Eylül 24, 2021 13:16 Europe/Istanbul

Bu bölümde Enam suresinin 47'inci ayetinin sebeb-i nüzulünü ele alacağız.

Kureyşliler  İslam karşısında  güçsüz kalıp yenildiklerini görünce  kalleş girişimlerine baş vurdular.  Kureyş  liderleri ve zenginleri  Mekke Konseyi Meclisi yani Darünnadve'de bir toplantı düzenlediler.  Onlar bir birlerine danıştıktan sonra  Allah Resulü Hz. Muhammed saa'i  aşiretlerinden mahrum bırakmaya böylece İslam'ı yaymasını engellemeye karar verdiler. 

 Aşiret düzeninde ve törelerinde  aşiret üyeleri bir birlerini savunmakla görevli idiler.   Bu durumda aşiret üyesi  hata yapıp suçlu olsa bile desteklenmesi gerekiyordu.  Beni Haşim de  İslam'ın gelişinin ardından  tek parça halinde Allah Resulünü savunuyordu.  Bir grubu Müslüman olmuş bir diğer grubu ise İslam'a katılmamışlardı.  Ancak yine de aşiret düzenindeki töreye göre Allah Resulünü  desteklemekten vazgeçmediler.  Tabii ki  onlar arasında müstesna olan  kural dışı sayılabilecek  kişiler de görülüyordu.  Bunların biri Allah Resulünün amcası  Ebu Leheb ve diğeri de  Allah Resulünün büyük amcasının  oğlu olan  Ebu Sufyan  bin Haris bin Abdulmattalib idi.   Beni Haşim aşiretinde ise  sırf bu iki kişi  Allah Resulüne karşı  durmaya çalışıyordu. 

 Kureyş liderleri ve zenginlerinin danışması sonucu  Beni Haşim kabilesinin tamamen yaptırımlara tabii tutulması kararlaştırılmıştı. Böylece  Beni Haşim'in  güçsüz bırakılması ve Allah Resulünü bırakmaları sağlanmak isteniyordu.  Onlar  bu çerçevede  Beni Haşim ile her türlü  ticareti ve alış verişi yasaklayan sözleşme ve ahit imzaladılar.  Tabii onların bu girişimi  sırf mali ve ticari boyutları yoktu ayrıca  toplumsal alanı da etkiliyordu.  Öyle ki  Kureyşliler   ne kızlarını Beni Haşimlilere vereceklerini  ne de oğullarının Beni Haşim kızları ile evlenmelerine müsaade edeceklerini bildirdiler.  Böylece  Beni Haşimliler o kadar sıkıştılar ki tüm servetleri ve  sermayelerine rağmen  hiçbir şey alamaz oldular.  Bu ahit ve sözleşme aslında Mekke liderleri tarafından  imzalandı.  Ardından mühürlendi ve  resmi bir kayıt ve belge olarak  Kabe'ye bırakıldı ve Biset'in 7'inci yılından itibaren hayata geçirildi. 

 Allah Resulü bu sözleşmeden ve ahitten dolayı tehlikeyi sezmeye başladı ve  Beni Haşim'e yönelik baskıların azalması için  Ebu Talib'e danıştıktan sonra  tüm Beni Haşimlilerin Mekke'yi terk etmelerini istedi.  Böylece  Beni Haşimliler  Ebu Talib'e ait bir dereye sığındı ve bir arada yaşamaya başladı.  İki kişi hariç  bunu kabul ettiler ve  Ebi Talib deresine  yerleştiler.  Kimi anlatılara göre    Beni Haşim'e yakın sayılan  Beni Mutallib aşireti de  Allah Resulü ve Beni Haşim'i yalnız bırakmamaya karar verdi ve bu dereye yerleşti. Sonuçta Kureyş'in yaptırımlarına dahil oldu.  Bu yüzden bu yaptırım sırf Müslümanların yaptırımı değildi. Beni Haşim yani Allah Resulünün yakınlarının boykotu idi.  Bu ahitname ve sözleşme  İslam'ın merkezi sayılan  Beni Haşim'i hedef almıştı. Bunlar arasında  Ebu Bekir, Ömer bin Hattab, Osman bin Affan, Ebu Ubeyde Cerrah, Saad bin Ebi Vakas ve Abdürrahman bin Avf gibi  Beni Haşim'den olmayanlar da bulunuyordu.  Bunlar  Mekke'de sıradan hayatlarını sürdüren, Habeşe'ye hicret etmek zorunda olmayan, işkenceye de maruz kalmayan Müslümanlardı. 

