Yüz Yılda Yüz Gelişme-3
Bu sohbetimizde Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın en önemli gelişmelerini ele almak istiyoruz.
Hz. Muhammed'in Mekke şehrinden Medine'ye göçüne ve hicretine dayanan Şemsi takviminde 2021 yılı Şemsi 1400 yılına denk geliyor. Aslında Hicri Şemsi 1400 yılı 14'üncü Şemsi yüzyılın son yılıdır. İlk Şemsi yüzyılı ve Hz.Muhammed'in biseti ve hicretinden sonra belki de on dördüncü Şemsi yüzyılı, son on dört yüzyılın en olaylı yüzyıllarından biri olduğu söylenebilir. İran halkı için on dördüncü Şemsi yüzyılı, İran'ın en zorba krallarından Rıza Han yönetiminin başlamasıyla damgalandı. Rıza Han, Kaçar hanedanlığının son kralı Ahmed Şah'ın devrilmesiyle Hicri Şemsi 1299'da İngiliz destekli bir darbeyle Kaçar hanedanının sona erdiğini açıklamıştı.
Buna rağmen, Rıza Han'ın darbesinden önce, İran halkı bir devrim gerçekleştirerek kralın gücünü sınırlamaya çalışmıştı. Bu bağlamda halkın oyu ile bir parlamento oluşturulmuş ve İran'da parlamenter meşruta sistemi kurumsallaşmıştı. İran'da meşrutaya dayalı bir sistemin oluşumu, Orta Doğu ve Güney Asya'daki İngiliz sömürge politikalarına aykırı düşmekte idi. İran'da meşruta sistemin kurulması, başarılı olması halinde, İngilizlerin İran'ı sömürgeleştirme hayallerini suya düşürecekti ve onların elini sıkılaştırıp özellikle Asya'daki İngiliz kolonileri için ve en önemlisi en büyük İngiliz kolonisi olan Hindistan için bir model ve örnek oluşturabilirdi. Bu nedenle, Meşrutiyet Devriminin en başından itibaren Britanya, bu devrimi saptırmaya ve onu yenik düşürmeye çalıştı.
Ne yazık ki, İngiliz hükümetinin planlarına ve komplolarına, İran içinde çıkarları İngiliz hizmetinde olan unsurlar eşlik etti. Rıza Han, İngilizlerin Meşrutiyet Devrimi yolundan saptırma planlarında İngilizlere eşlik eden, İngiliz unsurlarından biriydi. 2 Şubat 1921 darbesi Rıza Han'ın Meşrutiyet Devrimi'ne karşı olması ve onun satılmışlığının sonucuydu. Buna ilaveten Rıza Han, Ahmed Şah'ı devirerek İran'ın en kötü ve en zayıf kraliyetinin 150 yıllık yönetimini sona erdirdi. Ama aslında İran üzerindeki sultasının temelini atmaya çalıştı ve Hicri Şemsi 1299 Esfend ayındaki darbeden dört yıl sonra, bu isteğini İngiliz hükümetinin desteğiyle gerçekleştirdi.
Rıza Han, İran'da Pehlevi monarşisini kurdu ve kendisine Rıza Şah adını verdi. Rıza Şah, parlamentoyu hükümeti için bir araç haline getirdi ve sahte ve görünüşte kalan seçimler düzenleyerek ve kendisini destekleyen bir parlamento oluşturarak, özgürlükçüleri bastırma ve Batı kültürünü geliştirme otoriter politikalarını uygulamaya ve meşrulaştırmaya başladı.
İkinci Dünya Savaşı'nın patlak vermesiyle İngilizler, Rıza Han'ı İran krallığına getirirken, onu İran'dan alıp Güney Afrika'daki Moris adasına sürgün ettiler. Böylelikle Rıza Şah'ın 22 yaşındaki oğlu Muhammed Rıza, İngiliz desteğiyle babasının yerini aldı.
Rıza Şah'ın devrilmesinin ardından ABD Başkanı Roosevelt, Sovyet lideri Stalin ve İngiltere Başbakanı Churchill, İran üzerinden Nazi Almanya'sına karşı Müttefik cephesini güçlendirmek için Tahran'da bir konferansa katıldı. Tahran konferansı düzenlemenin önemli yanı, bu toplantı için İran hükümeti ile koordinasyonun olmaması ve İran'ın genç kralı ile herhangi bir görüşme yapılmaması ve onun görüşünün alınmamasıydı. Tahran konferansının ardından İran, Müttefik kuvvetler tarafından işgal edildi ve ülke, Müttefiklerin zafer köprüsü haline geldi. Ancak İran halkı, Müttefiklerin İran'ı işgali sırasında son yüzyılların en kötü dönemlerinden birini yaşadı. Yoksulluk ve sefalet İran'da yaygın hale geldi ve milyonlarca İranlı yabancı orduların varlığından doğan açlıktan ve kıtlıktan dolayı hayatını kaybetti.
İkinci Dünya Savaşı, Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın en önemli olaylarından biridir. İkinci Dünya Savaşı'nın son aylarında Amerika, Japonya'nın Hiroşima ve Nakazaki şehirlerine nükleer bomba attı. Japonya'nın nükleer bombardımanı ülkeyi Müttefik cephesine teslim olmaya zorlasa da, Amerika Birleşik Devletleri en büyük suçu ve sivil katliamı işledi ve tarihte kaydetti. İngiltere ve Fransa'nın önderlik ettiği Avrupalı sömürge güçleri, sömürgelerinin ve nüfuzlarının çoğunu kaybetti. İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden kısa bir süre sonra, bağımsızlık mücadeleleri ve katliamların ardından birçok kolonileşmiş ülke bağımsızlığını ilan etti.
