran yasalarında en ağır suçlardan biri sayılan uyuşturucu madde kaçakçılarına verilen idam cezasını, İran’da insan hakları ihlali ile ilgili kaygılarından biri olarak gündeme getiriyor.

Amerika Dışişleri Bakanlığı da defalarca insan hakları raporlarında İran’da idam cezasından kaygı duyduklarını ileri sürmüştür. Ancak insan hakları iddiasında bulunan bu kesime, uyuşturucu madde kaçakçılığı onların ülkesinde suç sayılıp sayılmadığını veya toplumda güvensizlik yaratmaya çalışanlara karşı gerekli yasal ve hukuki tepki verilip verilmediğini sormak gerekiyor. Acaba Amerika ve kanada’da medeni itirazların en sert biçimde bastırılması veya siyahilerin sırf deri rengi yüzünden sokak ortasında beyaz polis tarafından vurularak öldürülmesi insan hakları havalerini kaygılandırmıyor mu? Acaba Amerika, Kanada, İngiltere ve Fransa’nın ırkçı politikaları ve İslamofobi projeleri, insan hakları kriterlerine göre suç sayılmıyor mu?

İran aleyhinde çıkarılan kararnamelerin muhtevasına bakıldığında, bu tür kararnamelerde insan haklarının ötesinde bazı özel hedefler izlendiği anlaşılıyor. Oysa gerçekte İran İslam Cumhuriyeti ister inanç temelleri, ister tarihi ve milli ve medeni mazisi bakımından insan hakları ilkesine uyan ve bu bağlamda tutumunu açık ve net bir şekilde beyan eden ve özellikle dünyada Filistin, Irak ve Afganistan gibi zelmu uğrayan milletlerin haklarına karşı duyarsız kalınmamasını vurgulayan bir devlettir.

Öte yandan İran İslam Cumhuriyeti anayasasında yer alan ilkeler de, evrensel insan hakları bildirgesinde yer alan insan haklarıyla ilgili genel ilkelerin İran nizamı tarafından gözetildiğini ortaya koyuyor. Nitekim İslamî insan hakları birçok ilkesinde uluslararası hukukta yer alan ilkesiyle örtüşmektedir. Gerçi bazı durumlarda İslamî kriterler, Batı’nın gündeme getirdiği insan hakları kriterlerle farklılık arz ediyor, fakat bu farklılıklar kesinlikle İran İslam Cumhuriyeti veya İslam’ın medeni kanunları temel insan hakları ilkelerine ve özgürlüklere önem vermediği anlamına gelmiyor.

İran anayasasında bir çok maddede ve özellikle milletin hakları başlıklı bölümünde temel hak ve özgürlüklere işaret edilerek bunlara uyulması gerektiği vurgulanıyor. Yine başta altıncı madde olmak üzere bir çok yerde de tüm bireylerin kanunlara karşı eşit olduğu ve ülkenin tüm imkanlarından eşit bir şekilde yararlanma hakkına sahip oldukları ve ayrımcılık yapılmamasına vurgu yapılıyor.

Özgürlük hakkı İran anayasasında önemli bir konumu olan bir haktır. İran anayasasının yedinci maddesinde hiç bir yetkilinin ülkenin istiklalini ve toprak bütünlüğünü koruma adına başkalarının meşru hakkını, hatta yeni yasa çıkarmak sureti ile bile olsun, elinden alamayacağı vurgulanıyor.

Evrensel insan hakları bildirgesinin birinci maddesi şöyle diyor: Dünyada tüm insanlar hür dünyaya gelir ve haysiyet ve hukuk açısından birbirine eşittir. Herkes akıl  ve vicdan sahibidir ve birbirine karşı kardeşlik ruhu ile davranmalıdır.

İran anayasasının 19. Maddesinde de İran milleti hangi kavimden ve aşiretten olursu olsun eşit haklara sahip olduğu ve ırk, dil, renk ve soy imtiyaz ve üstünlüğe sebep olamayacağı vurgulanmıştır.

İran anayasasının 20. maddesinde, milletin tüm bireyleri ister kadın ister erkek, hepsi eşit bir şekilde kanunun himayesi altında bulunduğu ve tüm insani, siyasi, sosyal ve kültürel haklarında İslamî ilkelerin çerçevesinde yararlandıkları vurgulanıyor.