Bu yaptırım ve boykot döneminde  Ebu Talib Allah Resulü Hz. Muhammed saa'in  suikasta uğramasından kaygılı idi.  Çoğu zaman  geceler uyuma zamanı gelip çattığında  Hz. Muhammed'e onun yatağında yatmasını isterdi.  Günlerden bir gün  Ebu Talip, Ali as'a  Allah Resulünün yatağına yatmasını istedi. Ali as kabul etti. Gece olduğunda  insanlar uyuduğunda  Ali as Allah Resulünün yatağına girdi ve Ebu Talib'e şöyle dedi:"  Baba acaba ben öldürülecek miyim?  "

Ebu Talib  oğluna yanıt olarak  ilk beyitleri şöyle olan bir şiir söyledi:"  Oğlum! Bu sınavda  sabırlı ol! Çünkü  sabır aklın yoludur.  Her canlı sonunda ölecektir.  Seni bu sınavda, kibarın oğlu kibar birinin kurbanı olarak  sınıyorum. "

Tabii bu yaptırım ve boykot süreci Allah Resulünün risalet sürecini de etkiledi.  Yaptırımdan önce  Allah Resulü  yılın tüm bölümlerinde  uygun fırsatlarda  İslam'ı yayıp tanıtıyordu.  Ancak bu yaptırımla artık Mekke'ye de giremez oldu.  Çünkü  bu güvenliği açısından  doğru değildi.  Müslümanlar  Kabe ziyareti  dönemi olan  iki ay içerisinde yani Haram aylarda  Mekke'ye girebiliyorlardı.  Bu aylar ise  Recep ve Zilhicce ayları idi.  Bu yüzden  Allah Resulünün daveti sırf bu iki ayda yapılıyordu.  Kureyşliler  bu iki Haram ayın hürmetini ayakları altına alamıyordu. Bu yüzden de Allah Resulü bu iki ayda  Kureyşlilerin gözü önünde Mekke'ye dahil oldu ve Mescid-i Haram'ın yanı başında  oradakileri ve  ziyaretçileri  İslam'a davet etti.  

Beni Haşim haram aylarındaki  fırsattan yararlanıp   ticari matah ve mallar ile Mekke'ye gelenler ile  ticaret yaptı ve gerekli olan eşyalarını  elde etti.  Kureyş de  bu sürece müdahil olamıyordu.  Ancak Kureyş  büyükleri  özellikle de Ebu Cehl ve  Ebu Leheb   bu yolu da kapatmak için   onların alışveriş ve ticaret yapmalarına engel olmaya çalışıyordu.  Onlar Beni Haşimliler ticaret yaptıkları sırada şöyle haykırıyorlardı:"  Onlara mal satmayın. Biz sizden daha pahalıya alırız. "

 İşte bu sırada Hz. Hatice as'ın  evlenmenin başında Allah Resulüne verdiği servet Müslümanların işine yaradı.  Bu servet yaptırım döneminde harcandı.  Böylece  Mekke'de ticaret yapamayan  Müslümanlar  uzak diyarlara elçiler gönderip daha yüksek masraflı bir şekilde ihtiyaç duydukları malları karşılıyorlardı.  Bir diğer yandan  Kureyş gayrı Müslimleri arasında da  kadınlar ve çocukların yaptırımlardan  zarar görmemesini isteyen  mert insanlar da vardı. Onlar  develere gıda ve besin maddeleri yükletip  onları derenin yakınına gönderiyordu.  Böylece onların aç kalmasını engelliyorlardı.  Bu arada  kimi zaman salıverilen develer kimi bekçiler ve casuslar tarafından engelleniyordu.  Bu sırada kimi zaman  Mekke zenginleri ve develeri gönderen mert insanlar arasında  kavgalar da çıkıyordu.  

