Eylül 24, 2021 13:03 Europe/Istanbul

Bu bölümde Maide suresinin 90,91 ve 93'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulü ile ilgili konuşacağız.

Cahiliye döneminin tanınmış şairlerinden biri de Ebu Besir'di.  Ebu Besir'in gözleri geceleri iyi göremiyordu. Bu yüzden de bu şaire  Ebu A'şa lakabı verilmişti.  Ebu Besir şiirlerinden dolayı  ödül ve hediye alan ilk cahiliye dönemi şairi değildi.  Aslında Ebu Besir kimi övse o insan aziz ve zengin olur, kimi yerse aşağılanır ve hor olurdu. 

Ebu A'şa , Allah Resulünün lütfu, şefkati ve rahmeti ile ilgili şiirler duymuştu. Bu yüzden kendisi de böyle bir şiir söylemeye karar verdi.  Ebu Aşa cahiliye dönemi şiirlerindeki temellere dayalı olarak  giriş dizelerinin ardından  Allah Resulü methinde şöyle bir gazel söyledi: "

Senin benim görmediğim şeyleri, görür, bilir

Adı sanı her yere yayılır, adı hep anılır 

Hiç kesilmeyen bonkörlüğü vardır

Bugün yaptığı bonkörlük yarınki bonkörlüğüne engel olamaz

Ebu Aşa bu kasideyi söyledikten sonra   Allah Resulü nezdine gidip Müslüman olmayı da kararlaştırdı.  Onun şiirlerinin etkinliği ve gücünden haberdar olan Kureyşli müşrikler, böylesi ünlü bir şairin Müslümanlaşmasının İslam'ın gelişmesine büyük yardımı dokunacağını biliyorlardı. Bu yüzden  onu bu kararında vaz geçirmek için şöyle dediler: " Sakın bunu yapma ey Ebu Aşa!  Sakın yapma çünkü o, zinayı yasaklamıştır! " 

Ebu Aşa şöyle dedi: "Ant olsun ki ben bu işlerle uğraşmam ve yasaklardan da bir korkum yoktur. " 

Ardından ona şöyle dediler: " Muhammed sırf zinayı değil, şarabı da yasaklamıştır.  " 

Ebu Aşa bunu duyunca cayıp şöyle dedi::" O zaman şarabın da yasaklanması ile  Müslüman olma kararım askıya alınmıştır.Çünkü  hala şaraba olan sevgim ve ilgim söz konusudur. Bunu gözardı edemem.  Mecburen  döneceğim ve bir yıl daha şaraptan zevk almaya çalışırım. Gelecek yıl Muhammed'in yanına gidip Müslüman olurum. " 

Aşa bu sözleri edip evine döndü. Ancak aynı yılda ölüm zamanı geldi. Böylece Hz. Muhammed'in yanına gidemedi ve Müslüman olamadı.

Evet değerli dinleyiciler, o dönemde  şarap içmek büyük bir kamu belası gibi, tam bir bulaşıcı hastalık gibi idi. Bu süreçteki mücadele ise kesin ve ilkeli bir duruşa ihtiyacı vardı.  O dönemin toplumunda ise  koşullar ve adetler öyle idi ki Allah Resulü zemin hazırlamadan bu mücadeleye girişemezdi bu yüzden  tam bir doktor gibi  kademeli olarak toplumun mizacını değiştirmek için harekete geçip kararlı ve nihai bir zaferi hedefledi.  

