Haziran 24, 2021 06:55 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle hayat veren, can bağışlayan, sağlık veren, dirilten anlamında olan el-Muhyi اَلْمُحْی۪ ve her canlıya ölümü tattıran, öldüren el-Mümit اَلْمُم۪یتُ ism-i şerifleri hakkında konuşacağız.

Esma-ül Hüsnâ'dan tamamen ters anlamlı olan el-Muhyi ve el-Mümit, bir çok ayette yan yana ve beraber zikredilmiştir. Canlandıran, hayat veren anlamında olan Muhyi, ölümün karşıt anlamdadır. Muhyi, Yüce Allah'ın mübarek isimi olarak, koşulsuz şartsız yaşatan hayat veren anlamındadır. Muhyi olan Allah Teâla bitki, hayvan, insan, cin ve melekeler, tümüne hayat veren ve yaşatandır. Kur'an-ı Kerim bir çok ayette bu konuya işaret ediyor. Örneğin Rum suresi 40. ayetinde şöyle okuyoruz:

اللَّهُ الَّذِی خَلَقَکُمْ ثُمَّ رَزَقَکُمْ ثُمَّ یُمِیتُکُمْ ثُمَّ یُحْیِیکُمْ

Allah, sizi yaratan, sonra size rızık veren, sonra sizi öldürecek ve daha sonra da diriltecek olandır…

 

Memata karşı hayat kelimesi, yaşam ve yaşamak anlamındadır. Kur'an-ı Kerim'de hayat iki şekilde geçiyor, biri insanın doğumundan ölümüne kadar süren maddi hayattır ki hem insan hem hayvanda ve hatta bitkide gelişme, beslenme, üreme vb. aşamalarla beraberdir. Bu yüzden bu hayata, hayvan yaşamı da denir.

Fakat Muhyi ism-i şerifi sadece maddi hayatla sınırlı değildir ve üstün bir hayat olan manevi hayata da işaret ediyor. Nitekim Allah Teâla Enfal suresinin 24. ayetinde bu konuya değinerek, şöyle buyuruyor:

یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُواْ اسْتَجِیبُواْ لِلّهِ وَلِلرَّسُولِ إِذَا دَعَاکُم لِمَا یُحْیِیکُمْ

" Ey iman edenler! Size hayat verecek şeylere sizi çağırdığı zaman, Allah'ın ve Resûlü'nün çağrısına uyun ve bilin ki Allah, kişi ile kalbi arasına girer. Yine bilin ki, O'nun huzurunda toplanacaksınız." 

Bu ayet bizzat hayatta olanlara hayattan açıkça söz ediyor. Tabi ki maksat insanların sıradan hayatları değil. Şehit Murteza Mutahhari bu konuda şöyle yazıyor:

“İnsanları resmen diriler ve ölüler olarak ikiye ayıran ve Kur'an-ı, hayat sebebi ve peygamberi de muhyi ve canlandıran olarak tanıtan ayetlerden biri, Enfal suresinin 24. ayetidir ki “bu peygamber size hayat ve yaşam getirdi” buyuruyor. Siz şimdi ölüsünüz, kendiniz anlamıyorsunuz; gelin ve nefesi Mesih gibi olan bu manevi tabibe teslim olun ve size nasıl hayat verdiğini görün.”

Bu yüzden hayat insanın bu dünyada bitkiler ve hayvanlar gibi yaşayarak ölümle yaşam dosyası kapanacak anlamında değildir; zira bu yaşam, hayatın en aşağılık seviyesidir. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim en ince tabirlerle bu görünüşte hayatta olan insanı, temeli Allah’a inanç ve düşünceye dayalı olan gerçek hayata davet ediyor.

Bu konudaki en güzel ayetlerden biri ise En'âm suresinin 122. ayeti kerimesidir.

اَوَمَنْ کانَ مَیْتاً فَأَحْیَیْناهُ وَ جَعَلْنا لَهُ نُوراً یَمْشی‏ بِهِ فِی النَّاسِ کَمَنْ مَثَلُهُ فِی الظُّلُماتِ لَیْسَ بِخارِجٍ مِنْها ، کَذلِکَ زُیِّنَ لِلْکافِرینَ ما کانُوا یَعْمَلُون

Ölü iken dirilttiğimiz ve kendisine, insanlar arasında yürüyeceği bir nur verdiğimiz kimsenin durumu, hiç, karanlıklar içinde kalmış, bir türlü ondan çıkamamış kimsenin durumu gibi olur mu? İşte kâfirlere, işlemekte oldukları çirkinlikler böyle süslü gösterilmiştir.

