Eylül 25, 2021 07:53 Europe/Istanbul

Bu bölümde Rıza Şah Pehlevi'nin sözde reformlarını ele alacağız.

İran'ın çağdaş tarihi, özellikle de  Pehlevi saltanatının  hakimiyeti dönemi, daha çok dış modellerden ve gelişmelerden uyarlanan  ve sonuçta toplumun hareketini de belli başlı sorunlar ile karşı karşıya bırakan  sayısız gelişmelere sahne olmuştur.    Rıza Han hükümetinin işbaşına gelmesi ile,  toplumdaki değerlerin altüst edilmesi süreci de başladı. Bu çalkalanma ve halkın değerlerini ve inançlarını sarsma girişimleri  Pehlevi döneminin sonuna dek devam etti.  Bir kaç bölüm halinde bu durumu ele almak istiyoruz. 

 1920 yılındaki darbe ve Rıza Han'ın  yönetimin başına geçmesi, İran toplumunun tarihinde yeni bir dönemi başlattı.  Rıza Han hükümeti,  siyasi istikrar sağlamak için,  siyasi, ekonomik, sosyal ve askeri boyutlarda merkezileşmeyi  gündeme aldı.  Kültürel açıdan ise Rıza Şah hükümeti,  kültürel bütünleşmeyi sağlamaya çalışarak,  iktidarını merkezileştirmeye çalıştı. Buna rağmen o zamana dek uyguladığı ortak ordu,  göçebelerin iskanı, yasaları örfleştirmesi ve benzeri girişimleri  onun iktidarının merkezileştirmesine yardımcı olamamıştı.

İran toplumunun kültürel ve etnik çeşitliliği ve de iklimsel çeşitliliği,  bu yolda önemli bir engel sayıldığından dolayı Rıza Şah Pehlevi,  İran toplumundaki kültürel çeşitliliği ortadan kaldırıp  ortak geleneklere, kültüre ve dile sahip bir toplum yaratmaya çalışarak  sözde ortak ülküye sahip bir millet yaratıp iktidarını merkezileştirmeye ve bekasını sağlamaya çalışıyordu. Bu doğrultuda  onun yönetimi,  modern  eğitim merkezleri ve okulları yaygınlaştırarak ve de  düşünceleri eğitme örgütünü kurarak bu hayalini gerçekleştirmek peşine düştü. 

Rıza Han Pehlevi, 20 yıllık saltanatı boyunca,  İran toplumunun milli ve dini kültürünü imha sürecini başlattı.  Pehlevi döneminin yetkilileri ve tarihçilerinin çoğu da  bu siyasetler ve planlar çerçevesinde çalışmaya başladı.  Buna göre tüm devlet organları ve yöneticileri, İran'ın asil ve köklü kültürünü yeni bir kimliğe dönüştürmeye ve yönetimin siyasetlerine uygun hale getirmeye çalıştılar. 

Tabii ki  Rıza Şah'ın düşünsel ve kültürel kabiliyetlerine bakıldığında,  kültürel meselelerdeki bu hesaplanmış sürecin  hiçbir zaman onun  kabiliyetleri arasında olamayacağı  kesindi.  Ancak farklı Avrupalı müsteşarlar ve de aydınların  yönetim sistemi çerçevesinde onun yanında yer alması,  İran'ın kültürel çöküşü sürecini tetikledi. 

İran'ın sanatı, Rıza Han saltanatının başlangıcında, gerçekte  geçmişteki  geleneklerin devamı sayılırdı.  İran'ın kültürü ve sanatı özellikle de edebiyat, irfan, mimari, resim ve diğer alanlardaki tarihi,  İranlı sanatkarların maddi ve manevi kazanımlarının  her daim  dünya genelinde seçilen eserler arasında yer aldıklarını göstermişti.  İran kültürünün Meşruta dönemine kadar evrim yaşadığı her aşamada daha da geliştiğini söylemek mümkündü. 

 Meşruta  Hareketinin başlaması ve  yeni nesil düşünürlerin  ortaya çıkması ile düşünsel ve kültürel eserler de yeni bir aşamaya girmiş oldu.   Nitekim  meşruta hareketinin düşünsel etkileri ve Batıda tahsil görmüş kesimin yönetime gelmesi, her şeyden ziyade Birinci Pehlevi Şah'ını  ülkeyi modernleştirme aşamasına getirdi.   Antik Milliyetçilik, Modernizm ve Dinden Sıyrılma;  kültürel yenilenme ve reformların eksenleri halinde idi. 