 Bu bağlamda günlerden bir gün  Ebu Cehl  Hz. Hatice as'ın yakınlarından olan  Hekim bin Hazzam'a rastladı ve onun  biraz buğdayı kölesine yüklettiğini ve  derede bulunan  Hz. Hatice'ye göndermek istediğini gördü.  Ebu Cehl onun önünü kesti ve şöyle dedi:" " Beni Haşim'e azık mı gönderiyorsun?   Bırak hadi!" 

Ebu Cehl bu işin peşini bırakmadı ve hep engellemeye çalıştı.  Sonunda kavga çıktı ve Ebulbuhtura  da deve çenesi kemiğini yerden alıp  Ebu Cehl'in kafasına  indirdi ve kafasını kırdı.  Hamza buna şahit oldu.  Bu olayda  Ebu Cehl'i korkutan durum Allah Resulünün bunu duyması ve ashabının sevinmesi ve onu azarlaması idi. 

 Ekonomik ve sosyal  kuşatma baskısı altında diğerleri ile ticaret yapamaz bir şekilde Ebi Talib deresinde bulunmak   Beni Haşim için  birçok zorluğa yol açmıştı.  Onlar sadece Hac döneminde  dereden çıkabiliyorlardı.  Zorluklar ve açlıklar o dereceye varmıştı ki  çocuklar da açlıktan ağlıyorlardı ve ağlama sesleri  Kureyşlilerce de duyuluyordu.  Ancak onlar hiçbir şekilde buna acımıyorlardı.  

Gençler ve erkekler, her gün sadece bir tane hurma yiyerek yaşıyorlardı.  İmam Ali as  Muaviye'ye yazdığı mektupta   deredeki dönemi şöyle anlatmıştı:" Kureyşliler  yani halkımız  Allah Resulünü öldürmek istediler. Bizim köklerimizi kazımak istediler. Bize karşı fikirler yürütüp  komplolar yaptılar.  Tatlı hayatımızın tadını kaçırdılar ve bizi kaygı ve korkuya sürüklemek istediler.  Sarp bir dağa sığınmamıza neden oldular.  Savaş ateşlerini alevlendirdiler.  Ancak  Allahu Teala, bizim onun dininin savunucusu olmamızı istedi.  "

 Bu yaptırım üç yıl kadar sürdü.  Tüm bu baskılar ve zorluklar   birçok Beni Haşim'linin  farklı hastalıklara kurban gitmesine yol açtı.  Buna rağmen herkes bu duruma dayanmaya çalışıyordu.  Sadece  Allah Resulü nezdinde  hastalıklardan ve  sorunlardan söz ediyorlardı.  

Bu sırada  Enam suresinin  47'inci ayeti  indirildi ve  bu tür zorlukların geçici olduğuna vurgu yapıldı.   Çünkü  bu değişikliklerin  dünyanın doğası gereği geçeceği hatırlatıldı.  

Allahu Teala bu ayette  Müslümanları şöyle avutmaya çalıştı:"  « قُلۡ أَرَءَیۡتَکُمۡ إِنۡ أَتَىٰکُمۡ عَذَابُ ٱللَّهِ بَغۡتَةً أَوۡ جَهۡرَةً هَلۡ یُهۡلَکُ إِلَّا ٱلۡقَوۡمُ ٱلظَّـٰلِمُونَ"

"﴾47﴿  De ki: "Söyler misiniz; size Allah’ın azabı ansızın veya açıkça gelirse, zalim toplumdan başkası mı helâk olur?"

Etiketler