Mayıs 15, 2021 18:53 Europe/Istanbul

Bu sohbetimizde Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın en önemli gelişmelerinden bir başkasını ele almak istiyoruz.

Kaçar kralının zafiyeti ve İran'daki kargaşalar ve birçok siyasetçi ve yetkilinin ilgisizliği nedeniyle İngilizler tarafından darbe planlaması ile iktidara gelen Rıza Şah, beş yıldan az bir sürede insanlar üzerinde otoriter ve mutlak bir monarşi kurmayı başardı.

İran halkı, Hicri Şemsi on dördüncü yüzyılda, bazıları yurtdışında bile büyük etkiler bırakan birçok olay yaşadı. Bu olayların bazıları biraz acı ve talihsiz, bazıları da memnuniyet verici ve sevindirici idi. Bu dönemdeki İran tarihi iki bölüme ayrılabilir: Pehlevi monarşisinin egemenliği ve ardından İslam Cumhuriyetinin kuruluşu ve sonrası. 

Hicri Şemsi on dördüncü yüzyılın başlangıcı, İngiltere'nin rolünün çok belirgin olduğu iki büyük olayın yol açtığı zorluklar ve hatta felaketlerle beraber, İranlılar için önemli bir yıldı.  Birinci Dünya Savaşı'nda İran'ın tarafsızlığının ihlal edilmesi ve başta İngiltere olmak üzere Müttefik kuvvetlerin ülkeye girmesinin ardından, İran'da büyük bir kıtlık yaşandı ve İran nüfusunun üçte biri ile yarısı kadarı bu kıtlıklara kurban gitti. 

Bu şartlar altında İngilizler, savaşın yıkıcı etkilerinin ve Kaçar hükümetinin beceriksizliğinin yol açtığı kargaşayı kullanarak, İran'da Kazak ordusunun bilinmeyen komutanlarından biri olan "Reza Han"ı iktidara getirdi. Bu girişimin ülkenin geleceği üzerindeki etkisi büyük oldu. O sırada İngiliz ordusu, İran'da neden oldukları birçok trajik ve feci olaydan sonra İran'ı terk etme niyetindeydi. Ancak İran'ın her yerinde İngiliz çıkarlarını tehdit eden ve Londra'yı Sovyet komünist etkisinin tehlikesi konusunda daha da endişelendiren ayaklanmalar oldu. Özellikle, İran, önemli İngiliz kolonisi Hindistan'a açılan batı kapısıydı ve siyasi ve askeri değişiklikleri, bu büyük koloniye etki bırakıp İngiliz sömürge yönetimini tehdit edebilirdi.

Bu durumda İngilizler, kendilerine itaat eden, bağımsız ve özgürlüğü seven kişilikleri ve hareketleri bastırabilen güçlü bir merkezi yönetimin İran'daki çıkarlarına daha iyi hizmet edeceği sonucuna varmıştı. İran'daki İngiliz ordusunun komutanı General Edmund Ironside hatıra kitabında şöyle yazıyor: "Askeri bir diktatör İran'ın sorunlarını çözebilir. Biz de güçlerimizi herhangi bir sorun yaşamadan İran'dan çekebileceğiz" .

Rıza Han, şiddet, başına buyrukluk, zorbalık, eğitimsizlik, siyasi vizyonsuzluğu ve İngiltere'ye uyma gibi özellikleri nedeniyle Ironside'ın dikkatini çekmiş ve "Seyyed Ziyaiddin Tabatabai" ile birlikte yapılacak darbenin lideri seçilmiştir. Bu darbenin 22 Şubat 1921'de yapılması planlanmıştır. Başkent Tahran'ı koruyacak organize ve eğitimli bir askeri güç olmadığından dolayı, Kaçar hükümetine karşı darbe kolayca zafere ulaştı. İlk günlerde çok sayıda siyasi isim, bilim adamı ve özgürlük savaşçısı tutuklanarak hapse atıldı ve Kaçar'ın beceriksiz ve tedbirsiz hükümdarı Ahmed Şah darbeyi kabul etmek zorunda kaldı ve İngiliz planında da belirtildiği gibi siyasi geçmişe sahip olan Seyyid Ziyaiddin Tabatabai başbakan olarak atandı ve savaş bakanlığı da Rıza Han'a devredildi. 

