Haziran 24, 2021 06:56 Europe/Istanbul

Her biri yüce Allah’ın özelliklerinden birine işaret eden Esma-ül Hüsnâ’dan bugün sizlerle, bölünmesi ve sayısının artması mümkün olmayan, bir, tek, yegâne varlık anlamında olan El-Vâhid ism-i şerifi hakkında konuşacağız.

Değerli dinleyiciler hatırlanacağı üzere geçen sohbetlerimizde belirttiğimiz üzere insan Esma-ül Hüsnâ'yı doğru anlamakla büyüklük, kibir, mutlak egemenlik, yücelme, rehberlik, şifa, fayda, bağışlama, merhamet, gazap, rızık, yaratma ve mülkiyetin ancak ve ancak O'nun zatına has olduğunu kavradığını belirttik. Ayrıca bu sayede insanın varlık dünyasındaki kendi konumunu anlayacak huşu ve huzuya ulaştığında, her ne kadar içsel saflıktan yararlanırsa bir o kadar Esma-ül Hüsnâ'dan yararlanabileceğine değindik.

Aslında yegane yaratanın azameti, Esma-ül Hüsnâ ile ortaya çıkıyor ve imanın güzel tadına bu sayede ulaşılır ve insanda Allah'a sevginin doruğa ulaşmasına sebep olur. Yüce Allah'ı tanımayı sağlayan ve kemalat zirvesine ulaşma yollarını açan bu ism-i şeriflerden biri El-Vâhid'dir.

 

El-Vâhid, eşsiz, ikincisi olmayan yegane, bir demektir. Vâhid olan Allah, zatında, sıfatlarında ve fiillerinde yegane ve ayrıcalıklı olan Allah'tır. O hiçbir şekilde parçaların birleşmesinden oluşmamıştır zira eğer parçaları olsaydı, muhtaç ve kısıtlı bir varlık olurdu. Varlık dünyası, düzeni, hayret verici ve şaşırtıcı tüm sisteminin, O'nun eşsiz ve yegane oluşunu gözler önüne seriyor. Zira eğer dünya ve kainat düzenine bir kaç tanrı hükmetseydi, kesinlikle bir çok karışıklık, çelişki ve ihtilaflar yaşanırdı. Nitekim Emir-ül Müminin hz. Ali -as- şöyle buyuruyor:

"Eğer bir olan Allah'tan, başka bir tanrı olsaydı o da peygamber ve kitap göndermesi ve kendinden haber vermesi gerekirdi, hal bu ki hiçbir peygamber göndermemiştir, zira gelen tüm 124 bin peygamberin tümü, başka bir tanrıdan değil tek olan Allah'tan haber verdiler."

Esma-ül Hüsnâ'dan Vâhid ism-i şerifi, tevhid ilkesine atıfta bulunuyor. İlahiyat konularında, tek tanrıcılık anlamında olan  tevhid, İslam ve diğer tüm ilahi inancın temel ilkelerindendir. "Tevhid" kelimesi, "Yegane Bilmek" anlamındadır.

Sözlükte “tek ve bir olmak” anlamındaki vahd (vahdet, vühûd) kökünden türeyen tevhid “bir şeyin bir ve tek olduğunu kabul etmek” demektir. Bu yüzden "Vâhid", hiçbir parçası olmayana denir.

Anlatılanlara göre Emir-ül Müminin hz. Ali'nin -as- hilafeti döneminde anlaşmayı bozanlar tarafından İmam'a dayatılan savaşın en yoğun döneminde, kılıçların çarpışma sesi gözlerden uykuları kaçırdığı ve insanları bıktırdığı bir dönemde adamın biri İmam Ali'nin -as- karşısına geçerek, "Acaba Allah tek midir?" diye sorar.  İmam'ın sahabesi sinirlenerek adama, "Bu soru şimdi mi sorulur? Emir-ül Müminin'in savaşta olduğunu görmüyor musun?" diye karşılık verince hz. Ali -as- "Bırakın sorsun zira bizim bu kavimle savaşımız da bunun (tevhid) içindir" diye buyurdu.

İmam daha sonra uzun bir şekilde o adama " Vâhid" kelimesinin anlamını açıkladı ki onu kendi dilimizle açıklamak istersek, Allah'ın bir olmasıdır, fakat bu "bir"den hedef sıfırın ardından gelen ve iki veya üçten önce gelen matematikteki bir değildir. Zira bir, iki veya üç olmak, kısıtlı canlıların özellikleridir ve görecelidir. Fakat buradaki "bir" eşi, benzeri ve beraberi bulunmayan hatta düşünülmeyendir. Buna ilaveten diğer cisimler gibi tecezzi ve tekessürü mümkün değil ki bazı yönlerden diğer varlıklarla ortak yönleri veya farklılıkları olsun; hayır, O birdir ve varlığında hiçbir parça yoktur.

İmam kendi sözlerinde Allah'tan her türlü sayısallık, tip, cinsellik ve kısıtlamayı reddetti. Bu yüzden Allah'ın Vâhid olduğu söylenince hiç bir şeyin O'na benzemediği anlamındadır. Tıpkı Şura suresinin 11. Ayetinde belirtildiği üzere, لیس کمثله شی O'nun benzeri hiçbir şey yoktur.

Kur'an-ı Kerim'de Vâhid ism-i şerifi birkaç kez, Esma-ül Hüsnâ'dan her şeye galip ve hakim anlamında olan "Kahhar" ile birlikte geçiştir. Örneğin Ra'd suresi 16. ayetinde şöyle okuyoruz:

قُلْ اللهُ خَالِقُ کُلِّ شَیْء وَهُوَ الْوَاحِدُ الْقَهَّارُ

…De ki: "Her şeyin yaratıcısı Allah'tır. O, birdir, mutlak hâkimiyet sahibidir."

