Eylül 24, 2021 13:15 Europe/Istanbul
  • Ayetlerin Hikayesi-54

Bu bölümde Enam suresinin 25 ve 2 ayrıca 33'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Kureyşliler  İslam'ın yayılmasını ve  etkinliğinin artmasını önlemek için her girişime baş vuruyorlardı. Bu çerçevede Allah Resulünün yarenlerine işkence bile yapıyorlardı. Hz. Muhammed saa'e yönelik cinnet  ve büyücülük ithamlarını da yöneltiyorlardı. Ancak bu içi boş ithamlar ve kaba girişimlerin hiçbiri etkili olmadı.  Sonunda Kureyş büyükleri  Allah Resulüne  servet verme ve bağışlama önerisinde bulundular. Onun hükümran olabileceğini buna karşılık batıl dinlerine geri dönmesi gerektiğini söylediler.  Ancak Allah Resulü şöyle buyurmuştu:"  Güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verseler  dinimi yaymaktan ve hedefimi izlemekten vaz geçmeyeceğim.  İslam muzaffer olana kadar ya da kendim ölene kadar bundan vaz geçmeyeceğim. "

 Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in yanı sıra   Kuran-ı Kerim de  halk için bir cazibe kaynağı sayılırdı.  Öyle ki  kim ayetleri duyarsa  ona hayran kalıyordu.  Kureyşliler ise  bu semavi kitapla mücadele etmeye çalıştı.   Ama Kureyşliler Kuran-ı Kerim ayetlerine eşdeğer olan ifadelerde bulunmaktan da acizlerdi.  Bu yüzden  diğer topraklardan ve diyarlardan  seçkin ifadeleri ve hikayeleri seçip  Kuran-ı Kerim'i devre dışı bırakmak için  Araplara okumak istediler. Böylece Kuran-ı Kerim'e yönelik ilgiyi gölgede bırakmak istediler.   Onlar  Araplar arasında az sayıdaki okur yazarlardan olan Nazr bin Haris'i   Irak'ın Güneyinde Hire bölgesinde kalmış İranlı kralların ve İranlıların  Rustem, Esfendiyar gibi büyük pehlivanlarının hikayelerini duymuş ve İranlıların inançları ve düşüncelerini bilen biri olarak  bu planı uygulamakla görevlendirdiler. 

 Nazr bin Haris sokaklarda ve mahallelerde  İranlı Rustem ve Esfendiyar gibi mitleşmiş isimler ve Krallarının hikayelerini halka anlatmaya başladı. Hatta şöyle iddiada da bulunmaya başladı:" Ey İnsanlar! Benim sözlerim ile Muhammed'in sözleri arasında bir fark yok ki.  Muhammed, ilahi kahra ve öfkeye uğrayan  cemaatin  hikayesini anlatıyor. Ben de nimet içinde olan  ve uzun yıllar halklarına hüküm sürenlerin hikayesini anlatıyorum.  " 

İşe bu sırada  Enam suresinin  25 ve 26'ıncı  ayetleri  indirildi ve  bu tür kişilerin akılsızlıkları açıkça vurgulandı. Allahu Teala  bu ayetlerde şöyle buyurmuştur:" « وَ مِنْهُمْ مَنْ یَسْتَمِعُ إِلَیْکَ وَ جَعَلْنا عَلى قُلُوبِهِمْ أَکِنَّةً أَنْ یَفْقَهُوهُ وَ فی آذانِهِمْ وَقْراً وَ إِنْ یَرَوْا کُلَّ آیَة لا یُؤْمِنُوا بِها حَتّى إِذا جاؤُکَ یُجادِلُونَکَ یَقُولُ الَّذینَ کَفَرُوا إِنْ هذا إِلاّ أَساطیرُ الأَوَّلینَ /  وَ هُمْ یَنْهَوْنَ عَنْهُ وَ یَنْأَوْنَ عَنْهُ وَ إِنْ یُهْلِکُونَ إِلاّ أَنْفُسَهُمْ وَ ما یَشْعُرُونَ:

"

﴾25﴿   Onlardan seni Kur’an okurken dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler çektik, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mûcizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde, "Bu Kur’an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.

﴾26﴿    Onlar hem insanları peygamberden uzaklaştırmaya çalışırlar hem de kendileri ondan uzak dururlar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini mahvederler."

Odaklanma, dikkatli olma, önlem alma, doğru söylemek,  bonkörlük ve iffet ve haysiyet açısından  döneminin en seçkin isimlerinden olan Allah Resulünün dördüncü kuşak ecdadı Kusay bin Kilab  Kureyş aşiretinin başına geçmişti.   Günlerden bir gün  Mekke başkanlığını ve de  bu şehrin siyasi ve gündelik hayatının merkezi ve odak noktasında bulunan  Kabe'nin  sorumluluğunu  Kureyş aşiretine ayırmak istedi.  Kureyşliler Kusay'ın  dirayeti ve liderlik gücü sayesinde  bu hedefine ulaştı. Böylece  Kureyşliler Huzaa aşiretini devre dışı bırakarak Kabe sorumluluğunu üstlendi.   Huzaa aşireti ise  Araplar arasında çok tanınan aşiretlerden biri idi.  Kureyşliler ile Huzaalılar arasında eski bir rekabet de söz konusu idi.  Huzaa aşireti üyelerinin   İbrahim as'ın tevhide dayalı  dini değiştiren ilk kesim olduğu Arap yarımadasında  putperestliği yayan ilk kesim olduğu söylenmektedir.  Böylece Kureyşlilerin başında bulunan Kusay  Mekke'de en önemli  mevkiye gelmesinin ardından  bir tür dini lider konumuna da geldi. 

