Eylül 25, 2021 07:52 Europe/Istanbul

Bu bölümde Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılda İslami uyanış hareketini ele alacağız.

İslami Uyanış hareketi ve olgusu,  İslam dünyasında,  Batı Asya'da ve  uluslararası düzende İslam'ın canlanması ve reformcu girişimlerin yaşanması bağlamında incelenebilir.  Birçok  İslam tarihi araştırmacısının düşüncesine göre,  İslami uyanışın  kökenleri,   yaklaşık iki yüzyıl öncesine kadar dayanmaktadır.  Batılı sömürgecilerin İslami ülkelere gelmesi ile İslam aleminin  servetleri talan edilmeye başlandı. Bir yandan da Batı kültürü İslam alemine  aşılanmaya başlandı.  

 Gerçekte  Batılıların İslami ülkelere karşı sultası ve tahakkümü daha sonra Batı düşüncesi ve kültürü şeklinde devam etti.  Bu dönemde,  sömürgeciler  İslam alemine musallat olmak için bir taraftan propagandif çalışmalar yürütüp bir yandan da fikri temellerini Batı kültürüne hayran elitler vasıtası ile ve onları kendi üniversitelerinde yetiştirerek  yaymaya çalıştılar. Sömürgeciler bir başka adımlarında  kuklalarını  İslami ülkelerin siyaset arenasına hakim kıldılar ve onları  iktidara getirerek  İslam alemi ülkelerinin servetlerine göz diktiler.  Böylece daha rahat bir şekilde bu servetleri talan edeceklerdi.  Böyle bir ortamda,  İslam aleminde de İslami hareketler başladı. Bu hareketler ise bölge ve İslam aleminde büyük gelişmelere vesile oldu ve İslami uyanışa yol açtı. 

İslami uyanış,  siyasi bir hareket olmaktan ziyade kültürel bir hareketti.  Bu hareket en başta İslam aleminin seçkinlerini kapsıyordu.  Seçkinler İslam aleminin  durgunluk döneminden çıkması ve geçmesi için  birçok fikir öne sürdüler.   Emir Abdülkadir, Seyyid Cemaleddin Esedabadi, Şeyh Muhammed Abde, Şeyh Fazlullah Nuri,  Abdürrahman Kevakebi, Şeyh Şamil, Allame İkbal Lahuri, Seyyid Hasan Moderris, Hasan El Bena, Seyyid Kutb, Abulala Mevdudi, Seyyid Muhsin Emin Cebel Amili ve benzerleri bu düşüncelerini dile getirdiler.   Bu grup İslam düşünürleri,   İslami toplumun zafiyetlerini ve çöküşünü gidermek ve  için  İslam dini hedefleri ve temellerine uygun olarak değişimden söz ettiler.  Kuşkusuz  bu düşünürlerin devamı ve tamamlayıcısı da  Rahmetli İmam Humeyni idi.  İmam Humeyni  ilk İslami devletin kurulmasında eşsiz bir role sahipti. 

İslam dünyasının seçkinlerinin daveti üzerine yavaş yavaş Müslüman halk da sahaya indi  ve İslami uyanış hareketi popülerliğini arttırdı ve bazı yerlerde de zafer elde etti. Başlangıçta, reform hareketi belirli coğrafi alanlarla sınırlıydı. Ancak son birkaç on yılda, Doğu Asya'dan Güney ve Batı Afrika'ya, hatta Müslüman olmayan ülkelerdeki Müslüman azınlıklara kadar İslam dünyasının her noktasına yayıldı. Araştırmacılara göre, İslami  uyanış ya da İslam'a dönüş hareketinin izi olmayan İslam ülkesi yoktur. Böyle bir gerçek, İslami yeniden doğuşunun ilk aşamasında dikkate değer bir başarıya işaret etmektedir.

Pek çok Şii ve Sünni alimin ve araştırmacının  görüşüne göre, İslami uyanış ve şeriatın temellerine dönüş, aslında Batı kapitalist ideolojisinin hegemonik isteklerine karşı İslam'ın kararlılığının bir yansımasıdır. Bu direnişin temel amacı, emperyalizm ve kapitalizmin dünya görüşünü ve  hegemonyasını reddetmek ve İslam hukukunun Müslüman yaşamının tüm yönlerinin zorluklarını çözme yeteneğini kanıtlamaktır. Başka bir deyişle, İslam'da bu canlanma ve yeniden yapılanma potansiyelini gün yüzüne çıkarmak ve bu iddianın kanıtlanmasıdır. Artık herkes için en çekici dinin İslam dini olduğu aşikardır.  İslam'da dünyanın milletleri ve halkları, dünyanın diğer dinlerinin hiçbirinde olmadığı bir gelişim potansiyeli görülmektedir.