Fransızlar, sekiz yıl boyunca bir buçuk milyon Cezayirli'yi öldürdükten sonra, 1962'de Cezayir'in bağımsızlığını kabul etmek ve 130 yıllık sömürgecilikten sonra ülkeyi terk etmek zorunda kaldı. Hint halkı da İngilizleri ülkelerinden çıkarmak için çok kan verdiler. Avrupa sömürgeci ülkelerinin Afrika, Asya ve Latin Amerika'daki sömürge topraklarının bağımsızlığının hikayesi, acı ve katliamlarla dolu bir hikayedir. İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra, büyük güçlerin kadrosu değişti. İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntılarından Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği iki süper güç olarak ortaya çıktı. Dünya, Batı ve Doğu olmak üzere iki kutba bölünmüştü. Avrupa sömürgeci ülkelerinin kolonisi sultasından bağımsız hale gelen birçok ülke, Sovyet süper gücünün şemsiyesi altına girdi.
Dünya, İkinci Dünya Savaşı'ndan sonra bir Soğuk Savaş'a girdi ve iki süper güç, dünyadaki güçlerini ve nüfuzlarını genişletmek için büyük bir silahlanma yarışına başladı. Bununla birlikte, İkinci Dünya Savaşı'nın zafer kazanan güçleri, başka bir savaşı önlemek için uluslararası barış ve güvenliği sağlamak üzere Birleşmiş Milletler'in temelini attı. Bu örgütün en önemli ayağı olan BM Güvenlik Konseyi'nde 2'inci Dünya Savaşı'nın galip güçlerine verilen veto hakkı ile BM de büyük güçlerin etkisi ve hakimiyeti altına girdi. Soğuk Savaş dönemindeki bölgesel ve küresel gelişmelerin ve çatışmaların çoğu, Batı ve Doğu'nun iki gücü arasındaki rekabetten etkilendi. Bu arada iki süper güç olan Batı ve Doğu güçleri arasındaki rekabetin yörüngesinin dışında bir gelişme yaşandı ve bu da 11 Şubat 1979'da İran İslam Devrimi'nin zaferiydi. İran İslam Devrimi, önde gelen ve üst düzey bir din adamı olan İmam Humeyni'nin liderliğiyle başarıya ulaştı.
İslam İnkılabının zaferi , dinin uluslara tehdit olduğu düşüncesini yayan komünizm ve Marksizm fikrini devre dışı bıraktı. Öte yandan, İmam Humeyni'nin Muhammed Rıza Pehlevi hükümetine karşı hareketi, Amerika Birleşik Devletleri'nin etkisi ve desteği altındaki en otoriter hükümetlerden birini devirmeyi başardı. Amerika Birleşik Devletleri, 1953'te Dr. Musaddık ulusal hükümetine karşı bir darbeyle İslam Devrimi'nin zaferinden 25 yıl önce petrol endüstrisini millileştirerek İran'daki demokratik süreci başlatan halkın seçtiği hükümeti devirmişti. Ancak ABD'nin Muhammed Rıza Pehlevi rejimine tam desteği, İmam Humeyni'nin başlattığı hareketin estirdiği fırtınayı durduramadı ve İmam Humeyni, on beş yıllık sürgün ve muzaffer İslam Devrimi'nin ardından İran halkının tam desteğiyle vatana döndü.
2 bin 500 yıllık monarşi devrildi. İran İslam Devrimi'nin zaferini, Batı ve Doğu'nun iki süper gücünün kızgınlık ve düşmanlığı izledi. Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği, yeni doğan İran İslam Cumhuriyeti'ne saldırmaktan çekinmedi. Irak'ta Saddam iktidarının İran İslam Cumhuriyeti'ne karşı sekiz yıl boyunca dayattığı savaş, Batı ve Doğu'nun iki süper gücünün ve destekçilerinin İran'a karşı en önemli hasmane eylemi idi. İki bloktan, Batı ve Doğu'dan yaklaşık 57 ülke, Saddam'a İran'a karşı savaşta çeşitli ekonomik, askeri, mali ve istihbari yardım sağladı. Ancak bu eşitsiz savaşta başı dik ve muzaffer çıkan taraf İran'ın gençleriydi.
İslam Devrimi'nin zaferi,Hicri Şemsi on dördüncü yüzyılda bir başka büyük değişikliği müjdeledi ve bu da, Sovyetler Birliği'nin çöküşüydü. İslam Devrimi'nin büyük lideri İmam Humeyni, Sovyetler Birliği'nin dağılmasından üç yıl önce Sovyet devlet başkanı Mihail Gorbaçev'e bir mesaj göndererek onu din karşıtlığına son vermeye ve ilahi değerlere dikkat etmeye çağırdı. . İmam Humeyni, Gorbaçev'e Marksizm-Komünizmin kemiklerinin kırıldığını bildirdi. İmam Humeyni'nin bu tahmini üç yıl sonra gerçekleşti ve Doğu'nun süper gücü büyük bir şaşkınlık içerisinde parçalandı. İslam Devrimi'nin zaferi ve Doğu'da Sovyet süper gücünün çöküşü, dünyada dinin ve ilahi değerlerin canlanmasına yol açtı.