Mayıs 15, 2016 07:56 Europe/Istanbul

Son günlerde hamile kadınlarda ceninleri olumsuz etkileyen Zika adında yeni bir virüsün yayılmaya başladığıyla ilgili raporlar yayımlanıyor.

Raporlarda bu virüsün Amerika’nın biyolojik savaş projesi çerçevesinde yürüttüğü bir araştırmanın ürünü olduğunu belirtiliyor. Zika hastalığı, Nil ırmağının batısında yaygın olan bazı hastalıklara büyük benzerlik arz ediyor. Hastalığın virüsünü aynı adı taşıyan bir çeşit sivri sinek taşıyor. Bu hastalık en çok hamile kadınları etkiliyor ve bebeklerini kafatası küçülmesi veya mikrosefali adı verilen bir sorunla karşı karşıya bırakıyor.

Dünya sağlık örgütünün raporlarına geri bir tek Brezilya’da en az 4 milyon insan bu hastalığın tehdidi altında bulunuyor. Zika virüsü hızla dünyada yayılıyor ve şimdiye kadar da hiç bir ilacın bu hastalığın tedavisinde etkili olmadığı ve hastalığı önlemek için de uygun bir aşı üretilmediği anlaşılıyor.

Bugün bilim adamlarının kafasını karıştıran soru ise bu hastalığın etkeninin nereden geldiği ve hastalık nasıl yayıldığı sorusudur.

Zika virüsü bundan önce Afrika kıtasında çok yaygındı, fakat hastalığın semptumu da şimdikinden çok daha hafifti.

Bilim adamları virüsü taşıyan sivri sinekten bir nevi genetik ve biyolojik değişimin bu hastalığın ortaya çıkmasına ve yayılmasına yol açtığına inanıyor. Deneyimler ise Zika hastalığının kasıtlı olarak epidemik hale getirildiğini gösteriyor.

Bir süre önce Rents etüt merkezi Zika hastalığını bir çevre savaşı kategorisine aldı ve bu savaştan da Amerika’yı sorumlu tuttu.

Rents etüt merkezinin raporunda şu ifadeye yer veriliyor: Genetiği değiştirilmiş Zika sivri sinekleri Amerikalı ünlü zengin Bill Gates’in latin Amerika’daki çiftliklerde ortaya çıktı.

Reuters’in raporuna göre ise Bill Gates, Ağustos 2015 tarihinde Oxitec firmasını Oxford üniversitesinden 160 milyon dolara satın aldı ve bu firmaya ait olan çiftlikleri bilimsel deneylere tahsis etti.

Bir çok kanıtın doğruluğunu ispat eden bu tezin kökleri biyolojik savaş gibi acı bir gerçeğe dayanıyor. Bu savaşa mikrobik savaş da deniliyor. Biyolojik savaşta çeşitli hastalıklara yol açan bakteri ve virüs veya doğal zehirler bir nevi savaş silahı telakki ediliyor.

Bu korkunç cinayetin mazisine bakıldığında ise Amerika’nın bu tür silahları üreten ve kullanan ülkelerin başında yer aldığı anlaşılıyor. Amerika dünyada mikrobik hastalıkları bulaştırmakta derin mazisi bulunan bir devlettir.

Amerikalı ilaç firmalarının yayımladığı raporlara göre Amerika devleti bazı latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerini ilaçlarını deneme laboratuarı olarak kullanmıştır. Yine Amerikalı yerliler bu tür silahların kurban kesimlerinden sayılır. Amerika kıtası Christoph Colomb tarafından keşfedilmesi ve diğer kıtalarla irtibat kurmasının ardından bir çok insan ölümcül hastalıklara yakalanarak hayatını kaybetti.

İngiltere ordusu de en az bir kez çiçek hastalığını biyolojik silah olarak kullandı. İngiliz ordusu 1763’te bu hastalığın mikrobuna bulaştırdığı battaniyeleri Amerikalı kızılderililere verdi.

California’nın yerli halkı da zehirli bir kestanenin yapraklarına saldıkları çiçek demetlerini hediye olarak gelen İspanyollara vermişti.

1763 yılında Amerika’ya gelen Avrupalı göçmenler kızılderililere çiçek hastalığının mikrobuna bulaştırdıkları battaniyeleri vererek gerçekte biyolojik savaş yöntemini kullandı.

Amerika ve İngiltere 1944’te Almanya’nın altı büyük kentine şarbon hastalığı mikrobunu içeren bombalarla saldırma planı yapmıştı.

Şubat 1952’de Amerika Kuzey Kore’ye karşı biyolojik bomba kullandı.

