Haziran 24, 2021 06:54 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle Mahlûkatı maddesiz ve örneksiz olarak ilk baştan yaratan, bir işi diğerlerinden önce yapan, yaratan اَلْمُبْدِئُ  el-Mübdi’ ve Yaratılmışları yok ettikten sonra tekrar yaratan  اَلْمُع۪یدُ el-Mu’îd hakkında konuşacağız.

Hatırlanacağı üzere geçen sohbetlerimizde de belirttiğimiz gibi tüm varlık dünyası Esma-ül Hüsnâ’nın tezahür yeridir. Esma-ül Hüsnâ’nın her biri sahibinin özelliklerini ortaya çıkaran gerçeklerdir. İnsanın diğer canlılardan en önemli farklı yönü de işte bu hakikatleri anlamak ve tanımaktadır. Sohbetimizin başında da belirttiğimiz gibi bugün el-Mübdi’ ve el-Mu’îd ism-i şeriflerini ele alarak Allah’ın yardımı ile varlık dünyasının gerçeklerini daha fazla tanımaya çalışacağız. Mübdi' ism-i şerifinin geçtiği bir çok ayette Mu'îd de geçiyor. Mübdi' ism-i şeifi Kur'an-ı Kerim’de 8 kez Yebdu ve Yebdi olarak geçerken Mu'îd ise 13 kez Yo’id olarak geçiyor.

 

Sözlükte “yaratmak” anlamında olan “bed” kökünün, “yaratmak” anlamındaki ibdâ’ masdarından türemiş bir sıfat olan Mübdi’ “modeli ve örneği olmaksızın ibtidâen yaratan” demektir.

Sözlükte “geri dönmek” mânasındaki avd (avdet) kökünün “tekrar etmek, ikinci defa başlamak” anlamına gelen iâde kalıbından türemiş bir sıfat olan Mu'îd  “tekrar eden” demektir. Zât-ı ilâhiyyeye nisbet edildiğinde “yaratmayı tekrarlayan, tekrar yaratan” mânasını taşır

Yüce Allah her şeyi kader ve tedbir üzerine en iyi şekilde ve durumda ibdâ’ etmiştir. Kur'an-ı Kerim yaratılışın başlangıcını en az 10 kere hatırlatıyor. Nitekim Rum suresinin 27. ayetinde şöyle buyuruyor:

 وَ هُوَ الَّذی یَبْدَؤُا الْخَلْقَ ثُمَّ یُعیدُهُ وَ هُوَ أَهْوَنُ عَلَیْهِ وَ لَهُ الْمَثَلُ الْأَعْلى فِی السَّماواتِ وَ الْأَرْضِ وَ هُوَ الْعَزیزُ الْحَکیمُ

O, başlangıçta yaratmayı yapan, sonra onu tekrarlayacak olandır. Bu, O'na göre (ilk yaratmadan) daha kolaydır.(4) Göklerde ve yerde en yüce ve eşsiz sıfatlar O'nundur. O, mutlak güç sahibidir, hüküm ve hikmet sahibidir.

Yine Allah Teâlâ Secde suresinin 7-9 ayetlerinde daha önce olmayan insanın yaratılışı hakkında şöyle buyuruyor:

الَّذِی أَحْسَنَ کُلَّ شَیْءٍ خَلَقَهُ وَبَدَأَ خَلْقَ الْإِنْسَانِ مِنْ طِینٍ /  ثُمَّ جَعَلَ نَسْلَهُ مِنْ سُلَالَةٍ مِنْ مَاءٍ مَهِینٍ /  ثُمَّ سَوَّاهُ وَنَفَخَ فِیهِ مِنْ رُوحِهِ وَجَعَلَ لَکُمُ السَّمْعَ وَالْأَبْصَارَ وَالْأَفْئِدَةَ قَلِیلًا مَا تَشْکُرُونَ

O ki, yarattığı her şeyi güzel yaptı. İnsanı yaratmaya da çamurdan başladı./ Sonra onun neslini bir öz sudan, değersiz bir sudan yarattı./ Sonra onu şekillendirip ona ruhundan üfledi. Sizin için işitme, görme ve idrak duygularını yarattı. Ne kadar az şükrediyorsunuz!