Bu ayet mümin olanın hayatından ve mümin olmayanın ölümünden söz ediyor, gerçi her ikisi de maddi açıdan yaşıyorlar. Yüce Allah kendi hidayet nuru ile dirilten kimse, dünyevi ve zahiri hayatın ötesinde bir hayata sahiptir. Ve buna karşı kafirler insani tayyib ve yüce hayattan yoksun oldukları için ölü sayılırlar. Çağımızın büyük müfessirlerinden Ayetullah Abdullah Cevadi Amoli ise Tesnim tefsir kitabında şöyle yazıyor:

“Kur'an, muvahhid insandan hayat sahibi (manevi ve Tayyib) olarak söz ediyor ve kafiri de onun karşısına koyuyor. Nitekim Yâsîn suresi 70. ayeti de bunu tedai ederek şöyle buyuyor: لِیُنْذِرَ مَنْ کانَ حَیًّا وَ یَحِقَّ الْقَوْلُ عَلَى الْکافِرِینَ  (Aklen ve fikren) diri olanları uyarması ve kâfirler hakkındaki o sözün (azabın) gerçekleşmesi için Kur'an'ı indirdik.

İşte bu karşı karşıya getirmek ise muvahhidin hayatta olması ve kafirin de ölü olmasının belirtisidir.”

Esma-ül Hüsnâ’dan Muhyi ism-i şerifin özel yeri olan ayetlerden bir diğeri ise Nahl suresinin 97. ayetidir. Allah Teâlâ burada şöyle buyuruyor:

مَنْ عَمِلَ صالِحاً مِنْ ذَکَرٍ أَوْ أُنْثى‏ وَ هُوَ مُؤْمِنٌ فَلَنُحْیِیَنَّهُ حَیاةً طَیِّبَةً وَ لَنَجْزِیَنَّهُمْ أَجْرَهُمْ بِأَحْسَنِ ما کانُوا یَعْمَلُونَ

Erkek veya kadın, kim mü'min olarak iyi iş işlerse, elbette ona hoş bir hayat yaşatacağız ve onların mükâfatlarını yapmakta olduklarının en güzeli ile vereceğiz.

Bu mübarek ayet açıkça insanın manevi hayatının onun iman ve salih ameline bağlı olduğunu beyan ediyor. Tabi ki bu manevi hayat da bizzat dereceler ve kademeleri vardır ve kim iman ve salih amelini arttırırsa onun tayyibe ve temiz hayatı varlık kazanıyor ve şiddetleniyor, ruhi ve manevi erdemliği artıyor.

El-Mümit, canlıları öldüren, her kese ölümü tattıran demektir. kökü Arapçada ölüm anlamında, hayatın karşıtı ve bir şeyden güç ve kudretin gitmesi olan “mevt”tir. Öldürmek her zaman hayat ve yaşamın ardındandır. Yüce Allah Duhân suresinin 8. ayetinde şöyle buyuruyor:

لا إِلهَ إِلَّا هُوَ یُحْیِی وَ یُمِیتُ ..

O'ndan başka hiçbir İlâh yoktur. Yaşatır, öldürür.

Bu ayet kerimeye göre yüce Allah tüm varlıklara hayat verdiği gibi, yine hayatı onlardan alarak öldürür.

Ölüm de hayat gibi iki fiziksel ve ruhsal cismi ve manevidir. İnsanın pak fıtratı, işlediği günahların tekrarı, kendine ve diğerlerine yaptığı zulüm nedeni ile Allah’a yönelmekten küfre sapar, dindarlıktan dinsizliğe, doğru yoldan yanlış yola sapar, manevi ölümü gerçekleşir. Bu yüzden geçek müminler, yaratılış, ölüm ve hayattan gerçek hedefin Allah Teâlâ tarafından bir sınav ve imtihan olduğunu düşünür ve dünya hayatının kısa olduğunu, Mümit olan Allah’ın ise her kese ölümü tattıracağını bilir. Bu yüzden manevi hayat yaşayarak manevi ölümü tecrübe etmez.