İmam Bakır as ise  bu kademeli ve aşamalı toplumu temizleme sürecini şöyle anlatıyor:" Kimse Allahu Teala kadar insanlara yumuşak davranamaz.  Görevleri kulları arasında  kademeli ve yumuşakça uygulamak da ilahi avantajlardan biridir.  Çünkü Allahu Teala birden bire görev verdiğinde  insanların yok olacağını ve sapkınlığa batacaklarını biliyor. "

Bisetin üzerinden bir kaç yıl geçmişti. Kimileri  eski adetlerine göre  eğlenmek için de şarap içiyorlardı. Sahabelerden biri  her zamanki gece ziyafetlerinden birinde  arkadaşları ile beraber yemek yedikten sonra şarap içmeye koyuldu.   Misafirleri o kadar şarap içtiler ki  sarhoş oldular.  Allah'ı unutan sarhoşlar  şiir söylemek başladılar.  Sarhoşluk halinde şiir söylemek ve gaflet etmek o derece arttı ki    her biri diğerini sollamaya ve cahiliye dönemi adetlerini saymaya başladı.  Bu sırada  onlardan biri  kafirlerin Bedir savaşında söyledikleri şiirleri söyledi. 

Bu şiir şöyle idi: "

 Derin Bedir Kuyusunun yanı başında gençler ve büyükler vardır

Derin Bedir kuyusunun yanı başında  deve hörgüç derisi ile süslenmiş ahşap kaseler vardır

 Arapların büyük oğlu, bizim öldükten sonra ayağa kalkacağımızı mı vadediyor?

Nasıl olur da ölenler ve çürüyenler ayağa kalkar?

 Beni deri kemik olduğum halde tekrar yaşatmaktan aciz mi? 

Kimse tanrıya benim söylediklerimi iletecek mi? 

Söyleyin tanrımız  versin bana içeceğimi, alsın benim yiyeceğimi 

Bu şiirin ardından  ziyafete katılanlar arasında tartışma başladı.  Daha fazla şarap içenlerden biri ise  sofradaki deve kemiği  ile Saad bin Ebi Vakkas'ın burnuna vurdu.  Saad'ın burnu kırıldı ve kan akmaya başladı.  Bu olay ziyafete katılanların sarhoşluğunu azıcık azalttı . Kendilerine gelen  misafirler yaptıklarından utanmaya başladılar.  Bir sonraki gün ise   Saad Bin Ebi Vakkas  Allah Resulü nezdine gidip   tam bir utançla olayı anlattı.  

Bu sırada Maide suresinin 90'ıncı ayeti indirildi ve şaraptan uzak durmayı  iflahın anahtarı olarak tanıttı. 

Allahu Teala Maide suresinin 90'ıncı ayetinde   şöyle buyurdu: "یا أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا إِنَّمَا الْخَمْرُ وَ الْمَیْسِرُ وَ الأَنْصابُ وَ الأَزْلامُ رِجْسٌ مِنْ عَمَلِ الشَّیْطانِ فَاجْتَنِبُوهُ لَعَلَّکُمْ تُفْلِحُونَ: 

"﴾90﴿ Ey iman edenler! İçki, kumar, dikili taşlar, fal okları şeytan işi iğrenç şeylerdir. Bunlardan kaçının ki kurtuluşa eresiniz."

Belli bir süre  şarabın içilmesi ile ilgili ayet yoktu.  Bu yüzden kimi az sayıda sahabelerden bazıları da şarap içiyorlardı.  Ancak bu ayet indirildikten sonra  herkes şarabın şeytani bir şey olduğunu anladı.  Ancak bu şarap içenlerden biri olan Ömer bin Hattab ayetin kesin  olmadığını bu yüzden şarap içilmeye devam edilebileceğini söyledi. 

Bunun ardından Bakara suresinin 219'uncu ayeti indirildi.  Bu ayette şöyle buyrulmuştur: "﴾219﴿ "  Sana içkiyi ve kumarı soruyorlar. De ki: Bu ikisinde insanlar için büyük zarar ve bazı faydalar vardır; zararları da faydalarından büyüktür. ... "

Bu ayeti şerifenin indirilmesine ve şarap içmenin günahlarının belirlenmesine rağmen Ömer şarap içmeye devam etti ve bunu izah etmek için şöyle dedi: " Yediğimiz deve eti  midemizi zorluyor. Ben de mide şişkinliği yaşayan biriyim.  Midemin sıcaklığı aşırıdır. Bu yüzden şarap midemi yumuşatıp sakinleştiriyor. "

Bu sözlerin ardından Nisa suresinin 43'üncü ayeti indirildi ve müminleri muhatap aldı: " ﴾43﴿  Ey iman edenler! Siz sarhoş iken ne söylediğinizi bilinceye kadar, namaza yaklaşmayın...." 

