Eylül 26, 2021 14:37 Europe/Istanbul

Fussilet suresinin 45 ila 48. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Fussilet suresinin 45. ayeti:

 

وَلَقَدْ آَتَیْنَا مُوسَى الْکِتَابَ فَاخْتُلِفَ فِیهِ وَلَوْلَا کَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّکَ لَقُضِیَ بَیْنَهُمْ وَإِنَّهُمْ لَفِی شَکٍّ مِنْهُ مُرِیبٍ (41:45)

Yani:

Andolsun biz Musa'ya Kitab'ı verdik, onda da ayrılığa düşüldü. Eğer Rabbinden bir söz geçmiş olmasaydı, aralarında derhal hükmedilirdi (işleri bitirilirdi). Onlar Kur'an hakkında derin bir şüphe içindedirler.

 

Geçen bölümde Mekkeli müşriklerin sürekli bahane aradığını ve İslam Peygamberi’ne -s- şöyle dediklerini anlattık: Senin getirdiğin kitap Arapça, o zaman mucize değil; eğer başka bir dilde kitap getirirsen işte o zaman mucize yapmış sayılırsın.

Bu ayet ise Allah Resulü’ne -s- şöyle buyuruyor:

Musa döneminde de İsrailoğulları bu tür bahaneleri ileri sürüyor ve Tevrat’ın hakkaniyetini sorguluyordu. Ancak Allah kafirlere hemen ceza verme niyetinde değildir; zira onlara ceza vermekte acele etmek ilahi rahmetle bağdaşmaz, yoksa bu dünya ilahi ceza hemen kafirleri sarardı.

Kuşkusuz müşriklerin Kur'an'ı Kerim hakkında kuşku ve şüpheleri, insanlar araştırmakla bu kuşkuları giderecek ve hakikati aydınlatacak türden doğal kuşkular değildir. Bu tür kuşkular zan ve kötümserlikle beraber gündeme gelen kuşkulardır. Müşrikler her gün yeni bir bahaneyi ve yeni bir kuşkuyu ileri sürerek başkalarının iman etmelerine mani olmaya çalışır.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Yüce Allah ilahi rahmet gereği belki tevbe eder ve yanlış yoldan geri dönerler diye kafirlere ve günahkarlara mühlet verir. Eğer böyle olmasaydı herkes ilk hata ve ilk yanlışında cezalandırılır ve ömür dosyası kapanırdı.

2 – Kuşku, hakikate ulaşmak için bir köprüdür. Kuşku, kötü zan veya hakikati inkar etme aracı değil, hakikati keşfetmenin zemini olmalıdır.

 

Fussilet suresinin 46. ayeti:

 

مَنْ عَمِلَ صَالِحًا فَلِنَفْسِهِ وَمَنْ أَسَاءَ فَعَلَیْهَا وَمَا رَبُّکَ بِظَلَّامٍ لِلْعَبِیدِ (41:46)

 

Yani:

Kim iyi bir iş yaparsa, bu kendi lehinedir. Kim de kötülük yaparsa aleyhinedir. Rabbin kullara zulmedici değildir.

 

Kafirlerin hakkında ilahi sünnete işaret eden bir önceki ayetin devamında bu ayet gerçekte insanların ameli hakkında genel bir kural olan bir başka ilahi sünnete temas ediyor ve kim iyi bir amelde bulunursa kendi yararına ve kim kötülük ederse de aslında kendisine kötülük etmiş olacağını vurguluyor. Bir başka ifade ile her insanın cezası veya mükafatı ameline uygundur ve herkes amelinin acı veya tatlı meyvesini biçer; zira Allah teala hiç bir zaman kullarına zulmetmez.

Yine beşeri toplumlarda ceza ve mükafat düzeni her amele uygun olarak ve bir dizi anlaşmalara göre düzenlenmiştir. Ancak ilahi ceza ve mükafat anlaşmalı değildir ve etki tepki ilişkisine uygun somut ve tekvini bir durumdur.

Örneğin eğer bir insan bilinçli bir şekilde bozulmuş veya zehirlenmiş bir yiyeceği yerse hastalanır ve ağır acı çeker. Bu acı, yediği sağlıksız yiyeceğin cezasıdır ve başkalarını bu konuda serzeniş edemez. Kuşkusuz küfür ve günah da insan cismi ve ruhu üzerinde bir takım etkileri vardır. Bu etki dünyada türlü şekillerde ortaya çıkar ve gerçekte günahın dünyevi cezasıdır. Ahiret aleminde de günahın insan ruhu üzerindeki tesiri azap ve cehennem ateşi şeklinde aşikar olur.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – İşlerimizde yetki, irade ve seçme hakkına sahip olduğumuz sürece sonuçlarından başkalarını sorumlu tutamayız.

