Temmuz 28, 2021 17:04 Europe/Istanbul

Gâfir suresinin 34 ila 37. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Gâfir suresinin 34. ayeti:

 

وَلَقَدْ جَاءَکُمْ یُوسُفُ مِنْ قَبْلُ بِالْبَیِّنَاتِ فَمَا زِلْتُمْ فِی شَکٍّ مِمَّا جَاءَکُمْ بِهِ حَتَّى إِذَا هَلَکَ قُلْتُمْ لَنْ یَبْعَثَ اللَّهُ مِنْ بَعْدِهِ رَسُولًا کَذَلِکَ یُضِلُّ اللَّهُ مَنْ هُوَ مُسْرِفٌ مُرْتَابٌ (40:34)

Yani:

Andolsun ki, (Musa'dan) önce Yusuf da size açık deliller getirmişti ve onun size getirdiği şeyler hakkında şüphe edip durmuştunuz. Nihayet o vefat edince "Allah ondan sonra peygamber göndermez" dediniz. İşte Allah o aşırı giden şüphecileri böyle saptırır.

 

Geçen bölümde Firavun sarayında iman eden bir müminin bazı gerekçelere işaret ederek Hz. Musa’nın öldürülmesini engellemeye çalıştığını ve bu gerekçelerin bazılarını beyan ettik. Bu ayette mümin adam bu kez Hz. Yusuf tarihine işaret ederek şöyle diyor:

Hz. Yusuf da ilahi peygamberlerden biriydi ve sizinle zaman bakımından pek de uzak sayılmaz. Gerçi Hz. Yusuf nübüvveti için çeşitli delilleri vardı, ama maalesef bir çokları yersiz ve mantıksız bahaneleri ve kuşkuları ileri sürerek hak sözünü kabul etmek istemediler, oysa onunda delileri gayet net ve anlaşılır ve kabul edilebilirdi. Bu insanlar hatta Hz. Yusuf vefat ettikten sonra Allah başka peygamber göndermemesini beklediler ve böylece çirkin amellerini ve bencilliklerini ve heva ve heveslerine rahatça devam etmek ve hiç bir itiraza maruz kalmak istemediler. Doğal olarak bu tür insanlar hiç bir zaman hak sözü duymak ve benimsemek peşinde değildi ve sadece kendi nefsani heva ve heveslerinin peşinden giderek sonuçta kendilerini ilahi hidayetten mahrum bırakırlar. Oysa ilahi peygamberlere bu şekilde davranmak ve tealimi hakkında kuşku uyandırmak insanın sapmasına yol açar.

Aslında kuşku duymak ve şüphelenmek, akıl ve ilmin gereğidir, fakat kuşku ve şüphe ve kötü zan gibi durumların esiri olmamak gerekir, zira hem düşünce bakımından ve hem pratikte insanı vesveseye sürükleyerek ilerlemesine mani olur.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

1 – Geçmiş kavimlerin inançları ve davranış ve eğilimleri gelecek kuşakları etkiler. Bu yüzdan bu kavimlerin tarihini okuyarak gelecek kuşaklarının nasıl davranacaklarını tahmin etmek mümkün.

2 – kuşku ve şüphe eğer araştırmaya ve düşünmeye yol açarsa değerlidir, fakat eğer bu duygu devam ederse, durgunluk ve kötü zanna sebep olur ki bu da büyük bir afet sayılır.

3 – Dünyada ve ahirette sapmak, nefsani heva ve hevesleri yüzünden peygamberlerin açık mantığına karşı direnen ve muhalefet edenlerin sonudur.

 

Gâfir suresinin 35. ayeti:

 

الَّذِینَ یُجَادِلُونَ فِی آَیَاتِ اللَّهِ بِغَیْرِ سُلْطَانٍ أَتَاهُمْ کَبُرَ مَقْتًا عِنْدَ اللَّهِ وَعِنْدَ الَّذِینَ آَمَنُوا کَذَلِکَ یَطْبَعُ اللَّهُ عَلَى کُلِّ قَلْبِ مُتَکَبِّرٍ جَبَّارٍ (40:35)

Yani:

Kendilerine gelmiş hiçbir delil olmadığı halde Allah'ın âyetleri hakkında mücadele edenler gerek Allah yanında, gerekse iman edenler yanında büyük bir nefretle karşılanır. Allah, büyüklük taslayan her zorbanın kalbini işte böyle mühürler.

 

Geçen ayetlerin devamında bu ayet kuşku ve şüphe duymakta aşırıya kaçan ve hiç bir hak sözü kabul etmek istemeyenleri açıklayarak şöyle buyurmakta:

Bu tür insanlar sırf tartışma ehli olan insanlardır. Bunun amacı hakkı anlamak ve benimsemek değil, sadece tartışmaktır. Dolaysıyla onlara ne söylerseniz söyleyin, üzerinde düşünmek yerine hiç bir açık delil sunmadan hak sözü reddeder. Bu tür insanlar tartışırken kendilerini mantık ehli gibi göstermeye çalışır, ama gerçekte bir nevi kibir ve inadın tutsağı oldukları anlaşılır. Bu yüzden siz hangi delili getirirseniz getirin, bunlar kabul etmez ve sudan bahaneleri ileri sürerek reddeder.