Büyük din alimi Ayetullah Mekarim Şirazi’nin telifi olan Tefsir-i Nemune kitabında söz konusu ayetin altında şöyle yazılıyor:

“Yüce Allah muazzam yaratılış sarayının temelini “en iyi düzen” üzerine kurdu, yani ondan daha mükemmeli düşünülmeyecek güçlü bir düzen… Allah insan yaratılışına bağımsız olarak başladı ve soyunun devam etmesine nütfede karar kıldı. Nütfe insan vücudunun özüdür ve bir çocuğun doğması ve soyun devam etmesinin kaynağı ve başlangıcıdır. Nütfenin oluştuğu ilk başta sadece bir nevi “bitkisel hayatı” var yani sadece beslenerek gelişiyor ve büyüyor. Fakat rahimde tekamülün aşamaları yavaş yavaş tamamlanarak hareket etmeye başlar ve zamanla insanların diğer güçleri giderek kendisinde canlanır ve bu da Kur'an-ı Kerim’in tabiri ile ruhun üflemesidir. Yani Allah’ın ruhu şeklinde adlandırılacak kadar şerefli ve değerli olan bir ruh, insana üfleniyor. Kur'an-ı Kerim insan yaratılışının 5. Evresi sayılan en son aşamada onlarla dış dünya ile bağlantı kurulabilen ve dünyanın gerçeklerini kavrayabilen kulak, göz ve kalp nimetlerine işaret ediyor.”

Böylece yüce Allah Mübdi' ism-i şerifi ile insanların yaratılış başlangıcını onlara hatırlatıyor ki kendi özleri hakkında düşünsünler. Kulun yaratılışının başlangıcı hakkında düşünmek, iki açıdan bazı sırları açıklığa kavuşturuyor: birincisi ilk insanın bedeninin çamurdan ve sonraki kuşakların değersiz bir Sudan yaratılmış olması, ikincisi ise ruhunun bir nurdan olması. Bu ise çok önemli ve dikkate değer bir konudur zira insanı, kibir ve gururdan uzaklaştırırken aynı zamanda kendi aslı ve özüne dönmek ve ilahi kata yakınlaşmak için iç coşkusu ve neşesini arttırır.

 

Daha önce de belirttiğimiz gibi avd  kökünden olan Mu'îd ise  tekrar eden ve geri döndüren anlamındadır. Tabi ki geri dönmektense maksat, tekrar hayata dönmektir. Başlangıçta insanı yaratan Mübdi' Allah, bir kez daha kıyamet gününde onu geri getirir. Allah Teâlâ’nın Mübdi' ism-i şerifi geçen ayetlerin çoğunda Mu'îd ismi de geçiyor. Örneğin Ankebut suresi 19. ayetinde şöyle okuyoruz:

أَوَلَمْ یَرَوْا کَیْفَ یُبْدِئُ اللَّهُ الْخَلْقَ ثُمَّ یُعِیدُهُ إِنَّ ذَلِکَ عَلَى اللَّهِ یَسِیرٌ

Onlar, Allah'ın başlangıçta yaratmayı nasıl yaptığını, sonra onu nasıl tekrarladığını görmüyorlar mı? Şüphesiz bu, Allah'a göre kolaydır

Yine Â’râf suresinin 29  ayetinde de şöyle buyuruyor:

کَما بَدَأَکُمْ تَعُودُونَ

Sizi başlangıçta yarattığı gibi (yine O'na) döneceksiniz

Bu kısa ayet, Maad’ın varlığına en açık delildir ve ilk yaratılıştan tekrar dönmek ve yaratılmaktan söz ediyor. Kur'an-i ilimler bilginleri ve alimler bu isimden “fiziksel maad”ın ispatı için yararlanarak, şöyle diyorlar:

Ruhun cisme rağmen ölmediğinden dolayı, Kur'an’da değinilen dirilmekten maksat ise fiziksel dirilmektir ki kıyamette geri dönüyor ve ruh ona kavuşuyor. Tabi ki çok latif ve insanın uhrevi hayatına uygun bir cisimdir.

Mu'îd olan Allah, kullarının hesabına bakmak için onları tekrar diriltiyor ve gaflet perdelerini kaldırarak her birini sözleri ve davranışlarına göre cezalandırıyor ve her iyi amellerinin mükafatını veriyor. Enbiya suresinin 104. ayetinde bu gerçeğe değinerek, ilk yaratılışın Mübdi' olan Allah için kolay olduğu gibi geri getirilmesi de Mu'îd ism-i şerifi vasıtası ile daha kolay olacağına değiniliyor. Ayet şöyle buyuruyor:

یوْمَ نَطْوِی السَّماءَ کَطَیِّ السِّجِلِّ لِلْکُتُبِ کَما بَدَأْنا أَوَّلَ خَلْق نُعِیدُهُ وَعْداً عَلَیْنا إِنّا کُنّا فاعِلِینَ

Yazılı kâğıt tomarlarının dürülmesi gibi göğü düreceğimiz günü düşün. Başlangıçta ilk yaratmayı nasıl yaptıysak, -üzerimize aldığımız bir vaad olarak- onu yine yapacağız. Biz bunu muhakkak yapacağız.

Bu ayete göre Allah Teâlâ kıyamet gününde yaratılışı tekrar geri getiriyor ve insanı canlandırarak,  hesabını kendi mahkemesinde görülmesi için hazırlıyor. O da yaptığı her şeyi, hazır görüyor. Hesap vermek için Mu'îd tarafından bu toptan geri dönüş, Allah’ın adalettalepliğinin bir göstergesidir, böylece tüm ceza ve mükafatları eksiksiz olarak verir.

