Ekim 04, 2021 14:29 Europe/Istanbul

Fussilet suresinin 49 ila 54. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Fussilet suresinin 49. ayeti:

 

لَا یَسْأَمُ الْإِنْسَانُ مِنْ دُعَاءِ الْخَیْرِ وَإِنْ مَسَّهُ الشَّرُّ فَیَئُوسٌ قَنُوطٌ (41:49)

Yani:

İnsan hayır istemekten usanmaz. Fakat kendisine bir kötülük dokunursa hemen ümitsizliğe düşer, üzülüverir.

 

İmansız veya imanı zayıf olan insanlar genellikle kıt görüşlü ve kıt kapasiteli olur. Bu tür insanlar fani dünyada daha fazla mal ve servet biriktirmek ve daha fazla refah ve rahata kavuşmaktan bıkmaz ve kazandıkça daha fazla kazanmak ister ve asla doymaz. Ancak aynı insanlar en ufak bir zorluk veya musibetle karşılaşır veya yoksulluğa düşerse, adeta dünya sona ermiş gibi umutsuzluğa ve hüsrana kapılır. Gerçekte kendilerini yetiştirememiş bu insanlar maddi alemin dar çerçevesine sıkışıp kalan insanlardır. Bu insanlar dünyada başarı yüzlerine gülünce sarhoş ve mutlu olur, fakat dünya onlara yüz çevirince de hemen hüsrana ve umutsuzluğa kapılır.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – İnsanoğlu doğal olarak aşırı mal ve mülk hırsıyla yaşar ve tüm iyi şeyleri kendisine ister. Oysa peygamberler insanları infak ve fedakarlık ehli olacak ve başkalarını da gözetleyecek şekilde yetiştirir.

2 – Hayatta umutsuzluğa kapılmak ve çıkmaza girildiğini düşünmek, kapasitesiz ve imanı zayıf olan insanların özelliğidir. Mümin insan asla bu hislere kapılmaz.

 

Fussilet suresinin 50 ve 51. ayetleri:

 

وَلَئِنْ أَذَقْنَاهُ رَحْمَةً مِنَّا مِنْ بَعْدِ ضَرَّاءَ مَسَّتْهُ لَیَقُولَنَّ هَذَا لِی وَمَا أَظُنُّ السَّاعَةَ قَائِمَةً وَلَئِنْ رُجِعْتُ إِلَى رَبِّی إِنَّ لِی عِنْدَهُ لَلْحُسْنَى فَلَنُنَبِّئَنَّ الَّذِینَ کَفَرُوا بِمَا عَمِلُوا وَلَنُذِیقَنَّهُمْ مِنْ عَذَابٍ غَلِیظٍ (41:50) 

وَإِذَا أَنْعَمْنَا عَلَى الْإِنْسَانِ أَعْرَضَ وَنَأَى بِجَانِبِهِ وَإِذَا مَسَّهُ الشَّرُّ فَذُو دُعَاءٍ عَرِیضٍ (41:51)

 

Yani:

Andolsun ki, kendisine dokunan bir zarardan sonra biz ona bir rahmet tattırırsak: Bu, benim hakkımdır, kıyametin kopacağını sanmıyorum, Rabbime döndürülmüş olsam bile muhakkak O'nun katında benim için daha güzel şeyler vardır, der. Biz, inkâr edenlere yaptıklarını mutlaka haber vereceğiz ve muhakkak onlara ağır azaptan tattıracağız.

 

İnsana bir nimet verdiğimiz zaman (bizden) yüz çevirir ve yan çizer. Fakat ona bir şer dokunduğu zaman da yalvarıp durur.

 

Önceki ayet imansız ve kapasitesiz insanların hoşlukta ve sıkıntılarda nasıl tepki verdiklerini beyan etti. Bu ayetler ise aynı konuyu detaylı bir şekilde beyan ederek şöyle buyurmakta:

Bu insanlar, yaşamlarında Allah tealanın rolünü görmelerine engel olan bir kibre sahiptir. Oysa onların neyi varsa, Allah’ın nimetleridir. Buna karşın nimetlere şükretmek yerine şöyle derler: Neyim varsa liyakatimden ve becerikli olmam içindir; Allah veya başkalarının bunda rolü yoktur. Bu kibir sonunda insanı maadı inkar etmeye sürükler; dolayısıyla kıyamet gününü de inkar eder ve büyük bir özgüvenle, kıyametin kopmayacağını söylemeye başlar ve farzı mahal kıyamet kopsa bile, orada durumları iyi olacağını ve ahiret aleminde de en iyi durumda ve refah içinde yaşayacağını düşünür. Oysa Allah teala bu kibirli insanların hakkında, yakında onları yaptıkları amellerin konusunda haberdar edeceğini ve kıyamet gününde en ağır cezaları onlara tattıracağını buyurur.

Ayetlerin devamında yine bu tür imansız ve kapasitesiz insanları bir başka özelliğine temas edilerek şöyle buyurmakta:

Bunlar refah ve hoşlukta ve nimetlerin bolluğunda Allah’ı unutur ve kibirleri yüzünden Allah’ın dininin tealimine yüz çevirir, öyle ki Allah’a inanmıyor gibi ve yaşamlarında hiç bir rolü olmadığı gibi davranırlar. Ancak ne zaman musibetler ve sorunlar başlayınca hemen Allah’a seslenmeye başlar ve sürekli dua ederler ve O’ndan sorunlarının çözümü için medet umarlar.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Sapkın ve terbiye edilememiş insanlar kapasitesiz ve kibirlidir. Bunlar nimetlere kavuşunca kibirlenir ve ancak kendilerini görür.

