Eylül 24, 2021 13:15 Europe/Istanbul

Bu bölümde Enam suresinin 14'üncü ila 16'ncı ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Kabe, geçmişten beri  farklı milletler arasında özel bir konuma sahip olmuştur.   Mekke'ye giden her yolcu Mekke taşından yanına almadan oradan ayrılmazdı.  Herkes kendi şehrinde  bu taşları  kutlu olması yüzünden  korurdu ve Hac merasiminde olduğu gibi onun etrafında tavaf ederdi.  Zaman içerisinde  bu amel putperestlik derecesine vardı.   Mekke halkı için de tarihi kanıtlara göre  Hazae aşiretinden olan Amr bin Luhhi'nin  Şam'a yolculuğu ile putperestlik zemini hazırlanmış oldu. 

Amr,  Arapların zengin kesiminden biri olarak Araplar arasında büyük hayran kitlesine sahipti.  Amr  Şam'a gittiğinde putlara tapanları görünce  onlara soru sormuştu. Oradakiler ise şöyle cevaplamışlardı:" Biz putlara tapıyoruz. Onlardan yağmur istiyoruz. Onlar da bize yağmur veriyorlar. Onlardan yardım talep ediyoruz. Bize yardım ediyorlar.  "

Amr ise şöyle dedi:"  Bu putlardan birini bana verin de Arap diyarına götüreyim. " 

Şamlılar ona  akik taşından insan şeklinde yapılan  Hubel putunu verdiler. Amr bu putu Mekke'ye götürdü ve Kabe'nin içine yerleştirdi ve insanları bu putu tapmaya ve ona saygı göstermeye çağırdı.  Allah'ın evi, Kabe'yi tavaf ettikten sonra  halk putların yanına giderlerdi.  İş o kadar ilerledi ki  her evin kendine özgü putu da vardı. 

Günlerden bir gün  Allah Resulü  Mescid-i Haram'a  gelince  putlarına tapan ve onların önünde secdeye düşen Kureyşli büyükleri gördü.  Allah Resulü  bunu yapmamalarını  istedi ve bunun  babaları İbrahim'in geleneklerine aykırı olduğunu belirtip bu ameli kınadı.  Onlar ile Hz. Muhammed saa'e şöyle tepki gösterdiler:"   Bizi Tanrı'ya yakınlaştırdıkları için putlara tapıyoruz.   " 

Allah Resulü bunu duyunca  bunun  şirk olduğunu Allah tarafından kabul görmediğini açıklamaya çalıştı.   Ancak en başından beri Allah Resulünün çağrısına karşı çıkmaya çalışan bu kesim  Allah Resulünü rahatsız etmeye ve onu  azarlamaya başladılar.  Ancak Allah Resulü hidayete erdirici olarak göreve başlamıştı ve bu yolun da artık geri dönüşü yoktu. 

Şirk koşan Kureyşliler  Allah Resulünün kutsal hedefine karşı daha şiddetli tepkiler göstermeye çalışıyorlardı. Onlar  taştan putların  onlara hiçbir zarar ziyan veya kâr sağlamadığını biliyorlardı. Ancak yine de putperestliğin onlar için sağladığı maddi çıkarları yüzünden bu geleneğin yok olmasına göz yumamıyorlardı.   Bu yüzden  Allah Resulünü dini faaliyetlerini arttırınca onlar da  Hz. Muhammed saa'in amcası Ebu Talib'i  arabuluculuk için  görevlendirmeye karar verdiler.  Bu doğrultuda  Mekke'nin parlak isimlerinden olan  Ebu Talib'in yanına gidip şöyle dediler:"  Yeğenin  tanrılarımıza hakaret ediyor ve bizim geleneklerimizi  kötülüyor.  Aklımızı ve fikirlerimizin aptalca olduğunu savunuyor ve babalarımızı da sapkın olarak adlandırıyor.   Ya onun önünü kes ya da biz ve onu baş başa bırak ve onu desteklemekten vazgeç.   Nasılsa sen de bizimle aynı safta yer alıyorsun. Biz onun önünü keseceğiz.  "

Ebu Talip  bunları duyunca yumuşak bir şekilde  tepki gösterdi ve  saygı çerçeveleri içerisinde  onların yanından ayrıldı.  

Allah Resulü Hz. Muhammed saa   halkı İslam'a davet etmeye devam ediyordu. Hiçbir şey  onu  ilahi dini yaymaktan alıkoyamıyordu.  Bu da  Kureyşlilerin daha da öfkelenmesine yol açtı.  Bu yüzden bir kez daha Kureyş  büyükleri  bir araya gelip   Ebu Talib'in yanına gittiler ve ona şöyle söylediler:" Ey Ebu Talip, yaş ve onur bakımından aramızda  yüce ve değerli bir konuma sahipsiniz.  Sizden yeğeninizi önlemenizi istedik. Ancak hiçbir şey yapmadınız. Ant olsun ki  onun bizim tanrılarımıza hakaretlerine ve bizim düşüncelerimizin  aptalca ve akılsızca olduğunu öne sürmelerine dayanamıyoruz.  Ya onu engelle ya da  her ikiniz ile savaşacağız. Sonunda bir grup yok olacaktır... "  