Aynı konu evrensel insan hakları bildirgesinin 3. Maddesinde yer alıyor. Bu madde de tüm insanların yaşam hakkı, özgürlük ve güvenlikten yararlandığını belirtiyor.

İran anayasasının 37. Maddesinde hiç kimse, suç salih mahkeme tarafından ispat edilmediği müddetçe kanun açısından suçlu sayılamayacağı vurgulanıyor.

Evrensel insan hakları bildirgesinin 4. Maddesi hiç kimse köle olarak tutulamayacağı ve köte ticareti her ne surette olursa olsan yasak olduğunu vurguluyor.

İran anayasasının 56. Maddesinde du aynı meseleye vurgu yapılıyor ve insanlara ve dünya mutlak hakimiyetin Allah’a ait olduğu ve Allah insanları kendi sosyal yaşamına hakim kıldığı ve hiç kimse bu ilahi hakkı elinden alamayacağı veya belli bir kişinin veya grubu hizmetine sunamayacağı belirtiliyor.

İşkence ve kötü muamele konusunda da evrensel insan hakları bildirgesinin 5. Maddesinde hiç kime işkence edilemeyeceği veya insaniyete ve beşerin şanına aykırı ve hakaret içerikli veya zalimane bir şekilde davranılamayacağı vurgulanıyor.

Aynı nokta İran anayasasının 38. Maddesinde yer alıyor. Bu madde insanları itiraf ettirmek veya bilgi almak amacıyla her türlü işkence etmenin yasak olduğunu belirtiyor. Maddede birini zorla itiraf ettirmek veşa şahitlik yaptırmak caiz olmadığı ve böyle bir itiraf veya şahadetin geçersiz olduğu ve bu suçu işleyenler kanuna göre cezalandırılacağı kaydediliyor.

Evrensel insan hakları bildirgesinin 7. Maddesi, tüm insanlar kanun karşısında eşit olduğunu ve kanun desteğinden eşit bir şekilde ve ayrımcılığa maruz kalmaksızın yararlanma hakkına sahip olduğunu ve bu bildirgeyi ihlal eden her türlü ayrımcılık karşısında kanuna baş vurabileceklerini ifade ediyor.

İran anayasasının 20. Maddesinde milletin tüm bireyleri ister kadın ister erkek, hepsi eşit bir şekilde kanunun himayesi altında bulunduğu ve tüm insani, siyasi, sosyal ve kültürel haklarında İslamî ilkelerin çerçevesinde yararlandıkları vurgulanıyor.

Evrensel insan hakları bildirgesinin 18. Maddesinde tüm insanlar düşünce ve din özgürlüğü hakkından yararlandığı belirtildiği gibi, İran anayasasında da benzer ifadelere yer veriliyor ve siyasi partiler, cemiyetler, dernekler, İslamî dernekleri, işçi sendikaları, dini azınlıkların dernekleri gibi teşekküllerin bağımsızlık, özgürlük, milli vahdet, İslamî kurallar ve İslam Cumhuriyeti nizamı ilkeleri ihlal edilmedikçe özgürce faaliyet yürütebilecekleri kaydediliyor.

Tüm bu örnekler ve karşılaştırmalar İran anayasasının evrensel insan hakları bildirgesinde yer alan temel maddeleri hemen hemen aynı şekilde kapsadığını gösteriyor. Gerçi anayasanın bazı ilkeleri tam olarak uygulanmadığı için insan hakları alanında bazı zayıf yönler bulunabilir. Nitekim hiç bir ülke insan haklarını kusursuz ve eksiksiz uyguladığını iddia edemeyeceği de açıkça ortadadır.

İran yargı erki insan hakları merkezi de insan haklarını geliştirmek için çaba harcamak gerektiğini vurguluyor. Bu yüzden İran insan hakları durumu ile ilgili hazırlanan raporlara karşı değildir. İran asıl insan hakları meselesi bazı Batılı devletlerce siyasi baskı aracı olarak kullanılmasına karşıdır.015

Etiketler