Rıza Şah Pehlevi,Antik Milliyetçilik bağlamında, yeni kurumlar kurup antik düşünceleri yaymaya çalıştı. Bu bağlamda  Arya ırkının eşsiz olduğunu lanse eden, kadim kralların tarihi ve görkemlerini anlatan kurumlar kurdu.  Bunun yanı sıra  Fars Dili Akademisini de kurdu. Buna paralel olarak  antik İran'ın görkemli tarihini göstermek için  antik eserleri  restore etme sürecini de başlattı.  

Rıza Şah Pehlevi, bu girişimlerinin yanı sıra modernizm ve dini değerleri zayıflatma sürecini de başlattı. Bu girişimler de Rıza Şah'ın kültürel modernleşme programının bir parçası idi.   Bu çerçevede dini misyonerlerin ülkedeki varlığı, yeni okulların kurulması, Avrupa'da okumuş ve eğitim görmüş  soyluların geri dönmesi, eğitim sisteminin değiştirilmesi ve  entelektüel derneklerinin kurulması durumun ne kadar ciddi olduğunu gösterdi. 

Rıza Şah Pehlevi'nin neden kültürel değişiklikler ve reformlara doğru harekete geçtiği hususunda  birçok söylenti ve düşünce vardır.  Herkes kendi açısından bu konuyu ele almıştır.  Ancak  Rıza Han'ın birden bire bu süreci başlatmasının başlıca nedeni olarak onun Türkiye ziyareti gösterilmektedir.  Rıza Şah Pehlevi Türkiye ziyaretinin ardından birden bire İran toplumuna yönelik bakışı değişti ve Türkiye'de uygulananları İran'da da uygulamaya karar verdi. 

Rıza Han'ın Türkiye'den döndükten sonraki eylemlerinden biri de hükümet yapısında yeni bir teşkilat kurmaktı. Hüseyin Mekki "Yirmi Yıllık Tarih" adlı kitabında bu yeni teşkilatlanmayı şöyle anlatıyor:" Kültür alanının önemi göz önüne alındığında, Rıza Şah tarafından modern kültür kurumlarının kurulmasının en önemli ve açık örneklerinden biri de " Düşünce Yetiştirme Teşkilatı" idi. Pehlevi rejiminin meşruiyet ve kabul edilebilirliğinin temellerini atması gereken bir örgüttü. Bu örgütün amaçlarına ulaşabilmesi için Rıza Şah, diğer bakanlıkların bütçelerinden önemli miktarda mali kaynağın bu teşkilata ayrılmasını emretti. Düşünceleri Yetiştirme Teşkilatı 1928 yılında Dr. Ahmed Metindefteri başkanlığında kuruldu. "
Rıza Han'ın bu örgütü kurma amaçları da ilginç. Yazar aynı kitapta şöyle diyor: "Bu örgütün sorumluları ve yetkilileri, çeşitli siyasi, tarihi, sosyal, sağlık, spor ve kültürel konularda haftalık konferanslar vermek gibi programlar düzenliyor. Analistlerin ve uzmanların daveti de bu programların vaz geçilmezi haline gelmiştir.  Bu örgütün en önemli politikaları, Rıza Şah'ın büyük modernleşme stratejisi çerçevesinde yurtseverlik, Şah severlik ve Şah'a bağlılık ruhunu teşvik etmek ve izleyicilerin ve katılanların zihinlerine ekonomik ve askeri ilerlemeyi yerleştirmekle birlikte modernliği öğretmekti. Başka bir deyişle, Rıza Şah hükümetinin kültürel ve sosyal reformları ve politikaları; kamuoyu nezdinde haklı gösterilmesi gerekiyordu ve bu önlemler halk tarafından kabul edilebilir hale getirilmeli idi. 

Bu örgütün faaliyetlerinden biri de kutlamalar ve şenlikler düzenleyip dernekler kurarak insanlarda Aryanizm ruhunu güçlendirmekti. Konferans ve etkinliklerde pek çok misafir ve katılımcının ana sloganı, amacı Şah'ı ve Pehlevi monarşisini kamuoyu nezdinde kabul edilebilir kılmak ve Şah'ı "Tanrı-Şah-Vatan" sloganı çerçevesinde tanıtmak,  İran'ın güvenliğini ve varlığını garanti altına almak için bir monarşi önermekti. 

