Ayetlerin Hikayesi-55
Bu bölümde Enam suresinin 47'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.
Kureyşliler İslam karşısında güçsüz kalıp yenildiklerini görünce kalleş girişimlerine baş vurdular. Kureyş liderleri ve zenginleri Mekke Konseyi Meclisi yani Darünnadve'de bir toplantı düzenlediler. Onlar bir birlerine danıştıktan sonra Allah Resulü Hz. Muhammed saa'i aşiretlerinden mahrum bırakmaya böylece İslam'ı yaymasını engellemeye karar verdiler.
Aşiret düzeninde ve törelerinde aşiret üyeleri bir birlerini savunmakla görevli idiler. Bu durumda aşiret üyesi hata yapıp suçlu olsa bile desteklenmesi gerekiyordu. Beni Haşim de İslam'ın gelişinin ardından tek parça halinde Allah Resulünü savunuyordu. Bir grubu Müslüman olmuş bir diğer grubu ise İslam'a katılmamışlardı. Ancak yine de aşiret düzenindeki töreye göre Allah Resulünü desteklemekten vazgeçmediler. Tabii ki onlar arasında müstesna olan kural dışı sayılabilecek kişiler de görülüyordu. Bunların biri Allah Resulünün amcası Ebu Leheb ve diğeri de Allah Resulünün büyük amcasının oğlu olan Ebu Sufyan bin Haris bin Abdulmattalib idi. Beni Haşim aşiretinde ise sırf bu iki kişi Allah Resulüne karşı durmaya çalışıyordu.
Kureyş liderleri ve zenginlerinin danışması sonucu Beni Haşim kabilesinin tamamen yaptırımlara tabii tutulması kararlaştırılmıştı. Böylece Beni Haşim'in güçsüz bırakılması ve Allah Resulünü bırakmaları sağlanmak isteniyordu. Onlar bu çerçevede Beni Haşim ile her türlü ticareti ve alış verişi yasaklayan sözleşme ve ahit imzaladılar. Tabii onların bu girişimi sırf mali ve ticari boyutları yoktu ayrıca toplumsal alanı da etkiliyordu. Öyle ki Kureyşliler ne kızlarını Beni Haşimlilere vereceklerini ne de oğullarının Beni Haşim kızları ile evlenmelerine müsaade edeceklerini bildirdiler. Böylece Beni Haşimliler o kadar sıkıştılar ki tüm servetleri ve sermayelerine rağmen hiçbir şey alamaz oldular. Bu ahit ve sözleşme aslında Mekke liderleri tarafından imzalandı. Ardından mühürlendi ve resmi bir kayıt ve belge olarak Kabe'ye bırakıldı ve Biset'in 7'inci yılından itibaren hayata geçirildi.
Allah Resulü bu sözleşmeden ve ahitten dolayı tehlikeyi sezmeye başladı ve Beni Haşim'e yönelik baskıların azalması için Ebu Talib'e danıştıktan sonra tüm Beni Haşimlilerin Mekke'yi terk etmelerini istedi. Böylece Beni Haşimliler Ebu Talib'e ait bir dereye sığındı ve bir arada yaşamaya başladı. İki kişi hariç bunu kabul ettiler ve Ebi Talib deresine yerleştiler. Kimi anlatılara göre Beni Haşim'e yakın sayılan Beni Mutallib aşireti de Allah Resulü ve Beni Haşim'i yalnız bırakmamaya karar verdi ve bu dereye yerleşti. Sonuçta Kureyş'in yaptırımlarına dahil oldu. Bu yüzden bu yaptırım sırf Müslümanların yaptırımı değildi. Beni Haşim yani Allah Resulünün yakınlarının boykotu idi. Bu ahitname ve sözleşme İslam'ın merkezi sayılan Beni Haşim'i hedef almıştı. Bunlar arasında Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan, Ebu Ubeyde Cerrah, Saad bin Ebi Vakas ve Abdürrahman bin Avf gibi Beni Haşim'den olmayanlar da bulunuyordu. Bunlar Mekke'de sıradan hayatlarını sürdüren, Habeşe'ye hicret etmek zorunda olmayan, işkenceye de maruz kalmayan Müslümanlardı.
Bu yaptırım ve boykot döneminde Ebu Talib Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in suikasta uğramasından kaygılı idi. Çoğu zaman geceler uyuma zamanı gelip çattığında Hz. Muhammed'e onun yatağında yatmasını isterdi. Günlerden bir gün Ebu Talip, Ali as'a Allah Resulünün yatağına yatmasını istedi. Ali as kabul etti. Gece olduğunda insanlar uyuduğunda Ali as Allah Resulünün yatağına girdi ve Ebu Talib'e şöyle dedi:" Baba acaba ben öldürülecek miyim? "
Ebu Talib oğluna yanıt olarak ilk beyitleri şöyle olan bir şiir söyledi:" Oğlum! Bu sınavda sabırlı ol! Çünkü sabır aklın yoludur. Her canlı sonunda ölecektir. Seni bu sınavda, kibarın oğlu kibar birinin kurbanı olarak sınıyorum. "
Tabii bu yaptırım ve boykot süreci Allah Resulünün risalet sürecini de etkiledi. Yaptırımdan önce Allah Resulü yılın tüm bölümlerinde uygun fırsatlarda İslam'ı yayıp tanıtıyordu. Ancak bu yaptırımla artık Mekke'ye de giremez oldu. Çünkü bu güvenliği açısından doğru değildi. Müslümanlar Kabe ziyareti dönemi olan iki ay içerisinde yani Haram aylarda Mekke'ye girebiliyorlardı. Bu aylar ise Recep ve Zilhicce ayları idi. Bu yüzden Allah Resulünün daveti sırf bu iki ayda yapılıyordu. Kureyşliler bu iki Haram ayın hürmetini ayakları altına alamıyordu. Bu yüzden de Allah Resulü bu iki ayda Kureyşlilerin gözü önünde Mekke'ye dahil oldu ve Mescid-i Haram'ın yanı başında oradakileri ve ziyaretçileri İslam'a davet etti.
