Nur’a giden yol
Gâfir suresinin 82 ila 85. ayetleri ve efsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Gâfir suresinin 82. ayeti:
أَفَلَمْ یَسِیرُوا فِی الْأَرْضِ فَیَنْظُرُوا کَیْفَ کَانَ عَاقِبَةُ الَّذِینَ مِنْ قَبْلِهِمْ کَانُوا أَکْثَرَ مِنْهُمْ وَأَشَدَّ قُوَّةً وَآَثَارًا فِی الْأَرْضِ فَمَا أَغْنَى عَنْهُمْ مَا کَانُوا یَکْسِبُونَ (40:82)
Yani:
Onlar yeryüzünde gezip dolaşmadılar mı ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl olmuştur, görsünler! Öncekiler bunlardan daha çoktu, kuvvetçe ve yeryüzündeki eserleri bakımından da daha sağlam idiler. Fakat kazandıkları şeyler onlara asla fayda vermemiştir.
Beşeriyet tarihi iki çerçevede irdelenebilir. Bunlardan biri kulaktan kulağa anlatılan ve kaydedilen tarih kitapları ve diğeri ise yeryüzünde geçmiş medeniyetlerden geriye kalan izler ve eserlerdir.
Kur'an'ı Kerim bu ayette zalimlere hitap ederek şöyle buyurmakta:
Eğer işinizin sonunu görmek istiyorsanız, yeryüzünde seyretmeniz ve tarihte zalimlerin sonu ne olduğunu anlamanız yeterlidir. Onlar darmadağın edildi, köşkleri yıkıldı ve büyük orduları hazan yaprağı misali yere yığıldı. Acaba Mısır Firavununun gücü ve yığınla askeri onu ve ordusunu Nil ırmağında boğulmaktan kurtarabildi mi? acaba geçmiş kavimleri dağların için yaptıkları muazzam binalar ve sağlam kaleler onları ilahi iradeden koruyabildi mi?
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Geçmiş tarihi ister kitaplarda okumak ister geriye kalan izlerini ve eserlerini yakından görmekle öğrenmek, Kur'an'ı Kerim’in vurgu yaptığı bir konudur.
2 – İlahi irade ve gücün karşısında kendi güç ve imkanlarımızla böbürlenmek, zalimleri tehdit eden bir tehlikedir.
3 – Beşeri medeniyetlerin çökmesine sebep olan etkenlerden biri, ilahi peygamberlerin öğretilerine karşı çıkmaları olmuştur.
4 – Güç, nüfus ve gelişmiş beşeri imkanlar ilahi gazabın nazil olmasını engelleyemez.
Gâfir suresinin 83. ayeti:
فَلَمَّا جَاءَتْهُمْ رُسُلُهُمْ بِالْبَیِّنَاتِ فَرِحُوا بِمَا عِنْدَهُمْ مِنَ الْعِلْمِ وَحَاقَ بِهِمْ مَا کَانُوا بِهِ یَسْتَهْزِئُونَ (40:83)
Yani:
Peygamberleri onlara apaçık bilgiler getirince, onlar kendilerinde bulunan (beşeri) bilgiye güvendiler (onu alaya aldılar). Alaya aldıkları şey kendilerini boğuverdi.
Bu ayet bir önceki ayetin devamında şöyle buyurmakta: Güçleri ve asker sayıları ile üstünlük taslayan tarihin zalim güçleri genellikle ilahi öfkeye ve azaba engel olabilecek bilgi ve deneyimlere sahip olan bir medeniyetten yararlanıyordu ve bu yüzden ilahi peygamberlerin tealimine karşı çıkarak mebda ve maadla alay ederdi. Onlar kendi ilimleri ile böbürleniyor ve dini inançları beşeri ilimle ispat edilemeyen mesnetsiz hurafe niteliyordu. Oysa bu zümre ne zaman Allah irade buyurduysa bir an bile ilahi iradenin karşısında duramadılar ve ilimleri ve tüm imkanları ilahi öfke karşısında yok oldular. Bir başka ifade ile yok saydıkları güç onları darmadağın etti.