Mümin olan insan yüce Allah’ın Mübdi' ve Mu'îd isimlerini anlayıp doğru kavrayarak, kendi  mebda’ ve maadine yakin getirir, bu yüzden dünyevi hayatını, Mu'îd olan Allah’ın kendisinin ölümünden sonra tekrar geri getireceği günde utanmayacak şekilde geçirir. Böyle bir insan yaptıkları her şeyin uhrevi dünyada ona geri dönüleceği gerçeğine çok iyi bir şekilde vakıftır; Mübdi'’nin kaza ve kaderine olan imanı ve Mu'îd’in adaletine olan imanı, ona kulluk yolunu güçlü ve kalıcı şekilde geçirmek için özel bir  huzur verir.

Değerli dinleyiciler bugün de sizlerden sahife-i Seccdiye’nin ilk duasının başlangıcı ile ayrılmak istiyoruz:

الْحَمْدُ لِلَّهِ الْأَوَّلِ بِلَا أَوَّلٍ کانَ قَبْلَهُ، وَ الْآخِرِ بِلَا آخِرٍ یکونُ بَعْدَهُ /  الَّذِی قَصُرَتْ عَنْ رُؤْیتِهِ أَبْصَارُ النَّاظِرِینَ، وَ عَجَزَتْ عَنْ نَعْتِهِ أَوْهَامُ الْوَاصِفِینَ /  ابْتَدَعَ بِقُدْرَتِهِ الْخَلْقَ ابْتِدَاعاً، وَ اخْتَرَعَهُمْ عَلَی مَشِیتِهِ اخْتِرَاعاً /  ثُمَّ سَلَک بِهِمْ طَرِیقَ إِرَادَتِهِ، وَ بَعَثَهُمْ فِی سَبِیلِ مَحَبَّتِهِ، لَا یمْلِکونَ تَأْخِیراً عَمَّا قَدَّمَهُمْ إِلَیهِ، وَ لَا یسْتَطِیعُونَ تَقَدُّماً إِلَی مَا أَخَّرَهُمْ عَنْهُ/  وَ جَعَلَ لِکلِّ رُوحٍ مِنْهُمْ قُوتاً مَعْلُوماً مَقْسُوماً مِنْ رِزْقِهِ، لَا ینْقُصُ مَنْ زَادَهُ نَاقِصٌ، وَ لَا یزِیدُ مَنْ نَقَصَ مِنْهُمْ زَائِدٌ. /  ثُمَّ ضَرَبَ لَهُ فِی الْحَیاةِ أَجَلًا مَوْقُوتاً، وَ نَصَبَ لَهُ أَمَداً مَحْدُوداً، یتَخَطَّی إِلَیهِ بِأَیامِ عُمُرِهِ، وَ یرْهَقُهُ بِأَعْوَامِ دَهْرِهِ، حَتَّی إِذَا بَلَغَ أَقْصَی أَثَرِهِ، وَ اسْتَوْعَبَ حِسَابَ عُمُرِهِ، قَبَضَهُ إِلَی مَا نَدَبَهُ إِلَیهِ مِنْ مَوْفُورِ ثَوَابِهِ، أَوْ مَحْذُورِ عِقَابِهِ، «لِیجْزِی الَّذِینَ أَساؤُا بِما عَمِلُوا وَ یجْزِی الَّذِینَ أَحْسَنُوا بِالْحُسْنَی»

Hamd Allah’a ki ilktir, O’ndan önce bir ilk yoktur; sondur, O’ndan sonra bir son yoktur. Gözler O’nu görmekten, tahayyüller (vehimler) O’nu vasfetmekten âcizdir. Kudretiyle dilediği gibi yepyeni bir yaratık meydana getirdi. Sonra onları irade ettiği yola koydu, sevgisi yolunda ilerleyebilmelerini sağladı. Öne geçirdiğini ertelemeye, ertelediğini önce geçirmeye güçleri yetmez. Onlardan her bir ruh için paylaştırılmış belli bir rızk tayin etti. O, birine çok rızk verdi mi kimse onu azaltamaz; birine de az verdi mi kimse onu çoğaltamaz.

Sonra onların her biri için vakitlendirilmiş bir ecel, sınırlandırılmış bir süre belirledi. Her geçen gün adım adım ona doğru ilerlemekte, her geçen yıl ona daha bir yakınlaşmaktadır. Süresi dolunca da vaad ettiği bol sevapla ödüllendirmek ya da sakındırdığı azapla cezalandırmak üzere ruhunu kabzeder. “Böylece kötüler en kötü işlerinin karşılığını görürler; iyiler de iyi amellerinin ödülünü en güzel şekliyle alırlar.” (Necm /31) Çünkü adaleti bunu gerektirmektedir./012