Eylül 22, 2021 09:03 Europe/Istanbul

Bugünkü sohbetimizde İmam Humeyni’nin -ks- ilahi dinlerde ölüme bakış hakkındaki görüş ve düşüncelerini gözden geçirmeye devam etmek istiyoruz.

Değerli dostlar, bilindiği üzere İran milleti yavaş yavaş İran İslam inkılabının büyük önderi İmam Humeyni’nin -ks- 32. rihlet yıl dönümüne hazırlanıyor. Bu yüzden geçen bölümde İmam’ın insan yaşamının en esrarengiz boyutlarından biri olan ve yine canlı mahlukların yaşamında önemli bir merhale sayılan ölüm meselesine bakışını ele almıştık.

Geçen bölümde tüm ilahi ve ilahi olmayan dinlerde ölüm bir hakikat olarak kabul edildiğini ve  hemen hemen çoğu dinlerin ölümden sonraki hayata ve yeniden dirilerek amellerimizin hesabını vermeye inandıklarını belirttik.

İslam dininde ve Kur'an'ı Kerim ayetlerinde de yer yer ölüm ve Maad ilkesine temas edilmiş ve böylece ahiret aleminde hayatın bazı detayları ve ölüm geçidinden geçiş durumu beyan edilmiştir.

Şimdi sohbetimizin devamında İslam dininin ölüm meselesine bakışının diğer bazı boyutlarını ve İmam Humeyni’nin -ks- bu önemli konuya nasıl baktığını sizlerle paylaşmak istiyoruz.

Ölüm Arapça’da “Fot” sözcüğünün karşılığıdır. Bu sözcüğün anlamı, bir şeyin gücünü ve kuvvetini kaybetmesidir. Ölüm tabiri bazen beden ve bazen de ruh için kullanılır. Ölüm sözcüğü beden için kullanıldığında, insan vücudu her türlü hareket yeteneğini kaybettiği kastedilir. Oysa eğer ruhun ölümünden söz edilecek olursa maksat, ruhun cismi imkanlarını kaybettiğidir ve gerçekte yok olma diye bir şey söz konusu değildir ve sadece hayatta bir merhaleden bir başka merhaleye geçiş sayılır.

Dolayısıyla insan için ölüm sözcüğünün kullanılmasının anlamı, bedenin ruh için bir malzeme olma kabiliyetini kaybetmesi ve birbirinden ayrılmış olmasıdır.

Kur'an'ı Kerim ayetleri ve İslam dininin önde gelen büyüklerinden gelen rivayetlerden anlaşıldığı üzere, melekler tüm insanların canını aynı şekilde almıyor; yani bazılarının canını saygı ile ve kolayca ve diğer bazılarının canını şiddetle ve sert bir şekilde alıyor. Buna göre kolay ölüm Allah tealanın salih ve mümin kullarına lütuf ve merhametlerinden biridir. Kur'an'ı Kerim Nahl suresinin 32. ayetinde şöyle buyurmakta:

(Onlar,) meleklerin, "Size selâm olsun. Yapmış olduğunuz (iyi) işlere karşılık cennete girin" diyerek tertemiz olarak canlarını aldıkları kimselerdir.

İmam Cafer Sadık -s- da bu konuda şöyle buyuruyor:

Ölüm mümin için hoş bir kokuyu koklamak gibidir ve bu koku sayesinde hafif bir uykuya dalar ve tüm dertlerinden kurtulur.

İslam dinine göre Allah yolunda ölmek, yani şehadet, ölümlerin en iyisi ve en onurlusudur. Yüce Allah Bakara suresinin 154. ayetinde şöyle buyurmakta:

Allah yolunda öldürülenlere "ölüler"" demeyin. Bilakis onlar diridirler, lâkin siz anlayamazsınız.

Kur'an'ı Kerim’e göre ölüm anında tüm maddi perdeler insan gözünün önünden kalkar ve böylece diğer alemdeki kaderinden haberdar olur. İşte bu yüzden iyi insanlar ölümü olumlu karşılar, fakat günahkar insanlar yaptıklarına pişman olur ve tevbe etmek ister, ancak artık çok geçtir ve onlar için geri dönüş yolu yoktur.

Kur'an'ı Kerim ayetlerine göre ölümden sonra günahkar insanların tevbeleri ve pişmanlık ifadeleri kabul edilmez. Allah teala Nisa suresinin 18.ayetinde bu bağlamda şöyle buyurmakta:

Yoksa kötülükleri yapıp yapıp da içlerinden birine ölüm gelip çatınca "Ben şimdi tevbe ettim" diyenler ile kâfir olarak ölenler için (kabul edilecek) tevbe yoktur. Onlar için acı bir azap hazırlamışızdır.