 Gelecek iki nesilde de  Kusay'ın torunu Abd Menaf'ın oğlu  Haşim  Mekke'de yeni bir düzenin temelini attı.   Haşim bonkör bir insan olarak  Mekkelilerin ticaretini geliştirdi ve sonuçta halk arasında önemli bir popülerliğe ulaştı.  Haşim   etraf ülkelere yolculuk yaparak  sözleşmeler yapan  ve Arapları özellikle de Kureyşlileri  Doğu ve Batı arasındaki ticaret akışına bağlayan ilk  Araptı.  Bu sürecin ardından  Kureyş, Arap yarımadasında   en önemli ticaret merkezlerinden birinin başında bulunmasına ilaveten  dünya ticaretinin de halkalarından birine dönüşmüştü.   

Ticareti tekelde bulundurmaktan kaynaklanan  Kureyşlilerin serveti  büyük bir servete tekabül edip  bu aşiretin onur ve imaj kaynağı idi.  Buna ilaveten  Kabe'nin anahtarının sahibi ve sorumlusu olması, hacıları ağırlama sorumlusu olması da Kureyşlilere büyük bir itibar kazandırmıştı.   Ebrehe ordusunun Kabe'ye saldırısı  ve ordusunun bu saldırıda yok olmasının ardından  Kuryeşlilerin itibarı kat kat arttı.  Bu dönemden itibaren  Kureyşliler belli bir kutsallık seviyesine de sahip oldu.  Halk   onları tanrının seçilmiş halkı ve aşireti olarak gördü . Halk onları düşmanları yok eden onları savunanlar olarak kutsanmaya başladı. Ancak   Arap yarımadasında en büyük kutsal mekan sayılan Kabe'nin sorumluluğu, büyük serveti ve itibarı  onları İslam'a karşı koymaya teşvik etti.    Böylece Kureyşlilerin çile çekme dönemi başlamış oldu.  Tabii Kureyşliler  İslam ve Hz. Muhammed saa'e yönelik besledikleri tüm düşmanlıklarına rağmen  Kuran-ı Kerim'in güzelliği önünde de  hayranlık duymaya başladılar ve bir tür telaşa kapıldılar.    Kimi zaman  geceleyin insanların gözünden uzak olacak bir şekilde  evlerinden çıkıp  Allah Resulünün Kuran-ı Kerim tilavetini dinliyorlardı. 

Müşriklerin inatçı liderlerinden olan  Ebu Cehl, Ebu Sufyan ve  Ahnes bin Şarık, kimsenin anlayamayacağı şekilde  Allah Resulünün sözlerini duymak için  bir kenara çekilip gizlice  Allah Resulünün Kuran-ı Kerim ayetleri okunuşunu dinlerlerdi.  Sabah olunca hepsi dağılırdı ve evine giderdi.  Günlerden bir gün dağıldıktan sonra  bir birlerini görünce olayı anlattılar ve artık böyle yapmayacaklarına dair söz verdiler.  Onlar bu olayın anlatılması ve gençlerce bilinmesi halinde herkesin İslam'a yöneleceğini biliyorlardı.  Bir sonraki gece ise her biri başkalarının gelmeyeceğini düşünerek  bir kez daha Kuran-ı Kerim ayetlerini duymak için gizlice Allah Resulüne yaklaşıp ayetleri dinlemeye başladılar.  Tekrar sabah olunca  sırları ifşa oldu ve bir birlerini azarlamaya başladılar.  Tekrar söz verdiler  bunun son kez olduğuna dair.   Ancak bu olay üçüncü kez tekrarlandı. Bu gecede  Kureyş'e bağlı alt aşiretlerden biri olan  Ahnes  bin  Şurik Ebu Sufyan evine gitti ve ona şöyle sordu:"   Ey Eba Hanzele, Muhammed'den duydukların ile ilgili görüşünü bildir.  " 

Ebu Sufyan ise şöyle cevap verdi:"  Ey Eba Salebe, Ant olsun ki   çok iyi anladığım şeyleri, maksdını ve içeriğini çok iyi anladığım şeyleri duydum.  Ancak  anlamadığım ayetler de duydum. " 

Ahnes bunu duyunca  orayı terk etti ve Ebu Cehl'in evine doğru yola çıktı.   Beni Mahzum  aşireti başkanı  Ebu Cehl'in evine varınca  aynı soruyu ve meseleyi de sordu: " Muhammed'den duydukların hakkında ne düşünüyorsun? " 

Ebu Cehl bunu duyunca şöyle cevap verdi:"  Gerçekte  biz ve Abd Menaf çocukları  haysiyet,  liderlik ve büyüklük babında bir rekabet içerisindeyiz.   Onlar misafirleri ağırladılar biz de ağırladık.  Onlar  yayaları bindirdiler biz de öyle yaptık.  Onlar  insanlara servet kazandırdılar biz de öyle yaptık.  Öyle ki iki at yarışı gibi yarıştık ve kimse üstün gelmedi.  Ardından onlarından arasından biri çıktı ve peygamberim semalardan size vahiy getirdim diye iddiada bulundu.  Şimdi onlar ile nasıl rekabet edelim ki.  Yeminler olsun ki  hiçbir zaman ona iman etmeyeceğiz ve onu onaylamayacağız. "

İşte bu sırada  Enam suresinin  33'üncü ayeti  indirildi.  Bu ayette Allahu Teala Peygamberine hitaben şöyle buyurdu:" « قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَیَحْزُنُکَ الَّذی یَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لا یُکَذِّبُونَکَ وَ لکِنَّ الظّالِمینَ بِآیاتِ اللّهِ یَجْحَدُونَ 

"﴾33﴿  (Resulüm!) Onların söylediklerinin gerçekten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler açıkça Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar."