Ayetlerin Hikayesi-51
Bu bölümde Maide suresinin 94, 96, 101 ve 102'nci ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Allah Resulü ve yarenleri Mekke'den yıllarca uzak düşmelerine rağmen sonunda Hicretin 6'ncı yılında Umre merasimini düzenlemek üzere Mekke'ye doğru yola çıktılar. Herkes daha sonra Şecere camii olarak tanınacak Zulhuleyfe bölgesinde toplandı. Bu bölge Mekke'den 450 kilometre uzaklıkta yer alıyordu. Müslümanlar buraya varınca ihramlarını kuşandılar. Bilindiği üzere ihram hacc ve umrenin temelleri sayılırlar. İhram kuşana kimseye ise muhrim denir. Muhrim kişinin özel koşullara uyması şarttır.
İhram giydiği sürece yani ihram döneminde, daha önce helal sayılanlar haram sayılır. Bu haram sayılan durumlardan biri de kuşlar ve sürgünler dahil çöl ve kırsal alan hayvanlarının avıdır. Av yapmak veya muhrim olmayan birinin yaptığı avın etini yemek murdar yemekle eşit anlama gelir ve haram sayılır. Muhrim avcıyı av yapmak için bile destekleyemez ve ona kılavuzluk edemez. Hatta avın kaçmasını bile engelleyemez. İhram giyinen biri çölde yaşayan kuşlar veya kuş yavrularını yemekten bile sakınmalıdır.
Allah Resulü ve beraberindeki diğer Müslümanlar Şecere camii bölgesini terk ettikten sonra Mekke'ye doğru yola çıktılar. Onlar yolun ortasında yabani hayvanlar ile karşılaştılar. Hayvanlar o kadar yakınlardı ki Müslümanlar onları mızrakları veya elleri ile bile yakalayabilirlerdi. Ancak Allah rızası için kendilerini kontrol etmeye çalışıyorlardı. Tabii Müslümanlar arasında bu hayvanları av edip taze etlerini yemek isteyenler de vardı. Bu sırada Maide suresinin 94'üncü ayeti indirildi ve bu tür Müslümanlar uyarıldı. Allahu Teala'nın kısa bir süreliğine önemsiz durumlarla insanları denediği böylece suphan Allah'a karşı kulluk ve teslimiyetin ölçülmek istenmesi hatırlatıldı.
Allahu Teala bu ayette şöyle buyurmaktadır: ":«أَیُّهَا الَّذینَ آمَنُوا لَیَبْلُوَنَّکُمُ اللهُ بِشَیْءٍ مِنَ الصَّیْدِ تَنالُهُ أَیْدیکُمْ وَ رِماحُکُمْ لِیَعْلَمَ اللهُ مَنْ یَخافُهُ بِالْغَیْبِ فَمَنِ اعْتَدى بَعْدَ ذلِکَ فَلَهُ عَذابٌ أَلیمٌ :
"﴾94﴿ Ey iman edenler! Allah, görmedikleri halde kendisinden korkanları ortaya çıkarmak için ellerinizin ve mızraklarınızın yetişebileceği bir miktar av ile muhakkak ki sizleri sınayacaktır. Bundan sonra kim sınırı aşarsa onun için elem verici bir azap vardır."
Bu ayet ve benzer ayetlere göre Allahu Teala herkesi sınıyor. Bu yüzden kimi sınamaların görünüşte küçük olduğu zannedilmemelidir. Çünkü sınayan büyük ve azametli Allahu Teala'dır.
Burada dikkat çekici bir başka nokta da Allahu Teala ne zaman insanları bir işi yapmaktan sakındırsa muhakkak onun güçlenmesi için bunu yapmasıdır. Örneğin mübarek Ramazan ayında oruç tuttuğumuz sırada, içmek ve yemekten sakınmalıyız. Görünüşte fiziki gücümüz azalsa da bu durum sabır, tolerans ve manevi gücümüzün artmasına yol açar. Hac sırasında da ihram giyindiğimiz sırada av yapmaktan sakınmalyız. Böylece dünyaya bağımlılığımızdan kurtulmayı deniyoruz.
Bu ayetin dikkat çekici yanlarından biri de çevreye önem vermesidir. Çünkü Allah'ın evini ziyaret eden büyük kitlenin avlanmasına izin verilseydi geçmişten bugüne kadar her yıl birçok hayvan yok edilebilirdi. Bölgedeki birçok hayvanın soyu tükenebilir. Bu yüzden bu talimat aslında bölge hayvanlarının soyunun korunmasına yönelik bir girişim de sayılır.
Buna ilaveten ahram dönemi dışında da av ve ağaçlar ve bitkilerin koparılması ve kazınması da yasaktır. Bu yüzden açık ve nettir ki bu ilahi emir, çevrenin ve bitkiler ve hayvanların korunması ile yakından ilişkilidir.
Bu ilahi hüküm o kadar dakik bir şekilde açıklanmıştır ki sırf hayvanların avı değil, avcıya yardım etmek, hatta avı avcıya göstermeyi de yasaklamıştır. Bu doğrultuda İmam Sadık as yarenlerinden birine şöyle buyurmuştur: " İhram halindeyken avı hiçbir şekilde helal sayma! İhram olmadığın sırada bile avı avcıya gösterme. Hatta ava gitmesini bile söyleme. Çünkü o senin sözün üzerine avını helal sayar. Bu da kefarete yol açar. "
Allahu Teala Maide suresinin 94'üncü ayetini indirip hacılar için çöl ve yaban hayvanlarını avlamayı yasakladıktan sonra kimi Müslümanlar Allah Resulü nezdine gittiler.