İslam'ın çağdaş siyasi belgeleri ve kayıtları incelendiğinde, İslami Uyanışın ana kökenlerinin İran ve Arap dünyası, özellikle Mısır gibi bazı yerlerde daha güçlü olduğu görülmektedir. İran'daki İslami Uyanış farklı dönemleri kapsıyor. İslami direnişin çağdaş çağdaki ilk hareketleri ve kıvılcımları, İranlıların İslami kutsallıklarını kötüye kullanmak ve aşağılamakla suçlanan Rus "Gribayedov"a karşı Tahran halkının ayaklanması olayında görülebilir. Bu bağlamda İranlılar  uzun zaman İran'da yaşayan, Müslümanlaşıp İranlı erkekler ile evli kadınların iade edilmesini istemişlerdi.

İran'daki İslami uyanışın ikinci aşaması, tütün ambargosunun ve meşrutiyet hareketinin körüklenmesi ile başladı. İslami uyanışın ikinci dalgası, bir sistemleşme şeklinde kendini gösterdi. Yirmi yıllık meşrutanın ardından, Rıza Han ve Pehlevi rejiminin iktidara gelmesiyle, bu kez modern despotlukla yüzleşerek İslami kimliği korumaya çalışan üçüncü dalga İslami uyanış başladı. İslam Devrimi, İran'daki İslami uyanışın dördüncü dalgasıdır. Yani meşrutanın yıprandığı ve artık halkın bağımsızlık, özgürlük ve adalet taleplerini karşılamadığı dönemin sona ermesi olmuştur. 

İslam dünyasında Arap ülkelerinin Müslüman halklarının mücadelelerinin tarihi dikkat çekicidir. Tüm engebeli süreçlere rağmen  kazanılan deneyimler; başarılar ve başarısızlıklar şüphesiz İslami Uyanış Hareketi'nin birikimlerini arttırdı. Bununla birlikte, İran'daki İslam Devrimi'nin zaferinden sonra, Müslüman ülkelerdeki İslami Uyanış hareketi yoğunlaştı ve Aralık 2011'de belirgin bir şekilde ülkülerinin peşine düştü. Bu dönemde Arap ülkelerinde İslami Uyanış olarak adlandırılan siyasi ve devrimci gelişmelerin kıvılcımı Tunus'tan ateşlendi.

Genç bir Tunuslunun kendini yakmasıyla, bu ülkede ve ardından diğer Arap ülkelerinde protestolar dominolar halinde başladı. Tunus, Mısır ve Libya'daki İslami Uyanış hareketi, bu ülkelerin otoriter yöneticilerinin düşmesine ve devrilmesine yol açtı. Batılı hükümetlerin Arap Baharı dediklerinin aksine, bu hareketler aslında İslami bir uyanıştı.

Ayetullah Seyyid Ali Hamanei bu konuda şunları söyledi: " İstikbar ve gericilik cephesi cephesi sözcüleri tarafından dile bile getirilmeyen İslami uyanış,  neredeyse İslam aleminin  her yerinde emareleri görülen bir gerçektir.  Bunun en bariz emaresi,  kamuoyu özellikle de genç kesimlerin,  İslam'ın azametini tekrar canlandırmaya istekli olması ve  uluslararası tahakküm düzeninin mahiyeti hususunda farkındalık kazanması,  200 yılı aşkın süredir  İslami  ve gayrı İslami ülkeleri  kanlı pençeleri altında  baskılayan  ve kültür ve medeniyet maskesi takan,  acımasızca ve saldırgan bir şekilde milletlerin varlığını hedef alan, pis,zalim ve müstekbir hükümetler  ve merkezlerinin gerçek yüzlerinin ortaya çıkmasıdır."

