Ekim 04, 2021 14:31 Europe/Istanbul

Şura suresinin 11 ila 14. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.

Şura suresinin 11 ve 12. ayetleri:

فَاطِرُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ جَعَلَ لَکُمْ مِنْ أَنْفُسِکُمْ أَزْوَاجًا وَمِنَ الْأَنْعَامِ أَزْوَاجًا یَذْرَؤُکُمْ فِیهِ لَیْسَ کَمِثْلِهِ شَیْءٌ وَهُوَ السَّمِیعُ الْبَصِیرُ (42:11)

لَهُ مَقَالِیدُ السَّمَاوَاتِ وَالْأَرْضِ یَبْسُطُ الرِّزْقَ لِمَنْ یَشَاءُ وَیَقْدِرُ إِنَّهُ بِکُلِّ شَیْءٍ عَلِیمٌ (42:12)

Yani:

O, gökleri ve yeri yoktan yaratandır. Size kendinizden eşler, hayvanlardan da (kendilerine) eşler yaratmıştır. Bu suretle çoğalmanızı sağlamıştır. O'nun benzeri hiçbir şey yoktur. O işitendir, görendir.

 

Göklerin ve yerin anahtarları O'nundur. Dilediğine rızkı bol verir, dilediğinden de kısar. O, her şeyi bilendir.

 

Geçen bölümde Allah teala tüm insanların gerçek veliyi ve sahibi olduğu, fakat bazıları ilahi velayeti kabul etmek istemediği ve O’nun emirlerine ve yasalarına uymadığı belirtildi. Bu ayetler ise şöyle buyurmakta:

Yeri ve gökleri yaratan O’dur ve varlık alemini ancak O tedbir eder.

Yüce Allah’ın tedbirlerinden biri insanlar için kendi cinsinden eşler yaratmasıdır, ki bu da bir yandan insanlara huzur kazandırır ve öbür yanda soyunun bekası ve sürmesine vesile olur. Allah teala insanlardan başka aynı tedbiri, soylarının bekasını güvence altına almak üzere hayvanlar ve diğer canlı mahluklar için de uygulamıştır. Acaba varlık aleminde Allah gibi böyle bir ilim ve güce sahip olan bir başkası var mıdır? Kuşkusuz hiç bir şey bu alemde O’nun gibi değildir ve Allah teala her türlü kusurdan münezzehtir.

Maalesef bazıları, eğer bir Allah varsa da alemi yarattığını ve daha sonra işleri insanlara devrettiğini ve artık bu alemde hiç bir rolü olmadığını iddia ediyor. Kur'an'ı Kerim bu yanlış görüşü şiddetle reddederek şöyle buyurmakta: Allah hem alemi yaratan, hem tedbir eden, hem duyan ve hem görendir. Allah şimdi tüm insanların söylediklerini ve gördüklerini bilendir ve yerde ve göklerde tüm hazineler ve anahtarları O’nun elindedir. Yeryüzünden tüm mahlukların rızkı O’nun elindedir. Allah maslahat gördüğüne göre istediğine geniş rızk verir ve maslahat gördüğü herkesin rızkını kısıtlar. Tüm bunlar O’nun ilim ve hikmetine dayanır.

Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Beşerin bekası, evlenmesine bağlıdır. Kuşkusuz bu evlilik aynı cinsten değil, karşıt cinsten olan iki insan arasında yapılmalıdır. Maalesef günümüzde eşcinsellerin evliliği bazı toplumlarda hızla yayılmaktadır.

2 – Allah teala yarattığı mahluklarını kendi haline bırakmamış, bilakis onları sürekle gözetlemekte ve işlerini tedbir etmektedir.

3 – Rızkın artması veya azalması Allah tealanın elindedir ve bu durum onun sevgi veya gazabının işareti değildir. Nice kafir vardır zengindir, nice mümin vardır yoksuldur. Bu durumun tersi de geçerlidir.

 

Şura suresinin 13. ayeti:

 

شَرَعَ لَکُمْ مِنَ الدِّینِ مَا وَصَّى بِهِ نُوحًا وَالَّذِی أَوْحَیْنَا إِلَیْکَ وَمَا وَصَّیْنَا بِهِ إِبْرَاهِیمَ وَمُوسَى وَعِیسَى أَنْ أَقِیمُوا الدِّینَ وَلَا تَتَفَرَّقُوا فِیهِ کَبُرَ عَلَى الْمُشْرِکِینَ مَا تَدْعُوهُمْ إِلَیْهِ اللَّهُ یَجْتَبِی إِلَیْهِ مَنْ یَشَاءُ وَیَهْدِی إِلَیْهِ مَنْ یُنِیبُ (42:13)

 

Yani:

"Dini ayakta tutun ve onda ayrılığa düşmeyin" diye Nuh'a tavsiye ettiğini, sana vahyettiğimizi, İbrahim'e, Musa'ya ve İsa'ya tavsiye ettiğimizi Allah size de din kıldı. Fakat kendilerini çağırdığın bu (din), Allah'a ortak koşanlara ağır geldi. Allah dilediğini kendisine (peygamber) seçer ve kendisine yöneleni de doğru yola iletir.

 

Bu ayet, peygamberlerin daveti aynı temele dayandığını ortaya koyarak şöyle buyurmakta:

İslam Peygamberi’nin biseti tarih boyunca gelen geçmiş peygamberlerin risaletinin devamıdır ve tevhide çağrı yeni bir konu değildir. İslam Peygamberinin insanları davet ettiği şey, geçmiş peygamberlerin davet ettiği şeydir. Peygamberlerin hepsi Allah’ın dinine inanın ve O’nun emirlerine uyun, heva ve hevesten kaynaklanan kişisel zevklerinizden el çekin ve ilahi emirlere boyun eğin, demek üzere gelmiştir.

