Ayetlerin Hikayesi-53
Bu bölümde Enam suresinin 14'üncü ila 16'ncı ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Kabe, geçmişten beri farklı milletler arasında özel bir konuma sahip olmuştur. Mekke'ye giden her yolcu Mekke taşından yanına almadan oradan ayrılmazdı. Herkes kendi şehrinde bu taşları kutlu olması yüzünden korurdu ve Hac merasiminde olduğu gibi onun etrafında tavaf ederdi. Zaman içerisinde bu amel putperestlik derecesine vardı. Mekke halkı için de tarihi kanıtlara göre Hazae aşiretinden olan Amr bin Luhhi'nin Şam'a yolculuğu ile putperestlik zemini hazırlanmış oldu.
Amr, Arapların zengin kesiminden biri olarak Araplar arasında büyük hayran kitlesine sahipti. Amr Şam'a gittiğinde putlara tapanları görünce onlara soru sormuştu. Oradakiler ise şöyle cevaplamışlardı:" Biz putlara tapıyoruz. Onlardan yağmur istiyoruz. Onlar da bize yağmur veriyorlar. Onlardan yardım talep ediyoruz. Bize yardım ediyorlar. "
Amr ise şöyle dedi:" Bu putlardan birini bana verin de Arap diyarına götüreyim. "
Şamlılar ona akik taşından insan şeklinde yapılan Hubel putunu verdiler. Amr bu putu Mekke'ye götürdü ve Kabe'nin içine yerleştirdi ve insanları bu putu tapmaya ve ona saygı göstermeye çağırdı. Allah'ın evi, Kabe'yi tavaf ettikten sonra halk putların yanına giderlerdi. İş o kadar ilerledi ki her evin kendine özgü putu da vardı.
Günlerden bir gün Allah Resulü Mescid-i Haram'a gelince putlarına tapan ve onların önünde secdeye düşen Kureyşli büyükleri gördü. Allah Resulü bunu yapmamalarını istedi ve bunun babaları İbrahim'in geleneklerine aykırı olduğunu belirtip bu ameli kınadı. Onlar ile Hz. Muhammed saa'e şöyle tepki gösterdiler:" Bizi Tanrı'ya yakınlaştırdıkları için putlara tapıyoruz. "
Allah Resulü bunu duyunca bunun şirk olduğunu Allah tarafından kabul görmediğini açıklamaya çalıştı. Ancak en başından beri Allah Resulünün çağrısına karşı çıkmaya çalışan bu kesim Allah Resulünü rahatsız etmeye ve onu azarlamaya başladılar. Ancak Allah Resulü hidayete erdirici olarak göreve başlamıştı ve bu yolun da artık geri dönüşü yoktu.
Şirk koşan Kureyşliler Allah Resulünün kutsal hedefine karşı daha şiddetli tepkiler göstermeye çalışıyorlardı. Onlar taştan putların onlara hiçbir zarar ziyan veya kâr sağlamadığını biliyorlardı. Ancak yine de putperestliğin onlar için sağladığı maddi çıkarları yüzünden bu geleneğin yok olmasına göz yumamıyorlardı. Bu yüzden Allah Resulünü dini faaliyetlerini arttırınca onlar da Hz. Muhammed saa'in amcası Ebu Talib'i arabuluculuk için görevlendirmeye karar verdiler. Bu doğrultuda Mekke'nin parlak isimlerinden olan Ebu Talib'in yanına gidip şöyle dediler:" Yeğenin tanrılarımıza hakaret ediyor ve bizim geleneklerimizi kötülüyor. Aklımızı ve fikirlerimizin aptalca olduğunu savunuyor ve babalarımızı da sapkın olarak adlandırıyor. Ya onun önünü kes ya da biz ve onu baş başa bırak ve onu desteklemekten vazgeç. Nasılsa sen de bizimle aynı safta yer alıyorsun. Biz onun önünü keseceğiz. "
Ebu Talip bunları duyunca yumuşak bir şekilde tepki gösterdi ve saygı çerçeveleri içerisinde onların yanından ayrıldı.