Bu süre içerisinde ortaya çıkan domino tipi devrimler, Batı hükümetlerinin İslami Uyanış hareketine farklı yaklaşımlar benimsemesine yol açtı. Örneğin Yemen gibi bazı ülkelerde Batılı hükümetler, yöneticileri devirerek ve yönetim yapılarını koruyarak Batı'ya bağlı sistemin halk tarafından alaşağı edilmesini önlemeye çalıştılar veya Bahreyn'de ve Batı Asya'daki diğer monarşik ve aşirete dayalı hükümetlerinde, Batılı ülkeler, bu  ülkelerdeki yönetici rejimleri destekleyerek İslami Uyanışı durdurmaya çalıştılar. Ancak Yemen, Bahreyn, Irak ve Lübnan gibi bölgedeki Müslüman ülkenin  halklarının devam eden cesur ve baskın direnişi, İslami Uyanış hareketini yeni bir mücadele aşamasına taşıdı. Bugün direniş ekseni, bölgedeki kukla hükümetlerin aşırı isteklerine karşı savaşmakla kalmıyor, aynı zamanda dini değerlerin tesisine dayalı olarak İslam medeniyetini kurmayı da hedef edinmiştir. 
İslam'ın yeniden canlandırılması, her biri sırasıyla önemli ve hayati önem taşıyan hedeflerin çerçevesinde değerlendirilmelidir.  Bu hedeflerin en önemlisi ve kapsamlı olanı, büyük İslam medeniyetinin yeniden canlandırılmasıdır. Bazıları karşılaştırmalı çalışmalarında İslami Uyanış hareketinin daha başlangıç dönemindeki İslam'ın izinden gittiği sonucuna varmıştır.  İslam'ın doğduğu tarihte bu ilahi din önce Peygamber Efendimiz saa tarafından tanıtılmış ve daha sonra bu dine dayalı bir hükümet kurulmuştur. Kısa sürede İslam, Arap Yarımadası'na ve ardından o günün medeni dünyasının çoğuna yayılmış ve büyük bir hükümet kurulmuştur.  Müslümanlar önce Yunan ve Romalı düşünürlerin eserlerini kullanıp kısa süre sonra o dönemin dünyasında bilim ve medeniyetin öncüsü ve bayraktarı haline gelmiştir. 

Şimdi de  İslami Uyanış Hareketi, reformcular tarafından ortaya çıktıktan ve yayıldıktan sonra hızla yayılıyor. Dr. Velayati, İran'da İslami devletin oluşumunu İslam'ın başlangıcındaki durumdan etkilenen bir hareket olarak gören ve İran'daki İslam Devrimi'nden sonra İslam'ın, Avrupa, Amerika ve Afrika'da hızla büyüdüğüne inanan isimlerden biridir.  Dr. Velayeti şöyle diyor:  "İslam'ın ilerlemesinin mevcut dönemde ortaya çıkması ve yeniden canlanmasındaki benzerliği göz önüne alındığında, İslam'ın eski gücünü ve ihtişamını yeniden kazanacağı tahmin edilebilir."

Bu hareketin düşünürlerinin bakış açısına göre İslam'a dönüş ve İslam medeniyetinin oluşumu, rasyonalitenin maneviyat, iktidar ve ahlak, bilim ve eylem ile birleştiğinde gerçekleşecektir. İranlı bilim adamı ve araştırmacı Hüccetülislam Ali Ekber Sadıki Reşad da İslami Uyanış'ın amacını İslam'ın canlanması ve bağımsızlığın sağlanması, adaletin ve tüm yüce ilahi öğretilerin ve değerlerin canlandırılması olarak görüyor.

İslam Devrimi'nin zaferi ve İran'da İslami hükümetin kurulması, birçok Müslüman reformcunun özlemlerinin gerçekleşmesiydi. Son iki asırdır İslam topraklarında toplumda dini değerler oluşturmak ve Müslümanların sosyo-kültürel, siyasi ve ekonomik işlerini ıslah etmek için çalışan reformcular ve  birçok Müslüman için İran İslam Devrimi, Doğu ve Batı'nın güçlerine dayanmaksızın İslami devletin kurulmasıyla ülke içindeki despotluğu ortadan kaldırabilen bir modeldir. Bu devrim sayesinde toplumdaki dini değerler de canlanmaya başlanmıştır.  Diğer bir deyişle, İslam Devrimi, Müslüman toplumlarda İslami hareketler için pratik bir model ve büyük bir tetikleyici güçtü. Bu da İslami uyanış hareketlerinin uzun süredir devam eden baskılarla mücadele ve toplumda adalet tesis etme ideallerinin gerçekleşmesini mümkün kılmıştır.