Ayetlerin Hikayesi-54
Bu bölümde Enam suresinin 25 ve 2 ayrıca 33'üncü ayetlerinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Kureyşliler İslam'ın yayılmasını ve etkinliğinin artmasını önlemek için her girişime baş vuruyorlardı. Bu çerçevede Allah Resulünün yarenlerine işkence bile yapıyorlardı. Hz. Muhammed saa'e yönelik cinnet ve büyücülük ithamlarını da yöneltiyorlardı. Ancak bu içi boş ithamlar ve kaba girişimlerin hiçbiri etkili olmadı. Sonunda Kureyş büyükleri Allah Resulüne servet verme ve bağışlama önerisinde bulundular. Onun hükümran olabileceğini buna karşılık batıl dinlerine geri dönmesi gerektiğini söylediler. Ancak Allah Resulü şöyle buyurmuştu:" Güneşi sağ elime ve ayı da sol elime verseler dinimi yaymaktan ve hedefimi izlemekten vaz geçmeyeceğim. İslam muzaffer olana kadar ya da kendim ölene kadar bundan vaz geçmeyeceğim. "
Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in yanı sıra Kuran-ı Kerim de halk için bir cazibe kaynağı sayılırdı. Öyle ki kim ayetleri duyarsa ona hayran kalıyordu. Kureyşliler ise bu semavi kitapla mücadele etmeye çalıştı. Ama Kureyşliler Kuran-ı Kerim ayetlerine eşdeğer olan ifadelerde bulunmaktan da acizlerdi. Bu yüzden diğer topraklardan ve diyarlardan seçkin ifadeleri ve hikayeleri seçip Kuran-ı Kerim'i devre dışı bırakmak için Araplara okumak istediler. Böylece Kuran-ı Kerim'e yönelik ilgiyi gölgede bırakmak istediler. Onlar Araplar arasında az sayıdaki okur yazarlardan olan Nazr bin Haris'i Irak'ın Güneyinde Hire bölgesinde kalmış İranlı kralların ve İranlıların Rustem, Esfendiyar gibi büyük pehlivanlarının hikayelerini duymuş ve İranlıların inançları ve düşüncelerini bilen biri olarak bu planı uygulamakla görevlendirdiler.
Nazr bin Haris sokaklarda ve mahallelerde İranlı Rustem ve Esfendiyar gibi mitleşmiş isimler ve Krallarının hikayelerini halka anlatmaya başladı. Hatta şöyle iddiada da bulunmaya başladı:" Ey İnsanlar! Benim sözlerim ile Muhammed'in sözleri arasında bir fark yok ki. Muhammed, ilahi kahra ve öfkeye uğrayan cemaatin hikayesini anlatıyor. Ben de nimet içinde olan ve uzun yıllar halklarına hüküm sürenlerin hikayesini anlatıyorum. "
İşe bu sırada Enam suresinin 25 ve 26'ıncı ayetleri indirildi ve bu tür kişilerin akılsızlıkları açıkça vurgulandı. Allahu Teala bu ayetlerde şöyle buyurmuştur:" « وَ مِنْهُمْ مَنْ یَسْتَمِعُ إِلَیْکَ وَ جَعَلْنا عَلى قُلُوبِهِمْ أَکِنَّةً أَنْ یَفْقَهُوهُ وَ فی آذانِهِمْ وَقْراً وَ إِنْ یَرَوْا کُلَّ آیَة لا یُؤْمِنُوا بِها حَتّى إِذا جاؤُکَ یُجادِلُونَکَ یَقُولُ الَّذینَ کَفَرُوا إِنْ هذا إِلاّ أَساطیرُ الأَوَّلینَ / وَ هُمْ یَنْهَوْنَ عَنْهُ وَ یَنْأَوْنَ عَنْهُ وَ إِنْ یُهْلِکُونَ إِلاّ أَنْفُسَهُمْ وَ ما یَشْعُرُونَ:
"
﴾25﴿ Onlardan seni Kur’an okurken dinleyenler de vardır. Fakat onu anlamalarına engel olmak için kalplerinin üstüne örtüler çektik, kulaklarına da ağırlık verdik. Onlar her türlü mûcizeyi görseler bile yine de ona inanmazlar. Hatta o kâfirler sana geldiklerinde, "Bu Kur’an eskilerin masallarından başka bir şey değildir" diyerek seninle tartışırlar.