2 – Musibetlerden ve olumsuz gelişmelerden Allah’ı sorumlu tutamayız, zira Allah kimseye zulmetmez. Musibetler bizim işimizin sonucudur.

 

Fussilet suresinin 47 ve 48. ayetleri:

 

إِلَیْهِ یُرَدُّ عِلْمُ السَّاعَةِ وَمَا تَخْرُجُ مِنْ ثَمَرَاتٍ مِنْ أَکْمَامِهَا وَمَا تَحْمِلُ مِنْ أُنْثَى وَلَا تَضَعُ إِلَّا بِعِلْمِهِ وَیَوْمَ یُنَادِیهِمْ أَیْنَ شُرَکَائِی قَالُوا آَذَنَّاکَ مَا مِنَّا مِنْ شَهِیدٍ (41:47)

وَضَلَّ عَنْهُمْ مَا کَانُوا یَدْعُونَ مِنْ قَبْلُ وَظَنُّوا مَا لَهُمْ مِنْ مَحِیصٍ (41:48)

 

Yani:

Kıyamet gününün bilgisi, O'na havale edilir. O'nun bilgisi dışında hiçbir meyve (çekirdeği) kabuğunu yarıp çıkamaz, hiçbir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz. Allah onlara: Ortaklarım nerede! diye seslendiği gün: Buna dair bizden hiçbir şahit olmadığını sana arzederiz, derler.

 

Böylece önceden yalvarıp durdukları onlardan uzaklaşmıştır. Kendilerinin kaçacak yerleri olmadığını anlamışlardır.

 

Geçen ayette Allah tealanın kullarına ceza veya mükafat verirken onlara zulmetmediği beyan edildi. Bu ayetler şöyle buyurmakta:

Hiç kimse kıyametin ne zaman kopacağını ve o gün neler yaşanacağını bilemez. Bu konudan ancak Allah teala haberdardır. Gerçi Allah kıyamet gününde bazı gelişmeleri peygamberlerinin aracılığı ile insanlara bildirmiştir, ama yine de ahiret aleminin sırları insanlara kapalıdır.

Ayetler şöyle devam etmekte:

Sadece kıyamet sırları değil, bu alemin birçok sırları siz insanlar için bilinmeyendir, fakat Allah’a açık ve aşikardır. Nitekim her meyvenin yetişmesi ve çekirdeğini delerek dışarı çıkması, her dişi insan veya hayvanın gebe kalması ve doğurması, hepsi ilahi ilim ve hikmete göredir.

Ayetler kıyamet gününü inkar eden müşriklerin hakkında da şöyle buyurmakta:

Kıyamet mahkemesinde onlardan sorulur: Allah’a ortak koştuğunuz eşyalar ve insanlar neredeler ki sizin imdadınıza yetişsin ve sizi kurtarsın? Onlar şöyle cevap vermekten başka çareleri yoktur: Biz söylediklerimiz ve inançlarımıza kanıt olacak hiç bir şahidimiz yoktur. Şimdi söylediklerimizin batıl ve mesnetsiz olduğunu anladık.

Bunlar o sırada kendi gözleriyle Allah’a ortak koştukları putlardan hiç bir iz olmadığını ve hepsi yok olduğunu görürler. Onlar şimdi kaçacak hiç bir yerleri olmadığını da anlar.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Kıyametin ne zaman kopacağını bilmemek, reddine delil olamaz. Nitekim diğer bazı işlerin de zamanından haberimiz yoktur, fakat vuku bulacaklarından eminiz.

2 – Allah’ın ilmi sadece alemin genel konuları ile ilgili değil, hatta insanların bile bilemediği en ufak detaylar Allah teala’ya malum ve aşikardır.

3 – Dünyada kıyamet gününde ellerinden hiç bir şey gelmeyenlerin peşinden gitmemeliyiz. Orada müşrikler kendileri ve putlarının acizliğini itiraf eder.

4 – Kıyamet arenasında Hak, tüm batılların sahteliği ortaya çıkacak derecede tecelli eder ve o sırada müşrikler geçmişlerini batıl ve geleceklerini heba olmuş görürler.