Yüce Allah’ın yer yüzündeki halefi olma liyakatine sahip olan her mükemmel insan, hem Muhyi ve hem Mümit ism-i şeriflerinin mazharı olabilirler. Nitekim Kur'an-ı Kerim ayetlerine göre hz. İbrahim’in çağrısı ile dağlar üzerinde olan kuşların parçaları gibi. Rivayetlere göre hz. İbrahim Halil -as- bazı ilahi mertebelere ulaşmasına rağmen hala Muhyi ism-i şerifi kendisinde tecelli etmemişti. Bu yüzden Kur'an-ı Kerim’de Bakara suresinin 260. ayetinde şöyle buyrulmuştur:

وَاِذْ قَالَ اِبْرٰه۪یمُ رَبِّ اَرِن۪ی کَیْفَ تُحْـیِ الْمَوْتٰىۜ قَالَ اَوَلَمْ تُؤْمِنْۜ قَالَ بَلٰى وَلٰکِنْ لِیَطْمَئِنَّ قَلْب۪یۜ قَالَ فَخُذْ اَرْبَعَةً مِنَ الطَّیْرِ فَصُرْهُنَّ اِلَیْکَ ثُمَّ اجْعَلْ عَلٰى کُلِّ جَبَلٍ مِنْهُنَّ جُزْءاً ثُمَّ ادْعُهُنَّ یَأْت۪ینَکَ سَعْیاًۜ وَاعْلَمْ اَنَّ اللّٰهَ عَز۪یزٌ حَک۪یمٌ۟

İbrâhim "Rabbim! Ölüleri nasıl diriltiyorsun, bana göster!" deyince, rabbi "Yoksa inanmıyor musun?" demişti. O "Hayır inanıyorum, fakat kalbim tam kanaat getirsin diye" cevabını verdi. Rabbi "Kuşlardan dört tane al, onları kendine alıştır, sonra (parçalayıp) her bir tepeye onlardan bir parça bırak, sonra onları çağır. Koşarak sana gelecekler ve şunu bil ki, Allah hep galiptir ve hikmet sahibidir" 

Tabi bu arada Nemrut gibi kötüler de kendilerini yaşatan ve öldüren olarak hitap edebilirler. Nitekim Nemrut hz. İbrahim -as- ile Allah tarafından hayat vermek ve öldürmek konusunda tartışarak, “ben de can verir ve alırım” dedi ve bunu ispatlamak için bir köleyi serbest bırakarak onun öldürülmesi gerektiğini fakat ona hayatını bağışladığını söyledi. Ardından suçsuz birini öldürdü ve onun yaşama hakkı olduğunu fakat kendisinin bu hakkı ondan aldığını söyledi!

Görüldüğü gibi  Nemrut Muhyi ve Mümit ism-i şeriflerinin gerçek anlamı değil sadece zahiri manasına dayanarak kendine bu hakkı tanıyordu. Nemrut hayat vermek, canlandırmanın temelden ve daha önce bir örneği olmadan anlamında olduğunu, öldürmenin sadece ve sadece Allah’ın tekelinde olduğundan gafildi. Nemrut gibileri asla kimseye hayat ve ölüm yaratamazlar.

Değerli dinleyiciler bugünkü sohbetimizin de sonuna geldik. Bugün sizlerden, yüce Allah’ın, zuhuru ile gönüllerimizi onun nuru ile aydınlatan son kurtarıcı hz. Mehdi’nin -as- Ahd duası ile vedalaşmak istiyoruz.

اللَّهُمَّ إِنِّی أَسْأَلُکَ بِاسْمِکَ الْکَرِیمِ ... و بِاسْمِکَ الَّذِی یَصْلَحُ بِهِ الْأَوَّلُونَ وَ الْآخِرُونَ یَا حَیّاً قَبْلَ کُلِّ حَیٍّ وَ یَا حَیّا بَعْدَ کُلِّ حَیٍّ وَ یَا حَیّاً حِینَ لا حَیَّ یَا مُحْیِیَ الْمَوْتَی وَ مُمِیتَ الْأَحْیَاءِ یَا حَیُّ لا إِلَهَ إِلا أَنْتَ ... وَ اعْمُرِ اللَّهُمَّ بِهِ بِلادَکَ وَ أَحْیِ بِهِ عِبَادَکَ

 Allah'ım! Kerim ismin hürmetine, … öncekilerle sonrakileri kendisiyle ıslah ettiğin isminin hakkı için senden istiyorum. Ey her diriden önce diri. Ey her diriden sonra diri. Ey hiçbir diri olmadığı zaman diri olan. Ey ölüleri dirilten. Ey dirileri öldüren. Ey kendisinden başka İlâh olmayan diri…Onunla beldelerini bayındırlaştır ve onunla kullarını dirilt./012