Kuşkusuz boşuna inatlaşmak ve ilahi ayetlere karşı tavır koymak, zararlı sonuçları olur ki en önemlisi inatçı insanın sapmasıdır, zira hak karşısında inat etmek insan düşüncesini karanlık bir perde gibi örter ve doğruları teşhis etmesine mani olur.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Tartışma, bilimsel diyalog ve münazara yöntemlerinden biridir. Ancak bu yöntem hakikat peşinde olana faydası olur, yoksa mantıksız ve delilsiz konuşan insan, sırf inadı yüzünden hak sözü reddeder.

2 – Mümin insanlar mantıksız tartışmaya girmemelidir. Mümin insan mantıklı konuşmalıdır, zira başkaları onun mantıksız konuştuğunu anlarsa, artık iman ehli olanların arasında da yeri olmaz.

 

Gâfir suresinin 36 ve 37. ayetleri:

 

وَقَالَ فِرْعَوْنُ یَا هَامَانُ ابْنِ لِی صَرْحًا لَعَلِّی أَبْلُغُ الْأَسْبَابَ (40:36)

أَسْبَابَ السَّمَاوَاتِ فَأَطَّلِعَ إِلَى إِلَهِ مُوسَى وَإِنِّی لَأَظُنُّهُ کَاذِبًا وَکَذَلِکَ زُیِّنَ لِفِرْعَوْنَ سُوءُ عَمَلِهِ وَصُدَّ عَنِ السَّبِیلِ وَمَا کَیْدُ فِرْعَوْنَ إِلَّا فِی تَبَابٍ (40:37)

 

Yani:

Firavun:" Ey Hâmân, bana yüksek bir kule yap; belki yollara erişirim."

 

"Göklerin yollarına erişirim de Musa'nın Tanrısı'nı görürüm! Doğrusu ben onu, yalancı sanıyorum, dedi. Böylece Firavun'a, yaptığı kötü iş süslü gösterildi ve yoldan saptırıldı. Firavun'un tuzağı tamamen boşa çıktı.

 

Her neyse, o hassas anlarda o cesur ve mümin adam Firavun yakınlarından biri olmasına rağmen büyük bir işi başırdı ve çeşitli yollardan saraydakileri etkilemeye çalıştı. Sonunda onun akılcı ve güçlü sözleri Firavun’u da etkiledi ve Hz. Musa’yı öldürme kararını sarstı. Bu yüzden Firavun Hz. Musa’yı öldürmeyi erteleme kararı aldı. Ancak buna karşın Firavun kibirinden el çekmedi ve şeytani işlerinin devamında yeni bir emir verdi. Firavun kendisi için göklere yükselecek bir kule yapılmasını emretti. Firavun kendince bu kuleye çıkarak Hz. Musa’nın sözünü ettiği Allah’tan bir haber almak istiyordu. Aslında Firavun’un bu hareketi insanları kandırmak içindi, zira Hz. Musa sözünü ettiği Allah’ın göklerde olduğunu veya görülebileceğini veya dokunulabileceğini iddia etmemişti ki, yüksek bir yere çıkmakla bunlar yapılabilsin.

Firavun ses getirecek uygulamaları ile sıradan insanları etkilemek istiyordu. Firavun halkın Hz. Musa’nın nübüvveti meselesini unutmasını ve sonuçta o hazrete yardım etmelerini engellemek istiyordu. Bu tür insanları kandırmaya yönelik uygulamalar, Firavun’un her zaman başvurduğu hareketlerdendi. Kuşkusuz Firavun’ın sapkınlığının esas kaynağı, kibiri ve bencilliği yüzünden çirkin hareketlerin gözünde güzel görünmesiydi. Bu durum Firavun’un hak sözü kabul etmesine mani olduğu gibi planlarının da suya düşmesine ve sonunda da helak olmasına sebebiyet verdi.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Mantık ve delil ehli olmayan insanlar sansasyonel hareketlerle şartları kendi lehine çevirmeye çalışır.

2 – Gövde gösterisi ve insanları kandırmak, zalim ve tağut rejimlerin kendi görüşlerini insanlara dayatmak ve onlara daha fazla musallat olmak için başvurdukları yöntemlerdir.

3 – Kibir ve bencillik, insanların çirkinlikleri güzel gibi görmelerine ve bu yüzden kendilerini ıslah etmeye yanaşmamalarına yol açar.

4 – Tağut rejimleri her zaman iman ehli olanların yolunda engel çıkarır. Ancak mümin insanlar hak yolunda direnirse, zafer sonunda onların olur ve zalimler büyük hüsrana uğrar.