Yüz Yılda Yüz Gelişme-7
Bu bölümde milletler cemiyetinin kuruluşu ve İran'ın BMT'na üyeliğini ele alacağız.
1921 yılına denk gelen Hicri Şemsi 14'üncü yüzyılın başlangıcında İran, Birinci Dünya Savaşının yıkıcı sonuçları ile karşı karşı kalmıştı. Bu büyük savaşın sonuçları ve etkileri, Avrupa sınırları ile kısıtlı kalmamış, İran dahil Batı Asya bölgesi ülkelerinde de acı verici olaylara ve vakalara yol açmıştı. İran'ın bu savaşta, en büyük maddi ve manevi hasarı gördüğünü söylesek doğru bir iddiada bulunmuşuz. Soykırıma benzeyen olaylar yaşandı ve İran'ın nüfusu yarıya kadar düştü.
Birinci dünya savaşı Kaçar hanedanının son kralı Ahmed Şah Kaçar'ın taç giymesinden sadece 8 gün sonra Avusturya veliahdının Sarayevo'da suikaste uğrayıp öldürülmesinden dolayı başladı. Bu savaşın patlak vermesi ile, dönemin İran başbakanı Mustofielmemalik, hemen İran'ın tarafsız olduğunu açıkladı. Ancak İran'ım merkezi hükümeti o kadar zayıftı ki savaşın tarafları yani Ruslar ve İngilizler Kuzeyden ve Güneyden İran topraklarına saldırarak İran'ın tarafsızlığına aldırış etmediler.
General Baratev komutasındaki Çar Rusya ordusu, İran'ın Kuzeyindeki Bender Enzeli'den İsfahan'a kadar ilerlediler. Geçmişten beri İran ve Fars Körfezi bölgesine üşüşen İngilizler de İran topraklarına tekrar girdiler. İran'ın Batısı da Ruslar ve Britanyalılar ile Almanya müttefiki olarak savaşan Osmanlının saldırılarına maruz kaldı. Böylece Osmanlılar Almanya'nın da desteği ile İran'ın Batı sınırlarını geride bırakıp Hemedan bölgesine kadar geldiler.
İşgalci güçler, askerlerinin yemeğini ve erzakını temin etmek için tüm tarımsal ürünler ve kaynakları yağmaladılar ve büyük bir bölümünü de istiflediler. Daha ilginç olan nokta Britanya ordusunun Mezopotamya, Hindistan ve hatta Amerika'dan İran'a besin maddeleri ve tahılın ithalatını engellemesi oldu. Britanyalı askerler, buna ilaveten sağlık kurallarına uymayarak grip ve veba gibi hastalıkların da ülkeye yayılmasına neden oldular. Sonuçta halk hem kıtlık ve güçsüzlük ile hem de hastalıklar ile mücadele etmek zorunda kaldı.
Amerika'nın İran'daki tam yetkiye sahip temsilcisi John Lawrence Caldwell bu hususta şöyle yazmıştır: " "Başta buğday ve ekmek olmak üzere gıda maddelerinin kıtlığı, İran'ın her yerinde, özellikle kuzey bölgelerinde, banliyölerde ve kış başından beri yaygın bir yoksulluğun ve ıstırabın da olduğu bir ortamda Tahran'da bile yaşandı. Kışın ölüm ve açlığın artacağından şüphe yoktu. Yılın bu zamanında bile, gıda fiyatları birkaç yıl içinde en yüksek seviyesine ulaştı ve tahıl ve meyve kıtlığı gerçekten endişe verici boyuta taşındı.
Bu trajedinin yaşandığı dönemde, çocukluk çağını geçiren İran'lı araştırmacı ve yazar, Cafer Şehribaf ise şöyle yazmıştır: " Bu kıtlık sürecinde başkent nüfusunun yarısı açlıktan öldü. Cenazeler her tarafta, her sokakta görülüyordu. İnsanları odun gibi topluyorlardı. Gömme ve defnetme imkanı yoktu. Buğday fiyatı 4 tümenden 400 tümene, arpanın fiyatı ise 2 tümenden 200 tümene ulaştı. Yine de stokçular bu mallarını satmıyorlardı. "
Birinci Dünya Savaşı sırasında büyük bir kıtlığa maruz kalan İranlıların hayat kayıpları sayısıyla ilgili doğru istatistikler ve kesin istatistiklerin olmamasına rağmen araştırmacılar, bu yıllardaki ölü sayısının 8 ila 10 milyon arasında olduğunu tahmin ediyor ki bu da İran nüfusunun o dönemdeki yaklaşık yüzde 40'ına tekabül etmektedir. İran, Birinci Dünya Savaşı'nda tarafsız olmasına rağmen, toprakları işgal edildi ve savaşa katılan birçok ülkeden daha fazla zayiat verdi. Bu nedenle Birinci Dünya Savaşı sonrasında Milletler Cemiyeti'nin oluşumu sırasında İran, barış ve güvenlik konusunda aktif rol oynamaya çalıştı.
Dünya, 1914'ten önce Birinci Dünya Savaşı'nın büyüklüğünde ve yıkımında bir savaş yaşamamıştı. Bu savaşın kayıplarının yarattığı şok, büyük güçleri savaşın bitiminden sonra uluslararası barış ve güvenliğin devamını sağlayacak yeni bir sistem kurmayı düşünmeye sevk etti. Birinci Dünya Savaşı sırasında, Avrupa devletlerinin ihtilaflarını çözmek için konferanslar ve forumların düzenlenmesi halinde ve ihtilafları çözebilecek bir örgüt olması durumunda, böyle bir savaşın patlak vermeyeceği fikri dönemin birçok düşünür ve politikacısı arasında yaygın bir fikir oldu. Böylece bu düşünürler ve politikacılar böyle bir mekanizmanın olması halinde hiçbir zaman bir savaş olmayacağını savundular. Özellikle İngilizler ve Amerikalılar planı o kadar desteklediler ki, savaşın ikinci yılında Amerikalılar "Barışı Güçlendirme Birliği" adlı bir plan önerdi ve sonunda bunu sağlamak için bir örgüt kurma önerisinde de bulundu. Bu bağlamda küresel barışı güvence altına alan teşkilat yani milletler cemiyetinin kuruluş önerisi yapıldı.
Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonra, 32 dünya hükümetinin temsilcileri,8 Ocak 1919'da küresel düzeni kurmak adına Cenevre'de toplanıp, Dünya Parlamentosu olarak adlandırılan evrensel bir kurum kurdular.
9 Haziran 1919'da Versay barış konferansına katılan hükümetlerin temsilcilerinden oluşan, milletler cemiyetinin kuruluşu için zemin hazırlamak amaçlı bir komite kuruldu. Bu komite, ilk olarak milletler cemiyetininin kuruluşunu ilan etmek ve ardından bu uluslararası kuruluşun aktifleştirmesine odaklanmak istedi. Bu şartlar altında, Versay Antlaşması katılımcı hükümetler tarafından 28 Haziran 1919'da imzalanmış ve 10 Ocak 1920'de yürürlüğe girmiştir.Bu tarih aslında Milletler Cemiyeti'nin resmi kuruluş tarihidir.
Milletler Cemiyeti'nin en önemli amacı, Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra yeni bir dünya savaşını önlemek için gerekli görülen "uluslararası barış ve güvenliğin sağlanması" idi. Bu arada İran'ın Milletler Cemiyeti'ne karşı tavrı aslında uzun süredir devam eden haklarının talebini sürdürmekti. Çünkü 19'uncu yüzyılda çeşitli bahanelerle İran'a büyük güçler müdahale etmiş ve İran'a büyük zararlar vermişti. Böylece 1907'de Rusya ve İngiltere İran'ı işgal etmesi önemli bir mevzu idi. Bu işgalde Rusya ve İngiltere İran'ı etki alanları açısından bölmüşlerdi. Böylece bu ülkeler İran'a bir tür gizli ya da dolaylı sömürgecilik dayatmışlardı.
Birinci Dünya Savaşı sırasında, İran'ın tarafsızlığını ilan etmesine rağmen, savaşan ülkeler bu tarafsızlığa saygı göstermediler ve Müttefikler yani Rusya ve İngiltere ülkeyi işgal ettiler ve tüm devlet işlerini kontrol altına aldılar. Bu, İranlı politikacıları savaş sonrası İran'ın bağımsızlığı, egemenliği ve toprak bütünlüğü konusunda endişelendirmişti. Bu nedenle İran'ın Birinci Dünya Savaşı'nın sona ermesinden sonraki temel önceliği, İran'ı tamamen bağımsız bir devlet olarak tanıtmak ve çeşitli bahanelerle görülebilecek büyük güçlerin etkisinden kurtulmak ve yabancıların İran topraklarındaki güçlerini önlemekti.
Ocak 1919'da Versay Sarayı'nda Paris Barış Konferansı düzenlendi ve İran hükümeti İran adına temsilci gönderme kararı aldı. İran'dan bir heyet, dönemin Dışişleri Bakanı Müşavirül Memalik Ensari başkanlığında Paris Barış Konferansı'na katılmak üzere Fransa'ya gitti. İngiltere, İran'ı 1919 anlaşması uyarınca elinde tutmak için Milletler Cemiyeti'ne katılmasını engellemeye çalıştı. Fakat sonunda İran temsilcileri, İran'ın Milletler Cemiyeti üyeliğini elde ettiler. Hicri Şemsi 1300'de parlamentonun açılışı ile İran'ın üyeliği meselesi milletvekilleri tarafından tartışıldı ve son olarak 9 Dey 1300 yani Haziran 1921 oturumunda İran'ın Milletler Cemiyeti üyeliğine ilişkin yasa tasarısı onaylandı.
İran, Birleşmiş Milletler Teşkilatı ile olan ilişkileri boyunca bu küresel kurumla ilgili konulara ve tartışmalara özel önem verdi ve birinci dünya kurumunda kendisine dair net prestij ve imaj yaratmaya çalıştı. Toplumun evrenselliği ilkesi, İranlı temsilcilerin gözünden hiçbir zaman uzak kalmadı. Eylül 1922'de düzenlenen BMT ikinci kurulunda, İran temsilcisi Erfe'üddevle, yeni üyelerin eklenmesi ve katılması fikrini destekledi. İran temsilcisi o dönem şöyle bir açıklamada bulunmuştu: " Milletler Cemiyeti barış için savaşan bir ordu misalidir.Ne kadar çok dövüşçü ve savaşçı varsa, zaferden o kadar emin olacağız."
Böylece İran İlk Asyalı Müslüman ülke olarak ,İslam ülkelerinin bu teşkilata katılması ve girmesi için mümkün olduğunca zemin hazırlamaya çalışıyordu. ilgileniyordu. Unutulmamalıdır ki İran o dönemde,Müslüman komşularıyla sınır sorunları vardı. Bu yüzden bu ülkelerin de teşkilata üye olması ile bu sorunları barışçıl bir şekilde çözmeyi ümit ediyordu. Nitekim İran Başbakanı Muhammed Ali Furuki Irak'ın 1922 Genel Kurulu üyeliğini destekledi. Irak'ın üyeliğinin ardından Ervendrud üzerindeki İran-Irak anlaşmazlığı Milletler Cemiyeti'ne devredildi. 27 Eylül 1937'de Afganistan teşkilat üyeliğine başvurduğunda İran temsilcisi Enuşirvan Sepehbodi konuşmasında bu talebi memnuniyetle karşıladı.
Milletler Cemiyeti için belirlenen hedeflere rağmen, bu teşkilat en önemli hedefine ulaşamadı. Yani, dünya barışını koruyamadı, büyük güçlerin silahsızlanmasında etkili olamadı. Sonunda İkinci Dünya Savaşı'na yol açan gelecekteki çatışmaların ve savaşların ortaya çıkmasında engelleyici bir rol oynayamadı ve misyonunu yerine getirmekte başarısız kaldı. Sonunda İkinci Dünya Savaşı'nın sona ermesiyle Milletler Cemiyeti feshedildi ve onun yerine Birleşmiş Milletler adı verilen yeni bir örgüt kuruldu, ancak Birleşmiş Milletler'in oluşumu uluslararası ilişkiler tarihinde bir dönüm noktası oldu.