2 – İlahi nimetler bizim liyakatimiz veya hakettiğimizden değil, Allah tealanın lütuf ve rahmetindendir. Bizim Allah tealadan alacağımız yoktur, bilakis O’na borçluyuz ve O’na şükretmeliyiz.

3 – Dünyevi güç ve servet sahibi olmak, Allah katında sevildiğimiz anlamına gelmez. Bu durumdaki insanlar kıyamet gününde de onlar için aynı şartların var olmasını beklememelidir.

4 – Hoşluk ve refah durumlarında Allah’tan gafil olmamaya ve O’nun emirlerini  unutmamaya özen göstermeliyiz, yoksa nimetler yok olup zahmete dönüşür.

 

Fussilet suresinin 52 ila 54. ayetleri:

 

قُلْ أَرَأَیْتُمْ إِنْ کَانَ مِنْ عِنْدِ اللَّهِ ثُمَّ کَفَرْتُمْ بِهِ مَنْ أَضَلُّ مِمَّنْ هُوَ فِی شِقَاقٍ بَعِیدٍ (41:52) 

سَنُرِیهِمْ آَیَاتِنَا فِی الْآَفَاقِ وَفِی أَنْفُسِهِمْ حَتَّى یَتَبَیَّنَ لَهُمْ أَنَّهُ الْحَقُّ أَوَلَمْ یَکْفِ بِرَبِّکَ أَنَّهُ عَلَى کُلِّ شَیْءٍ شَهِیدٌ (41:53) 

أَلَا إِنَّهُمْ فِی مِرْیَةٍ مِنْ لِقَاءِ رَبِّهِمْ أَلَا إِنَّهُ بِکُلِّ شَیْءٍ مُحِیطٌ (41:54)

 

Yani:

De ki: Ne dersiniz, eğer o (Kur'an), Allah tarafından ise siz de onu inkâr etmişseniz o zaman (haktan) uzak bir aynlığa düşenden daha sapık kim vardır?

 

İnsanlara ufuklarda ve kendi nefislerinde âyetlerimizi göstereceğiz ki onun (Kur'an'ın) gerçek olduğu, onlara iyice belli olsun. Rabbinin her şeye şahit olması, yetmez mi?

 

Dikkat edin; onlar, Rablerine kavuşma konusunda şüphe içindedirler. Bilesiniz ki O, her şeyi (ilmiyle) kuşatmıştır.

 

Müşriklerden ve kafirlerden söz eden geçen ayetlerin devamında bu ayetler ilkin şöyle buyurmakta:

Acaba sizler Kur'an'ı Kerim’in Allah tarafından olabileceğine ihtimal bile vermez misiniz ki bu şekilde ona karşı çıkarsınız? Eğer bu kitap Allah tarafından gelmişse ve içinde cennet ve cehennem hakkında zikredilenler doğruysa, o zaman sizler kıyamet gününde ne yapacaksınız? O zaman biraz düşünün ve atalarınızı taklit etmek ve yersiz bağnazlık yapmaktan el çekin ve hakikatin peşinden gidin.

Ayetler şöyle devam etmekte:

Allah’ın varlık işaretleri ufuklarda ve dünyanın dört bir yanında ve insanların içinde çoktur; neden onlara bakmıyor ve Allah’ın hak olduğunu anlamak istemiyorsunuz? Eğer şeriat kitabından kuşku duyuyorsanız, acaba doğanın kitabından da mı kuşku duyarsınız ve bu muazzam alemin bilge ve güçlü bir yaratanı olması gerektiğini inkar mı edersiniz?

Güneş, ay ve yıldızlar ve onlara hakim olan titiz kanunlar ve yine türlü canlıların, bitkilerin, hayvanların, dağların, denizlerin ve sayısız mahlukların yaratılması gibi ilahi ayetlerin her biri, O’nun pak hakkaniyetinin işaretleridir.

Yine insan bedeninde solunum sistemi, sindirim sistemi, kan dolaşım sistemi, kalbin düzenli atışı, beynin esrarengiz yapısı ve diğer organların her biri yüce Allah’ın yaratıcı sonsuz ilminin birer örneğidir.

Bu ayetlerde “âyetlerimizi göstereceğiz” ibaresi sürekliliğe işaret ediyor, yani Allah teala gelecekte de ayetlerini göstereceğini buyuruyor. Gerçekte insanlar ilim alanlarında ilerledikleri her adımda Allah tealanın ilim ve gücünü gösteren yeni bir sırrın üzerindeki perdeyi aralamış oluyor. Bir başka ifade ile, her yeni bilimsel bulgu, Allah tealanın güç ve hikmetinin tecellisidir ve Allah’ı tanımaya doğru atılan bir adım sayılır.

Ama maalesef imanı zayıf olan kapasitesiz insanlar hem mebde ve hem Allah tealanın varlığı ve hem kıyamet günü ve bu alemin sonuna kuşku gözüyle bakmaktadır. Bunun sebebi ise bu zümrenin hak ve hakikati kabul etmek istememesidir.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Akıllı insan önünde bir tehlike veya zarara ihtimal verecek olursa gerekli tedbirleri alır ve muhtemel zararlardan uzak durmaya çalışır. Buna göre hatta kıyametin kopma ihtimali bile insanı günah ve suçtan alıkoyması gerekir.

2 – Varlık alemi Allah’ı tanıma dersidir. İnsan bu alemde var olan bitki, hayvan, yer, gök, güneş, ay ve yıldızlardan bile Allah’ı tanıyabilir.

3 – Mebde ve maada iman etmek birbirinden bağımsız değildir, zira varlık aleminin hem başlangıcı ve hem sonu yegane Allah’ın elindedir.