 Kureyşliler  bunu söyleyip  ardından başlarını çekip gittiler.   Daha önce Müslüman olan Ebu Talip ise  Allah Resulünü korumak amacı ile bunu açıklamamıştı. Bu konuşmanın ardından hemen Hz. Muhammed saa'in yanına gitti ve şöyle dedi:"  Yeğenim! İnsanlar  yanıma gelip  falanca diye konuştular.  Hem kendini hem de beni korumak için bir şeyler düşün. Benim aciz kaldığım yerde sen bir çare bul. " 

Bu sırada  Allah Resulü inançları ve  daveti yolunda özverisini ve fedakarlığını gösteren ifadelerde bulunarak amcasına cevaben şöyle dedi:" Amcacığım! Yeminler olsun ki  güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verseler dinimi yaymaktan ve izlemekten vaz geçmeyeceğim.  Hiçbir zaman bundan vaz geçmeyeceğim. Ya İslam kazanacak ya da ben öleceğim. "

Ardından gözlerinden yaş akmaya başladı ve amcasının yanından ayrıldı.  Bir kaç adım uzaklaştığında  Ebu Talip ona seslendi ve şiirimsi bir ezgi ile şöyle dedi:" Ey yeğenim! Kureyş seni hiçbir zaman elde edemez.  Toprağın altına gömülünceye dek   sana yardım ulaştırmaktan el çekmeyeceğim.   Görevlendirildiğini yerine getir ve hiçbir şeyden korkma.  İstenileni müjdele, gözleri aydınlat. Beni de bu dine çağırdın.  Senin doğru ve sadık olduğunu, davetinde de en iyiyi yaptığını  biliyorum.  Gerçekten de Muhammed'in dini en iyi dinlerdendir. "

Ardından Mekke müşriklerine doğru yola çıktı ve onlara da şöyle dedi:"  Ant olsun ki  Muhammed hiçbir zaman yalan söylememiştir.  Bu yüzden de boyun eğmeyecektir.  Gidin, hidayete ermeye çalışın ve geri dönün. "

Kureyşliler bu durumu görünce  doğrudan Muhammed saa ile konuşmaya karar verdiler.  Aklısıra onu davetinden vaz geçirecek tekliflerde bulunmak ve onu caydırmak istediler.   Bu yüzden  peşine birini gönderdiler. Allah Resulü onları hidayete erdirmek için  meyilli olması yüzünden hemen onların yanına gitti. Kureyşliler şöyle dediler:"  Ey Muhammed,  gelip bizimle konuşman için  yanına birini gönderdik.  Yeminler olsun ki  Araplar arasında  kendi aşiretine yönelik böyle davranan birini tanımıyoruz.  Sen bizim ecdadımıza hakaret ettin, onlara saygısızlık yaptın.  Tanrılarımıza saygısızlık edip bizi aptal ve cahil olarak adlandırdın.  Bu sözlerinde servet ve zenginlik peşinde isen  sana o kadar mal varlığı veririz ki  kendi hükümranlığını kurabilirsin.  Mal mülk istiyorsan istediğini sana vermeye hazırız.   Cinler sana bir şeyleri iletiyorsa, onların seni yenik düşürmüşse o zaman seni tedavi etmek için de masraf yapmaya hazırız.  Böylece iyileşip dinimize dönmeni istiyoruz. "

 Bu sözleri duyan Allah Resulü Hz. Muhammed saa ise şöyle buyurdu:"  Söylediklerinizi anlayamıyorum. Çünkü zerre kadar böyle düşünmüyorum.   Sizin mallarınızı almak için gelmedim. Ne mevki ne de makam istemiyorum.  Ne de size hükümranlık kurmak umrumda değildir.  Ancak Allah beni peygamber olarak size göndermiştir. Bana kitap indirmiş ve  bana bunu müjdelememi istemiştir.  Ben ilahi emirleri size iletip  size öğüt veriyorum.  Size söylediklerimi kabul etseniz  dünya ve ahirette  saadete erersiniz, kabul etmeseniz  ve bu altın fırsatı reddetseniz  yine de sabır ve tolerans göstereceğim.   Böylece Allah bizim aramızda hakemlik yapsın.   "

Bu sırada  Allahu Teala  Enam suresinin  14 ila 16'ncı ayetlerini indirdi. Bu ayetlerde şöyle buyrulmuştur: "  «قُلْ أَ غَیْرَ اللّهِ أَتَّخِذُ وَلِیّاً فاطِرِ السَّماواتِ وَ الاَْرْضِ وَ هُوَ یُطْعِمُ وَ لا یُطْعَمُ قُلْ إِنِّی أُمِرْتُ أَنْ أَکُونَ أَوَّلَ مَنْ أَسْلَمَ وَ لاتَکُونَنَّ مِنَ الْمُشْرِکینَ / قُلْ إِنِّی أَخافُ إِنْ عَصَیْتُ رَبِّی عَذابَ یَوْم عَظیم / مَنْ یُصْرَفْ عَنْهُ یَوْمَئِذ فَقَدْ رَحِمَهُ وَ ذلِکَ الْفَوْزُ الْمُبینُ:

"﴾14﴿  De ki: "Gökleri ve yeri yoktan var eden, yediren ama yedirilmeye ihtiyacı olmayan Allah’tan başkasını mı dost edineceğim?" De ki: "Bana müslüman olanların ilki olmam emredildi ve sakın müşriklerden olma (denildi)."

﴾15﴿ De ki: "Ben rabbime isyan edersem gerçekten büyük günün (âhiret) azabına uğrayacağımdan korkarım."

﴾16﴿

 O gün kim azaptan kurtarılırsa gerçekten Allah onu esirgemiştir. İşte apaçık kurtuluş budur."