Eylül 24, 2021 13:03 Europe/Istanbul

Bu bölümde Maide suresinin 82'inci ila 84'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Allah Peygamberinin  İslam'ı yaymaya çalıştığı ilk sıralarda doğal olarak Müslümanlar azınlık sayılıyorlardı ve sığınakları da yoktu.   Onlar Kureyşlilerin işkenceleri ve azarlamaları yüzünden zor anlar yaşıyorlardı. Bu durumun devam etmesi ile  Allah Resulü de  daveti boyunca sorunlar ve zorluklar ile karşı karşıya kaldı.  Allah Resulü sığınakları olmayan bu kesime Habeşe'ye hicret etmelerini buyurdu.  Allah Resulü    orada salih kişilerin hüküm sürdüğünü buyurup  oradakilerin zulme boyun eğmediklerini de vurguladı.  Böylece Allah Resulü  oraya sığınıp Müslümanların bu kesimine fırsat oluşturmaya çalıştı. 

Bu olayın üzerinden kısa bir süre sonra, bu kesimden bir grup müşriklerin haberi olmadan geceleyin  Cidde'ye doğru yola çıktılar. Cidde o dönemde çok bayındır ticari bir limandı.  Oraya vardıklarında şans eseri  ticari gemiler Habeşe'ye doğru hareket etmeye hazırlanıyordu.  Müslümanlar   Kureyşlilerin peşlerinde olduğundan kuşkulanıp  hemen yolculuğa hazır olduklarını söyleyip kiralarını ödeyerek gemiye bindiler.   Müslümanlardan bir kesimin  Habeşe'ye doğru yola çıktığı haberi  Mekke liderlerine ulaşınca hemen bir grubu  onları Mekke'ye geri getirmekle görevlendirdi.  Ancak bu görevlendirilen müşrikler  gemiyi durduramadılar ve geç kaldılar. Müslüman grubun Habeşe'ye hicreti ise Bisetin 5'inci yılının Recep ayında gerçekleşti. 

Hicretin ardından, bir başka grup hicret etti.  Bunların başında ise Cafer bin Ebi Talib bulunuyordu.  Bu hicret boyunca Müslümanlar  çocukları ve kadınlarını da beraberlerinde götürdüler.  Öyle ki  Habeşe'deki Müslümanların sayısı  83'e ulaştı. Göçmen Müslümanlar,  Habeşe'yi  tam da Allah Resulünün tanımladığı gibi gördüler.  Daha sonra Allah Resulünün eşi de olan Ebi Seleme'nin eşi Ümmü Seleme,  bu hususta şöyle dedi: " Habeşe'ye yerleştiğimiz zaman, kimse bizi rahatsız etmedi. Kimseden kötü bir laf duymadık. "

Müslümanların  rahatlığı haberi Mekke liderlerine ulaştığında  Kureyşlilerin kin ve nefret duygusu kabardı.  Bu yüzden  Habeşe kraliyet sarayına temsilciler  göndermeye karar verdiler.  Onlar kral ve vezirlerini hediyelerle razı etmeye ve gönüllerini çelmeye çalışıp onları Müslümanları ülkelerinden atma konusunda ikna etmeye çalıştılar. Bu doğrultuda hediyelerini sunduktan sonra Müslümanları aptallık ve yeni adetler çıkarmakla suçladılar.   Planlarını hemen hayata geçirmek için  aralarından iki söz ustası hilekar ve kurnaz ismi seçtiler. Bunlar  Amruas ve Abdullah bin Rebia idi. 

