Haziran 22, 2021 07:49 Europe/Istanbul

Geçen bölümlerde dünyanın en eski ve en büyük kütüphaneleri ile ilgili konuştuk. Öyle kütüphaneler ki devletler tarafından kurulmuş ve binlerce kitap barındırmaktadır. Ancak bu kütüphanelere az sayıda kişinin erişebileceğini de belirtmiştik. Bugünkü sohbetimizde İran'ın geçmişteki en büyük kütüphaneleri ile ilgili konuşacağız.

Kütüphane, en genel şekli ile,  kamusal bir kurum olarak  topluma hizmet vermek için kurulmuştur.  Bu yüzden,  her türlü kütüphanenin  kalitesi ve türünü belirlemek için  onun verdiği hizmete bakmak gerekir.  Bu hizmetler ne denli  çeşitli ve kapsamlı olursa  kütüphanenin aldığı puan da artar.  Tabii bu hizmetlerin değerlendirilmesi pek de zor değildir.  Çünkü  başarılı bir hizmet ulaştırma sistemi  kütüphanelerin her noktasında açıkça görülmektedir.  Örneğin  dünyanın en iyi kütüphanelerinde  kitaplar raflarda tutulmaları yerine  emanet olarak ödünç alınmış durumdadırlar.  

Bu kütüphanelerde bulunan eserler, korunmak ve tutulmak için  toplanmaktan ziyade  okurlara hizmet vermek ve onların okumaları için  bir araya getirilmişlerdir. Bu süreç geçmişte de böyle mi işlemiş? Acaba kadim kütüphanelerde de aynı durum mu söz konusu olmuştur?

Tarihin aktardığı hususlardan yola çıkarak  dünyanın en eski kütüphanelerinin divan ve kraliyet üyeleri ve mensupları tarafından inşa edildiğini özellikle de özel şahısların bu kütüphanelere erişimlerinin olduğunu söylemeliyiz.  Geçen bölümlerde  bu tür kütüphanelerin bazılarını tanıdık.  Bugünkü sohbetimizde de  İran'ın en eski kütüphanelerinden söz edeceğiz. 

 İran'ın en eski kütüphanesi  Taht-ı Cemşid kütüphanesidir.  Bu kütüphane  Taht-ı Cemşid tarihi kompleksinin bodrum katında yer almaktadır. Bu kütüphanede  tüm fermanlar, talimatlar ve raporlar kil tabletler üzerinde yazılmıştır.  Bu tabletler güneş karşısında kurutulmuş ve ardından bu kütüphaneye yerleştirilmiştir.  Makedonyalı İskender'in  Taht-ı Cemşid'i ateşe verdiği bir sırada   bu tabletler tam olarak kuruyup sertleşerek  tuğlaya dönüştü.  Günümüze kadar ise  70 bin tablet ulaşmıştır.  Bu kütüphanenin avantajlarından biri de eksiksiz bir şekilde korunması idi.  Bu kütüphanede o dönemin tüm belgeleri bulunmaktadır. Bu belgelere bakıldığında Taht-ı Cemşid'in köleler ve hizmetkarlar tarafından yapılmadığı, Çin Setti ve Mısır piramitlerinin tersine, maaşlı ve ücretli işçilerce yapıldığı anlaşılmaktadır. 

 Milat Öncesi 600 ila 300 yılları arasında yani  Ahamenişler kraliyeti döneminde, İran'ın dini ve bilimsel kitapları, Zerdüşt döneminden itibaren Taht-ı Süleyman ve Taht-ı Cemşid kütüphanelerinde  arşivlenmiştir.  Bu kitapların felsefe, astronomi, kimyacılık ve tıp alanında olduğu belirtilmiştir.  Ancak Makedonyalı İskender'in   İran'a saldırısının ardından bu kitapların hepsi yanmış kül olmuştur.   

