Nur’a giden yol
Şura suresinin 15 ila 18. ayetleri ve tefsirleriyle sizlerle birlikteyiz.
Şura suresinin 15 ve 16. ayetleri:
فَلِذَلِکَ فَادْعُ وَاسْتَقِمْ کَمَا أُمِرْتَ وَلَا تَتَّبِعْ أَهْوَاءَهُمْ وَقُلْ آَمَنْتُ بِمَا أَنْزَلَ اللَّهُ مِنْ کِتَابٍ وَأُمِرْتُ لِأَعْدِلَ بَیْنَکُمُ اللَّهُ رَبُّنَا وَرَبُّکُمْ لَنَا أَعْمَالُنَا وَلَکُمْ أَعْمَالُکُمْ لَا حُجَّةَ بَیْنَنَا وَبَیْنَکُمُ اللَّهُ یَجْمَعُ بَیْنَنَا وَإِلَیْهِ الْمَصِیرُ (42:15)
وَالَّذِینَ یُحَاجُّونَ فِی اللَّهِ مِنْ بَعْدِ مَا اسْتُجِیبَ لَهُ حُجَّتُهُمْ دَاحِضَةٌ عِنْدَ رَبِّهِمْ وَعَلَیْهِمْ غَضَبٌ وَلَهُمْ عَذَابٌ شَدِیدٌ (42:16)
Yani:
İşte onun için sen (tevhide) dâvet et ve emrolunduğun gibi dosdoğru ol. Onların heveslerine uyma ve de ki: Ben Allah'ın indirdiği Kitab'a inandım ve aranızda adaleti gerçekleştirmekle emrolundum. Allah bizim de Rabbimiz, sizin de Rabbinizdir. Bizim işlediklerimiz bize, sizin işledikleriniz de sizedir. Aramızda tartışılabilecek bir konu yoktur. Allah hepimizi bir araya toplar, dönüş de O'nadır. (Âyette Hz. Peygamber in insanları davet edeceği prensipler açıklanırken, uyacağı esaslar da beyan edilmiştir. Buna göre davete devam edilecek, inanma yanların teklif ve ısrarları dinlenmeyecektir.)
Daveti kabul edildikten sonra, Allah hakkında tartışmaya girenlerin delilleri, Rableri katında boştur. Onlar için bir gazap, yine onlar için çetin bir azap vardır.
Geçen bölümde ilahi dinlerin aslı ve kökü bir olduğu anlatıldı. Bu ayetler ise İslam Peygamberi’ne -s- hitaben şöyle buyurmakta:
Tüm insanları, ister müşrik ister kitap ehli olsun, hepsini sana vahyolunan inanca davet et; zira bu son ilahi şeriattir. Sana vahyolunan şeyleri hiç eksiksiz insanlara tebliğ et; bu uğurda dosdoğru ol ve onların gönlünü kazanmak için görevinde kusur etme. Her kesim seni kendi kişisel eğilimlerine ve menfaatlerine doğru çağırır, ama sen onların heva ve heveslerine uyma ve hepsini yegane Rabbine davet et. Yahudilere ve Hristiyanlara da şöyle de: Ben Allah tarafından nazil olan her kitaba iman ederim. Ben sizin peygamberlerinizi ve kitaplarınızı kabul ediyorum ve benim risaletim, onların risaletinin devamıdır ve aynı zamanda benim dinim onların dinini kapsayan ve onları tamamlayan dindir. Benden önceki peygamberler toplumda adaleti inşa etmek ve kendileri de adaletli davranmakla yükümlü oldukları gibi, ben de sizin aranızda adaletle hükmetmekle yükümlüyüm. Benim ve sizin Rabbiniz birdir. Ben size hakkaniyetimin delillerini beyan ettim. Bizim amellerimiz bize ve sizin amelleriniz size aittir ve her birimiz kendi amellerimizden sorumluyuz. O zaman size hücceti tamamladım; tartışmaya ve sürtüşmeye gerek yoktur; biz ve siz kişisel husumetimizi yoktur. Allah teala bizi ve sizi kıyamet gününde toplayacak ve hepimizi yargılayacak yargıç bir olacaktır. O gün biz ve siz ilahi mahkemenin karşısına çıktığımızda Allah tealanın nasıl hükmettiğini göreceğiz.
Ayetler şöyle devam etmekte:
Ama maalesef onlar inat ve sürtüşmeye ve İslam dinini zayıflatmaya kalkışırlar, zira bazıları bu dine yöneldiğini ve bazıları da gelecekte iman edeceklerini görüyorlar.
Hak aşikar olduktan sonra inat yüzünden batıl inançları üzerinde ısrar eden ve Allah teala hakkında tartışmaya kalkışanlar delil ve mantıktan anlamazlar. Bunlar İslam dinini kabul etmemek için esastan batıl olan bir sürü delil ileri sürer. Ancak onların bu ameli ilahi gazaba yol açar ve hepsi ağır azaplarla cezalandırılır.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Başkalarının rızasını kazanmak için dinin emirlerini yerine getirmekte müsamahakar davranmamalı, bilakis dosdoğru davranmalı ve davetimizin ilkelerine bağlı kalmalıyız.
2 – İnanç üzerinde durmak, Hak temeline dayandığı takdirde değerlidir; yoksa körü körüne bağnazlık ve inat yersizdir.
3 – Toplumda adaleti inşa etmek, tüm ilahi dinlerin hedefidir. Kuşkusuz adalet, hakimiyet olmadan inşa edilemez.