 Mekke liderlerinin temsilcileri  Habeşe'de Kral Necaşi'nin yanına varınca   hediyelerini sundular. Necaşi ise bu hediyeleri kabul etti.  Ardından Amruas Necaşi'ye şöyle dedi:"  Ey Habeşe Kralı!   Din ve ayinlerimizden dönen, ilahlarımıza saygısızlık ve hakaret yapan kimileri şimdi de sizin diyarınıza sığınmışlardır.  Onları bize iade etmeni istiyoruz. "

Habeşe Kralı Necaşi ise akıllı ve anlayışlı bir insandı.  Necaşi, her şeyden önce  sığınan Müslümanların başında bulunan Cafer bin Ebitalib'i çağırıp ona şöyle dedi: " Bak gör sizinle ilgili neler söylüyorlar.  Söyle bakayım sizi iade etmemi isteyecek ne yapmışsınız. "

Cafer şöyle dedi: "Ey Habeşe Kralı!  Bunlara sor, acaba biz onların köleleri miyiz? diye. "

Necaşi aynı soruyu Mekkeli kafirlere yöneltti. Ardından Amruas şöyle dedi: "   Hayır, onlar ne bize borçludur ne de taahhüdü bulunmaktadır.  "

Ardından Cafer şöyle dedi: " O zaman ey kral neden bizim sizden iademizi istiyorlar? Acaba bizi azarlayıp, işkence edip eziyet etmekten başka bir şeyden dolayı, onların zulmünden kurtulmak için size sığındığımızdan olabilir mi?"

Amruas ise şöyle dedi: " Majesteleri!  Bunlar bizim dinimize ve inançlarımıza karşıdırlar. İlahlarımıza saygısızlık yapıp toplumumuzda çatlaklara yol açmışlardır.  Onların iade edilmesini böylece ihtilaflarımızı sonlandırmanızı istiyoruz.  "

Bu sözleri duyan Cafer bin Ebitalib  şöyle dedi: "Bizim onlara karşı olduğumuzun nedeni, Allah'ın  bizim aramızda  yegane Allah'a tapmayı davet eden, şirk koşmayı ve putperestliği kınayan ve bununla mücadele eden peygamber göndermesidir. Bu peygamber bize namaz okumayı ve zekat ödemeyi öğretmiştir.  Bizim peygamberimiz   aramızda kan dökme ve yağmalama adetlerini kaldırmıştır. Zina ve ribayı, murdar eti, kan ve domuz eti yemeyi yasaklamıştır.  Bizim peygamber, bizi adalete, eşitliğe, ihsana ve iyiliğe davet etmiştir.  Zavallılara ve yoksullara yardım etmemizi tavsiye etmiştir. 

Habeşistan'ın adil kralı Necaşi ise, Cafer'in sözlerini duyduktan sonra şöyle dedi: "Tanrı bu işler için İsa Mesih'i gönderdi. " Sonra Cafer'e döndü ve şöyle dedi: "Peygamberinize gelen semavi kitabı ezberliyor musunuz? " Cafer" Evet " dedi ve Meryem Suresi'nden Hz.Meryem (as) ve oğlu İsa'nın (a.s) hikâyesi ile ilgili ayetleri de okudu. Bu ayetler Hz.Meryem'i her türlü  suçlamadan temize çıkarmıştır. Bu ayetlerin okunmasıyla, Necasi'nin ve toplantıda bulunan diğer Hıristiyan bilginlerin gözlerinden sevinç gözyaşları akmaya başladı. Bu sırada Necaşi şöyle dedi: "Peygamberinizin sözleri ve İsa'nın verdiği müjdeler aynı ışık kaynağından gelir! Gidin, bunları asla size vermeyeceğim. " Bu sırada Amruas şöyle dedi:" Biz İbrahim grubundanız, bunlar değil !!"

Allahu Teala , Amruas'ın bu iddiasına karşı Al-i İmran Suresi'nin 68. ayetinde şöyle buyurdu: "﴾68﴿   Doğrusu insanların İbrâhim’e en yakın olanı, ona tâbi olanlar, şu Peygamber (Hz. Muhammed) ve iman edenlerdir. Allah da müminlerin dostudur."

