Mayıs 14, 2016 16:32 Europe/Istanbul

Amerika devletinin dış politika karnesi beşeriyete karşı cinayet örnekleriyle doludur.

Ancak Amerika Dışişleri Bakanlığı bu durumdan utanç duymak bir yana her yıl başka ülkelerin insan hakları karnelerini yayınlamaktadır. Kuşkusuz Amerika dünyada beşeriyete karşı işlenen büyük savaş suçlarının da en büyük ortağıdır. Bu iddianın en somut örneklerinden biri ise Amerika’nın Saddam’ın İran’a dayattığı sekiz yıllık savaşta Baas rejimine kimyasal silah temin etmesi ve Saddam’ın bu silahları Halepçe ve Serdeşt kentlerinde geniş çapta kullanmasına göz yummasıdır.

Amerika ve müttefikleri yıllardır zorbalıklarını insan hakları savunma gibi kavramsal değerlerin altında gizleyerek tüm dünyaya dayatmaya çalışıyor. Amerika ve müttefikleri insan haklarını savunduklarını iddia ederek başka ülkelere askeri müdahalelerini ve kadınlara ve çocuklara karşı işledikleri savaş suçunu bu şekilde haklı göstermeye çalışıyor.

Amerika’nın insan hakları anlayışında insanlar birinci, ikinci ve üçüncü sınıf vatandaşlar olarak üçe ayrılıyor. Batı’ya göre Asya, Afrika ve latin Amerika’da yaşayan insanların değeri ucuz ve Amerika ve Batı Avrupa’da yaşayan insanların değeri çok kıymetlidir. Gerçekte bu zümre için Amerika ve Avrupa’nın güvenliği önemli ve diğer insanların güvenliği önemsizdir. Batı’nın anlayışında ve mantığında terör ve işkence de Amerika ve İsrail ve uşakları tarafından yapıldığı takdirde caiz ve doğrudur. Gerçekte bu cahilce düşünceden hareketle Amerika Saddam’ın İran’a dayattığı savaş yıllarında bu dikta rejimi destekledi ve böylece saddam da İran kentlerine ve hatta Irak’ın Halepçe kentine karşı kimyasal saldırı düzenleyerek büyük cinayetlere imza attı. Irak’ın Baas rejiminin düzenlediği kimyasal saldırılarda yüz bin sivil şehit düştü veya yaralandı, bazı yaralılar hâla kimyasal silahların etkisinden acı çekiyor.

İran’ın Serdeşt kenti Saddam tarafından kimyasal bombardımana uğramadan önce kimyasal silahlar sadece birinci dünya savaşında ve Amerika’nın Vietnam savaşında kullanılmıştı. Vietnam savaşında Amerika 80 milyon litre zehirli kimyasal maddeyi Vietnam halkının tarlalarının üzerine boşalttı.

Serdeşt’te yaşanan korkunç cinayetle ilgili yıllar sonra yayımlanan belgeler, Amerikalı ve Avrupalı firmaların Saddam rejimine kimyasal ve biyolojik silah temin ettiğini ortaya koydu. Söz konusu belgelere göre onlarca Alman, Hollandalı, Fransız, Belçikalı, Rus ve Amerikalı firma kimyasal maddelerin ve kimyasal silah üretme teknolojilerinin Irak’a transferinde rol ifa ettiklerini gösterdi. Peki acaba bunlar insan hakları ihlali değil de, ne olabilir?

Bir süre önce kitle imha silahları ile mücadele günü dolaysıyla bir açıklama yapan güvenlik uzmanı Gordon Duff, Amerika yönetimi Saddam rejimi ve Baas ordusunun İran’a karşı kimyasal silah kullanma cinayetlerine ortak olduğunu vurguladı. Duff sözlerini şöyle sürdürdü: 8 yıl süren İran Irak savaşında Saddam defalarca İran milletine karşı kimyasal silah kullandı, fakat Batı hiç bir zaman bu korkunç hadisede, yani tüm dünyanın İran’a dayattığı savaşta şeffaf davranmadı.

Gordon Duff, Amerika donanmasının Vietnam savaşına katılan eski askerlerinden biridir. Duff Amerika’nın 2003 yılında Irak topraklarına saldırmasının amacı hakkında da şöyle konuştu: Amerika’nın Irak’ta Saddam’ın kitle imha silahlarını bahane ederek işlediği cinayetlerinden biri, hafifletilmiş uranyum içeren mühimmat kullanmaktı. Bu mühimmatın tesirleri zamanla ortaya çıkıyor. Nitekim kimyasal silahlar yüksek tahrip gücü ile bir çok kuşağı etkileyebiliyor.

Duff şöyle diyor: Amerika devlet sürekli insan hakları taraftarı olduğunu iddia ediyor, ama aynı zamanda başka ülkelere saldırıyor, üstelik bu ülkelere özgürlük ve demokrasi getirmek istediğini ileri sürüyor.