Kur'an'ı Kerim’e göre insanların sapkınlığının ana kaynağı onları kibir ve bencilliğidir. Bu kibir geniş mali imkanlar, askeri güç veya ilim ve bilim gibi durumlardan kaynaklanabilir. Çağımızda insanların bilimsel ilerlemelerinin ardından gelişmiş toplumlarda bilimsel kibir izlerini görmek mümkün. Nitekim son asırlarda ilahi dinlerin reddedilmesi ve ilhadi inançlara yönelmenin bir nedeni de bazı bilginlerin kapıldığı bilimsel kibirdir. Bu zümre doğanın bazı sırlarını keşfetmek ve bilimde biraz ilerlemekle, dini değerleri ve ilkeleri inkar edecek kadar böbürlendiler. Bunlar bilimde ilerledikleri için vahiy pınarından kaynaklanan ilimleri alaya aldılar ve bilimde yaşanan açılımla artık peygamberlerin öğretilerine ihtiyaç olmadığını iddia etmeye başlayarak kendilerince enbiyanın tealimini insanların yaşamında dışlamaya yöneldiler.
Ancak bu kibir ve sarhoşluk pek uzun sürmedi ve bir takım etkenler el ele vererek bu yanlış düşünceleri çürütmeye başladı. Birinci ve ikinci dünya savaşları, bilimsel gelişmelerin insanlara saadet getirmediğini, bilakis uçurumun kenarına ittiğini gösterdi. Bundan başka toplumlarda ahlaki ve sosyal fesat, katliamlar, ruhi hastalıklar, şiddet, tecavüz gibi durumların tırmanması da bilimsel kazanımların tek başına bu tür durumlara çare olamadığını, hatta bazı açılardan sorunları daha da tırmandırdığını ortaya koydu.
Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Peygamberlerin kelamı açık deliller ve mucizelerle beraberdir ve her haktalep insan tarafından kabul edilir.
2 – İnsan naçizane ilmiyle böbürlenirse, bu durum hakkı benimsemesine mani olur. Beşeri ilim ve deneyim ilahi tealimin yerini tutamaz, insanı vahyin nurani tealiminden bağımsız yapamaz.
3 – İnsanın kendi ilmi ile böbürlenmesinin kötü sonuçlarından biri, ilahi tealimi aşağılaması ve alay etmesidir. Bu duruma düşen insanlar ilahi ilim ve hikmete karşı koyabileceklerini zanneder.
4 – ilahi tealime karşı çıkan medeniyetlerin sonu çöküş ve yok olmak olmuştur.
Gâfir suresinin 84 ve 85. ayetleri:
فَلَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا قَالُوا آَمَنَّا بِاللَّهِ وَحْدَهُ وَکَفَرْنَا بِمَا کُنَّا بِهِ مُشْرِکِینَ (40:84)
فَلَمْ یَکُ یَنْفَعُهُمْ إِیمَانُهُمْ لَمَّا رَأَوْا بَأْسَنَا سُنَّةَ اللَّهِ الَّتِی قَدْ خَلَتْ فِی عِبَادِهِ وَخَسِرَ هُنَالِکَ الْکَافِرُونَ (40:85)
Yani:
Artık o çetin azabımızı gördükleri zaman: Allah'a inandık ve O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik, derler.
Fakat azabımızı gördükleri zaman imanları kendilerine bir fayda vermeyecektir. Allah'ın kulları hakkında süregelen âdeti budur. İşte o zaman kâfirler hüsrana uğrayacaklardır.
Gafir suresinin son ayetleri olan bu ayetler kibirleri ve bencillikleri yüzünden hak sözü kabul etmeyen ve ilahi peygamberlere karşı çıkanların sonunu beyan ederek şöyle buyurmakta:
Bu kibirli insanlar, bu dünyada ilahi azabın nazil olduğunu görünce ve kendilerini bu azaba karşı zayıf ve güçsüz bulunca yaptıklarından pişman olup teslim olur. Bunlar şirkten ve küfürden el çekerek şimdi yegane Allah’a iman ettiklerini ve O’na ortak koştukları putları reddettiklerini söylemeye başlar. Kuşkusuz korku ve çaresizlik yüzünden dile getirilen bu iman hiç bir değeri yoktur. Örneğin Kur'an'ı Kerim Hz. Musa ve Firavun macerasında, Firavun boğulurken iman ettiğini söylediğini, fakat kabul edilmediğini, zira bu imanı çaresizlik yüzünden olduğunu ve başka seçeneği olmadığı için iman ettiğini söylediğini buyurur. Oysa ancak istek ve irade ile beraber olan iman değerlidir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Kibirli ve asi ve inatçı insanlar ilahi öfkeyi görmedikçe iman etmek istemez, ancak bu iman onları için hiç bir faydası olmaz.
2 – İman ancak hür irade ile olursa değerlidir. Korku ve çaresizlik yüzünden iman etmenin hiç bir değeri yoktur. Bu tür imanın hiç bir faydası da olmaz.
3 – Hayatta hakiki hüsran, küfür ve şirk içinde ve batıl yolunda ölmektir.