Yine günahkar insanlardan naklen anlatıldığına göre, bu insanlar ölüm zamanı geldiğinde, keşke dünyaya dönebilseydik ve salih amellerde bulunsaydık, dedikleri, fakat arzuları yerine getirilmediği anlaşılıyor. Allah teala Kur'an'ı Kerim’de buyurduğu üzere, Firavun denizde boğulurken tevbe etti ve iman ettiğini ifade etti, ancak yüce Allah onun tevbesini kabul etmedi.

İslami bakış açısında başta insanların canı olmak üzere varlık aleminde her şeyin mutlak maliki Allah tealadır ve insanların elinde bulunan her şey birer emanet sayılır. İşte bu yüzden dinin önde gelen büyükleri ve önderleri en aziz yakınlarını kaybettiklerinde bile sabırlı davranır ve musibetlerin karşısında sabırsızlık etmez ve maharetlerini yakınlarına ve yol arkadaşlarına öğretir ve onlara hüzün ve matemde sabırlı olmaya tavsiye ederdi.

İslam Peygamberi -s-, evladını kaybettiği için üzülen ve sabretmeyen Maaz bin Celil adında sahabeden birine gönderdiği taziye mesajında şöyle buyurdu:

Ben senin Allah’ın hükmü ile ölen evladının ölümü karşısında sabırsız davrandığını duydum. Şunu bil ki evladın Allah tealanın hoş bir hibesi ve sana emanet ettiği bir emanetti. Allah bir süre seni bu hibeden yararlandırdı ve belirlenen zaman gelince de onu geri aldı. Demek ki hepimiz Allah’tanız ve O’na geri dönüyoruz.

Allah Resulü -s- bu sözleri ile Maaz’ı teselli etmişti.

İmam Humeyni -ks- de tüm insanların yüce Allah’a döneceğine kesin imanı ile sevgili oğlu ve büyük alim Hac Mustafa Humeyni’yi kaybedince sabır konusunda başkalarına emsal teşkil eden bir duruş sergiledi.

İmam’ın Necef kentinde yakın arkadaşı Hüccetülislam Duai, İmam’ın sevgili evladının ölümüne tepkisini şöyle anlatıyor:

Ben asla İmam’ın baş oğlu merhum Mustafa Humeyni için hatta bir damla göz yaşı döktüğüne şahit olmadım. İmam evladının ölüm haberini alınca Ennallillah ve Enna Elayhi Raceun, dedikten sonra Mustafa İslam’ın geleceğinin umuduydu, onu kaybettik, dedi.

Hüccetülislam Duai şöyle devam ediyor:

İmam hatta ilk kez evladının mezarı başına geldiğinde de bir dağ kadar sarptı ve meseleye çok normal yaklaştı. O sırada herkes göz yaşı dökerek ağlarken, İmam orada bulunanların gürültüleri ve bağırışları arasında odaya girdi ve büyük bir metanetle, Mustafa’nın kabri hangisi, diye sordu, ardından mezarın başında oturdu ve bir fatiha okudu ve sonra da gitti.

İmam Humeyni -ks- sevgili evladı başta olmak üzere, yakınlarını kaybetme karşısında oldukça sabırlı davranmasına karşın özellikle İmam Hüseyin -s- ve arkadaşlarının şehadeti başta olmak üzere evliyanın başına gelen musibetlerin karşısında oldukça narin kalpliydi ve en ufak musibet zikrini duyunca şiddetle ağlardı. İmam’ın sevgili oğlu Mustafa’nın ölümü karşısında sabrını görenler, Kerbela musibetine karşı bu denli şiddetli bir şekilde göz yaşı dökmesi karşısında hayretini gizleyemiyordu.

İmam Humeyni’nin -ks- hademelerinden Hac İsa Caferi bu bağlamda şöyle diyor: İmam en yakınlarının şehadet haberine karşı sabırlı duruşuna karşın İmam Hüseyin -s- için düzenlenen yas merasimlerinde şiddetle ağlardı. Kevseri bey roza okurdu ve İmam çok etkilenirdi. Kevseri bey roza okumaya başlayınca İmam yere oturup çok ağlardı.

Hac İsa Caferi İmam Humeyni’nin -ks- evladını kaybetme musibeti ve İmam Hüseyin -s- için okunan roza meselesine farklı tepkilerini şöyle izah ediyor:

Hac Mustafa’nın şehadeti olayında İmam ağlamadığı ve hüznünü yüreğine bastığı için yakınları İmam teselli olsun ve hafiflesin diye, roza meclisi düzenlemeye karar verdi. Ancak roza okuyan kişi her ne kadar Hac Mustafa’dan söz ettiyse nafile, asla tepki vermedi, ta ki sıra İmam Hüseyin -s- musibetinin zikrine geldi ve ancak o zaman İmam ağlamaya başladı.