Allah Resulü bu ayeti de Ömer için okudu ancak yine de etkili olmadı.   Sonunda Maide suresinin 90'ıncı ayeti indirildi.  Bu ayette şarap açık bir şekilde haram ilan edildi. 

Maide suresinin 91'inci ayetinde Allahu Teala şöyle buyurmuştur: "« إِنَّما یُریدُ الشَّیْطانُ أَنْ یُوقِعَ بَیْنَکُمُ الْعَداوَةَ وَ الْبَغْضاءَ فِی الْخَمْرِ وَالْمَیْسِرِ وَ یَصُدَّکُمْ عَنْ ذِکْرِ اللّهِ وَ عَنِ الصَّلاةِ فَهَلْ أَنْتُمْ مُنْتَهُونَ: 

"

﴾91﴿ Şeytan içki ve kumar yoluyla aranıza düşmanlık ve kin sokmak, sizi Allah’ı anmaktan ve namazdan alıkoymak ister. Artık vazgeçtiniz değil mi?"

Bu açık ve net ifadelerin ardından artık kimsenin şarap içmek için de bir bahanesi kalmadı ve tüm sahabeler şaraptan uzak durmaya çalıştı. 

Bu ayetin indirilmesinden kısa bir süre  sonra şarap içenler ve kumar oynayanların  ister ölmüş ister hayatta olsunlar, durumlarının ne olacağı, affedilip affedilmeyecekleri sorusu sorulmaya başlandı.   Bu soruyu soran kimileri  Allah Resulünün yanına gidip  bu insanların akıbetini anlamaya çalıştılar. Böylece ölenler ve tövbe etmeyenlerin sonunun ne olacağını bilmeye çalıştılar.  

Bu sırada Maide suresinin 93'üncü ayeti indirildi. 

Bu ayette şöyle buyrulmuştur: "« لَیْسَ عَلَى الَّذینَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحاتِ جُناحٌ فیما طَعِمُوا إِذا مَا اتَّقَوْا وَ آمَنُوا وَ عَمِلُوا الصَّالِحاتِ ثُمَّ اتَّقَوْا وَ آمَنُوا ثُمَّ اتَّقَوْا وَ أَحْسَنُوا وَ اللهُ یُحِبُّ الْمُحْسِنینَ: 

"  ﴾93﴿   İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara, günahlardan sakındıkları ve imanlarını koruyup iyi işler yapmayı sürdürdükleri, sakınmaya devam edip imanlarına bağlı kaldıkları, hem günahlardan sakınıp hem en iyiyi yapmaya çalıştıkları takdirde daha önce yiyip içtiklerinden ötürü bir günah yoktur. Allah, rızasına uygun davrananları sever."

Büyük Kuran-ı Kerim yorumcularından Allame Tabatabai ise El Mizan isimli değerli kitabında  iman ve takvanın vurgulandığı bu ayeti şöyle yorumlamışlardır: " Kesinlikle   bu ayetin indirilmesinden önce şarap içen ve diğer belirlenmeyen haram işlerde bulunan iman getiren ve salih amellerde bulunan kişilerin bir suçu söz konusu değildir.  Bu haram kılan ayeti duymadan önce bu yöndeki ameller hesaplanmayacaktır. Allahu Teala bunları affedecek. Çünkü Allahu  Teala iyileri seviyor. Bu şahıslar da amellerinde ilahi rıza ve memnuniyet arayışındadırlar. "