Haziran 22, 2021 07:49 Europe/Istanbul

Bu bölümde kitabın tarihi seyrini ve kütüphane ile ilgili ilginç bir hikayeyi ele almak istiyoruz.

Sümerler insanlık kazanımlarını ve bilgi birikimlerini  gelecek nesiller için korumak isteyen ilk insanlardı. Sümerler  yazıyı icat eden ve aslında kitaba önem veren insanlar olup bugüne kadar insanların kitaplar ile alakasını sağlayan kesimdi.  Bu bağlamda insanların kültürel ve teknolojik birikimleri bir sonraki nesillere aktarılmış ve şimdi de bizim günlük ihtiyaçlarımız, eğitim ve yasal ihtiyaçlarımız bu yoldan karşılanmaktadır. 

 Dolambaçlı  ve garip bir kütüphaneyi ziyaret etmek  kitap okuyanlar ve okurlar için cazip ve ilgi çekici olabilir. Ancak   bir kitap almak için bir kütüphaneye gittiğinizi ve orada sıkışıp kaldığınızı düşünün.  Acaba orada kalmak ister misiniz? Ömrünüzün sonuna kadar  binlerce kitap  okumak ister misiniz?  Oradaki diğer mahpusların  sizin beyninizi yemek istediklerini anlayınca  kaçıp ailenizin yanına gider misiniz? "

Ünlü Japon yazar  Haruki Murakami  ise  " Garip Kütüphane" isimli kitabında şöyle bir hikaye anlatıyor.  Genç bir erkek,  Osmanlı İmparatorluğunda vergi toplama hususunda  bir kaç kitap almak için  kütüphaneye gitti.  Garip ve  ilginç bir insan olan kütüphaneci ise  onu kütüphanenin dolambaçlı koridorlarından  alt kata yönlendirdi ve 107 numaralı odaya gönderdi.  Ancak  genç adam bu odaya atıldığını ve mahpus olduğunu anladı.  Kütüphaneci, ona tüm orada bulunan kitapları ezberlemesini, sadece bu şekilde oradan serbest bırakılacağını söyledi.  Adam böylece  o gencin taze bilgiler ile dolu beynini yemek istiyordu. Çünkü ona göre  böyle bir beynin çok  güzel tadı vardı. Ancak  genç adam diğer  şahsiyetlerden yararlanarak odadan kaçmak istedi. 

"Garip Kütüphane" kitabı  ilk kez 2005 yılında Japonca olarak yayımlandı. Ardından çevirmenler sayesinde birçok dile de çevrildi.  Bu resimli kitabın görüntüleri çok büyük puntolu başlayıp  çok ufak puntolu yazılar ile sonlanmaktadır.  Gerçekte bu kitabın hikayesi,  sonunda dramatik ve hüzün verici bir durum ile karşı karşıya kalan  kahraman bir gencin uzun seyahatidir.  Bu kitabın muhatabı görünüşte gençler ve delikanlılardır. Ancak kitap hayranı gencin bu garip kütüphanedeki  varlığı,  aslında  yetişkinler için de cazip olacak  ruhani  ve manevi bir yolculuk sayılır.   Örneğin  hikaye bir kütüphanede yaşanıyor. Murakami'nin sembolik olarak temas etmek istediği nokta, kütüphanelerin  insanlığın sonsuz hafızasının  tutulması ve düşünceler ve farklı görüşlerin depolanması için bir mekan olmasıdır.   Bu temsili dilin zirveye taşındığı nokta, yaşlı kütüphanecinin   insanlık bilimi birikimine karşı sürekli bir savaş içerisinde olması  ve   hikayenin kahramanının zıt noktasında yer almasıdır. 

Haruki Murakami bu ilginç sembolik hikayede   karmaşık yapılı ve sır dolu karakterleri ile, insanların dünyevi prangalardan kurtulma sürecini anlatmaya çalışıyor.   Böyle bir hikayede  insan, kurtulma arzusu ile ayakkabılarını bile kaybediyor. 