Bir süre önce Fransa’nın Alternative haber sitesi bu cinayetle ilgili bir belgesel yayımladı. Söz konusu sitenin yazdığına göre Day Lily adıyla ün yapan planın temelini Fars körfezi sendrumu ile ilgili gelişmeler oluşturuyordu. Bu bilinmeyen hastalıktan 150 bin kadar Amerikalı asker acı çekti ve on binlercesi de bu hastalık yüzünden can verdi, fakat hiç kimse hastalığın nasıl tedavi edilmesi gerektiğini öğrenemedi, çünkü hastalığın kaynağı gizli kalması gerekiyordu. Söz konusu askerlerin kanında mikrobik bir etkenin varlığı gerçeğini ise iki Amerikalı bilim adamı keşfetti. Hastalığın kaynağı ise gerçekte askerlerin ve mahkumların üzerinde yapılan geniş çaplı bir deneydi.

Amerika’nın Maryland tepelerinde Amerikan ordusuna ait büyük bir üs bulunuyor. Bu üs ikinci dünya savaşı ve soğuk savaş yıllarında Amerika’nın biyolojik silahlarını araştırma ve deneme merkezine dönüştü ve bir yandan biyolojik savaş için silah üretirken, öbür yandan da biyolojik silahlara karşı savunma sistemlerini geliştirmeye başladı.

Amerikalı ilaç firmalarının yayımladığı raporlara göre Amerika devleti bazı latin Amerika, Afrika ve Asya ülkelerini ilaçlarını deneme laboratuarı olarak kullandı. 1931 yılında Rakfler kurumu hekimlerinden Dr. Cornelius Rodes yaptığı tıbbi araştırmalarından birinde bir kaç sağlıklı insanı kobay olarak kullandı ve onlara kanserli hücreleri aşıladı. Dr. Rodes daha sonra aynı deneyi Amerikalı askerlerin ve hastanelerde yatan hastaların üzerinde tekrarladı.

1932 yılında bel soğukluğu hastalığı üzerinde yapılan araştırmaların sırasında bu hastalığa sebebiyet veren etken Guatemala’da 200 siyahiye aşılandı ve gerçekte bu insanlar kobay olarak kullanıldı. Bu araştırmada Amerikalı bilim adamları her 200 insanın bel soğukluğu hastalığına yakalandıklarını bildikleri halde onları tedavi etmedi ve bu insanlar büyük acılar çekerek aynı hastalık yüzünden hayatını kaybetti. Bu olay Amerika Başkanı Obama’yı Guatemala devletinden resmen bu insanlık dışı araştırma yüzünden özür dilemeye zorladı.

Amerika devletinin yoksul Guatemala halkı üzerinde yaptığı deneyler, Velsey koleji öğretim üyesi Susan Rorbey’nin araştırmaları sırasında gün ışığına çıktı ve böylece Amerika Başkanı Obama Guatemala’nın dönem Cumhurbaşkanı Alvaro Kalom’dan özür dilemek zorunda kaldı.

Yine Amerika’nın dönem Dışişleri Bakanı Hillary Clinton ve dönem sağlık Bakanı Kathleen Sebelius ortak bir bildiri yayımlayarak 1946 ila 1948 yılları arasında Guatemala halkı üzerinde yapılan deneylerin ahlaksızlık ve serzeniş edilir deneyler olduğunu belirtti.

Obama’nın özür dilemesi ve bu bildiri, Susan Rorbey, Amerika sağlık bakanlığına bağlı hekimlerin altmış yıl önce Guatemala’da yaptıkları araştırmaların sonuçlarını yayımlamasının ardından gündeme geldi. Rorbey yayımladığı raporunda, Guatemala’da mahkumların ve ruh hastaları üzerinde yapılan araştırmayı, Amerika’nın Alabama eyaletinde siyahilerin üzerinde yapılan benzer deneylerle karşılaştırdı.

Amerikalı uzman Rorbey, Dr. John Katler ve arkadaşları 1946 ila 1948 yılları arasında bu deneyi, gerçek mahiyetinden haberdar olmayan en az 696 Guatemalalı üzerinde ilkin fahişe kadınları kullanarak veya başka yollardan yaptıklarını ve onlara bu hastalığı bulaştırdıklarını ve ardından hastaların üzerinde peniselinin etkisini denediklerini belirtti.


Bu korkunç gerçekler, insan hakları iddiasında bulunan Amerika’nın beşeriyete karşı suç olan biyolojik hastalıkları bulaştırmakta derin mazisi olan bir devlet olduğunu ortaya koyuyor.

1925 yılında Cenevre protokolü bu tür silahların dünya genelinde kullanılmasını yasakladı. 1972 yılında de BWC asamblesi bu yasağı genişleterek bu tarihten itibaren bu tür silahları depolamayı ve taşımayı da illegal ve yasak ilan etti. 015


Etiketler