 

Başbakan Seyyed Ziyaiddin Tabatabai üç aydan fazla dayanamadı ve muhalefetin şiddetli baskısı, Şah'ın hoşnutsuzluğu ve Rıza Han'ın ihaneti nedeniyle görevden alındı. Birkaç başbakan da onun ardından atandı ve görevden alındı, ancak darbenin ana faktörlerinden olan Rıza Han, gücünü artırarak ve hükümetin işlerine müdahale ederek savaş bakanı görevinde kaldı. Sonunda, Ahmed Şah kaçınılmaz olarak Rıza Han'ı Ekim 1923'te başbakan seçti. Böylece Rıza Han tam iktidarı ele geçirmek için önemli bir adım daha attı.

Rıza Han, halkın kaderlerinin belirlenmesine paylarının olmasını istemiyordu. Tam tersi diktatörlüğünü cumhurbaşkanlığı kisvesi altında halka empoze etmeyi amaçlamıştı

Rıza Han'ın niyetinin farkında olmayan bir dizi politikacı, bu yöndeki planları memnuniyetle karşıladı. Ancak Rıza Han'ın niyetinin farkında olan Ayetullah Seyyed Hassan Moderres önderliğindeki ulema ve özgürlükçü şahsiyetler, amacının iktidara gelmek olduğunu bildikleri için cumhuriyete karşı çıktılar. Bu bağlamda dini uygulamalar ve siyasi faaliyetlerin kısıtlanacağı aşikardı. Nihayet ulemanın ve önde gelen siyasi şahsiyetlerin direnişi ve halkın desteğiyle Rıza Han'ın cumhuriyetçi bir sistem kurarak iktidarı ele geçirme planı başarısız oldu.

Ancak Rıza Han, gücünü artırma yönündeki çalışmalarından vazgeçmedi ve bir başka adımda Ahmed Şah'ın devrilmesi gerektiğini duyurdu. Yasadışı talebine parlamento tarafından şiddetle karşı çıkıldı, ancak sonunda Şah komutasındaki silahlı kuvvetlerin başkomutanlığı görevi ona devredildi.  Hırslı başbakan kraliyet tahtı için çabalamaya devam etti ve yetkililer ve din adamlarıyla temaslarını artırarak bunun önünü açmaya çalıştı. Öte yandan son Kaçar kralı Ahmed Şah yurt dışındaydı ve ülkeye dönmeyi reddediyordu. Rıza Han, Millet Meclisi'ndeki arkadaşlarının yardımıyla rüşvet ve tehditlerle daha fazla temsilciyi kendi yanına almayı başardı. Tabii ki, bazı imaj düzeltmeleri bu hedefe ulaşmada etkili oldu.  Sonunda milletvekilleri ve destekçileri, Kaçar Şah'ını monarşiden uzaklaştırdı.

31 Ekim 1925'te Meclis tarafından hazırlanan bir planla yönetim Rıza Han'a devredildi. Parlamento seçimlerinin kendisi için çok önemli olduğunu bilen Reza Han, yaygın sahtekarlık ile karşısında bulunanlar özellikle de Ayetullah Moderres ve Dr. Musaddık gibi önde gelen isimlerin bile Meclis'e seçilmesini engelledi.  Böylece bu parlamentonun oyları önceden belli idi. Meclis, 13 Aralık 1925'te Kaçar hanedanını iktidardan uzaklaştırdı ve Rıza Şah'ın ilk kralı olan Pehlevi hanedanını kurdu. Bu parlamentonun kararı çerçevesinde, Rıza Han ailesine bir monarşi miras kaldı ve anayasanın aksine Rıza Han, hayatının geri kalanında İran'ı yönetti. İki gün sonra taç giydi ve muzaffer bir şekilde tahta çıktı.

Kaçar kralının zafiyeti ve ülkedeki kaoslar ayrıca birçok siyasetçi ve yetkilinin ilgisizliği ve kayıtsızlığı nedeniyle İngilizler tarafından darbe planlaması ile iktidara gelen Rıza Şah, İran üzerinde otoriter ve mutlak monarşisini kurmayı başardı. İktidarda olduğu on altı yıl boyunca, sadece ifade özgürlüğünü, parlamento seçimlerini, basını ve partileri görmezden gelmekle kalmadı, aynı zamanda dini törenleri ve kadınların tesettürünü de yasakladı. İran halkı, Rıza Şah'ın vaadettiği  güvenlik için ağır bedeller ödedi.  Özellikle de yabancıların müdahaleleri ve milli servetleri talan etmeleri bu dönemde ve sonraki dönemde hep devam etti.