Rıza Han'ın Düşünce Yetiştirme Örgütü'ne verdiği bir diğer görev ise üniversite hocalarının bu konuda ciddi bir eğitim almalarıydı. "Rıza Şah Döneminde Kültür Düşmanlığı" adlı kitapta şöyle yazılıyor:" Düşünce Yetiştirme Teşkilatına ek olarak, aşırı milliyetçiliği teşvik etme görevi Tahran Üniversitesi ve Eğitim Bakanlığı gibi kurumlara verildi. Düşünce Yetiştirme Kurumu tüzüğüne göre, üniversite konseyinde, her fakültenin öğrencilerinin düşüncelerini ana gündeme uygun şekilde yetiştirmek için gerekli eğitimleri alması gerektiği bir plan hazırlanacaktı. Aslında Rıza Şah, eğitim sistemini, modernist fikirlerle birleştirilmiş bir milliyetçilik duygusu yaratmaya ve genç nesiller arasında monarşinin çıkarları etrafında ulusal birlik oluşturmaya araç olacak şekilde tasarlamıştı.

Rıza Şah dönemindeki önemli kültürel tezahürlerden biri de , binaların mimarisi idi.  Bu dönemde mimari, üslup çeşitliliğine rağmen kafa karışıklığına uğramış ve zamanla İran özellikleri azalmış ve Avrupa yönleri daha belirgin hale gelmiştir. Mimarlar, batı tarzını sembolik ve antik bir örtü ile örtmek ve birbirleriyle heterojen bir kombinasyona sahip yeni bir tarz oluşturmak istediler. Bu karışıklığa ek olarak, ilk Pehlevi Şah'ının daha da Batılılaşma ve bir ülkeden diğerine bağımlı olma konusundaki siyasi arzusu sorunları ikiye katladı. Örneğin, İngiliz yanlısı politikası Hitler Almanyası lehine değiştiğinde, mimari de Alman tarzına geçmek zorunda kaldı ve geçmiş tasarımlar çekiciliğini kaybetti.

Öte yandan, Tahran'ın birçok bölgesinde boş arazinin bol olmasına rağmen, "yeni ve modern eserler ve yapıtlar yapmak için eski eserlerin yıkılması" hastalığı, Zendiye ve Kaçar dönemine ait birçok tarihi eserin  yıkılmasına ve yeni bakanlık binalarının yapılmasına yol açtı. 
Yurtdışında eğitim görmüş İranlı mimarların dönüşü, prestijli İran mimarisi ile Batı mimarisi arasındaki uçurumu göstermiş oldu.  Yani mekanların “iç ve dış” olarak ayrılmasına dayanan İran mimarisi, sırf dış mimariye odaklandı. 

Bu sanat dalındaki yeni teknolojiler, sadece demir ve beton gibi yeni yapı malzemelerinin kullanılması değil, aynı zamanda İran mimarisinin geçerli ve işlevsel özelliklerinin ortadan kalkmasına, coğrafya ve iklim koşullarına uygun pratik ilkelerin unutulmasına neden oldu. Devlet daireleri, büyük oteller, bankalar, tren istasyonları, meslek teknik okulları, kolejler ve üniversiteler, hastaneler ve benzeri çok sayıda bina yeni ihtiyaçlara göre yeni koşullar altında yapılmaya başlandı. Bu yapılarda geleneklerden eser kalmamıştı. 

Bu dönemin mimari eserlerinin çoğu, Fransız mimarlar André Godard ve Maxime Siroux ve diğer birkaç Avrupalı ​​mühendis tarafından, yapıldı. Avrupa'nın neoklasik tarzını izleyerek İslam öncesi İran tarihine bir sıçramayla tasarlanmış ve inşa edilmiş, Ahameniş ve Sasani mimarisi ile sentezlenmiş bir mimari tarzı ortaya çıkmıştır.  Yerli ve yabancı tüm uzmanlara göre İran mimarisinin görkemi ve mükemmelliği, Rıza Han döneminde öfke ve bağnazlıkla yıkılan İslami dönemin eserlerinde görülmüştür.