4 – Diyalog ve tartışma, Hakkı aydınlatma doğrultusunda olursa kabul edilebilir. Hak ve hakikat aydınlatıldıktan sonra tartışmadan el çekin ve karşı tarafı kendi haline bırakın.
Şura suresinin 17 ve 18. ayetleri:
اللَّهُ الَّذِی أَنْزَلَ الْکِتَابَ بِالْحَقِّ وَالْمِیزَانَ وَمَا یُدْرِیکَ لَعَلَّ السَّاعَةَ قَرِیبٌ (42:17)
یَسْتَعْجِلُ بِهَا الَّذِینَ لَا یُؤْمِنُونَ بِهَا وَالَّذِینَ آَمَنُوا مُشْفِقُونَ مِنْهَا وَیَعْلَمُونَ أَنَّهَا الْحَقُّ أَلَا إِنَّ الَّذِینَ یُمَارُونَ فِی السَّاعَةِ لَفِی ضَلَالٍ بَعِیدٍ (42:18)
Yani:
Kitab'ı ve mizanı hak olarak indiren Allah'tır. Ne biliyorsun, belki de kıyamet saati yakındır!
Ona inanmayanlar, onun çabuk kopmasını isterler. İnananlar ise ondan korkarlar ve onun gerçek olduğunu bilirler. İyi bilin ki, kıyamet günü hakkında tartışanlar derin bir sapıklık içindedirler.
Allah Resulü -s- müşriklere ve kitap ehli olanlarla getirdiği dini anlattığı önceki ayetlerin devamında bu ayetler şöyle buyurmakta:
İnandığımız Allah insanları hidayete erdirmek için semavi kitap gönderen ve hakla batılı ayırt eden mizanı belirleyen Allah’tır. Bunun sebebi, insanların heva ve hevesleri ve kişisel eğitimlerine göre hak ve batılı tanımlamalarını ve kendi amellerinde kriter olarak kullanmalarını önlemektir.
Kuşkusuz Allah haktır ve O’dan gelen her şey de haktır ve içinde batıla yer yoktur. Yine Allah tealanın yarattığı doğa düzeni de hak ve adalet temeline dayanarak yaratılmıştır. Vahiy yoluyla peygamberlere ve onların aracılığı ile insanlara ulaşan şeriat nizamı da hak ve hakikate dayanır ve insanların beş hisleri veya bilinen beşeri ilimleri ile idrak edemedikleri bazı hakikatleri onlara aydınlatır.
İnsan yaşamında anahtar rol ifa eden ve Kur'an'ı Kerim de üzerine vurgu yaptığı önemli hakikatlerden biri kıyamet günü gerçeğidir. Zira kıyamet gününde hak ve adalet ve mizan tam olarak gerçekleşir. Bu yüzden Kur'an'ı Kerim insanların dikkatini kıyamet gününe çekmek üzere şöyle buyurur:
Sen ne bilirsin, belki kıyamet günü yakındır. Ancak kıyamet gününe inanmayan bazıları hiç bir delil getirmeden bu inançla alay ediyor ve bu konuyu inkar ederek İslam Peygamberi’ne -s- şöyle diyordu: Eğer doğru söylüyorsan, kıyamet mahkemesini bir an önce kur da, siz cennete gidin, biz cehenneme.
Ancak kıyamet günü ve ilahi mahkemeye çıkma inancı mümin insanların imanı üzerinde derin tesiri vardır. Mümin insanlar kıyamet korkusuyla her daim söz ve amellerine dikkat eder, zira kıyamet günü hak olduğunu bilir. Bu insanların inancına göre bu dünya bir başka dünyanın ön hazırlığıdır ve böyle olmadan bu alemin yaratılışı anlamsız olur, üstelik Allah tealanın hikmeti ve adaletine bağdaşmaz.
Kuşkusuz kıyamet günü ne zaman olacağından, hatta peygamber başta olmak üzere Allah’tan başka hiç kimse haberdar değildir. Ancak bu olayın ne zaman yaşanacağını bilmemek o olayın yaşanmayacağı anlamına gelmez. Nitekim bunun zamanını bilmemek insanı her an yaşanabileceği korkusuyla suçtan ve günahtan uzak durmaya yöneltir.
Ancak kıyamet gününü kabul etmek istemeyenler her gün bu konuda kuşku yaratarak başkalarını etkilemeye çalışır. Bu zümre başkalarına zarar vermekten ziyade kendilerine zarar verir. Kur'an'ı Kerim tabiri ile kıyamet günü hakkında kuşku yaratan ve inatla bu konuyu tartışanlar derin sapkınlık içindedir.
Bu ayeti kerimelerden şunu öğrenmekteyiz.
1 – Kur'an'ı Kerim hakkı batıldan ayırt etme kriteridir. Zira bu kitap Allah tarafından gönderilmiştir ve içinde batıla yer yoktur.
2 – Allah’tan başka hiç kimse kıyametin ne zaman kopacağını bilmez ve her an bu olay yaşanabilir. O zaman muğlak ve belirsiz arzuların peşinde olmamalıyız, zira kıyamet her an kopabilir.
3 – İman işaretlerinden biri söz ve amellerimize dikkat etmektir; zira mümin insan her daim kıyamet mahkemesinde hesap verme kaygısını yaşar.
4 – Muhaliflerin planlarından biri iman ehli arasında kuşku uyandırmaktır.