Bilindiği üzere Kahhar olan yüce Allah, kendi yarattığı tüm hilkate hakimdir. Tüm hilkat ve kullar O'nun emri altındadır. Hiçbir mahluk tek bir an bile Allah'ın gözünden gizli değil ve O'nun hakimiyeti dışında bulunmuyor. Allah Teâla'nın bu ism-i şerifi vahdaniyeti ve ortağı olmaması ile bağlantılıdır, başka bir ifade ile Allah kendi yanında hiçbir ortak ve emsali kabul etmiyor; her kes Allah'ın kulu ve mağlubudur; halbuki bir şeyin ortağı ve emsali asla mağlup olamaz. Bu yüzden Kahhar ismi şerifi Vâhid'den sonra geliyor, bu da hiçbir şekilde emsal, ortak ve rakip kabul etmeyen Yegane demektir.

Allah'ın vahdaniyetinden söz eden ayetlerin çoğunda Kahhar özelliği de geçmektedir, böylece Allah'ın yegane olmasının, sayı bakımından az olmak veya zayıflıktan değil, sonsuzluğu ve egemenliği açısından olması açıklanıyor. Kur'an-ı Kerim'in Mü'min suresi 16. ayetinde kıyamet gününe ve hayatın tüm gerçeklerinin aydınlanmasına, her şeyin zahir ve batınının ortaya çıkarak herkesin haberdar olmasına işaretle, Subhan olan Allah tarafından bir soru geldiğine işaretle şöyle buyuruyor:

لِمَنِ الْمُلْکُ الْیوْمَ لِلَّهِ الْواحِدِ الْقَهَّارِ

"…Bugün mülk (hükümranlık) kimindir? Tek olan, her şeyi kudret ve hâkimiyeti altında tutan Allah'ındır."

Aslında dünyanın saltanatı ve mülkü de Allah'a aittir fakat mahşer gününde Allah'ın gücü, ilmi ve Kahhar olması her kes tarafından hissedilir ve her kes Allah'ın vahdaniyetine itiraf eder.

Vâhid, istediği her şeyi yapandır ve yöneticilikte yeganedir ve kimse onunla mukabele gücüne sahip değildir. Göklerde ve yerde olan her şey Allah'ın vahdaniyetine işaret ediyor. Bu yüzden mümin insan, Allah'ını Yekta ve Yegane bilir ve kimseyi O'nun benzeri, emsali veya eşi görmüyor ve varlık dünyasının yönetiminde, malikiyetinde ve hilkatinde kimseyi ona ortak koşmuyor ve Allah'tan başkasını reddetmenin, konuşması, davranışı ve düşüncesinden belli olur.

Değerli dinleyiciler bu hafta da bize ayrılan sürenin sonuna gelmiş bulunuyoruz. Bu hafta sizlerden Resulullah'ın -saa- okunmasını tavsiye ettiği ve bizzat kendisi de Mescid-i Nebevi'de günlük namazların ardından diğer Müslümanlarla birlikte okuduğu dua ile ayrılmak istiyoruz:

لَا إِلٰهَ إِلّا اللّٰهُ إِلٰهاً وَاحِداً وَنَحْنُ لَهُ مُسْلِمُونَ، لَاإِلٰهَ إِلّا اللّٰهُ وَ لَا نَعْبُدُ إِلّا إِیَّاهُ، مُخْلِصِینَ لَهُ الدِّینَ وَلَوْ کَرِهَ الْمُشْرِکُونَ، لَاإِلٰهَ إِلّا اللّٰهُ رَبُّنَا وَ رَبُّ آبائِنَا الْأَوَّلِینَ، لَاإِلٰهَ إِلّا اللّٰهُ وَحْدَهُ وَحْدَهُ وَحْدَهُ ، أَنْجَزَ وَعْدَهُ، وَنَصَرَ عَبْدَهُ، وَأَعَزَّ جُنْدَهُ، وَهَزَمَ الْأَحْزَابَ وَحْدَهُ، فَلَهُ الْمُلْکُ، وَلَهُ الْحَمْدُ، یُحْیِى وَیُمِیتُ، وَیُمِیتُ وَیُحْیِى، وَهُوَ حَیٌّ لَایَمُوتُ، بِیَدِهِ الْخَیْرُ وَهُوَ عَلَىٰ کُلِّ شَىْءٍ قَدِیرٌ :

Allah'tan başka bir mabut yoktur, yegane mabut ve biz O'na teslimiz, Allah'tan başka bir mabut yoktur ve O'ndan başkasına tapmıyoruz, müşriklere her ne kadar hoş olmasa da O'na itaatimizi arındırıyoruz. Bizim ve ilk babalarımızın Allah'ından başka bir mabut yoktur, Allah'tan başka bir mabut yoktur, Yegane ve Yegane ve Yegane'dir, vaatlerini gerçekleştirir, kuluna yardım eder ve ordusuna güç ve izzet bağışladı ve tek başına (küfür ve şirk) ordularını darmadağın etti. Öyle ise hükümdarlık ve tapmak sadece O'na layıktır. Canlandırır ve öldürür, öldürür ve canlandırır ve ölmeyen O'dur , hayır ve iyilik sadece O'nun elindedir ve O her şeye kadirdir.

 

Allah'a emanet olunuz./012