Bu ayette din sözcüğü tekil olarak gelmiştir, ki bu da tüm ilahi dinlerin kökü bir olduğunu gösterir. Buna karşın beşeri toplumların gelişmesi, peygamberlerin şeriatleri de insanların tarih boyunca gelişmelerine paralel olarak gelişmesi ve nihai şekline kavuşmasını gerektirmiştir. İslam dini son ilahi din olarak en mükemmel ve en geniş kapsamlı ilahi dindir.

Ancak birçok dinin içine düştüğü afet, tarikatçılıktır ki bu da, dinin bazı boyutlarının kişisel zevklere veya menfaatlere göre farklı yorumlanması ve yanlış algılanmasından kaynaklanır. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim müminleri dinde tefrikadan kaçınma konusunda uyarmıştır.

Ayetin işaret ettiği bir başka nokta, tevhide çağrının müşriklere ağır gelmesidir, zira bu zümre öylesine kendi batıl ve şirk kokan inançlarına kapılmıştır ki şimdi tevhide davet onları panikletmektedir.

Ayet daha sonra önemli bir noktaya daha temas ederek şöyle buyurmakta:

Peygamberlerin seçimi onların elinde olmayan bir durumdur. Allah teala kendi ilmine göre kimi bu görev için şayeste bulduysa seçmiş ve insanları hidayete erdirme görevini ona vermiştir. Kuşkusuz kim Allah tealaya yönelirse, ilahi lütuf ve merhameti ve hidayet nurundan yararlanabilir.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Tüm peygamberlerin davet ekseni birdir: Allah’ın dinini tanıtmak ve her türlü tefrikadan kaçınmak.

2 – Hz. Nuh ilk ve Hz. Muhammed -s- son geniş kapsamlı şeriat sahibi olan ilahi peygamberlerdir. Bu arada İslam dini son ilahi din olduğundan ve geçmiş dinlerin tealimini de içerdiğinden en mükemmel dindir.

3 – İhtilaf ve tefrika dinin afetidir ve toplumda ilahi ahkamın doğru uygulanmasını engeller.

4 – Peygamber Allah teala tarafından seçilir. Allah teala en şayeste insanları bu görevle görevlendirmiştir.

 

Şura suresinin 14. ayeti:

 

وَمَا تَفَرَّقُوا إِلَّا مِنْ بَعْدِ مَا جَاءَهُمُ الْعِلْمُ بَغْیًا بَیْنَهُمْ وَلَوْلَا کَلِمَةٌ سَبَقَتْ مِنْ رَبِّکَ إِلَى أَجَلٍ مُسَمًّى لَقُضِیَ بَیْنَهُمْ وَإِنَّ الَّذِینَ أُورِثُوا الْکِتَابَ مِنْ بَعْدِهِمْ لَفِی شَکٍّ مِنْهُ مُرِیبٍ (42:14)

 

Yani:

Onlar kendilerine ilim geldikten sonra, sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süreye kadar Rabbinden bir (erteleme) sözü geçmiş olmasaydı, aralarında hemen hüküm verilirdi. Onlardan sonra kitaba vâris kılınanlar da onun hakkında derin bir şüphe içindedirler.

 

Geçen ayette peygamberler insanları dinde tefrikadan sakındırdığını anlattık; zira tüm ilahi dinlerin ilkeleri birdir ve bir dönemde bir kaç din ve şeriatın olması anlamsızdır. Nitekim her yeni peygamber geldiğinde, o çağda yaşayan insanlar onun davetini benimsemelidir ve biz önceki peygamberin dinini izliyoruz ve kim yeni dini kabul ederse kafir olur, gibi sözleri kabul edilemez. Eğer bu tür sözler yeni gelen peygamberin hakkaniyetinin bilinci ile beraber olursa bağnazlık ve hasetten başka sebebi olamaz. Nitekim bu yanlış bakış yüzünden günümüzde Hristiyanlar ve Yahudiler gibi ilahi inanç sahibi insanlar İslam dinini kabul etmiyorlar. Bu dinleri önderleri insanları bu dinlerle bağlı tutmak için türlü yollardan İslam hakkında ve Kur'an'ı Kerim’in asaleti konusunda kuşku yaratıyor ve böylece kendi inançlarının izleyenlerini İslam dinini benimsemelerini engellemeye çalışıyor.

Ayet şöyle devam etmekte:

Eğer Rabbin tarafından kafirler belli bir süre hür ve hayatta olmaları konusunda bir emir gelmiş olmasaydı, Allah onların hakkında karar verir, batıl taraftarlarını yok eder ve hak taraftarlarını muzaffer ederdi.

Ayet sonunda semavi kitapların varisleri ve kuşkuya kapılarak iman etmeyenlere işaret ederek bu zümre inat ve kötü zan yüzünden hakikati idrak edemediklerini vurguluyor.

Bu ayeti kerimeden şunu öğrenmekteyiz.

 

1 – Allah’ın dini birdir, ancak dinlerin arasında tefrika kaynağı haset, bağnazlık ve düşmanlık gibi etkenlerdir.

2 – Alimler ve düşünürler dinlerin vahdeti doğrultusunda çaba harcamalı ve kendileri tefrika etkeni olmaktan kaçınmalıdır.

3 – Günahkarlara mühlet tanımak ilahi sünnetlerden biridir.

4 – Kuşku doğal olursa insanı aydınlatır; ancak inat ve kötü zan yüzünden olursa insanın hakikati idrak etmesine mani olur.