Beni Haşim haram aylarındaki fırsattan yararlanıp ticari matah ve mallar ile Mekke'ye gelenler ile ticaret yaptı ve gerekli olan eşyalarını elde etti. Kureyş de bu sürece müdahil olamıyordu. Ancak Kureyş büyükleri özellikle de Ebu Cehl ve Ebu Leheb bu yolu da kapatmak için onların alışveriş ve ticaret yapmalarına engel olmaya çalışıyordu. Onlar Beni Haşimliler ticaret yaptıkları sırada şöyle haykırıyorlardı:" Onlara mal satmayın. Biz sizden daha pahalıya alırız. "
İşte bu sırada Hz. Hatice as'ın evlenmenin başında Allah Resulüne verdiği servet Müslümanların işine yaradı. Bu servet yaptırım döneminde harcandı. Böylece Mekke'de ticaret yapamayan Müslümanlar uzak diyarlara elçiler gönderip daha yüksek masraflı bir şekilde ihtiyaç duydukları malları karşılıyorlardı. Bir diğer yandan Kureyş gayrı Müslimleri arasında da kadınlar ve çocukların yaptırımlardan zarar görmemesini isteyen mert insanlar da vardı. Onlar develere gıda ve besin maddeleri yükletip onları derenin yakınına gönderiyordu. Böylece onların aç kalmasını engelliyorlardı. Bu arada kimi zaman salıverilen develer kimi bekçiler ve casuslar tarafından engelleniyordu. Bu sırada kimi zaman Mekke zenginleri ve develeri gönderen mert insanlar arasında kavgalar da çıkıyordu.
Bu bağlamda günlerden bir gün Ebu Cehl Hz. Hatice as'ın yakınlarından olan Hekim bin Hazzam'a rastladı ve onun biraz buğdayı kölesine yüklettiğini ve derede bulunan Hz. Hatice'ye göndermek istediğini gördü. Ebu Cehl onun önünü kesti ve şöyle dedi:" " Beni Haşim'e azık mı gönderiyorsun? Bırak hadi!"
Ebu Cehl bu işin peşini bırakmadı ve hep engellemeye çalıştı. Sonunda kavga çıktı ve Ebulbuhtura da deve çenesi kemiğini yerden alıp Ebu Cehl'in kafasına indirdi ve kafasını kırdı. Hamza buna şahit oldu. Bu olayda Ebu Cehl'i korkutan durum Allah Resulünün bunu duyması ve ashabının sevinmesi ve onu azarlaması idi.
Ekonomik ve sosyal kuşatma baskısı altında diğerleri ile ticaret yapamaz bir şekilde Ebi Talib deresinde bulunmak Beni Haşim için birçok zorluğa yol açmıştı. Onlar sadece Hac döneminde dereden çıkabiliyorlardı. Zorluklar ve açlıklar o dereceye varmıştı ki çocuklar da açlıktan ağlıyorlardı ve ağlama sesleri Kureyşlilerce de duyuluyordu. Ancak onlar hiçbir şekilde buna acımıyorlardı.
Gençler ve erkekler, her gün sadece bir tane hurma yiyerek yaşıyorlardı. İmam Ali as Muaviye'ye yazdığı mektupta deredeki dönemi şöyle anlatmıştı:" Kureyşliler yani halkımız Allah Resulünü öldürmek istediler. Bizim köklerimizi kazımak istediler. Bize karşı fikirler yürütüp komplolar yaptılar. Tatlı hayatımızın tadını kaçırdılar ve bizi kaygı ve korkuya sürüklemek istediler. Sarp bir dağa sığınmamıza neden oldular. Savaş ateşlerini alevlendirdiler. Ancak Allahu Teala, bizim onun dininin savunucusu olmamızı istedi. "
Bu yaptırım üç yıl kadar sürdü. Tüm bu baskılar ve zorluklar birçok Beni Haşim'linin farklı hastalıklara kurban gitmesine yol açtı. Buna rağmen herkes bu duruma dayanmaya çalışıyordu. Sadece Allah Resulü nezdinde hastalıklardan ve sorunlardan söz ediyorlardı.
Bu sırada Enam suresinin 47'inci ayeti indirildi ve bu tür zorlukların geçici olduğuna vurgu yapıldı. Çünkü bu değişikliklerin dünyanın doğası gereği geçeceği hatırlatıldı.
Allahu Teala bu ayette Müslümanları şöyle avutmaya çalıştı:" « قُلۡ أَرَءَیۡتَکُمۡ إِنۡ أَتَىٰکُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ بَغۡتَةً أَوۡ جَهۡرَةً هَلۡ یُهۡلَکُ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ"
"﴾47﴿ De ki: "Söyler misiniz; size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?"