Allah Resulü Hz. Muhammed saa halkı İslam'a davet etmeye devam ediyordu. Hiçbir şey onu ilahi dini yaymaktan alıkoyamıyordu. Bu da Kureyşlilerin daha da öfkelenmesine yol açtı. Bu yüzden bir kez daha Kureyş büyükleri bir araya gelip Ebu Talib'in yanına gittiler ve ona şöyle söylediler:" Ey Ebu Talip, yaş ve onur bakımından aramızda yüce ve değerli bir konuma sahipsiniz. Sizden yeğeninizi önlemenizi istedik. Ancak hiçbir şey yapmadınız. Ant olsun ki onun bizim tanrılarımıza hakaretlerine ve bizim düşüncelerimizin aptalca ve akılsızca olduğunu öne sürmelerine dayanamıyoruz. Ya onu engelle ya da her ikiniz ile savaşacağız. Sonunda bir grup yok olacaktır... "
Kureyşliler bunu söyleyip ardından başlarını çekip gittiler. Daha önce Müslüman olan Ebu Talip ise Allah Resulünü korumak amacı ile bunu açıklamamıştı. Bu konuşmanın ardından hemen Hz. Muhammed saa'in yanına gitti ve şöyle dedi:" Yeğenim! İnsanlar yanıma gelip falanca diye konuştular. Hem kendini hem de beni korumak için bir şeyler düşün. Benim aciz kaldığım yerde sen bir çare bul. "
Bu sırada Allah Resulü inançları ve daveti yolunda özverisini ve fedakarlığını gösteren ifadelerde bulunarak amcasına cevaben şöyle dedi:" Amcacığım! Yeminler olsun ki güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verseler dinimi yaymaktan ve izlemekten vaz geçmeyeceğim. Hiçbir zaman bundan vaz geçmeyeceğim. Ya İslam kazanacak ya da ben öleceğim. "
Ardından gözlerinden yaş akmaya başladı ve amcasının yanından ayrıldı. Bir kaç adım uzaklaştığında Ebu Talip ona seslendi ve şiirimsi bir ezgi ile şöyle dedi:" Ey yeğenim! Kureyş seni hiçbir zaman elde edemez. Toprağın altına gömülünceye dek sana yardım ulaştırmaktan el çekmeyeceğim. Görevlendirildiğini yerine getir ve hiçbir şeyden korkma. İstenileni müjdele, gözleri aydınlat. Beni de bu dine çağırdın. Senin doğru ve sadık olduğunu, davetinde de en iyiyi yaptığını biliyorum. Gerçekten de Muhammed'in dini en iyi dinlerdendir. "
Ardından Mekke müşriklerine doğru yola çıktı ve onlara da şöyle dedi:" Ant olsun ki Muhammed hiçbir zaman yalan söylememiştir. Bu yüzden de boyun eğmeyecektir. Gidin, hidayete ermeye çalışın ve geri dönün. "
Kureyşliler bu durumu görünce doğrudan Muhammed saa ile konuşmaya karar verdiler. Aklısıra onu davetinden vaz geçirecek tekliflerde bulunmak ve onu caydırmak istediler. Bu yüzden peşine birini gönderdiler. Allah Resulü onları hidayete erdirmek için meyilli olması yüzünden hemen onların yanına gitti. Kureyşliler şöyle dediler:" Ey Muhammed, gelip bizimle konuşman için yanına birini gönderdik. Yeminler olsun ki Araplar arasında kendi aşiretine yönelik böyle davranan birini tanımıyoruz. Sen bizim ecdadımıza hakaret ettin, onlara saygısızlık yaptın. Tanrılarımıza saygısızlık edip bizi aptal ve cahil olarak adlandırdın. Bu sözlerinde servet ve zenginlik peşinde isen sana o kadar mal varlığı veririz ki kendi hükümranlığını kurabilirsin. Mal mülk istiyorsan istediğini sana vermeye hazırız. Cinler sana bir şeyleri iletiyorsa, onların seni yenik düşürmüşse o zaman seni tedavi etmek için de masraf yapmaya hazırız. Böylece iyileşip dinimize dönmeni istiyoruz. "
Bu sözleri duyan Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise şöyle buyurdu:" Söylediklerinizi anlayamıyorum. Çünkü zerre kadar böyle düşünmüyorum. Sizin mallarınızı almak için gelmedim. Ne mevki ne de makam istemiyorum. Ne de size hükümranlık kurmak umrumda değildir. Ancak Allah beni peygamber olarak size göndermiştir. Bana kitap indirmiş ve bana bunu müjdelememi istemiştir. Ben ilahi emirleri size iletip size öğüt veriyorum. Size söylediklerimi kabul etseniz dünya ve ahirette saadete erersiniz, kabul etmeseniz ve bu altın fırsatı reddetseniz yine de sabır ve tolerans göstereceğim. Böylece Allah bizim aramızda hakemlik yapsın. "
Bu sırada Allahu Teala Enam suresinin 14 ila 16'ncı ayetlerini indirdi. Bu ayetlerde şöyle buyrulmuştur: " «قُلْ أَ غَیْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِیّاً فاطِرِ السَّماواتِ وَ الاَْرْضِ وَ هُوَ یُطْعِمُ وَ لا یُطْعَمُ قُلْ إِنِّی أُمِرْتُ أَنْ أَکُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَ لاتَکُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِکینَ / قُلْ إِنِّی أَخافُ إِنْ عَصَیْتُ رَبِّی عَذابَ یَوْم عَظیم / مَنْ یُصْرَفْ عَنْهُ یَوْمَئِذ فَقَدْ رَحِمَهُ وَ ذلِکَ الْفَوْزُ الْمُبینُ:
"﴾14﴿ De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, yediren ama yedirilmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?" De ki: "Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)."
﴾15﴿ De ki: "Ben rabbime isyan edersem gerçekten büyük günün (âhiret) azabına uğrayacağımdan korkarım."
﴾16﴿
O gün kim azaptan kurtarılırsa gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte apaçık kurtuluş budur."