﴾26﴿ Onlar hem insanları peygamberden uzaklaştırmaya çalışırlar hem de kendileri ondan uzak dururlar. Oysa onlar farkında olmadan ancak kendilerini mahvederler."
Odaklanma, dikkatli olma, önlem alma, doğru söylemek, bonkörlük ve iffet ve haysiyet açısından döneminin en seçkin isimlerinden olan Allah Resulünün dördüncü kuşak ecdadı Kusay bin Kilab Kureyş aşiretinin başına geçmişti. Günlerden bir gün Mekke başkanlığını ve de bu şehrin siyasi ve gündelik hayatının merkezi ve odak noktasında bulunan Kabe'nin sorumluluğunu Kureyş aşiretine ayırmak istedi. Kureyşliler Kusay'ın dirayeti ve liderlik gücü sayesinde bu hedefine ulaştı. Böylece Kureyşliler Huzaa aşiretini devre dışı bırakarak Kabe sorumluluğunu üstlendi. Huzaa aşireti ise Araplar arasında çok tanınan aşiretlerden biri idi. Kureyşliler ile Huzaalılar arasında eski bir rekabet de söz konusu idi. Huzaa aşireti üyelerinin İbrahim as'ın tevhide dayalı dini değiştiren ilk kesim olduğu Arap yarımadasında putperestliği yayan ilk kesim olduğu söylenmektedir. Böylece Kureyşlilerin başında bulunan Kusay Mekke'de en önemli mevkiye gelmesinin ardından bir tür dini lider konumuna da geldi.
Gelecek iki nesilde de Kusay'ın torunu Abd Menaf'ın oğlu Haşim Mekke'de yeni bir düzenin temelini attı. Haşim bonkör bir insan olarak Mekkelilerin ticaretini geliştirdi ve sonuçta halk arasında önemli bir popülerliğe ulaştı. Haşim etraf ülkelere yolculuk yaparak sözleşmeler yapan ve Arapları özellikle de Kureyşlileri Doğu ve Batı arasındaki ticaret akışına bağlayan ilk Araptı. Bu sürecin ardından Kureyş, Arap yarımadasında en önemli ticaret merkezlerinden birinin başında bulunmasına ilaveten dünya ticaretinin de halkalarından birine dönüşmüştü.
Ticareti tekelde bulundurmaktan kaynaklanan Kureyşlilerin serveti büyük bir servete tekabül edip bu aşiretin onur ve imaj kaynağı idi. Buna ilaveten Kabe'nin anahtarının sahibi ve sorumlusu olması, hacıları ağırlama sorumlusu olması da Kureyşlilere büyük bir itibar kazandırmıştı. Ebrehe ordusunun Kabe'ye saldırısı ve ordusunun bu saldırıda yok olmasının ardından Kuryeşlilerin itibarı kat kat arttı. Bu dönemden itibaren Kureyşliler belli bir kutsallık seviyesine de sahip oldu. Halk onları tanrının seçilmiş halkı ve aşireti olarak gördü . Halk onları düşmanları yok eden onları savunanlar olarak kutsanmaya başladı. Ancak Arap yarımadasında en büyük kutsal mekan sayılan Kabe'nin sorumluluğu, büyük serveti ve itibarı onları İslam'a karşı koymaya teşvik etti. Böylece Kureyşlilerin çile çekme dönemi başlamış oldu. Tabii Kureyşliler İslam ve Hz. Muhammed saa'e yönelik besledikleri tüm düşmanlıklarına rağmen Kuran-ı Kerim'in güzelliği önünde de hayranlık duymaya başladılar ve bir tür telaşa kapıldılar. Kimi zaman geceleyin insanların gözünden uzak olacak bir şekilde evlerinden çıkıp Allah Resulünün Kuran-ı Kerim tilavetini dinliyorlardı.
