Haziran 24, 2021 06:55 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle, hiçbir şeye ihtiyacı olmayan, müstağnî; istediğini, istediği vakit bulan, kendisi için lüzumlu olan şeylerin hiç birinden mahrum olmayan el-Vâcid اَلْوَاجِدُ ve Kadr ü şânı büyük, kerem ve semâhati bol olan el-Mâcid اَلْمَاجِدُ ism-i şerifleri hakkında konuşacağız.

Kutsi bir hadiste Resulullah -saa- Allah Teâla'dan naklen şöyle buyuruyor:

Ey benim kullarım, eğer ilkiniz ve sonuncunuz, diri ve ölünüz ve yaş ve kurunuz bir araya gelir ve her biri nihai arzusunu isterlerse ve onların hepsini yerine getirirsem, mülkümde gözüme asla gelmez…tıpkı eğer sizlerden her biriniz bir denize iğne batırır ve çıkarırsa. Öyle ise bu iğnenin aldığı su, denizde etkisi olur mu?! Ve acaba onsan bir şey eksilir mi? Allah’ın sonsuz bağışlaması da böyledir. Zira ben, bağışlayan, kerem sahibi, gani ve saygınım ve istediğim her işi yapabilirim. Bağışlamam bir cümle iledir ve bir işin yapılmasını istediğimde sadece ona “ol” demem kafidir! Öyle ise “olur”.

Kur'an-ı Kerim’de Vâcid ism-i şerif 5 kez zikredilmiştir. Vâcid, bir şeyi kazanmak için başka bir şeye ihtiyacı olmadan sahip olması gereken her şeyi elinde bulundurana denir. Allah Teâlâ var etmek ve hayat vermek için gereken her şeyi elinde bulunduruyor ve hiç bir şey O’ndan gizli değildir ve ulaşılmaz değildir. Başka bir ifade ile var olan her şey ve Allah’ın hayat bahşettiği he şey, Vâcid ism-i şeriften yararlanıyorlar.

Vâcid olan Allah Teâlâ yapmak istediği her şey için sadece azmetmesi ve ona “ol” demesi yeterlidir. Nitekim Yâsîn suresi 82 ayetinde şöyle buyuruyor:

إِنَّما أَمْرُهُ إِذا أَرادَ شَیْئاً أَنْ یَقُولَ لَهُ کُنْ فَیَکُونُ

Bir şeyi dilediği zaman, O'nun emri o şeye ancak "Ol!" demektir. O da hemen oluverir.

Burada Vâcid’in irade ve isteğinde hiçbir eksiklik yoktur ve her şey Allah’ın iradesinde ve kemalin zirvesinde ilerliyor. Tabi ki bu, Vâcid’in işlerinin nedenler ve aralarındaki bağlara dayalı olduğu anlamında değildir; bu sadece var olabilen her şeye muktedir olan Vâcid Allah’ın güçlü olduğuna bir vurgudur.

Gerçek bir Müslüman v e mümin, tüm ihtiyaçlarını Vâcid olan Allah’tan ister ve her zaman tüm definelerin anahtarları yanında olana yönelir. Nitekim Hicr suresi 21 ayetinde şöyle okuyoruz:

وَإِن مِّن شَىْ‏ءٍ إِلَّا عِندَنَا خَزَآئِنُهُ

Hiçbir şey yoktur ki hazineleri yanımızda olmasın.

Esma-ül Hüsnâ’dan bu ism-i şeife mazhar olmak isteyen, aşırıya kaçmadan elinde olan tüm mal ve serveti, asla başa kakmadan bağışlaması ve infak etmesi gerekir hatta bağışlamak için hiçbir şeyi bulunmadığı halde bile kendi şeref ve haysiyetini başkalarına yardım etmek için kullanmalıdır.

 

Esma-ül Hüsnâ’dan El-Mâcid ism-i şerif, çok büyük, şerif ve iyi huylu anlamında olan “mecd” kökünden türemiştir. Mâcid, izzet ve kemalin doruğunda, tüm sıfatları ve fillerinin güzelliği ve azametin zirvesinde olan demektir. Mâcid olan Allah, hiçbir kısıtlama olmaksızın kerem, fazl, bağışlamak ve cömertliğin doruğundadır ve kullarına karşı merhamet, şefkat, bağışlama ile muhatap olur. Mâcid tıpkı Mecid gibi azameti ve büyüklüğü sonsuzdur. Mâcid tüm işlerinin şerefli olan ve rahmeti her şeyi kapsayandır. Mâcid olan Allah, üstünde kerem olmayan kerimdir.

Rivayetlere göre günün birinde hz. Süleyman -as- deniz kenarında oturmuşken, bir buğday tanesini kendisi ile denize doğru götüren bir karınca görür. Süleyman karıncaya bakarken denizden bir kurbağa çıkar ve ağzını açar, karınca da kurbağanın ağzına girer ve kurbağa ağzını kapatarak deniz suyuna dalar.

Hz. Süleyman -as- gördükleri karşısında şaşırmış düşünürken kurbağa tekrar Sudan çıkar ve ağzını açar; karınca da kurbağanın ağzından çıkar fakat bu sefer yanında buğday tanesi yoktur.