Onlar Hac kafilesinin ihtiyacı olduğu yemeklerin hususunda soru sorup avlanmadıkları müddetçe ne yiyebileceklerini sordular?
İşte bu sırada Maide suresinin 96'ncı ayeti indirilip deniz canlılarını avlamayı ve onları yemeği helal kıldı.
Bu ayette Allahu Teala şöyle buyurmaktadır: "« أُحِلَّ لَکُمْ صَیْدُ الْبَحْرِ وَ طَعامُهُ مَتاعاً لَکُمْ وَ لِلسَّیَّارَةِ وَ حُرِّمَ عَلَیْکُمْ صَیْدُ الْبَرِّ ما دُمْتُمْ حُرُماً وَ اتَّقُوا اللهَ الَّذی إِلَیْهِ تُحْشَرُونَ :
"﴾96﴿ Kendinize ve yolculara geçimlik olmak üzere sularda avlanmak ve onu yemek size helâl kılındı. Kara avı ise ihramda bulunduğunuz sürece size haram kılındı. Toplanıp huzuruna varacağınız Allah’tan korkun."
Hac merasiminde Müslümanlar Allah Resulü Hz. Muhammed saa etrafını sarmıştı. Herkes onun hac amelleri ve ahkamı ile ilgili sözlerini dinliyordu. Allah Resulü konuşmaya devam ederken çok geveze olan Akkaşe isimli biri Allah Resulüne şöyle sordu:" Bu emir her zaman için mi? Her yıl hac sırasında bu geçerli mi?"
Allahu Resulü kimi maslahatlara göre bu soruyu cevaplamadı. Adam tekrar sordu. Allah Resulü yine sessiz kaldı. Üçüncü kez Akkaşe tam bir küstahlık ile sözünü tekrarladı. Allah Resulü onun dik kafalılığını görünce adamı serzeniş etmeye başlayıp şöyle buyurdu:" Yazıklar olsun! Neden bu kadar ısrar ediyorsun? "Evet" desem haccın her yıl yapılması gerekir. O zaman sen bunu yapacak güce sahip olmayacaksın. Yapamazsan Allah Resulü karşısında durman gerek ve Allah katında günahkara dönüşmen gerek. Bu yüzden ben sessiz kalıp sana bir şey söylemediğimde sen de bu işin peşini bırakmalısın. Gevezelik ve inatçılığın zaten geçmişte kimi kavimleri yok ettiğini bilmelisin. "
Allah Resulü sözlerinin devamında Akkaşe ve etrafındakilere hitaben şöyle buyurdu:" Verdiğim her emri yapabildiğiniz kadarı ile yapın ve nehyettiğim durumlardan da sakının. "
Bu sırada Maide suresinin 101 ve 102'nci ayetleri indirildi ve Müslümanlar beyhude sorular sormaktan sakındırıldı.
Bu ayetlerde şöyle buyrulmuştur: "« یَا أَیُّهَا الَّذِینَ آمَنُوا لَا تَسْأَلُوا عَنْ أَشْیَاءَ إِنْ تُبْدَ لَکُمْ تَسُؤْکُمْ وَإِنْ تَسْأَلُوا عَنْهَا حِینَ یُنَزَّلُ الْقُرْآنُ تُبْدَ لَکُمْ عَفَا اللَّهُ عَنْهَا وَاللَّهُ غَفُورٌ حَلِیمٌ/ قَدْ سَأَلَهَا قَوْمٌ مِنْ قَبْلِکُمْ ثُمَّ أَصْبَحُوا بِهَا کَافِرِینَ :
"﴾101﴿ Ey iman edenler! Açıklandığı takdirde sizi sıkıntıya sokacak hususlarda soru sormayın. Kur’an indirilirken böyle sorular sorarsanız size açıklanır. Allah onlardan sizi muaf tutmuştur. Allah çok bağışlayıcıdır, halîmdir.
﴾102﴿ Bu tür soruları sizden önce de bir topluluk sormuş, fakat sonunda bunları inkâr eder olmuşlardı."
Tabii ki bu ayet, insanların sorularını ve akıllarındaki şüpheleri yanıtsız bırakma anlamına gelmiyor. Çünkü Kuran-ı Kerim'in Nahl Suresinin 43'üncü ve Enbiya suresinin 7'nci ayetinde de şöyle buyrulmuştur: "«فاسْئَلُوا أَهْلَ الذِّکْرِ إِنْ کُنْتُمْ لاتَعْلَمُون:
".....Eğer bilmiyorsanız bilgi sahibi olanlara sorun."
Bu yüzden bu ayetin amacı, yersiz ve içi boş sorulardan uzak durmaktır. İnsanlar inatçılıkları ve mazeret uydurmak istekleri yüzünden diğer insanların akıllarını karıştırmamalı ve konuşanın sözlerini kesmemeli ve onun konsantrasyonunu bozmamalılar.