  Aslında Garip Kütüphane isimli kitap meydana getirdiği labirentsi yapı ile  okuru hikayenin sonuna kadar kendi ile sürüklemekte ve  eşsiz sebep-sonuç ilişkisi kurarak, gerçek hayatları da etkilemektedir.  Murakami,  gerçek ve hayal arasında merdivenler kurarak   yalnızlık, şefkat yoksunluğu, dostluk yoksunluğu  ve hayır ile şerrin karşı karşıya gelmesi gibi  sorunlar ve sosyal mesajları da ele alır.  

 Sohbetimizin devamında   ilk kitaplardan konuşup  kil levhalardan ve tabletlerden  elektronik kitaplara kadar gelen süreci özet olarak ele almak istiyoruz. 

 Tarihi belgeler ve rivayetler Rafidayn olarak da bilinen Dicle ile Fırat arasındaki   ovaların  ve Mezopotamya'nın verimli derelerinin  kitabın doğum yeri olduğunu  gösteriyor.   Sümerlilerden geriye kalan  antik şehirlerin yıkıkları ve  enkazlarından da Sümerlilerin  yaklaşık  milat öncesi  2 bin 700 yıllarında  özel, dini ve devlete bağlı kütüphanelere sahip olduklarını gösteriyor.   Talu  kütüphanesinin  30 bin kadar kilden levhaya sahip olduğu belirtilmektedir. 

 Sümer tarihçiler,   ciddi bir şekilde  eskiden gelen anlatıları ve hikayeleri ayrıca yaşadıkları dönemin olaylarını kaydetmeye çalışmışlardır.    Bilinen en eski yazım sistemi de çivi yazısıdır.  Sümerliler  de zaten bu yazı şeklini yaratmak ve  insanlığa büyük hizmetler sunmakla biliniyorlar.  Onlar yazmak için  demir ve çelikden yapılan ucu sivri, çiviye benzer kalemlerden yararlanırlardı.  Böylece  yumuşak kil, fildişi ve ahşap üzerine yazıyorlardı.   Bu amaçla,  özel katipler ve yazarlar yetiştirildi. Bunlar levhaları yazıp onları pişirmek ve sertleştirmekle görevli idiler.   Pişirilmiş  levhaların parçaları ise şimdi de arkeolojik çalışmalar sayesinde bulunmuşlardır.   Levhalar ve tabletler,   ticari bilgiler, dualar ve  gelenek görenekler gibi dini bilgiler, kutsal efsaneler ve mitler ve de milli ve etnik  hikayeler içermektedirler. 

Sümerlere ait antik şehirlerde yapılan kazılar  ise  İlyad'dan binlerce yıl daha eski edebi parçalara sahip belgelerin bulunduğunu gösteriyor. Böylece Sümerlilerin  en eski edebiyat parçalarını hazırladıkları söylenebilir.  Kil veya diğer uygun ham maddeler üzerine yazılan  metinlerden ele edilen bilgilere göre  bu metinlerin yüzde 95'inin  ticaret, idari ve hukuki işler ile ilgili olduğu söylenebilir. 

 Sümer kültürü,  1500 yıl boyunca, Milat öncesi  4'üncü milenyumdan  milat öncesi  2'inci milenyuma kadar  Rafidayn  bölgesinde baskın kültür olmuştur.  Bu uzun süre içerisinde  Sümerli yazarlar  farklı konularda birçok nüsha halinde eserler yazmışlardır.  Bu bağlamda  " Başarısız  Gılgamış Kahramanı" efsanesi  birçok nüsha halinde geriye kalmıştır.  Sümerliler bu kil yazıtlarını  mabetlerde, saraya bağlı binalarda ve okullarda tutmuşlardır.  Gerçekte Sümerliler  bu eserleri yaratan ve koruyan ilk tanınmış millet olmuşlardır.  Onların amacı ise  açık ve net olarak bu eserlerin gelecek nesillere aktarılması olmuştur. 

Sümerlerin ardından Babillerin medeniyeti kitap hususunda ileri noktada yer alan milletlerden biri olmuşlardır.  Babiller,  çivi yazısı ile yazmak ve matematik ve de astronomi gibi kimi bilim dallarını Sümerlerden öğrenmişlerdir.   Mabetler ve saraylarda   da kütüphanelerin varlığından söz edilmiştir.  Bunlardan en önemlisi ve en iyi örneği ise Borsipa kütüphanesidir.  Antik dünyada  onları  Kitap Hayranları olarak biliyorlardı. 

 Aşuriler krallığı da Babillere paralel olarak var olan ve kütüphaneciliğin  meslek olarak ortaya çıkışının  kraliyetidir.   Kütüphane tarihinde ilk kez   Nineva Kütüphanesinde  liste ile karşılaşıyoruz.   Bu dönemde Aşurbanipal ilk kez kütüphane sorumlusunu atamıştır.  Onun ölümünün ardından ise  kütüphane hayatını devam ettirmiştir. 612 yılında ise   Midi Kiyazas Nineva'yı yıkmış ve ardından yeni bir şehir kurmuştur. 

 Antik Mısır medeniyeti, Sümerler, Babiller ve Aşuriler dönemine paralel olarak  filizlenmesine rağmen Mısırlılar  yazı biçimi ve yazılış olarak farklı bir yöntem seçmişlerdir.  Onlar Papirüs üzerine yazıp  ucu tüylü kalemlerden yararlanıyorlardı.  Kalemlerini  siyah ve kırmızı mürekkeplere batırarak yazıyorlardı.  Giza ve Tebz'de  İkinci Ramses'e ait kütüphaneler bu yazının en önemli depoları sayılırlar. 

Mısırlılar  kitabı taparcasına önemli sayıyorlardı.  Örneğin   kitapların birinde   yazılan söz ile alakalı çok derin bir görüşe rastlıyoruz.  Bu yazıda şöyle yazılmıştır:" İnsan ölür ve cenazesi  toprağa dönüşür.   Onunla aynı dönemde yaşayanlar da  toprağa gömülür. Kitaplar ise onun hatıralarını bir dilden diğer dile aktarır.  Yazmak,  bir bina veya  manastır yapmaktan, yenilmez bir kale veya mabette put yapmaktan daha faydalıdır. "

 Papirüs tomarları genellikle   ağzı geniş  testilerde veya  silindirimsi metal kutulara bırakılırdı.    En eski Mısır kültürünün yazılı eseri  milat öncesi  2 bin 880 yıl önceye ait   Papirüs tomarıdır.   Bu eser  şimdi de Paris kütüphanesinde tutulmaktadır.   Mısır'ın uygun ikliminden dolayı  birçok  Papirüs tomarı özellikle de mezarlıklarda, mabetlerde ve hatta  evlerde okunabilir şekilde muhafaza edilmiştir. 

Görünen o ki  Mısır'da  çok sayıda yazılan ve satılan belgeler, ölüler ile ilgili yazılan belgelerdi.  Aslında bu belgeler,  büyük ve sihir ile ilgili olup  ölülerin huzurunu sağlamak için yazılan belgelerdi. 

 Bu ölü mektuplarının en güzel örneği, rengarenk resimler ile süslenmiştir. Bu resimde  mezara gömülen insanlar tasvir edilmektedir.  Birçok kez   bu ölü mektuplarının,    dünyada en eski resimli yazılar olduğu söylenmiştir.  Bu yazılar aslında kahinler tarafından yazılmış ve kimi nüshaları da satışa sunulmuştur.  Satılan bu belgelerde ölenin adının geçeceği yer bile boş bırakılırdı. Böylece  ölen kişinin ismi belge alındıktan sonra üzerine yazılırdı.   Antik Mısır'daki yazıların yüzde 90'ı bu mektuplar ile ilgilidir. 

Etiketler