Hz. Süleyman karıncaya seslenir ve olayın ne olduğunu sorar. Karınca şöyle anlatır:

Ey Allah’ın peygamberi, bu denizin dibinde içi boş bir taş vardır ve içinde bir kurt yaşar fakat oradan çıkamaz ve ben her gün onun rızkını taşırım ve Allah da bu kurbağayı beni onun yanına götürmek için görevlendirmiştir. Kurbağa beni o taştaki deliğin yanına götürür ve ağzını deliğin yanı başına koyuyor; ben onun ağzından çıkıyor ve kendimi kurda ulaştırıyorum ve buğday tanesini ona bırakıyor ve tekrar kurbağanın ağzına geri dönüyorum ve o da suda yüzerek beni denizden çıkarıyor ve ağzını açıyor ve ben onun ağzından çıkıyorum.

Hz. Süleyman -as- karıncaya, “azaba buğday tanesini kurda götürdüğünde ondan bir şey duyuyor musun?” diye sorunca karınca, “evet, kurt şöyle diyor: en bu denizin dibinde bu taşın içinde beni unutmayan Allah, mümin kullarına olan rahmetini unutma!” dedi.

Gerçek bir Müslüman ve mümin Allah Teâlâ’nın Vâcid isminden yararlanarak asla aşırıya kaçmadan mal ve servetinden infak ettiği gibi, Mâcid ism-i şerif ile de kendi büyüklük ve menziletini gözler önüne serer. Böyle bir insan fedakarlık edip büyüklük göstermekle kendini, bencil olan, şehvet, güç ve dünya malına kul köle olanlardan farklı kılar. Zira başkaları rüzgarın estiği yönde ve kendi çıkarları doğrultusunda hareket ederken, kökleri sağlam, dalları göklere uzanan güçlü bir ağaç gibi yaşamın değişen şartlarına karşı dimdik durarak kendi büyüklük ve şevketlerini, Mâcid olan Allah’ın buyurduğuna uyarak koruyorlar.

Değerli dinleyiciler bugün de sizlerle vedalaşma zamanı geldi. Fakat sizlerden ayrılmadan önce Vâkıa suresi ardından okunan duayı paylaşmak istiyoruz:

یا ماجِدُ یا واحِدُ، یا جَوادُ یا حَلیمُ، یا حَنّانُ یا مَنّانُ یا کَریمُ، اَسْئَلُکَ تُحْفَةً مِنْ تُحَفاتِکَ تَلُمُّ بِها شَعْثى، وَ تَقْضى بِها دَیْنى، وَ تُصْلِحُ بِها شَأْنى بِرَحْمَتِکَ یا سَیِّدى. اَللَّهُمَّ اِنْ کانَ رِزْقى فِى السَّماءِ فَاَنْزِلْهُ، وَ اِنْ کانَ فِى الاَرْضِ فَاَخْرِجْهُ، وَ اِنْ کانَ بَعیداً فَقَرِّبْهُ، وَ اِنْ کانَ قَریباً فَیَسِّرْهُ، وَ اِنْ کانَ قَلیلاً فَکَثِّرْهُ، وَ اِنْ کانَ کَثیراً فَبارِکْ لى فیهِ، وَ اَرْسِلْهُ عَلى اَیْدى خِیارِ خَلْقِکَ، وَ لا تُحْوِجْنى اِلى شِرارِ خَلْقِکَ، وَ اِنْ لَمْ یَکُنْ فَکَوِّنْهُ بِکَیْنُونِیَّتِکَ (بِکَیْنُونَتِکَ) وَ وَحْدانِیَّتِکَ. اَللًّهُمَّ انْقُلْهُ اِلَىَّ حَیْثُ اَکُونُ، وَ لا تَنْقُلْنى اِلَیْهِ حَیْثُ یَکُونُ، اِنَّکَ عَلى کُلِّ شَىْءٍ قَدیرٌ، [یا حَىُّ یا قَیُّومُ یا واحِدُ یا مَجیدُ یا بَرُّ یا کَریمُ] یا رَحیمُ یا غَنِىُّ، صَلِّ عَلى مُحَمَّدٍ وَ آلِ مُحَمَّدٍ وَ تَمِّمْ عَلَیْنا نِعْمَتَکَ، وَ هَیِّنَا [هَنِّئْنا-هَیِّئْنا] کَرامَتَکَ وَ اَلْبِسْنا عافِیَتَک

Ey Yegane, ey Macid, ey Cevad, ey Halim, ey Hannan, ey Mennan, ey Kerim, Senden, benim dağınıklığımı toplayan ve benim borcumu ödeyen ve halimin onun sebebi ile düzelen hediyelerinden bir hediye diliyorum, senin rahmetinle ey benim efendim.

Ey Allah’ım! Rızkım semada ise indir ve eğer toprak altında ise çıkar ve uzak ise yakınlaştırıver ve eğer yakın ise onu kolaylaştır. Az ise çoğalt ve eğer çok ise bereketli kıl ve onu en iyi insanların eli ile bana ulaştır ve beni kötü ve alçak insanlar ve şirretlere muhtaç kılma ve eğer benim için bir rızık yoksa öyle ise kendi kutsal zatın ve vahdaniyetinle onu oluştur.

Ey Allah’ım (rızkımı) nerde olursam bana yolla ve beni nerede olursan onun peşinden yollama, gerçekten sen her şeye kadirsin ey Rahim ve ey Müstağni. Muhammed ve Al-i Muhammed’e selam gönder ve nimetini bize tamamla ve keremini bize hazırla ve kolaylaştır ve bize sağlık ver./012