Müşriklerin inatçı liderlerinden olan Ebu Cehl, Ebu Sufyan ve Ahnes bin Şarık, kimsenin anlayamayacağı şekilde Allah Resulünün sözlerini duymak için bir kenara çekilip gizlice Allah Resulünün Kuran-ı Kerim ayetleri okunuşunu dinlerlerdi. Sabah olunca hepsi dağılırdı ve evine giderdi. Günlerden bir gün dağıldıktan sonra bir birlerini görünce olayı anlattılar ve artık böyle yapmayacaklarına dair söz verdiler. Onlar bu olayın anlatılması ve gençlerce bilinmesi halinde herkesin İslam'a yöneleceğini biliyorlardı. Bir sonraki gece ise her biri başkalarının gelmeyeceğini düşünerek bir kez daha Kuran-ı Kerim ayetlerini duymak için gizlice Allah Resulüne yaklaşıp ayetleri dinlemeye başladılar. Tekrar sabah olunca sırları ifşa oldu ve bir birlerini azarlamaya başladılar. Tekrar söz verdiler bunun son kez olduğuna dair. Ancak bu olay üçüncü kez tekrarlandı. Bu gecede Kureyş'e bağlı alt aşiretlerden biri olan Ahnes bin Şurik Ebu Sufyan evine gitti ve ona şöyle sordu:" Ey Eba Hanzele, Muhammed'den duydukların ile ilgili görüşünü bildir. "
Ebu Sufyan ise şöyle cevap verdi:" Ey Eba Salebe, Ant olsun ki çok iyi anladığım şeyleri, maksdını ve içeriğini çok iyi anladığım şeyleri duydum. Ancak anlamadığım ayetler de duydum. "
Ahnes bunu duyunca orayı terk etti ve Ebu Cehl'in evine doğru yola çıktı. Beni Mahzum aşireti başkanı Ebu Cehl'in evine varınca aynı soruyu ve meseleyi de sordu: " Muhammed'den duydukların hakkında ne düşünüyorsun? "
Ebu Cehl bunu duyunca şöyle cevap verdi:" Gerçekte biz ve Abd Menaf çocukları haysiyet, liderlik ve büyüklük babında bir rekabet içerisindeyiz. Onlar misafirleri ağırladılar biz de ağırladık. Onlar yayaları bindirdiler biz de öyle yaptık. Onlar insanlara servet kazandırdılar biz de öyle yaptık. Öyle ki iki at yarışı gibi yarıştık ve kimse üstün gelmedi. Ardından onlarından arasından biri çıktı ve peygamberim semalardan size vahiy getirdim diye iddiada bulundu. Şimdi onlar ile nasıl rekabet edelim ki. Yeminler olsun ki hiçbir zaman ona iman etmeyeceğiz ve onu onaylamayacağız. "
İşte bu sırada Enam suresinin 33'üncü ayeti indirildi. Bu ayette Allahu Teala Peygamberine hitaben şöyle buyurdu:" « قَدْ نَعْلَمُ إِنَّهُ لَیَحْزُنُکَ الَّذی یَقُولُونَ فَإِنَّهُمْ لا یُکَذِّبُونَکَ وَ لکِنَّ الظّالِمینَ بِآیاتِ اللّهِ یَجْحَدُونَ
"﴾33﴿ (Resulüm!) Onların söylediklerinin gerçekten seni üzmekte olduğunu biliyoruz. Aslında onlar seni yalanlamıyorlar; fakat o zalimler açıkça Allah’ın âyetlerini inkâr ediyorlar."