Hicri Kameri 4'üncü yüzyılın tanınmış yazar ve katiplerinden  İbni Nedim, şöyle yazıyor:"  Keyşah Zahhak'ın Sevad bölgesinde bir şehir kurup adını da Jüpiter'den alarak bilim ve alimler şehri yaptı. Semadaki burçlardan yola çıkarak  12 saray yaptı ve  bilimsel kitapları ve alimleri buna göre sınıflandırdı...  Yunan kralı İskender,  İran'a saldırmak için   Rumların Makedonya adlandırdıkları şehirden  harekete geçti  ve  Dara'yı öldürdü.  Şehirleri ve  büyük isimler tarafından yapılan  binaları yıktı.    Öyle saraylar ki taşları ve tahtaları üzerine farklı bilimler ile ilgili desenler yer alıyordu.  Bunları yerle bir etti ve yıkımları ve kundaklamaları ile  durumu karıştırdı.  Şiir divanları ve değerli hazine kitaplarından örnekler alıp Rum ve Kıptiler diline tercüme ettirdi ve geri kalanı da  ateşe verdi ve yaktı.  Astronomi, tıp ve felsefe ile ilgili değerli bilgileri topladı ve topladığı diğer değerli şeyler ve bilim adamları ile beraber her şeyi Mısır'a gönderdi. "

Bu tür belgelere göre   İranlı bilim adamlarından geri kalan tek şey,  alınan örnekler veya Çin ve Hindistan'a gönderilen kitaplardı. 

 İskender saldırısı öncesi İran'daki kütüphanelerin özelliği ile ilgili olan bir diğer belge de  " Ebu Maş'er Belhi İrani'nin yazmış olduğu  İhtilaf El Zicat kitabıdır. Bu kitabın yazarı, Hicri Kameri  2'inci ve 3'üncü yüzyıl astrologudur ve kitabında  şu ifadelerde bulunmuştur:"  İran kralları, bilgilerin korunması ve tutulması için  üstün bir ilgi göstermişlerdir.  Onlar kitapların zamane afetlerinden ve gökten ve yerin sebebiyet vereceği afetlerden korunması için,  her şeye karşı dayanıklı olan malzeme ve araçlar seçtiler ve bunların enfeksiyon ve yıpranmaya karşı olmasına da özen gösterdiler.  Bu araçlar ise   Hadank ağacı kabuğundan yapılırdı. Bunlara Tuz diyorlardı.  Ardından Hintliler ve Çinliler ve diğer milletler bu yöntemi kullandılar. "

 Bu yazar kitabının devamında  İranlıların  bilimin ve bilgilerin korunması için en iyi ve en kaliteli aracı ve malzemeyi bulmalarının ardından  bu eserlerin tutulması ve korunması için de en iyi yer ve mekan arayışı içerisine girdiklerini de belirtiyor.  Öyle bir yer ki  deprem tehlikesinden bile korunsun ve toprağı kaymaya müsait olmasın.  Uzun süre arayışın ardından   sonunda  bu özelliklere sahip İsfahan bölgesi bulunduğunu belirtiyor.  Orada da  Cey bölgesi en uygun mekan seçildiğini Kohendej bölgesinde  yüksek bir binanın yapıldığını anlatıyor. 

 Arkeologlar ise yüzyıllar sonra, bu bölgede bu binanın  kalıntılarını buldular.  Bu binanın odalarında  eskiden kalan birçok kitap bulundu.  Bu kitaplar farklı bilim alanlarında olup Antik Fars dilinde yazılan eserlerdi. 

Milat Öncesi 250 yılında  İran'da Condi Şapur kütüphanesi açıldı. Bu kütüphane bilgi ve bilim hayranlarının odak noktasına dönüştü. Bu eski üniversitede  büyük bir kütüphane vardı.  Burada en iyi eğitim ve araştırma, tıp, felsefe ve hikmet ve edebiyat eserleri vardı.  Bu üniversitede İranlı, Hintli, Yunan ve Rum hocaları ders öğretiyordu. 

Condi Şapur veya Gondi Şapur üniversitesi  Batı Asya bölgesinin en kadim üniversitelerinden sayılır.  Bu üniversite  İran'ın Huzistan eyaletinde, Dezful şehri yakınlarında bulunmaktadır. Günümüzde ise sırf yıkıntıları geriye kalmıştır.  Maalesef  bu kütüphane de yanmış ve bilimsel ve edebi eserleri yok olmuştur. 

 Condi Şapur üniversitesinde  birçok önemli gelişme yaşanmıştır.  Bu bağlamda,  Sanskrit-Hint rakamlarının yazılışı yaygınlaştırılmıştır.   Sasaniler döneminin tanınmış tabibi ve bilim adamı Borzuye'nin  de bu üniversiteden mezun olduğu aynı mekanda öğretmekle meşgul olduğu söylenmektedir.  Bu üniversite hocalarının  el,  ayak ve parmak gibi vücut parçaları naklini ilk kez gerçekleştirdikleri de söylenmektedir. 

Hicri Kameri  120 ila 165 yılları arasında,  Gondi Şapur  bilimsel kurumu, yavaş yavaş Bağdat'a taşındı ve  201 Hicri Kameri yılında  Mamun Abbasi döneminde Condi Şapur'dan uyarlanarak  Bağdat'ta Beyt-ül Hikme diye tercüme ve araştırma olarak hizmet veren eğitim merkezi açıldı. 

Condi Şapur'un bilim ve bilgi merkezi olarak giriş kapısının üstünde  şöyle yazıldığı bilinmektedir:"  Bilim ve fazilet,  kol kuvveti ve kılıç gücünden daha üstündür. "

Moğol saldırısının ardından oluşan enkazın üstünde,  ünlü alim, matematikçi ve  tanınmış astrolog   Hace Nasireddin Tusi  çabaları ile yeni bir medeniyet odağı oluşturuldu.  Bu tanınmış ve özel bilim adamının özellikleri sayesinde,  parlak bir dönem başladı. Bu dönemin belirgin sembolleri ise  Maraga rasathanesi ve bu gözlemevinin büyük kütüphanesi idi.  Maraga kütüphanesi  sırf yıldızları izlemek ve gözetmek için kurulan bir mekan değil,  birçok bilim dalının öğretildiği  ve dünyanın en ünlü alimlerinin toplandığı  bir mekandı. 

Maraga  rasathanesi binası, 6 Mayıs 1259'da  Hace Nasireddin Tusi önerisi ve Hülagu Han talimatı ile yapıldı.  Hülagu,  bu araştırma merkezinin ayakta kalması için vakıflar ayırdı ve 400 bin kitap içeren, astronomi cihazlı kütüphane de kurdurdu. 

  Rasathane alanın Kuzey kısmındaki çitlerin altında bulunan tepenin  Kuzey Batı kısmında   da  farklı açılardan kütüphane adlandırılabilecek  bina bulunmuştur.  Maraga rasathanesi kütüphanesindeki farklı tarihi metinler de  eşsiz büyüklükte bir binadan söz etmektedirler.  

Kemaleddin Abdürrazzak bin Ahmed bin Muhammed isimli İbni Fuvati veya İbni Sabuni olarak ün yapan     İranlı bilim adamı ve tarihçi  Maraga rasathanesinin sorumlusu olmuştur.  İbni Sabuni, Büyük Horasan'ın Merv ahalisinden olup Fars dilini ileri seviyede biliyordu ve Farsça şiirler de söylüyordu.  En ünlü kitabı   50 ciltlik  Mecmeül Edeb Fi Ma'cemül Elkab'dır.  Sadece bir cildi günümüze ulaşmıştır.  İbni Sabunu'nin söylediğine göre bu rasathane ve yan binalarının yapımı için  Hace Nasireddin Tusi 5 kişiyi Hülagu'ya tanıtmıştı.  Onların rasathanedeki faaliyetleri ise  Maraga'yı bilimsel bir odak noktasına dönüştürdü.  Rasathane işlerinde çalışan şahıslar ise  Rasadî olarak tanınmaya başlandılar. 

Etiketler