Bu arada Amerika’nın Gürcistan, Bulgaristan, Kazakistan ve Ukrayna’da kimyasal silah üreten fabrikaları yönettiği belirtiliyor. Daha önce tıbbi veya tarım alanlarında araştırma maskesi adı altında çalışan bu tesisler ifşa edildikten sonra başka yere taşınıyor ve eski işine devam ediyor.

Küresel güçlere göre kitle imha silahları bu güçlere askeri üstünlük sağlayan silahlardır ve gelişmişliğin göstergesi olarak da değerlendiriliyor. Oysa bu silahlar bir anda binlerce insanın ölümün yol açabiliyor ve insani ve ahlaki kriterlere göre affedilemeyecek bir günah ve insan hakları ihlali sayılıyor.

Nükleer silahsızlanma konusunda da aynı düşünce hakimdir. 1950’li yıllarda barış için atom bombası üretme düşüncesini gündeme getiren Amerika şimdi ve 21. Yüzyılda dünyanın en büyük nükleer silah deposuna sahiptir.

Veriler dünyanın 9 ülkesinde binlerce nükleer başlık bulunduğunu, bu sayının %90 kadarı Amerika ve Rusya’da yer aldığını gösteriyor. Yine verilere göre 18 bin nükleer füze fırlatılmaya hazır vaziyettedir ve bunların bir çoğu Hiroşima ve Nakazaki’ye atılan atom bombalarından kat kat güçlüdür.

Amerika Başkanı Obama 2009 yılında dünyayı nükleer silahlardan arındırma vaadinde bulunarak nükleer silahların yayılmasına karşı çıkan uluslararası camiayı heyecanlandırdı. Ancak şimdi Obama başkanlık döneminin sonuna yaklaştığı halde dünya hala nükleer silahlardan arınmış bir dünyanın hayalini yaşıyor, Amerika ise nükleer silahlarını yenilemeyi sürdürüyor. Amerika 25 yıllık bir program çerçevesinde stratejik nükleer silahlarını yenilemeyi planlıyor.

Amerika’nın insanlık karşıtı bu düşüncesinin derin mazisi söz konusudur. Raporlara göre 1940 ila 1990 yılları arasında Amerikalı askerler ve yine bazı ülkelerde milis güçler Amerika’nın nükleer deneylerinde kobay olarak kullanıldı. Raporlara göre bu insanlar nükleer infilakın yarattığı radyasyon halkasının içine girmeye veya uçaklar nükleer patlamanın oluşturduğu mantar gibi bulutun ortasından geçmeye zorlanıyordu. Bu insanlar ayrıca kimyasal ve biyolojik silahların denendiği ortamlarda veya nükleer radyason üreten deneylerin ortamlarında kullanıldı. Amerika ve NATO Balkanlar savaşında ve yine Afganistan, Irak ve Libya saldırılarında da zayıflatılmış uranyum içeren yasak silahları kullandı.

Batı dünyası 20. Yüzyılda demokrasi ve insan hakları iddiaları ile yeni bir dünya düzeninin haritasını çidi. Ancak gerçek şu ki Amerika ve NATO’nun özellikle 11 Eylül 2001 olaylarından sonra dünya milletleri ve bölgede Irak, Afganistan ve Libya milletleri için getirileri savaş, terör, katliam, bölünme, huzursuzluk ve güvensizlikten başka hiç bir şey olmamıştır ve bu da başlı başına Batı’nın iddia ettiği değerlerin ve attığı sloganların içi boş olduğunu ortaya koymuştur.


Amerika Başkanı Obama da selefleri gibi zora baş vurma adetini Amerika’nın dünyada özel konumu yaftasıyla haklı göstermeye çalışıyor. Obama da Amerika’nın özgürlük ve demokrasi ve insan hakları gibi değerlere karşı yükümlülüğünden söz ediyor, ancak günümüz Amerika’sı artık istisna bir değer sayılmıyor. Amerika’nın kara karnesi özgürlük, demokrasi, insan hakları ve başka milletleri savunma ve koruma yaftalarının tümü yalan olduğunu ve sırf Amerika ve Batı’nın kendi değerlerini üstün göstermeyi telkin etmeye yönelik olduğunu gösteriyor. İslam İnkılabı Rehberi Ayetullah Hamanei’nin tabiri ile Amerika ve Batı böylece bölge üzerinde kaybettiği nüfuzunu ve onurunu geri kazanmaya çalışıyor.


Bugün Amerika insanlık karşıtı gizli uygulamalarında kimyasal, biyolojik ve nükleer silah yapma alanında gizli araştırmaları için milyarlarca dolar harcıyor. Kara programlar olarak anılan bu faaliyetler genetik silahları da kapsıyor ve 80’li yılların sonlarında Güney Afrika’da yapılanlara benziyor. 015


Etiketler