Bu olayın devamında Meryem Suresi'nin ayetlerini işitince hâlâ telaşlı görünen Necaşi, Amruas'ın sözlerine kızarak: "Sessiz ol! Yemin ederim, bunlardan kötü söz edersen, kendini mahvedeceksin."  Sonra Kureyş'in armağanlarını geri verdi ve şöyle dedi: "Bana krallığın gücünü verirken Tanrı benden rüşvet almadı, bu yüzden bu şekilde geçinmem bana uymaz"

Yıllar geçti, Peygamber Efendimiz hicret etti,  ve İslam iyice yayılmaya başladı. Hudeybiye barışından sonra Müslümanlar Yahudilere karşı savaştılar ve Hayber kalesini ele geçirdiler. Müslümanların en büyük Yahudi tehdit merkezinin yok edilmesinden dolayı sevindikleri aynı günde Habeşe göçmenleri anavatanlarına döndüler. Peygamber Efendimiz saa Cafer'i ve Habeşistan'ın göçmenlerini görünce şu tarihi cümleyi söyledi: "Hayber'in zaferinden mi yoksa Cafer'in dönüşünden mi daha mutlu olacağımı bilmiyorum?" 

Necaşi ise Medine'ye otuz Hristiyan alimini göndererek Peygamber Efendimizin davranış ve amellerini dikkatle izlemelerini, yaşam kalitesini, peygamberliğini ve misyonunu gözlemlemelerini emretti. Ayrıca Kur'an kitabını incelemelerini ve sonucu ona bildirmelerini de istedi.

Habeşistan'dan Medine'ye gönderilen grup   Kur'ani ayetleri duyunca halleri değişti ve hemen Müslüman olmaya başladılar.  Bu sırada Habeşistan'dan gelen grup Maide suresinin  82 ila 84'üncü ayetlerini duyuyorlardı. Bu ayetlerde Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "« لَتَجِدَنَّ أَشَدَّ النّاسِ عَداوَةً لِلَّذینَ آمَنُوا الْیَهُودَ وَ الَّذینَ أَشْرَکُوا وَ لَتَجِدَنَّ أَقْرَبَهُمْ مَوَدَّةً لِلَّذینَ آمَنُوا الَّذینَ قالُوا إِنّا نَصارى ذلِکَ بِأَنَّ مِنْهُمْ قِسِّیسینَ وَ رُهْباناً وَ أَنَّهُمْ لایَسْتَکْبِرُونَ / وَ إِذا سَمِعُوا ما أُنْزِلَ إِلَى الرَّسُولِ تَرى أَعْیُنَهُمْ تَفیضُ مِنَ الدَّمْعِ مِمّا عَرَفُوا مِنَ الْحَقِّ یَقُولُونَ رَبَّنا آمَنّا فَاکْتُبْنا مَعَ الشّاهِدینَ / وَ ما لَنا لانُؤْمِنُ بِاللّهِ وَ ما جائَنا مِنَ الْحَقِّ وَ نَطْمَعُ أَنْ یُدْخِلَنا رَبُّنا مَعَ الْقَوْمِ الصّالِحینَ:

"﴾82﴿ Kuşku yok ki iman edenlerin, insanlar içinde en amansız düşmanlarının Yahudiler ve şirk koşanlar olduğunu göreceksin. Yine, onlar arasında iman edenlere sevgi bakımından en yakın olanların da, "Biz Hristiyanız" diyenler olduğunu göreceksin. Çünkü bunların içinde (insaflı) keşişler ve rahipler vardır ve onlar büyüklük taslamazlar.

﴾83﴿ Peygamber’e indirileni dinledikleri zaman hakikate dair bilgileri bulunduğundan dolayı gözlerinden yaşlar boşandığını görürsün. Derler ki: "Rabbimiz! İman ettik, bizi hakka şahitlik edenlerle beraber yaz.

﴾84﴿ Bütün emelimiz rabbimizin bizi erdemliler topluluğuna dahil etmesi olduğuna göre, Allah’a ve bize gelen gerçeğe niçin iman etmeyelim?"